Türkiye'nin kıyıları ciddi şekilde tahrip edildi

Güncelleme Tarihi:

Türkiyenin kıyıları ciddi şekilde tahrip edildi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 2006 15:49

Sayıştay raporunda, kıyıların, “yoğun yapılaşma nedeniyle doğal yapının bozulması tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı” belirtilerek, özellikle son yıllarda ciddi şekilde tahrip edildiği kaydedildi.

Sayıştay, “Kıyıların Kullanımının Planlanması ve Denetimine Yönelik Faaliyetlerin Yeterliliği” konusunda hazırladığı performans denetimi raporunu TBMM'ye sundu. Denetimde, “kıyı bölgelerindeki uygulamaların ne ölçüde planlı olduğu, planların kıyı özelliklerine uygun olup olmadığı, planlama çalışmalarında ne gibi sorunlar bulunduğu”, “kıyı kenar çizgisi tespitlerinin ne ölçüde sağlıklı yapılabildiği” ve “kıyılardaki uygulamaların etkin denetlenip denetlenmediği” incelendi.

Raporda, Türkiye'nin, Karadeniz'de 1785, Marmara Denizi'nde 1089, Ege Denizi'nde 2805, Akdeniz'de 1577 ve bütün adalarda ise 1067 kilometre deniz kıyısına sahip olduğu belirtildi. Ülkeyi çevreleyen denizlerin jeolojik özelliklerinin birbirinden farklılık gösterdiği ifade edilen raporda, Akdeniz'in dünyanın en yaşlı, Ege denizi'nin ise en genç denizlerinden biri olduğuna dikkat çekildi.

Sayıştay raporunda şu görüşlere yer verildi: “Önemli doğal kaynaklarımız arasında yer alan kıyılarımız, sanayi ve turizm yatırımı, su ürünleri üretimi, konut, liman, iskele yapımı gibi değişik amaçlarla kullanılmakta, bu durumun sonucunda yoğun yapılaşma nedeniyle doğal yapının bozulması tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Özellikle son yıllarda, kıyı alanlarımızdaki uygulamalar, kıyı özellikleri yeterince gözetilmeden gerçekleştirilmiş, bu durumun sonucunda kıyılarımız ciddi bir şekilde tahrip edilmiştir. Kıyılarımızın doğal yapısının bozulması, yakın gelecekte hem turizm gelirleri hem de su ürünleri yönünden ekonomimizi olumsuz etkileme riskini beraberinde getirmektedir.”

"BÜTÜNCÜL BİR KIYI YÖNETİMİ OLUŞTURULAMAMIŞTIR"

Kıyı mevzuatına ilişkin bilgilere yer verilen rapora göre, Türk hukuk sisteminde kıyının ilk yasal tanımı ve korunması ilkesi, 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun'da yer aldı. Kıyılarla ilgili kapsamlı düzenlemeler ise 1970'li yıllarda yapılmaya başlandı. 1982 Anayasası'nda konulan hüküm ile de kıyıların korunması ve kullanımı anayasal güvenceye bağlandı.

1984'te, 3086 sayılı Kıyı Kanunu yürürlüğe girdi. Ancak bu yasanın birçok maddesi, Anayasa Mahkemesince iptal edildi. 3621 sayılı yeni Kıyı Kanunu 1990'da kabul edilene kadar geçen sürede, kıyılara ilişkin uygulamalar, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 1987'de yayımladığı genelge ile sürdürülmeye çalışıldı. Raporda, “Sonraki yıllarda sıkça değişen kıyı mevzuatıyla, kıyılardaki uygulamalarla ilgili çok sayıda kurum, farklı açılardan söz sahibi olmuş, bütüncül bir kıyı yönetimi oluşturulamamış, yasal düzenlemeler kıyıdan ne kadar uzaklıkta hangi tür yapılaşmalara izin verileceği konusuna yönelik olarak gerçekleştirilmiştir” denildi.

Benzer sorunları yaşayan diğer kıyı ülkelerinin, 1970'li yıllardan itibaren kıyıların korunmasına yönelik önlemler almaya başladığı, “korumayı teşvik etmek”, “kıyı komisyonları oluşturmak”, “kıyısal mekanların planlamasına yönelik özel yasalarla ülke genelinde kuralları belirlemek” gibi düzenlemelere başvurdukları anlatılan raporda, şunlar kaydedildi:
“Ülkemizde kıyıları ilgilendiren konular, geniş kapsamlı bir düzenleme yerine birden çok yasada yer almakta, kıyı yönetimine ilişkin özel bir kurumsal yapı bulunmamaktadır. Kıyıların koruma-kullanma dengesini sağlamaya yönelik yönetim politikalarının belirlenmemesi, bilim çevrelerinin çalışmalarının yeterince dikkate alınmaması, uygulamaların ve yasal düzenlemelerin bu alanların iyi kullanımına değil, yalnızca kullanımına ve gelir elde edilmesi konusuna odaklanması sonucunda, mevzuatımızda kıyıların korunmasına ilişkin hükümler de göz ardı edilmiş, izinsiz, plansız ve doğal yapıya zarar veren uygulamalar önlenememiştir.”

TESPİTLER

Raporda yer alan bazı tespitler özetle şöyle: - Türkiye'de kıyı alanlarına özgü ayrı bir yönetim modeli oluşturulmamıştır. Bu alanlardaki kullanımın planlama, planları onaylama ve görüş bildirme yetki ve görevleri değişik kurumlar arasında dağılmıştır.

- Planlama konusunda değişik kanunların farklı kurumlara yetki vermesi, kurumlar arasında yargıya intikal eden anlaşmazlıklara yol açmakta, bu durum planlama çalışmalarını aksatmakta, plansız kullanımlara yol açmaktadır. Kıyı alanlarının kullanımı konusunda da kurumlar arasında yetki anlaşmazlıkları yaşanmaktadır.
- Kıyı alanlarının planlamasında plancı, uygulayıcı, yatırımcı sektör ve kişiler için uyulması gereken esasları belirleyen Çevre Düzeni Planları tamamlanmamıştır. Planlama çalışmalarında yol gösterici üst ölçekli planların eksikliği, sağlıklı planların yapılması açından risk teşkil etmektedir.
- Planlama çalışmaları için ihtiyaç duyulan haritaların ve diğer verilerin elde edilmesinde sorunlar bulunmaktadır. Bu alanda kurumlar arasında bilgi paylaşımının yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
- Kıyı alanlarının planlanmasında koruma - kullanma dengesi sağlanamamakta, kullanma amacının öne çıktığı görülmektedir. Kıyılarla ilgili faaliyet gösteren kurumların mevzuatlarında, kıyıların koruması amacına yönelik hükümlerin yer almasına karşın, uygulamada bu hükümler yeterince dikkate alınmamaktadır.
- Kıyı alanlarında planlama ve uygulama yapılabilmesi için ilk ve zorunlu unsur olan kıyı kenar çizgilerinin (KKÇ) tespitinde sorunlar yaşanmaktadır. Kıyılarımızın ne kadarında KKÇ tespiti yapıldığına ilişkin güncel ve derlenmiş bilgiler mevcut değildir.
- KKÇ tespit komisyonlarının çalışmalarında esas alacakları bilimsel kriterlerin belirlendiği düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu durum KKÇ tespitlerinde hatalara yol açmaktadır. Hatalı tespitler, planlama ve yapılaşmada da yanlış uygulamalara sebep olmaktadır.

DENETİMİN ETKİNLİĞİ

- Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılarda özel mülkiyetlerle ilgili tapu iptal davaları genellikle KKÇ tespitinden uzun zaman sonra açılmaktadır. Tapu iptaline kadar geçen süre içinde kıyıda kalan mülkiyetler el değiştirmekte ve hukuki ihtilaflara konu olmaktadır. KKÇ tespiti sonrasında kıyıda kaldığı belirlenen ancak daha önce tapu kayıtlarına, imar planlarına ve ruhsata uygun olarak yapılan ve kullanılan taşınmazların sahiplerinin mağduriyetini önleyecek bir sistem kurulamamıştır.
- Kıyı alanlarını ilgilendiren çok sayıda yasal düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemelerin görev verdiği farklı kurumların kıyı alanlarında değişik açılardan denetim yapması, aralarında koordinasyonun sağlanamaması denetimin etkinliğini azaltmaktadır.
- Kıyılardaki uygulamaları kontrol görevi bulunan kurumların, özellikle belediyelerin kıyı mevzuatı konusunda yeterli ve bilgili personel ihtiyacı içinde oldukları görülmüştür. Yasal ve idari prosedürün uzaması, mahkeme kararlarının uygulanmaması, kıyı alanlarına usulsüz müdahalelerin önlenmesinde risk oluşturmakta, bu tür eylemleri denetlemek ve önlemekle görevli olanları olumsuz etkilemektedir.

KIYI İHLALLERİ

- Kıyılarda düzenli denetim yapılmaması, doğal yapıyı bozan ve usulsüz eylemler hakkında genellikle şikayet üzerine bilgi sahibi olunması nedeniyle bu tür eylemlerin hangi bölgelerde yoğunlaştığı, nedenleri, artma veya azalma eğilimleri bilinememekte, etkili önlemler almak için politika belirlenememekte, zamanında tedbirler alınamamaktadır.
- Tespit edilen kıyı ihlalleri zaman alan yazışmalara konu olmakta, bu eylemler hakkında genelde işlem yapılmamaktadır. Başlangıç aşamasında önlenemeyen bu tür eylemlerin sonradan kaldırılması son derece güç ve masraflı olmakta, bozulan doğal yapının eski durumuna getirilmesi imkansız bir hal almaktadır.
- Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan kıyı alanlarındaki yasal olmayan uygulamaların ecrimisil alınarak sürdürülmesi, bu alanların yeterince korunamadığının ya da gelir elde etmek amacıyla işgallere göz yumulduğunun bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Ecrimisil uygulamasına konu olan eylemler uzun yıllar devam etmekte, işgaller genellikle kaldırılmamaktadır.
- Kıyılardaki işgal eylemleri sadece haksız kullanım değil, birçoğu aynı zamanda kıyının doğal yapısını da bozan eylemlerdir. İşgallerin sayı ve alan olarak artması, bu alandaki denetimin yetersizliği yanında, tespit edilen ecrimisil miktarlarının da caydırıcı olmadığını ortaya koymaktadır.
- Yalnızca özel kişi ve işletmeler değil, kamu kurum ve kuruluşları da kıyıları usulsüz, doğal yapıya zarar verici, eşit ve serbest yararlanmayı sınırlayıcı şekillerde kullanmaktadır. Özellikle kıyılardaki uygulamaları denetlemekle görevli kurumların da kıyı mevzuatına aykırı uygulamalar yapması, kıyılardaki kullanımların denetiminde etkinliği azaltmaktadır.

ÖNERİLER

Kıyı alanlarındaki planlama yetkisini dağınık yapısından kurtaracak, sadeleştirecek yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu vurgulanan raporda, özetle şu önerilere yer verildi:
- Değişik kanunlarda farklı kurumlara tanınan planlama yetkisinin, tek düzenleme çatısı altında toplanmasının, bu alanda uzman olan bir kuruma bırakılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
- Kıyıların özellikleri ve hangi kullanımlara uygun olduğu tespit edilerek üst ölçekli planlar üretilmelidir. İlgili kurumların, planlama aşamasında doğru kararlar almasına olanak veren, kıyıların bütün özellik ve önceliklerini gösteren bir bilgi sistemi oluşturulmalıdır.
- Planlama çalışmalarında kıyıların korunmasına yönelik mevzuat hükümlerine işlerlik sağlanmalıdır. Kıyı planlamasında koruma-kullanma dengesinin sağlanabilmesi için planlarda öngörülen kullanım şekillerinin doğal yapıya nasıl bir etki yapacağı, olumsuz etkilerin ne şekilde azaltılabileceği konularında çalışmalar yapılmalı ve önlemler alınmalı.
- Kıyılarımızın ne kadarında KKÇ tespiti yapıldığı Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerince tespit edilmeli, bu tespitler Bayındırlık ve İskan Bakanlığında bulunmalı, kıyıların ne kadarında KKÇ eksiği bulunduğu görülebilmeli.
- Özellikle turizm açısından önem arz eden ve yerleşimin yayılma ihtimali bulunan bölgelere öncelik verilerek KKÇ tespitleri tamamlanmalı.
- KKÇ tespitlerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi amacıyla, kıyılarla ilgili çalışma ve araştırma yapan bilim adamlarının da görüşü alınarak su hareketlerinin oluşturduğu alanların doğal sınırlarının belirlenmesine ilişkin bilimsel kriterler tespit edilmeli.
- KKÇ tespitlerinin kadastro çalışmalarından önce veya eş zamanlı olarak yürütülmesinin bu alandaki mülkiyet ihtilaflarını azaltacağı düşünülmektedir. KKÇ tespitinden önce yasalara uygun olarak edinilen mülkiyetlerin sonradan kıyıda kaldığının belirlenmesi üzerine tapuların iptal edilmesi, tapu sicillerine güvenerek işlem yapanların mağduriyetine yol açtığından bu alanda yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.

"İHLALLER BAŞLANGIÇ AŞAMASINDA TESPİT EDİLMELİ"

- Kıyılardaki uygulamaların denetiminin etkin bir şekilde yapılabilmesi için ilgili kurumların kıyı ihlallerinin giderilmesi konusundaki görevlerini yerine getirmekten kaçınmasını önlemeye, denetim sistemini sadeleştirmeye yönelik yasal düzenlemelere, yetki ve görevlerin açık, net bir şekilde belirlenmesine ihtiyaç vardır.
- Kıyılardaki usulsüz ve doğal yapıyı bozan uygulamaların sayısı, şekli, hangi bölgelerde yoğunlaştıkları, artma ve azalma eğilimleri, nedenleri valilikler ve belediyelerce işbirliği içinde yapılacak çalışmalarla tespit edilmeli. Elde edilecek verilerin ışığında önlemler belirlenmeli ve uygulanmalı, kıyı ihlallerinin başlangıç aşamasında tespit edilerek önlenmesi sağlanmalıdır.
- Kıyıların doğal yapısını bozan ve zarar veren kullanımların ecrimisil veya kira uygulamalarıyla devamına izin verilmemeli, kıyılardan herkesin eşit ve serbest yararlanma hakkını ortadan kaldıracak veya sınırlandıracak şekilde kira uygulaması yapılmamalıdır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!