Ziya'nın Yeri

Başlık sizi yanıltmasın. Hıncal'ın yeri çağrışımı yapmasın. Ziya, bir köşe yazarı değil, o bir mesul müdür. Bir zamanlar Safran'ın mesul müdürüydü, Aslı Altan'la çalışırdı, şimdi o da markalaştı, kendi yerini açtı.

Nu Pera var ya Nu Pera...

Hani Tepabaşı'nda....

Şimdi oraya geldiniz, kapıdan girdiniz, öldürücü kalabalık sağ tarafta, gördünüz değil mi, tamam, siz direkt sol yaptınız, küçük, sade, samimi bir mekana adım attınız.

İşte orası Ziya'nın Yeri.

Çok amaçlı bir mekan. Şöyle ki, akşam saatlerinde bir tür meyhane -yemek yiyebiliyorsunuz haliyle- sonra, hooop, bir gece kulübüne dönüşüyor. Masalar, oturmak için değil, üzerine çıkıp dans etmek için kullanılıyor.

Öyle aman aman bir özelliği yok.

Minimalist dekorasyon, metaller, devasa aynalar, camlar, kuş kondurmalar, tiki arkadaşlar, manken kızlar, ünlü insanlar merakınız filan varsa hemen başka kapıya...

Yani demedi demeyin.

Çok da faza bir şey beklemeyin.

Ziya'nın Yeri'nde eğlenebiliyorsunuz.

O kadar.

Kendiniz olabiliyorsunuz.

Gelsin tekilalar, votkalar, ay ne güzel çalan bu Türkçe şarkılar, bu gece kim tutar beni arkadaşlar! İçinizde bastırdığınız o şey, dışarı çıkabiliyor. Gevşemek, rahatlamak -hatta dağıtmak- buna deniyor.

Öyle bir yer yani.

Benim için yani.

Yeri geldi itiraf ediyorum, ben kocaman mekanlarda kendi havamı zor buluyorum, 1500 kişi arasında eğlenemiyorum. Kendimi, bilmediğim müziklerin çaldığı bir stadyumda yapayalnız hissediyorum, ben küçük mekanların insanıyım. Galiba biraz demodeyim. O yüzden geçen cuma, Ziya'nın Yeri'nde sevindirik oldum, uzun zamandır içmediğim kadar içtim, dans ettim, eğlendim. Sizi de haberdar edeyim dedim. Yeni bir mekan daha, yazılıp çizilmedi daha, kulakta kulağa yayılıyor, ben de bu yazıyı okumayacağınızı umut ederek yazıyorum, çok da ballandırmamaya özen gösteriyorum, çünkü bir yer moda olunca boku çıkıyor, inşallah Ziya'nın Yeri moda olmaz. Da... Biz bize tepinmeyi sürdürebiliriz.

Unutmadan, o mekanda gözleri Türkan Şoray'a benzeyen birini göreceksiniz, solda barın köşesinde dikiliyor olacak, safi göz, kısa boylu hap gibi bu adam, Ziya işte.

Öpün onu benim yerime.

Ve şöyle deyin:

DJ, Kuşlar'ı çalabilir mi?

0212 257 90 51


Çok fena bir şey yaptım ben.

Yeni vücut ölçülerimi açıklıyorum diye bir yazı yazdım ve kocaman bir elektrik süpürgesine benzeyen LPG cihazının faydalarını anlattım. Çünkü bir ayda kasam küçüldü benim. Yalan değil yani, daraldım, inceldim. Ama tabii abur cuburu kestim, koşu bandı faaliyetlerini de ihmal etmedim. Başıma gelecekleri bildiğim için de, yazının dibine bir telefon numarası ilave ettim.

‘‘İyi niyetle de cinayet işleyebilir insan!’’ bu olsa gerek. Çünkü telefon numarasının son rakamını yanlış yazmışım. Yeni çocuk doğurmuş bir ev hanımının ev telefonunu gazeteye basmışım.

Düşünebiliyor musunuz, bir taraftan çocuğunu emziriyor, bir taraftan da gün boyu susmayan o telefonlara yetişmeye çalışıyor:

‘‘Yok efendim, burası güzellik merkezi değil, bir ev’’

‘‘Kardeşim, LPG aleti filan yok burada!’’

‘‘Siz yanlış çevirmediniz, hem bana niye kızıyorsunuz, numarayı doğru yazmayan kişiye kızsanıza!’’

‘‘Yeteeeer! Burası Aqua değiiiiiiil!’’

Tam sinir krizinin eşiğindeyken, zıııııır bir telefon daha...

Bu sefer Aqua'cılar arıyor, kendisine pratik bir çözüm öneriyorlar:

‘‘Size bir elemanımızı yollayalım, gün boyu çalan telefonlara o baksın!’’

Söz konusu hanımefendi bu teklifi kabul ediyor.

Sorunu halletme biçimlerine hayran oldum.

Son derece zekice.

Ama bu, benim salaklığımı affettirmiyor tabii.

Boynumun borcuydu, başlıkta yazan numara doğrusu.

İstemeden çevreye verdiğim zarardan ötürü herkesten özür dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları