Zeynep Atikkan: Gülçin

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

O kadar sıradışıydı ki Gülçin, hastalığın seyrinin de sıradışı olacağına kendimi inandırmıştım.

Fazla umut olmadığını öğrendiğim günden itibaren tıbbın gerçekçiliği karşısında ben hep gerçek dışılıktan, mucizeden yana oldum.

Gülçin'e bu inancımı söylediğimde o cin bakışlarıyla önce samimiyetimi sınadı sonra ‘Senin gibi bir karamsar bile söylüyorsa doğrudur darlingciğim’ dedi.

‘Doğrudur darlingciğim’ sözü bile karşısına dikilen o buz gibi gerçeğe karşı başlattığı mücadelenin bir parçasıydı.

Çünkü yaşamla sürdürdüğü o çetin kavgada zaman zaman cılız aldatmacalara da ihtiyaç duyuyordu.

Hastalığı boyunca bazen umutlandı ama kendisini hiç aldatmadı.

Gerçeği bildi ama zayıf düşmedi.

Hiç pes etmedi.

Daha vakur, daha cesur ve daha mücadeleci oldu.

Gazeteciliğini iptal etmedi.

Öfkesini bırakmadı.

En rahatsız anlarında bile hırsızların çetelesini tutmaktan vazgeçmedi.

Hastalıktan çelimsiz düşmüş vücudu, tekerlikle iskemleyle gazetedeki odasına taşınırken Gülçin ‘Bu hafta ne yazacağımı hálá bilemiyorum’ diyerek gazeteci gerilimini yudumladı.

Ve o gerilimin gücüyle ölümü erteletmeyi bildi.

Böylece yaşamına bir yıl kattı.

Gazete'de oda komşum, sütun komşum ve en değerlisi muhabirlik arkadaşım. O, erkeklerin pek övünerek anlattıkları askerlik arkadaşlığından daha derin bir ilişkidir. İnsanı ele vermesiyle, kişiliğinin bütün ipuçlarını ortaya çıkartmasıyla.

Yıllar her birimizi, bir gazeteden diğerine, bir servisten diğer bir başkasına savurup dururken zaman zaman düşünürdüm, ‘Bizim en güçlümüz, en hayat dolu olanımız ve de en sağlıklımız Gülçin’dir' diye.

Kimbilir bünyesi en zayıf olan, yaşadıkları karşısında bağışıklık sistemi en kolay iflas eden Gülçinmiş!

Çünkü teşhis kesinleştiğinde çevresindeki arkadaşlarına ‘Bu hırsızlıklar beni kanser etti’ diyordu durmadan.

* * *

Bu çatı altında Gülçin'den başka hiçbir meslekdaşımın ayak sesini tanımam. Gülçin'in topuk sesleri bir yaşam öyküsünün de simgesiydi bence.

Gülçin, ayakkabılarının yüksek ökçelerinin üstüne basa basa koşarcasına yürürdü. Tok, seri ve tempolu topuk sesinden anlardık Gülçin'in asansörden inip üçüncü kattaki odasına gelişini.

Hastalık geldi o küçük vücudunu esir almaya başladı.

Gülçin topuklu pabuçlarından indi düz ayakkabılarını giydi. Artık zor yürüyordu. Topuk sesleri kayboldu. Kapımı açıp ‘Ne yazıyorsun’ diye sorunca anlar oldum gazeteye geldiğini.

Son haftalarda ise kapımın önünden bir tekerlekli sandalya geçer oldu. Artık odasına gelip sadece birkaç saat kalabiliyordu.

Ve de sonrası...Bugün masasının üzerine bıraktığımız çiçekler.

Ailesinin, çok önem verdiği okurlarının ve bizim camianın başı sağolsun.



Yazarın Tüm Yazıları