Zirve ve gerçek

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ankara ile Brüksel arasındaki gerginliklerin bir nedeni de şu ki, biz AB cephesindeki farklı gelişmeleri doğru ve soğukkanlı biçimde tahlil edemiyoruz.

Mantıktan ziyade hissiyata esir düşüyor ve bir uçtan ötekine yalpalıyoruz.

Bazen sinekten yağ çıkartmaya çalışıyoruz ve filanca şahıs olumlu kelam mı buyurdu, kendi kendimize gelin güvey oluyoruz. Güllük gülistanlık umuyoruz.

Bazen de tam tersine, falanca kurumun beklentilerimizi karşılamayan bir tutum almasından sonra burnumuzdan soluyoruz. Pireye kızıp yorgan yakıyoruz.

Ülkemizle Avrupa arasındaki eksende biz ormanı değil ağacı görüyoruz.

* * *

HAFTA sonu Viyana'da gerçekleşen AB zirvesi ertesinde ifade ettiğimiz fevri ve hissi tepkiler de işte yukarıdaki genel çerçeve içinde yer alıyor.

Neymiş, Topluluk liderleri aday üyeliğimiz konusunda somut angajmana girmemişler ve ortak bildiride bize topu topu beş sudan satır ayırmışlar !..

Allah rızası için ne bekleniyordu ki ?

* * *

AVUSTURYA zirvesine umut bağlayanlar Brüksel Komisyonu'nun hazırladığı bir raporda Ankara adının da ‘genişleme listesinde’ zikredilmesinden ve yeni Alman temsilcilerin Kohl dönemine oranla daha sıcak konuşmasından yola çıkıyorlardı.

Arşivler şahidimdir ki söz konusu ebleh iyimserliği eleştiren geçen ayki makalelerimde yorumcuları gerçekçiliğe davet etmiş ve eski Çin atasözüne atıfa bulunarak, ‘tek bir kırlangıcın yuva yapmasıyla bahar gelmez’ demiştim.

Çünkü, AB konusunda biraz mürekkep yalamış olanlar bilirler ki özünde bir yürütme organı olan Komisyon'un söyleyecekleri aday üyelik gibi hayati bir konuda fazla kıymet-i harbiye taşımaz. Esas karar devlet merkezlerinde alınır.

Oysa, Bonn'un diplomatik üsluptaki elastikiyetine rağmen 1997 Lüksemburg' undan bu yana merkezlerin tutumu değişmedi. Net tek bir ışık dahi yanmadı.

Bunu saptamak için ise ne müneccim, ne ‘politolog’ olmak gerekiyordu.

Atina vetodan caydığını mı bildirmişti de Viyana'ya umut bağlanmıştı ?

Ortak Pazar kançılaryaları insan hakları, demokrasi ve Kürt sorunlarındaki iyileşmeleri adaylık için ‘olmassa olmaz’ şart olarak sunmaktan vazgeçmiş miydi de liderlerin masasından mühürlü karar çıkması beklenmişti ?

Tabii ki hayır !

Tersine, ‘Apo vukuatı’nın Avrupa gündemine oturması ve bizdeki tepkilerin İtalyan bayrağını yakar raddelere varması havayı daha da gerginleştirmişti.

Topluluk bünyesinde ‘doğal müttefik’ addedilen Roma desteği de bitmişti.

Açıkçası, Viyana Zirvesi öncesinde Türkiye - AB ilişkilerinde ‘ümitkarlığa’ zemin hazırlayacak maddi ve gerçek hiç bir iyileşme olmamıştı.

* * *

PEKİ, bunlara rağmen hangi olgu temel alınarak iyimser hava pompalandı ?

Hangi akla hizmet Avusturya'dan olumlu sonuç çıkacağına dair gaz verildi ?

Ve bugün neden burnumuzdan soluyoruz ? Niçin köprü atmaya kalkışıyoruz ?

Anlamıyor muyuz ki, en başta da hem ‘çağdaşçı’ geçinip hem de Avrupa'dan kopmamıza çanak tutanlar anlamıyorlar mı ki briç klubünde pişpirik oynanamaz.

Üstelik yine onlar görmüyorlar mı ki Brüksel'den uzaklaşan bir Ankara kaçınılmaz olarak ve çok tehlikeli biçimde Washington'a yaklaşmaktadır.

Üçüncü bir yol yoktur. Tersini umanları korkunç hüsran beklemektedir.

Oysa, eh dostumuz ve müttefikimizdir ama işte o kadar, bizim ütopyamız, tarihimiz ve coğrafyamız ABD'yle değil AB'yle bütünleşmeyi gerektirmektedir.

Bırakın bunları, ana dış ticaret hacminden iki küsur milyon ‘gurbetçi’ye uzanan en hayati maddi çıkarlarımız dahi aynı tercihi zorunlu kılmaktadır.

Dolayısıyla, Viyana Topluluk zirvelerinin ne ilkidir, ne de sonuncusudur.

Bizim için ise ebleh bir iyimserliğe ve ahmak bir kötümserliğe yer yoktur.

Gerçek daima ortadadır... Üstelik Viyana da Avrupa'nın ortasındadır...



Yazarın Tüm Yazıları