Osmanbey’de çiklet satan çocuk New York’a mücevherle girdi

Güncelleme Tarihi:

Osmanbey’de çiklet satan çocuk New York’a mücevherle girdi
Oluşturulma Tarihi: Mart 21, 2006 00:00

Kapalıçarşı’nın ’usta tüccar’ geleneğinin en iyi temsilcilerinden Tekin Seyrekoğlu, New York’ta 3 yıl önce kurduğu şirketle ABD pazarına da kök saldı. Diyarbakır’dan 9 yaşında İstanbul’a göç eden Seyrekoğlu Ailesi’nin küçük oğlu, ticarete ilkokul yıllarında çiklet satarak başlamış.

TÜRKİYE’nin en bilinen markası Kapalıçarşı’nın çok güçlü olan ’imalat’ geleneği önümüzdeki dönemde düya çapında mücevher markaları yataracak. Bu geleneğin içinde 42 yıldır yoğrulan Tekin Seyrekoğlu 3 yıl önce New York’ta kurduğu şirketiyle ABD pazarında bugün 2 milyon dolar ciro yapan bir firma haline geldi. Kapalıçarşı’nın ’usta tüccar’ geleneğinin en iyi temsilcilerinden Tekin Seyrekoğlu, şöyle başlıyor girişimcilik öyküsünü anlatmaya: "1948 Diyarbakır doğumluyum. 1957’de babam vefat etti ve biz de ailece İstanbul’daki ağabeyimin yanına geldik. Ağabeyim Şişli’de teyzemin apartmanında oturuyordu. O yıllarda Şişli, Osmanbey harika yerlerdi. Çocukluğum boyunca çok güzel şeyler yaşadım. Osmanlı beyefendiliğini gördüm. Ancak aynı zamanda hayat şartlarımız da zordu ve ben 9 yaşından itibaren ticarete başladım. Okula giderken bir omzumda ticaret çantam bir kolumda okul çantam vardı. Golden fabrikasından, Kent Sekerleme’den, Royal fabrikasından çiklet alıp fonksiyonel satıcılık yapardım. Yani yaya olarak bakkallara toptan satış yapardım. Osmanbey, Şişli, Nişantaşı, Pangaltı, Kurtuluş satış bölgemdi. Bayramlarda da Şişli meydanlardında bayram şekeri satardım. Diğer arkadaşlarımı da toplayıp onları da satıcı olarak organize eder, sokak aralarına dağıtırdım. Bu organizasyon için de ayrıca komisyon ve kar alırdım."

OKULU BIRAKTIM, USTA OLDUM Tekin Seyrekoğlu, ailesinin de ihtiyaçları nedeniyle ticarete erken yaşta başlayınca okuma çabası da sekteye uğrar. Tatillerde çalışması için Kapalıçarşı’da bir kuyumcunun yanına verilen Tekin, liseye başlar ancak hazırlık okuduktan sonra bırakır. Çünkü Kapalıçarşı’da kuyumculuk çok cazip gelir ona. Çırak olarak girdiği atölyede 1.5 yılda baş kalfa olmayı başarır. O dönemde memur maaşı 200 liradır ama ’küçük Tekin haftada 165 lira’ almaya başlamıştır. Üstelik o kadar hızlıdır ki artık ustasından daha seri üretim yapabilir hale gelmiştir. Seyrekoğlu şöyle devam ediyor anlatmaya: "Yaz tatilinde kuyumculuk öğreneyim derken, bir anda kararımı değiştirdim ve ’ben bu sanatı öğreneyim’ dedim. Okulu bıraktım. 15 yaşıma geldiğimde bir sermaye ortağı bularak kendi işyerimi açtım. 1963’ün sonlarına doğruydu ve yaşım küçük olduğu için firmayı annemin üzerine kurdum. 1965’te Kapalıçarşı’da sıkı denetimler oluyordu ve birkaç imalatçı temiz çıktık. Bu bizlere itibar sağladı. İyi para kazanmaya başladım."

ASKERE GİTTİM DÜKKAN KAPANDI Tekin Seyrekoğlu 22 yaşına gelince askere gider. Seyrekoğlu şöyle konuşuyor: "Firmamda 5 kişi çalışıyordu. Ben askere gidince yanlış işler, suistimaller yaptılar; askerden gelince artık kurulu bir işim yoktu. Yeniden borçlanarak iş kurdum, imalata başladım. 1970’lerin başıydı ve ilk baştaki gibi gece gündüz çalışarak yoluma devam ettim." Tekin Seyrekoğlu, genç yaşta patron olunca hayatı da hızlı yaşamaya başlar. Seyrekoğlu şöyle konuşuyor: "22 yaşına kadar hem çok çalıştım hem de çok gezdim. Kazanıyorsan iyi yaşayacaksın, harcayacaksın; yoksa bir işe yaramaz. 18 Yaşında ehliyetimi alır almaz altıma zamanın en spor en güzel otomobilini çekmiştim. Şu anda da ’Yatakta ölmek yok ayakta ölmek var’ diye düşünüyorum."

TÜRKİYE’nin en bilinen markası Kapalıçarşı’nın çok güçlü olan ’imalat’ geleneği önümüzdeki dönemde düya çapında mücevher markaları yataracak. Bu geleneğin içinde 42 yıldır yoğrulan Tekin Seyrekoğlu 3 yıl önce New York’ta kurduğu şirketiyle ABD pazarında bugün 2 milyon dolar ciro yapan bir firma haline geldi. Kapalıçarşı’nın ’usta tüccar’ geleneğinin en iyi temsilcilerinden Tekin Seyrekoğlu, şöyle başlıyor girişimcilik öyküsünü anlatmaya: "1948 Diyarbakır doğumluyum. 1957’de babam vefat etti ve biz de ailece İstanbul’daki ağabeyimin yanına geldik. Ağabeyim Şişli’de teyzemin apartmanında oturuyordu. O yıllarda Şişli, Osmanbey harika yerlerdi. Çocukluğum boyunca çok güzel şeyler yaşadım. Osmanlı beyefendiliğini gördüm. Ancak aynı zamanda hayat şartlarımız da zordu ve ben 9 yaşından itibaren ticarete başladım. Okula giderken bir omzumda ticaret çantam bir kolumda okul çantam vardı. Golden fabrikasından, Kent Sekerleme’den, Royal fabrikasından çiklet alıp fonksiyonel satıcılık yapardım. Yani yaya olarak bakkallara toptan satış yapardım. Osmanbey, Şişli, Nişantaşı, Pangaltı, Kurtuluş satış bölgemdi. Bayramlarda da Şişli meydanlardında bayram şekeri satardım. Diğer arkadaşlarımı da toplayıp onları da satıcı olarak organize eder, sokak aralarına dağıtırdım. Bu organizasyon için de ayrıca komisyon ve kar alırdım."

OKULU BIRAKTIM, USTA OLDUM Tekin Seyrekoğlu, ailesinin de ihtiyaçları nedeniyle ticarete erken yaşta başlayınca okuma çabası da sekteye uğrar. Tatillerde çalışması için Kapalıçarşı’da bir kuyumcunun yanına verilen Tekin, liseye başlar ancak hazırlık okuduktan sonra bırakır. Çünkü Kapalıçarşı’da kuyumculuk çok cazip gelir ona. Çırak olarak girdiği atölyede 1.5 yılda baş kalfa olmayı başarır. O dönemde memur maaşı 200 liradır ama ’küçük Tekin haftada 165 lira’ almaya başlamıştır. Üstelik o kadar hızlıdır ki artık ustasından daha seri üretim yapabilir hale gelmiştir. Seyrekoğlu şöyle devam ediyor anlatmaya: "Yaz tatilinde kuyumculuk öğreneyim derken, bir anda kararımı değiştirdim ve ’ben bu sanatı öğreneyim’ dedim. Okulu bıraktım. 15 yaşıma geldiğimde bir sermaye ortağı bularak kendi işyerimi açtım. 1963’ün sonlarına doğruydu ve yaşım küçük olduğu için firmayı annemin üzerine kurdum. 1965’te Kapalıçarşı’da sıkı denetimler oluyordu ve birkaç imalatçı temiz çıktık. Bu bizlere itibar sağladı. İyi para kazanmaya başladım."

ASKERE GİTTİM DÜKKAN KAPANDI Tekin Seyrekoğlu 22 yaşına gelince askere gider. Seyrekoğlu şöyle konuşuyor: "Firmamda 5 kişi çalışıyordu. Ben askere gidince yanlış işler, suistimaller yaptılar; askerden gelince artık kurulu bir işim yoktu. Yeniden borçlanarak iş kurdum, imalata başladım. 1970’lerin başıydı ve ilk baştaki gibi gece gündüz çalışarak yoluma devam ettim." Tekin Seyrekoğlu, genç yaşta patron olunca hayatı da hızlı yaşamaya başlar. Seyrekoğlu şöyle konuşuyor: "22 yaşına kadar hem çok çalıştım hem de çok gezdim. Kazanıyorsan iyi yaşayacaksın, harcayacaksın; yoksa bir işe yaramaz. 18 Yaşında ehliyetimi alır almaz altıma zamanın en spor en güzel otomobilini çekmiştim. Şu anda da ’Yatakta ölmek yok ayakta ölmek var’ diye düşünüyorum."

Keşke bir Musevi’nin yanında çalışsaydım

TEKİN Seyrekoğlu, kuyumculuk sanatındaki kariyeri boyunca bazı klasik ürünlerde yenilikler yaptığını anlatıyor ve "Bu sanatta klasik hasır tipini ilk modernize eden benim (1964) ve bu tasarım çok tutmuştu, çok yaptık çok sattık. 1979’da da o zaman akadar elde yapılan zincir ve bileklikleri yarı endüstriyel hale getirmeyi denedim. Bunda da başarılı oldum. 1980’li yıllarda ise yine elde yapılan pırlantalı takıları 18-14 ayar altınla yapmaya başladım. O dönemlerde 22 ayar altına pırlanta çalışırdık. Biz bu geleneği de aştık. Ürünlerimizi her zaman Türkiye’nin en seçkim mağazalarına sattık. Şimdi geriye bakınca diyorum ki; keşke sanatı öğrenmek için harcadığım zamanın yarısını da bir Musevi tüccarın yanında ticareti öğrenmek için geçirseydim. Şu anda 50’ye yakın çalışanım var; bir de 20 civarında çıraklık okulu öğrencilerimiz var. Ciromuz geçen yıl 4 milyon dolar oldu. 2 milyon doları ihracat. "

Kuyumcukent’te büyük fabrikaya gidiyoruz

TEKİN Seyrekoğlu Kuyumculuk da birçok imalatçı gibi yakında Yenibosna’daki Kuyumcukent’e taşınacak. Tekin Seyrekoğlu, "Orada 1700 metre kare fabrika alanımız, 500 metrekare de mağazamız var. İmalatçılar olarak oraya gideceğiz çünkü çok güzel bir kompleks oldu. Özellikle toptan alım yapacak yabancılar için ideal merkez. Daha düzenli, bilimsel üretim altyapısı var. Kapalıçarşı artık işimizin dükkanı vitrini olarak öne çıkacak" diyor.

Seyrekoğlu 3 yıl önce New York’ta kurduğu şirketi Teksgold hakkında da şunları söylüyor: Bu şirketimiz ABD’ye pazarlamamızı yapıyor. Las Vegas Fuarı’na katılıyor. Oranın cirosu da 2 milyon doları aştı. Eskiden Ürdün ve Lübnan’a da çok iyi mal veriyorduk sonra durdu. Şimdi tekrar görüşmelerimiz başladı. Hedefimiz önümüzdeki dönemde iç pazar ihracat satışlarımızı yarıyarıya dengeli götürmek."

Tekin Seyrekoğlu geçen yıl Mücevher Fuarı için Kazak manken Maiya’ya 18 kilo altından Amazon Kadını kıyafeti dikmişti. Bu yıl da Maiya’yı 11 kilo altından yaptığı elbiseyle Kleopatra yapacak.

Bahçeşehir, Kocaeli’nde meslek yüksekokulu açacak

BAHÇEŞEHİR Üniversitesi, Türkiye’nin en sanayileşmiş kentlerinden biri olan Kocaeli (İzmit)’te meslek yüksek okulu açacak. Bu konudaki ön protokol Bahçeşehir Eğitim Kurumları Başkanı Enver Yücel, Bahçeşehir Üniversite Rektörü Süheyl Batum, Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Yılmaz Kanbak ve okulun eğitim vereceği kampüsün sahibi Şerif Kanık tarafından imzalandı. Enver Yücel, YÖK’ün onaylaması halinde önümüzdeki dönemde eğitime başlayabileceklerini belirtti ve "Burada üniversitemizin ABD üniversiteler ile işbirliğine paralel olarak çok yüksek kalitede bir meslek yüksek okulu kurmak istiyoruz. Sanayicilerin ihtiyaçlarına uygun eğitim esas olacak" dedi. Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Yılmaz Kanbak da Kocaeli’nde 22 tane meslek yüksek okulu bulunduğunu belirterek, "Bu proje iddialı olmalı. diğerlerinden farklı olmalı. Kocaeli sanayisi global standartları aşmış durumda. Ona göre eleman ihtiyacı var" dedi. Eğitim kampüsünün sahibi Şerif Kanık ise "Bir üniversite için yeterli altyapıya sahip eğitim kampüsü kurduk ancak uzun süredir atıl duruyor. Behçeşehir Üniversitesi ile işbirliği her açıdan yararlı olacak" diye konuştu.

5000 öğrenciye eğitim verecek Meslek Yüksek Okulunda genel programlar yerine bölgenin ihtiyacı ve mezunların hemen istihdam edilebilmesini göz önünde bulunduran programlar oluşturulacak. Sanayici ve işadamlarından teşkil edilecek Danışma Kurulu da iş hayatının ihtiyaçlarını üniversiteye taşıyacak.

Aşkale Çimento’nun ortakları zengin oldu

AŞKALE Çimento Sanayi T.A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Yücelik, 1992 kurdukları çok ortaklı yapının 1993’te Aşkale Çimento’yu özelleştirmeden satın aldığını belirterek, "100 ortakla yola çıkmıştık ve 31 milyon dolara fabrikayı almıştık. Bugüne kadar 30 milyon dolarlık yatırım yaptık. Ortak sayımız yine aynı. 1998’den beri temettü dağıtıyoruz. 1000 dolarla ortaklığa giren bir hissedarımız bugüne kadar 4 bin dolardan fazla gelir tahsilatı yapmış, hissesinin değeri de 6 bin dolara ulaşmış durumda" dedi. Son olarak TMSF’nin sattığı Trabzon Çimento’yu da 81,2 milyon dolara satın aldıklarını hatırlatan Lütfü Yücelik, 2007’de Türkiye’nin en büyük 200 şirketi arasında olmak istediklerini kaydetti ve şöyle devam etti: "Trabzon’un kapasitesi de bizim eski Aşkale gibi. 300 bin ton civarında çimento üretiliyor. İlk işimiz filtre sistemini kurmak olacak. Önce çevreyi rahatlatacağız. Mevcut kapasitesini tam kullanılabilir hale getireceğiz. Grup olarak ciromuz 70-80 milyon dolar arası. Trabzonla bu rakam 100 milyondoları bulacak. Şu anda doğrudan istihdam sayımız 300’ün üzerinde. Trabzon’u almamızın nedeni ihracat imkanı olması. Çünkü orada liman var." Lütfü Yücelik, Erzurumlular olarak, öncelikle kendilerinin başarılı bir girişim örneği ortaya kıyarak bölgeye yatırım yapılmasını özendirmek istediklerini belirtti ve "Vaktiyle rahmetli Vehbi Koç bize ’buralara yatırım istiyorsunuz ama önce sizin kendinizin yatırım yapması lazım’ demişti. Onun haklı olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz" dedi.

Ankaralı sanayici bankalardan şikáyetçi

ANKARA Sanayi Odası’nın "Bankacılık Hizmeti Anketi"ne katılan Ankaralı sanayiciler bankaların hizmet bedeli uygulamalarındaki keyfilik, ayrımcılık ve yüksek bedellerden şikayetçi olduğunu ifade etti. ASO Başkanı Zafer Çağlayan, "Bankalar kimin gücü kime yeterse mantığıyla hizmet veriyor. 250 YTL’lik EFT için bir banka tarafından alınan 60 YTL masraf makbuzu elimde. Bankacılık sektörü bu uygulamalarla KOBİ’leri yutmaya niyetli görünüyor" dedi. Çağlayan, üyelerinden gelen yoğun şikayetler üzerine düzenledikleri anket sonuçlarına göre üyelerinin bankalardan şikayetçi olduğunu belirterek, "Görünen o ki, basiretsiz tutumlarıyla 2001 krizinde ülkemize 50 milyar dolarlık fatura çıkaran bankacılık kesimi, hala geçmiş alışkanlıklarıyla hizmet vermektedirler" dedi. Çağlayan, bankaların asli fonksiyonlarının reel sektöre fon sağlamak olduğunu unutarak, konut, tüketici ve taşıt kredilerinin tatlı karlarına kapılıp reel sektöre sırtını döndüğünü savundu. ASO Başkanı, bankaların uyguladıkları, komisyon oranı, ücret, haberleşme ücreti ve diğer ücretler konularında üyelerinin şikayetlerini şöyle sıraladı: "Dörtte biri hesaptan isme havalede, yüzde 28’i hesaptan hesaba havalede, yüzde 23’ü hesaptan giden EFT’de, yüzde 19’u hesaba gelen EFT’de, yüzde 27’si senet tahsilatında, yüzde 10’u senet ödemelerinde, yüzde 21’i aynı banka şube çekinde, yüzde 33’ü aynı banka başka şube çekinde, yüzde 33’ü farklı banka çekinde, yüzde 46’sı çek karne bedelinde, yüzde 53’ü yıllık işlem masrafı/ekstre masrafında uygulanan yüksek oranlar ve alınan maktu bedeller konusunda şikayetçi."

Ramsey, Japonya’ya Mitsukoshi’yle giriyor

GÜRMEN Grubu’nun mağaza zinciri Ramsey London, yurt dışındaki mağaza sayısını 38’e çıkardı. En son Tahran ve Proga mağazalarını açan Ramsey, yakında Üsküp ve Belgrad’da da mağaza açacak. Ramsey Genel Müdür Yardımcısı Sadettin Üçeyler, "Tokyo’da da Japonya’nın en büyük department store şirketlerinden Mitsukoshi ile satışa başlıyoruz. Bu grup Ginza’daki mağazada Ramsey London’a korner vermek istiyor. Anlaşmak üzereyiz" dedi. Hindistan’dan da Gabbana Group ile görüşmelerinin sürdüğünü belirten Üçeyler, "Bir mağazamız da orada açılacak. Yurt dışındaki mağazalarımzdan son derece memnunuz. Yurt içinde de mağaza sayımızı hızla artıracağız" diye konuştu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!