Özilhan: İstifa ülkeyi kargaşaya sürükler

Güncelleme Tarihi:

Özilhan: İstifa ülkeyi kargaşaya sürükler
Oluşturulma Tarihi: Nisan 12, 2001 00:00


Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, TÜSİAD olarak bu aşamada hükümetin istifasının ülkeyi ekonomik, siyasal ve sosyal açıdan kargaşaya sürükleyeceğini düşündüklerini bildirdi.
Haberin Devamı

Tuncay Özilhan, olağanüstü toplanan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada, hükümetin, liberal fakat milliyetçi bir yapıda olduğunu iddia ettiğini belirterek, ''Söylemlerinde milliyetçilik vurgusu bu kadar güçlü olan hükümet ortakları, silkinip kendilerine gelmez ve kararlı bir şekilde harekete geçmezlerse, Türkiye'nin fabrikalarının, bankalarının, ticari işletmelerinin yok pahasına yabancılara satılmasına neden olacaklardır'' dedi.

Hükümete açık yüreklilikle seslenmek istediğini söyleyen Özilhan, ülkenin her yanından hükümetin istifasını isteyen seslerin yükseldiğine işaret ederek, ''TÜSİAD olarak biz bu aşamada hükümetin istifasının ülkeyi ekonomik, siyasal ve sosyal açıdan kargaşaya sürükleyeceğini düşünüyoruz'' dedi.

REVİZYON İSTEĞİ

Ancak, hükümete yeni bir çehrenin kazandırılmasının da zorunlu olduğu görüşlerini muhafaza ettiklerini açıklayan Özilhan, kabinede revizyonun bir zayıflık göstergesi değil, bir kararlılık göstergesi olacağını vurguladı.

Tuncay Özilhan, şöyle devam etti: ''Hükümete verdiğiniz bu yeni çehre ile ekonomik, sosyal ve siyasalboyutlarıyla kapsamlı bir program ortaya koyun. Kendinizi bu programınbaşarısıyla bağlayın. Türkiye'ye ve dünyaya bunun neden farklı bir program olduğunu anlatın ve kamuoyunu her ay programın gidişatı hakkında bilgilendirin. Aktif bir dış politika çizgisi izleyin. Tüm kesimlerle düzenli iletişim içinde olun, danışma mekanizmalarını hafife almayın.

Hükümetin kriz sonrasına ilişkin bir vizyonu olduğunu ortaya koyun.Hükümette başlattığınız revizyonu, tüm kademelerde işlevsel ve etkin bir kadrolaşmayla destekleyerek, hem acil önlemleri uygulayacak hem deuzun dönemde ekonominin rotasını koruyacak bir idari kapasiteye sahip olduğunuzu gösterin. Ve her şeyden önce cesur olun. Cesur olun, çünkü başarısızlık halinde korkunun ecele zaten faydası olmayacaktır.''

"BU KRİZDE YA KAHRAMAN YA DA SİYASİ MEVTA HALİNE GELİNECEK"

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, krizin ancak ekonomi, siyaset ve dış politika bir bütün olarak ele alındığında aşılabileceğini belirterek, ''Bu krizde ya kahraman olunacak ya da siyasi mevta haline gelinecektir'' dedi.

TÜSİAD YİK'in Çırağan Sarayı'nda yapılan olağanüstü toplantısının açılışında konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Özilhan, YİK toplantısını benzerine daha önce rastlamadıkları bir atmosferde, benzerini daha önce yaşamadıkları bir ruh haliyle yaptıklarını söyledi.

Özilhan, tüm Türkiye'nin tek bir konuya odaklanmış durumda olduğunu, kimsenin işini yapmadığını iddia ederek, ''Gözler ekranlara kilitlenmiş, kulaklar radyoda, televizyonda, fısıltı gazetesi yakındanizleniyor, gazeteler satır satır okunuyor, elektronik posta kutuları dolup taşıyor. Herkes aynı sorunun cevabını duymaya, bulmaya çalışıyor. Bu krizden çıkılabilecek mi, nasıl, ne zaman?'' şeklinde konuştu.

YÖNETİM KRİZİ YAŞANIYOR

Özilhan, bugün Türkiye'de bir yönetim krizi yaşandığını savunarak, şunları söyledi: ''Buna yalnızca bizler değil, bütün dünya bu şekilde bakıyor. Bu nedenle, mevcut güven krizini kalıcı olarak aşmak için yalnızca yeni programla yetinemeyiz.

Aklımızı başımıza topladığımızı, bu krizleri yaratan yapıyı değiştirmek üzere masaya yatırdığımızı, krizi bir bütünolarak ekonomimizi yönetme kapasitesine sahip olduğumuzu ve siyasal sistemi kendini yenileyen bir yapıya kavuşturduğumuzu göstermek zorundayız. Bu nedenle kimse bu kriz ortamında siyasal reformlardan söz etmemizi yadırgamasın.

Bu öyle bir kriz ki, ancak ekonomi, siyaset ve dış politika bir bütün olarak ele alındığında aşılabilir. Bu zor ama bir o kadar da zorunlu. İşte bu nedenle, bu krizde ya kahraman olunacak ya da siyasi mevta haline gelinecektir.''

Herkesin nefesini tutup yeni ekonomik programın açıklanmasını beklediğini ifade eden Özilhan, beklenenin sadece tutarlı ve teknik açıdan mükemmel bir programın ve bu programa ilişkin bir takvimin Kemal Derviş tarafından açıklanması, liderlerin de bu programı desteklediklerini ilan etmeleri olmadığını söyledi.

PİYASALARIN BEKLENTİSİ

Tuncay Özilhan, piyasaların ikna edici ve güven tazeleyici bir tutum ve somut uygulamalar beklediklerini anlatarak, ''Uygulanmayan bir program, hiçbir anlam ifade etmeyecektir'' dedi.

Siyasi desteğin ''destek veriyorum'' demekle verilmeyeceğine dikkat çeken Özilhan, şöyle devam etti:

''Siyasi destek, özelleştirmeleri engellemeyerek, kritik kamu kuruluşlarından elini çekerek, gerekli yasaları parlamentodan hızla çıkararak verilir.

Siyasi destek, Türkiye'nin kaderini çizecek bir programı dünya kamuoyuna, üç liderin ve sorumlu bakanın katılımıyla, bizzat Başbakan'ın ağzından açıklayarak verilir. Siyasi destek, lafı dolaştırmadan (Bu programın başarısızlığı hükümetin de başarısızlığıdır, böyle bir durumda bu koltukları bir saniye bile işgal etmeyiz) demekle verilir.''

Özilhan, piyasaları ikna edecek programın çerçevesine kısa vade açısından bakıldığında, en kritik meselenin finansman, üretim ve ihracat üçlüsünü birarada düşünerek piyasaları kısa vadede harekete geçirecek uygulamaları hemen başlatmak olduğunu, bu yapılırken, kamuoyunun orta vadede yapısal değişimi sağlayacak tedbirlerin de paralel olarak hemen devreye sokulduğunu görmesi gerektiği ifade etti.

BANKACILIK SİSTEMİ

Burada bankacılık sisteminin önceliğinin aşikar olduğunu dile getiren Özilhan, diğer ülke deneyimlerinin, bankacılık krizlerinin döviz krizlerinden çok daha uzun sürdüğünü ve tüm ekonomiyi derinden sarsan sonuçlara yol açabileceğini gösterdiğini kaydetti.

Tuncay Özilhan, sağlıksız bir bankacılık sisteminin makroekonomik dengesizlikleri bir çarpan etkisiyle çoğalttığını belirterek, ''Türkiye'deki bankacılık sistemine el atmadan herhangi bir programın yürüme şansı bulunmamaktadır'' dedi.

Özilhan, bankacılık sektöründe kısa vadede özel bankaların TL bazlı kağıtlarının döviz kağıtlarla değiştirmeleri, kamu bankalarına sermaye konulması, özel bankaların açık pozisyonlarını kapamaları için sürenin esnetilmesi, stopaj, disponibilite ve munzam karşılıkların aşağıya çekilmesi ve donuk aktiflerin iskonto edilerek satılacağı bir mekanizma geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Bu acil önlemlere paralel olarak, banka birleşmelerinin teşvik edilmesi, uluslararası standartlarda bir risk ölçümü, yönetimi ve raporlaması için gerekli mevzuatın çıkarılması gerektiğini belirten Özilhan, finansman maliyetlerini yükselten ve sermaye artırımı yoluyla öz varlıkların güçlendirilmesine engel olan vergi sisteminin de değiştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Özilhan, mevduat garantisinin de krizden çıkana dek sürdürülmesi, ancak kademeli olarak azaltılması için çalışmalar başlatılması gerektiğini vurgulayarak, ''Sermaye hareketlerindeki liberalleşmeyi sınırlayan her türlü düzenleme ve uygulamadan kaçınılmalıdır'' dedi.

IMF İLE PAZARLIK

Tuncay Özilhan, IMF'yi ağır bir şekilde eleştirdiği konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Türkiye'nin krizlerden kaçınma yolu, ekonomiyi kendi içine kapamak değil, bünyeyi güçlendirmektir. Bankacılık sektörünün denetimi, politik etkilerden arındırılarak sıkılaştırılmalı ve ulaslararası standartlarda sağlıklı bir denetim yapısı kurulmalıdır.

Hiç kuşkusuz bu ve daha sonra sırlayacağımız diğer bazı önlemleri gerçekleştirebilmek için bir başlangıç kaynağına ihtiyacımız var. Bu gerçek bizi bir kez daha IMF ile anlaşma masasına oturmaya zorluyor. Bu anlaşmanın gereklerini elbette yerine getireceğiz.

Ancak unutmamamız gereken bir nokta var: IMF bütün bu süreçte çok ciddi hatalar yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir. Öyleyse IMF ile masaya oturulduğunda, programdan sapmanın kaçamak noktalarını yaratmak için değil ama krize hassas bir bünyenin şoklardan korunması için esnek bir uygulamanın pazarlıkları yapılmadır.''

KASIM KRİZİ

Kasım krizinin temelinde, uyarıları dikkate almayan hükümetin, yapısal önlemler konusunda isteksiz olduğunu açıkça ortaya koyarak hızlı bir güven erozyonuna uğramasının yattığını ifade eden Özilhan, IMF'nin dış dünyadan gelecek olumsuz etkileri absorbe edecek mekanizmaları programa yetiştirmemiş olmasının da krizi oluşturan önemli faktörlerden biri olduğunu dile getirdi.

Özilhan, bu etkilerden birinin petrol fiyatlarındaki hızlı artışın cari işlemler dengesini ciddi biçimde bozması olduğunu, diğerinin de Euro-dolar paritesinde Euro aleyhine meydana gelen gelişme dikkate alınarak kur sepetinde gerekli düzeltmenin yapılmaması ve ihracatı olumsuz etkileyen bu gelişmenin açığı daha da büyütmesine seyirci kalınması olduğunu anlattı.

Her iki durumla ilgili olarak Türk iktisatçılarından, sanayici ve ihracatçılardan ciddi uyarılar geldiğini, ancak ne hükümetin ne de IMF'nin bunları dikkate almadığını öne süren Özilhan, şöyle dedi:

''IMF adeta Türkiye'ye bir (kapalı ekonomi) muamelesi yapmış ve dünya piyasalarından gelecek baskıları karşılayacak hiçbir sübabı programa yerleştirmemiştir. Sonra da cari işlemler açığı alarm zillerini çaldırdığı bir sırada program revize edeceğine, üçüncü dilimkrediyi vermeyerek yabancı fonların reaksiyonuna yol açmıştır.''

Kasım krizi patlak verdiğinde IMF uzmanlarının piyasayı rahatlatacak likiditenin zamanında verilmesine engel olduklarını, adeta Merkez Bankası'nın elini tuttuklarını belirterek, ''Niye? Çünkü,enflasyonu yukarı itecek bir likidite akışı IMF'in prestij kaybına neden olacaktır'' dedi.

Kasım çalkantısının, rezerv para tabanının, diğer bir deyişle IMF anlaşmasının delinmesiyle durdurulduğuna dikkat çeken Özilhan, ardından doğru bir yaklaşımla IMF'in Türk Lirasının değer kaybının hızlandırılmasını istediğini, bu kez de hükümetin siyasi kaygılarla buna direndiğini kaydetti.

''Oysa, akacak kan damarda durmayacak, ikinci dalga Şubat'ta gelecek ve dengeyi kuracaktır'' diyen Özilhan, TL'nin yeterince değer kaybettiği halde neden kurların oturmadığını sorarken, ''Çünkü, IMF uzmanları bir kez daha sahnededir. Bu kez de piyasaya döviz vermesin diye Merkez Bankası'nın elini tutmaktadır. Neden? Yoksa tek kaygıları batılı bankaların yaklaşan kredi ödemelerini garanti altına almak mıdır?'' diye konuştu.

''IMF ÇUVALLADI''

Tuncay Özilhan, şöyle devam etti: "Kısacası IMF, tabiri caizse çuvallamıştır. Hangi kaygılarla hareket ettiği konusunda da ciddi kuşkular uyandırmıştır.

Bütün bu eleştirileri sıralamamız, IMF ile anlaşmaya varılmasını istemediğimiz anlamına gelmiyor. Bugünün dünya ve Türkiye gerçekleri, bizi hala bu anlaşmaya zorluyor. IMF'yi eleştirmemiz, bütün olan bitenden hükümeti sorumlu tutmamızla da çelişmiyor. Çünkü, bu ülkeyi IMF değil T.C. hükümeti yönetiyor.

Söylemeye çalıştığımız şey şudur, Türkiye'nin ihtiyacı olan bir şablon değil, dünya piyasalarının beklentilerini karşılayan, ancak uygulamada ortaya çıkan sorunlar karşısında esneme imkanına sahip gerçek anlamda bir 'ulusal program' dır.''

Bu programın Türkiye'nin kaderi ile IMF'in kaderini birbirine bağladığını, Türkiye hükümeti kadar IMF'in de dünya piyasalarının ve iktisatçılarının merceği altında olduğunu vurgulayan Özilhan, bu nedenle gerek hükümet, gerekse IMF yetkililerinin, programın kesinleştirilmesi aşamasında özel sektör uzmanlarının görüş ve önerilerini dikkate almalarını istedi.

TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

Özilhan, ''Türkiye, AB ile ilişkilerinde 'yasak savar' bir konumda olmaktan derhal vazgeçmelidir. Ankara, yükümlülüklerini yerine getirme doğrultusunda ilk adımları atarak inisiyatifi eline almalıdır'' dedi.

Tuncay Özilhan, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada, yeni programın şekillenmesinde toplumsal uzlaşmaya azami dikkat gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Toplumsal uzlaşmanın platformu olması ve hükümete danışmanlık yapması gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey'in ise bugüne kadar alınan kararların tepkilerini yumuşatmak için kullanıldığını kaydeden Özilhan, Konsey'in yalnızca bir başkanlar kurulu olmaktan çıkarılıp, uzman bir alt grupların çalışmasına da olanak sağlayacak hale getirilmesi ve bu yolla uygulama danışmanlığı yönünün güçlendirilmesinin daha yararlı olacağını ifade etti.

Türkiye'de hükümetlerin, mali dengeleri sağlamak adına uzun yıllardır üretimi bir kenara attıklarını, Türkiye'de bir sanayileşme stratejisi olmadan günübirlik üretim yapıldığını belirten Özilhan, şöyle dedi:

''Bugün de yaşadığımız krizden en büyük darbeyi üretim yemiştir. Oluşturulacak programda üretimi yeniden canlandıracak, ihracatı kısa dönemli fiyat avantajı temelinde değil, uzun dönemli pazar artışı temelinde artıracak, sanayimizin rekabet gücünü geliştirecek önlemlereyer verilmesi, olmazsa olmaz bir zorunluluktur.''

Herşeyden önce ek vergilerle reel sektörün iyice kımıldayamaz hale gelmesine yol açılmamasını isteyen Özilhan, yabancı sermaye konusuna değinirken de, ''Türkiye'ye yabancı sermaye gelmiyor, çünkü Türkiye yabancı sermayeyi istemiyor'' dedi.

KRİZDEN ÇIKIŞ YOLLARI

Yabancı sermaye girişlerini hızlandıracak önlemlerin de alınması gerektiğini ifade eden Özilhan, bunların başında, bürokrasinin azaltılması, vergi sisteminin basitleştirilmesi ve yabancı sermaye izinleri için İrlanda'kine benzer müstakil bir kurum oluşturulması geldiğini anlattı.

Krizden çıkış için yabancı sermaye girişlerinin beklenemeyeceğini belirten Özilhan, Türkiye'nin çok hızlı bir biçimde diğer döviz kazandırıcı faaliyetleri gözden geçirmesini, turizme ve ihracata dönükkısa dönemli önlemler dizisi oluşturmasını önerdi.

AB standartlarında bir bütçe anlayışının yerleştirilmesi gerektiğini de kaydeden Özilhan, kamuda personel rejiminin yeniden düzenlenmesi ve yerel yönetimleri güçlendiren, ancak hukuki denetimi artıran bir idari anlayışın benimsenmesi için gerekli atılımlar atılmasını istedi.

Türkiye'nin terör belasını daha yeni geride bırakmaya başladığını söyleyen Özilhan, özel bölgesel politikaların, yeni programın önemli bir parçası olmak zorunda olduğunu kaydetti.

DIŞ POLİTİKA

''Hükümetiyle, devletiyle Türkiye, AB ile ilişkilerinde 'yasak savar' bir konumda olmaktan derhal vazgeçmelidir'' diye konuşan Özilhan, dünya piyasaları açısından kendisini sadece IMF politikalarıyla sınırlamış bir Türkiye ile bunun karşısında Kopenhag kriterleri doğrultusunda adımlar atan, AB kapısına dayanmış, onu zorlayan bir Türkiye'nin yaratacağı etkiye dikkat çekti.

Özilhan, neden aktif bir dış politikaya ihtiyacımız olduğunun o zaman daha iyi anlaşılacağının altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı:

''Ankara, yükümlülüklerini yerine getirme doğrultusunda ilk adımları atarak inisiyatifi eline almalıdır. Bunun yolu Ulusal Program'ın kısa zaman içinde ciddi dilimler halinde ve içerikli biçimde hayata geçirilmesinde yatmaktadır.''

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!