Sedat Ergin

27 Mayıs’ın sancılı sayfaları 3… TBMM kapısında askerlerle linç tehdidi

29 Mayıs 2024
- 1961 yılı ekim ayında yaşanan cumhurbaşkanı seçimi krizinde Prof. Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanı adaylığından vazgeçmesinde, “Meclis kapısında askerler tarafından linç edileceği” haberleri de etkili oldu. AP’nin ilk Genel Başkanı Emekli Orgeneral Gümüşpala, komutanların da katıldığı Çankaya Zirvesi’nde partinin aday çıkarmayacağı konusunda güvence verdi.

“Meclis’in açılış günü beni Meclis kapısında askerlere linç ettireceklerini haber almış...”

Meclis kapısında askerler tarafından linç edileceği söylenen kişi, 1961 yılı ekim ayında yapılacak cumhurbaşkanı seçimine adaylığını koymuş olan AP Samsun Senatörü, anayasa hocası Ordinaryüs Profesör Ali Fuad Başgil’di.

Bu hazırlığı kendisine aktaran, yani “Seni TBMM kapısında linç ettireceklerini haber aldım” diyen kişi ise Adalet Partisi’nin ilk genel başkanı Ragıp Gümüşpala...

Gümüşpala asker kökenliydi. Emekli orgeneraldi. Bir önceki Genelkurmay Başkanı’ydı.

Bir yıl önce 27 Mayıs darbesi gerçekleştiğinde, Orgeneral Gümüşpala Erzurum’da Üçüncü Ordu Komutanı olarak görev yapmaktaydı. Evet, darbe girişiminin içinde değildi. Darbeye uzanan süreçte cunta ile bir ilişkisi olmamıştı.

Ancak darbe gerçekleştiği noktada bir ordu komutanı olarak nasıl bir tutum alacağı hususunda bir tereddüt geçirdiği, hareket tarzını belirlemeden önce darbenin niteliğini, gücü eline geçiren kadroları, komutanların durumunu öğrenmek için bir süre beklediği sır değildi.

Altan Öymen, 27 Mayıs darbesi ve buna giden hadiseleri anlattığı “...Ve İhtilal” başlıklı kitabında, 27 Mayıs sabahı “askeri mekanizma içinde tereddütlerin kendini gösterdiğini” yazıyor.

Öymen, Gümüşpala

Yazının Devamını Oku

Darbeci Orgeneralden Cumhurbaşkanı adayına: ‘Seçimden çıkacak sonuç bu mu olmalıydı’

28 Mayıs 2024
SAMSUN AP Senatörü ve cumhurbaşkanı adayı Prof. Ali Fuad Başgil, 1961 yılının 24 Ekim Salı günü kendisini çağıran Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) iki önemli üyesi ile görüşmek üzere geldiği Başbakanlık’ın merdivenlerinden çıkarken çevresini sarıp adaylığı konusunda şüpheci sorular yönelten gazetecilere Tevfik Fikret’in ünlü “Millet Şarkısı” şiirinden dizeler okuyarak karşılık vermişti.

O sırada Başbakanlık’ın önünde bekleyen gazetecilerden biri olan Mete Akyol’un yıllar sonra Mehmet Ali Birand’ın “12 Mart” belgeseline anlattığına bakılırsa, basın kendisinin adaylıktan vazgeçirileceğinden emin görünüyordu. Akyol, bizzat kendisinin, Prof. Başgil’e bunu söylediğinde, hocanın şu dizeleri okuduğunu aktarıyor:

Zulmün topu var, güllesi varsa/Hakkın da bükülmez kolu, dönülmez yolu var...

Mete Akyol

ORGENERAL ÖZDİLEK: ‘SEÇİMDEN ÇIKACAK NETİCE BU MU OLMALIYDI’

Görüşme başladığında Tümgeneral Sıtkı Ulay, cumhurbaşkanlığı seçiminde Cemal Gürsel dışında başka bir adaya izin verilmeyeceğini söyledi. Prof. Başgil de bunun üzerine “15 Ekim’de milletvekilleri seçilmiş, milli irade tecelli etmiştir. Müsaade ediniz milletin vekilleri yarın toplansın, Meclis açılsın. Herkes elini vicdanına koyarak serbestçe reyini kullansın. Ekseriyeti kim kazanırsa makama o geçsin...” dedi ve ardından ekledi:

“Memleket için hayır bundadır. Ben çok ümit ederim ki yine Gürsel Paşa kazanacaktır. Fakat bu şerefli bir kazanç olacak ve efkâr tatmin edilecektir. Serbest bir seçimle mevki kazanmanın şerefi büyüktür. Zorlanan seçim seçim değildir. Demokrasinin gösterdiği tek yol budur.”

Prof. Ali Fuad Başgil

Prof.

Yazının Devamını Oku

Ölüm tehdidi altında bir Cumhurbaşkanı Seçimi...

27 Mayıs 2024
"Kabul etmemek size aittir. Fakat kabul etmediğiniz takdirde sizin hayatınızı garanti edemeyiz. Bunu açık söyleyelim...”

Açık bir ölüm tehdidiydi...

Tehdit eden kişi, 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nden Tümgeneral Sıtkı Ulay’dı.

Tümgeneral Sıtkı Ulay

Bu tehdidin hedef aldığı kişi ise tam dokuz gün önce yapılan seçimde Adalet Partisi (AP) listesinden Samsun senatörü seçilen ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı makamı için adaylığını açıklayan anayasa hocası Ordinaryüs Profesör Ali Fuad Başgil’di.

Başbakanlık’taki görüşme 24 Ekim 1961 tarihinde gerçekleşiyordu.

Profesör Ali Fuad Başgil

DARBECİLERİN HAPSE ATTIĞI ANAYASA HOCASI

Seçim sırasında İsviçre’de bulunan

Yazının Devamını Oku

Anayasa Mahkemesi’nde Kadir Özkaya dönemi başlarken

24 Mayıs 2024
UZUN bir süreye yayılan seçim sonuçlarına ilişkin yazı dizim nedeniyle yakından izlediğim bazı önemli konuları zamanında değerlendirmeye imkânım olmadı.

Gerçi tekrar olacak ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın kurumdaki görev süresinin dolması nedeniyle ayrılması ve yerine Başkan Vekili Kadir Özkaya’nın seçilip göreve başlaması bu başlıklardan biriydi.

Son aylarda siyaset sahnesinde ve yargı dünyasındaki tartışmalarda bazı kesimlerce sıkça hedef tahtasına konan, projektörlerin üzerine çevrildiği Anayasa Mahkemesi, bu sıkıntılı dönemde yoluna yeni bir başkanla devam edecektir.

Özkaya, geçen dört yıl boyunca mahkemede Başkan Vekili ve aynı zaman zarfında bireysel başvuruları inceleyen iki daireden biri olan İkinci Daire’nin de Başkanı olarak görev yapmıştı.

İdare hukuku kökenli olan Özkaya, Danıştay kontenjanından AYM’ye gelmiş bir üye. Kendisi, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılı ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra aynı yılın sonunda aralık ayında AYM’ye atadığı ilk üye. Mahkemedeki görev süresinin dolacağı 2026 yılı sonuna kadar başkanlık makamında oturacak.

*

Öncelikle, Prof. Arslan ile Özkaya arasında geçen 19 Nisan tarihinde düzenlenen görev devir teslim töreninin zarif ölçülerin hakim olduğu bir ortamda gerçekleştiği belirtilmeliyiz.

Örneğin Özkaya, konuşmasında Arslan’ın yönetimindeki “tamamen akla dayalı, realiteye uygun idare anlayışı ve icrasının takdire şayan olduğunu” kaydederek, kendisinin “mahkemede kurumsallaşma ve verimliliğe çok önemli katkılar yaptığını” söylüyor. Mahkemenin “bugün geldiği noktadaki başarısının en önemli nedeninin Prof. Arslan’ın gösterdiği gayret ve tercihler olduğunu” anlatıyor.

Kendisinin bir

Yazının Devamını Oku

Yeni gündemimiz etki ajanlığı mı?

23 Mayıs 2024
ÖNÜMÜZDEKİ günlerde “etki ajanlığı” meselesini tartışmaya hazır mıyız?

ÖNÜMÜZDEKİ günlerde “etki ajanlığı” meselesini tartışmaya hazır mıyız? Günlerdir basında çıkan haberlere bakılırsa, iktidar TBMM’ye getirmeye hazırlandığı Dokuzuncu Yargı Paketi çerçevesinde “etki ajanlığı” diye bir suç kategorisi ihdas ederek, bu suç fiilini yaptırıma bağlamayı planlıyor.

Bu konudaki yasa tasarısı henüz resmen sunulmamış olmakla birlikte, daha şimdiden bu meselenin lehinde ve aleyhinde öne sürülen görüşlerin ortalığı kaplamasına bakılırsa, siyasetin yakında sert bir türbülansa girmesi muhtemel görünüyor.

*  

Bu başlıktaki tartışmalar Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bu ayın başında Yeni Şafak gazetesinin Ankara Bürosu’nu ziyaret ederek Dokuzuncu Yargı Paketi içeriği konusunda yaptığı açıklamaların ertesinde gündeme geldi.

Yeni Şafak’ın 5 Mayıs tarihli nüshasında fotoğraflı olarak duyurduğu habere göre, Tunç, bu ziyaret sırasındaki açıklamalarında “yeni yargı paketinde yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye’deki casusluk faaliyetlerinin önlenmesine yönelik kapsamlı ve önleyici yeni yasal düzenlemelerin de yer aldığını” duyurdu.

Bakan’ın dikkat çeken bir ifadesi, yargı paketine “yeni tip casusluk suçları için” bazı maddelerin konacağını belirtmesiydi. Tunç, Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan mevcut casusluk suçunun “teknik olarak bilgi ve belge üzerinden işlenebilen bir suç tipi olduğunu” belirttikten sonra “Ancak...” diye cümleye girdi ve ekledi:

“geldiğimiz noktada çok daha farklı tekniklerle casusluk kavramı içinde kalabilecek suçlar işlenebilmektedir. Hatta bazı ülkeler veya organizasyonlar bu yeni tekniklerle başka ülkelerde operasyon yapabilmekteler. Ülkemizin böyle operasyonlara maruz kalmaması ve yeni tip casusluk suçlarının caydırıcı bir şekilde soruşturulup kovuşturulabilmesi için hazırlanmış bir taslağımız var. İstihbarat birimlerimizin ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzenlemelerdir.”

Tunç

Yazının Devamını Oku

Ankara’daki son emniyet krizinin bize anlattıkları

22 Mayıs 2024
Türk kamuoyu günlerdir Ankara’da yeraltı dünyasının bilinen isimlerinden Ayhan Bora Kaplan hakkındaki soruşturmanın uzantısı olarak birbiri ardına patlak veren bir dizi skandalın ve ortalığı kaplayan iddiaların yol açtığı tartışmalarla meşgul.

Ülkenin başkentinde il emniyet teşkilatının organize suçlarla mücadeleden sorumlu müdür yardımcısı ile onun altındaki bir grup polisin tutuklanmış olması, ne kadar ciddi bir sarsıntı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermek bakımından yeterlidir. 

*  

Hadiselerin ve ortaya atılan iddiaların büyük bir bölümü kamuoyuna yansımış olduğu için bunları detaylı bir şekilde tekrarlayacak değiliz. Ancak dosyanın ana akışında, Ayhan Bora Kaplan hakkında geçen eylül ayında başlatılan soruşturmayla birlikte ortalığa saçılan garip ilişkiler, davranışlar yatıyor.

Aslında bu dosyanın üzerinde asılı duran önemli bir soru da, geçen 8 Eylül’de yurtdışına çıkmaya hazırlandığı sırada Ankara’da yakalanan bu şahsın nasıl olup da uzun bir süre ciddi bir engellemeyle karşılaşmadan dokunulmaz bir konumda yasadışı faaliyetlerini sürdürebildiğidir.

Hakkında daha önce yürütülen ve savcılıklarca takipsizlik kararları alınan soruşturmaların içeriğine, kendisi yakalandıktan sonra geçen 17 Ocak’ta kabul edilen iddianamede yer verilmiş olması, hemen geçiştirilebilecek bir durum değildir.

Sonrasındaki süreçte soruşturmanın kilit sanıklardan biri olan Serdar Sertçelik’in durumu dosyanın en yakıcı bölümlerinden biridir. Sanık Sertçelik, aynı zamanda gizli tanık statüsüne de geçirilmiş, hakkında ayağına denetim amaçlı elektronik kelepçe takılması kararı olduğu halde bütün kısıtlamalara rağmen sıkça Ankara’nın gece hayatında boy gösterebilmiş, böyle bir akşamda ayağından vurulmuş, daha sonra elini kolunu sallayarak yurtdışına kaçabilmiştir.

*

Yazının Devamını Oku

Prof. Zühtü Arslan’dan İsmet Özel, Cemal Süreya, Tanpınar, Mevlana ve Pir Sultan Abdal’lı bir veda

18 Mayıs 2024
KONUŞMASINDA şiir faslında önce şair İsmet Özel’in “Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar” başlıklı şiirinden “Her şey ben yaşarken oldu...” dizesini okudu.

Kürsüde İsmet Özel’in dizesini okuyan kişi, o gün tam 12 yıl süren Anayasa Mahkemesi üyeliği görevinden ayrılmakta olan, mahkemenin son 9 yıldır başkanı konumundaki Prof. Zühtü Arslan’dan başkası değildi.

Bu, onun veda konuşmasıydı ve İsmet Özel’e atfı yaptığı sırada “renkli olmayan, siyah/beyaz bir hikâye” olarak nitelediği kendi hayat öyküsünü, çocukluğunu anlatıyordu.

Bu, “kendisine has bir hikâye değildi”, “bozkırın kavruk çocuklarının ortak hikâyesi”ydi...

Hikâyede, Yozgat’ın Sorgun ilçesinde, annesinin ifadesine göre “ırgatlık zamanı”nda, yani ekinler biçilirken kırk metrekarelik iki odalı bir evde gözlerini dünyaya açan bir çocuğun öyküsü var. Kendisi ilkokula başlarken doğum tarihi bilinmediğinden, nüfus memuru “kafa kağıdı”na 1 Ocak 1964 tarihini yazmıştı.

Hayat öyküsü kendisi lise öğrencisiyken babasını kaybetmesiyle büyük bir sarsıntıya uğramıştır. Babasının ölümünün onda bıraktığı izleri anlatırken, Cemal Süreya’nın “Sizin hiç babanız öldü mü/Benim bir kere öldü kör oldum” dizelerini okudu Prof. Arslan.

“Cemal Süreya’nın dizeleri gibi hakikaten benim için de hayat babam öldüğünde bir kabusa dönüşmüştü , dünyam kararmıştı” diye anlattı ve ekledi: “Bir anda olgunlaştım, çok hızlı şekilde büyüdüm.”

‘KELİMELER BİZİ SARHOŞ EDER, YAŞADIKLARIMIZ İSE UYANDIRIR...’

Konuşmasının daha sonraki bölümünde

Yazının Devamını Oku

31 Mart yerel seçim analizi (18) | MHP, Yeniden Refah, DEM ve İYİ Parti üzerinden son bir değerlendirme

17 Mayıs 2024
Geçen 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerin sonuçlarını değerlendirdiğimiz yazı dizimizin sonunda genel bir özet niteliğindeki nihai bölümde CHP ve AK Parti’den sonraki başlıca aktörlerin durumuna eğilirken önce MHP’ye bakalım.

MHP’ye üçüncü sırada yer vermemizin nedeni, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, seçimden hemen sonra “Türkiye Geneli” olarak paylaşılan sıralamada bu partiye atfedilen oranın durumu gerçekçi bir şekilde yansıtmamasından kaynaklanıyor.

Seçimde 30 büyükşehirde belediye başkanlığında kullanılan oylar ile 51 ilde il genel meclisi oylarının toplamını esas alan bu hesaplamada, MHP, yüzde 4.99 oranı ile DEM Parti ve Yeniden Refah Partisi’nin ardından beşinci sırada geliyor.

Aslında belediye başkanları yerine parti aidiyetiyle kullanılan ilçe belediye meclisleri oylarını esas alan daha gerçekçi hesaplamada, MHP oran olarak yüzde 6.59’a çıkarak, bu kez Yeniden Refah’ın arkasında dördüncü sırayı alıyor.

MHP İL GENEL MECLİSLERİNDE BİR YIL ÖNCEKİ  OYUNUN BİRAZ ÜSTÜNDE

Kanaatimizce, MHP’nin gerçek oyu bu oranın da üstündedir. Bunun nedeni, dünkü yazımızda da anlattığımız üzere, MHP’nin yapılan seçim ittifakı çerçevesinde 30 büyükşehirde ilçe belediye meclislerinin yaklaşık beşte dördünde AK Parti listelerini desteklemiş olmasıdır.

Bunun sonucu büyükşehirlerde MHP oylarının azımsanmayacak bir bölümü sandıklarda AK Parti oylarının içine geçmiş bulunuyor. Bu olguyu göz önünde bulundurursak, mantıken MHP’nin oranının yüzde 6.59’un üstünde olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Buna karşılık, büyükşehirlerin dışında kalan 51 ildeki il genel meclisi seçimlerinde ittifak yapılmadığı için, 31 Mart’ta MHP’nin bu pusulalardaki oyunu kesinlik içinde ölçebiliyoruz. YSK’nın web sayfasında yayımlanan sonuçlara göre, MHP, 51 ildeki il genel meclisleri oy sayımında tam 1 milyon 709 bin 671 oy almıştır. Bu oyun 51 ilin toplamı içindeki oranı yüzde 16.64’tür.

Bu toplam, MHP’nin 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili seçiminde söz konusu 51 ilde aldığı 1 milyon 593 bin oyun bir nebze üstünde görünüyor. İl genel meclisleri için 51 ilde oy kullanan seçmenler, Türkiye’deki toplam seçmenin yüzde 22’sine karşılık geliyor.

Yazının Devamını Oku