Güncelleme Tarihi:
Bu hafta bir kez daha perdelerini açtı. Fotoğrafçı Ozan Sağdıç, 1973’teki ilk festivali fotoğraflamıştı. Perde arkası ve konserden 350 fotoğrafı gelecek hafta ‘Birinci İstanbul Festivali’ başlığıyla yayımlanacak. Bunlardan altısının öyküsünü anlattı
LÜTFEN GİTMEYİN ARKADAŞLAR
Amerikalı besteci, orkestra şefi, piyanist Lukas Foss, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı yönetiyor. Viyolacı, müzik eleştirmeni Faruk Güvenç çevirmenlik yapıyor. Foss programa ‘Fanfare’ adlı çağdaş üsluptaki eserini de eklemiş. Eserde nefesli sazlar izleyici kapısından salona giriyor, sahneye çıkıp vurmalı çalgılara doğru üflüyorlar. Önce fagotçu Orhan Nuri, “Ben böyle saçma eserde çalmam” diyerek orkestrayı terk etti. Sonra da Beethoven’ın 5’inci Senfoni’sinin provasında Foss’tan gereken işareti alamadığı için üç kez esere yerinde giremeyen başkemancı Ulvi Yücelen... Tüm bu olaylar sırasında Güvenç, “Ayıp oluyor arkadaşlar, sakin olalım lütfen” diyerek orkestrayı yatıştırmaya çalışıyordu. Konserden sonra CSO’nun daimi şefi Gotthold E. Lessing’e yorumunu soruldu. Çok ciddi bir adamdı, neredeyse hiç gülmezdi. Cevap verirken ilk kez güldüğünü gördüm: “Çocukluğumdan beri sirkleri, karnavalları çok severim...” Zaten eserin adı da ‘Şenlik’ti.
BU SAHNEYİ ATIVERDİM ADNAN BEY
Festival Adnan Saygun’un ‘Yunus Emre Oratoryosu’yla açılmıştı. İki gün sonra da Köroğlu Operası’nın dünya prömiyeri yapılacaktı. Saygun’un talebi üzerine, Sovyetler Birliği’nin ünlü şeflerinden Niyazi Tagizade gelmişti. Açılış gecesinde onur konuğu olarak salondaydı. Köroğlu’nun Açıkhava Tiyatrosu’ndaki provalarında sık sık Saygun’u yanına çağırıyor, “Bu mahnıyı bu soprano diyebilemez. Ben bunu iştirih edirem” ya da “Bu episodu bu koro diyebilemez” deyip eserden o bölümü atıyordu. Eserlerine dokundurmamasıyla meşhur Saygun bunların hiçbirine itiraz etmedi. Belki altı saati bulacak Köroğlu, bu sayede üç buçuk saate indi. O ünlü şef, bu olaydan iki hafta sonra Bolşoy-Kirov Balesi’nin gösterisinde uzman eleman bulunamadığı için, gönüllü olarak projektörcülük yapmış, gösterilerde takip ışığı tutmuştu. Ben de yanında fotoğraf çekiyordum. Seyirciler arasında ayakta durup, görüntüyü kapattığımız için üstümüze şişeler fırlatılıyordu. Tagizade seyircilere, “Bitti guzum, şimdi bitti” diyerek temsili tamamlamıştı.
MENUHİN, AYLA ERDURAN’I NASIL GÜLDÜRDÜ
Kemancı Yehudi Menuhin, 57 yaşında bir efsaneydi. İstanbul’a Hint işi çiçekli gömlekleri, sandaletleriyle gelmişti. Çok rahat, içten, espritüeldi. Tatildeymişçesine rahattı. Darüşşafaka Salonu’nda Suna Kan, Ayla Erduran’la CSO eşliğinde üçlü konçerto çalmış, İdil Biret’le de resital yapmıştı. Solo konseri için ilk kez Aya İrini müzik gösterilerine açılmıştı. Menuhin gibi bir efsaneyle sahneye çıkmak Erduran ve Kan için büyük prestijdi. Suna Kan biraz tedirgindi fakat Ayla Erduran her zamanki gibi rahattı. Darüşşafaka’nın kulisi Menuhin’i görmek isteyenlerle dolup taşıyordu. Menuhin çevresine esprili öyküler anlatıyordu. Bunlara en çok gülen, neşeli mizacıyla tanıdığımız Ayla Erduran’dı.
DENİZDE ÇEŞMEBAŞI OPERASI
İlk festivalin eser ve besteci seçiminde Türk teması ağırlıktaydı. Devlet Opera Balesi de ilk Türk balesi ‘Çeşmebaşı’nı sahneleyecekti. Koreografisini Ninette de Valois yapmış, eseri Ferit Tüzün bestelemişti. Festivalin ekonomik imkanları sınırlıydı. CSO üyeleri Darüşşafaka’da, bale ekibi Ataköy’deki plajın motelinde konuk ediliyordu. Hayat mecmuası için farklı bir röportaj hazırladım. Eserin iki kahramanını canlandıran dansçılar kostümlerini giydi, ‘Karagöz ve Hacivat’ın Yalova Sefası’ adlı oyundan esinlenerek plajdaki kayanın üstünde ve denizde bu fotoğrafları çektim. Hatta ikiliye bir de balerin eşlik ediyordu.
HİSAR’DA MEHTER MARŞI
Rumelihisarı ilk kez sanat etkinliklerine açılmıştı. Folklor gösterilerinin yanı sıra Askeri Müze’nin mehteran takımı gündüz ve gece birer gösteri yaptı. Bu fotoğrafı çektiğim provaya bile çok sayıda izleyici gelmişti. Akşamsa iğne atsanız yere düşmüyordu. Rumelihisarı’nı gezen turistlere de büyük sürpriz olmuştu. Akşam biletli olarak geldiler.
ŞEF ÇOK KIZDI, NAVARRA İLE SUNA KAN BAKAKALDI
Fransız çellist Andre Navarra, 62 yaşında ve babacan bir müzikçiydi. Şöhretinin yanı sıra gerçek bir virtüözdü. Rahattı, sahnede gerilim yaratmıyordu. CSO eşliğinde Suna Kan’la Brahms’ın ikili konçertosunu seslendirdiler. Orkestrayı Gotthold E. Lessing yönetiyordu. Ben de birçok konserde olduğu gibi orkestra içine girmiş, fotoğraf çekiyordum. Lessing, orkestranın ruhunu okuyan, müzikçilerin nerede zorlanacağını bilen, hazırlığını buna göre yapan bir şefti. Orkestradaki sorumsuz müzikçilere de sert tepki gösterirdi. Provada nefesli sazlardan falsolu bir ses geldi. Lessing, bu müzikçiyi nezaket sınırları içinde azarladı. Suna Kan ve Navarra da bu olayı hayretle izledi. Lessing Almandı. Sadece Alman solistleri severdi. Özellikle Ruslar’dan pek hoşlanmazdı. Örneğin kemancı Leonid Kogan Ankara’ya geldiğinde sahnede Rus-Alman savaşı yaşanırdı. Fakat Fransızlara karşı kibardı. Ünlü çellist Fournier gibi Navarra’ya da çok sempatik davranmıştı.