Zeki Usta Ömer Usta Hüseyin Usta

Hayatta en sevdiğim insanlar ustalar...

Ustalar, daha iyinin, daha güzelin yolunu gösteren aydınlatıcılar.

Ama ne yazık ki, sayıları gittikçe azalıyor.

Hayatımızın daha renksiz hale gelmesinden de belli değil mi zaten?

Bir işin ustası olmak, zannettiğiniz kadar kolay bir şey değil.

14 yıldır bu işi yapıyorum, ‘‘Tamam, şimdi benden iyi bir çırak olur’’ ancak diyebiliyorum.

Hele onları gördükçe...

Gerçek ustaları...

İyice telaş yapıyorum.

Bu yazının sebebi hikmeti de, son zamanlarda hayatıma giren 3 usta.

Daha doğrusu hayatımı kurtaran 3 usta!

Zeki Usta, Ömer Usta, Hüseyin Usta.

*

- Zeki Usta, bu eve perde yapamayız...

- Haklısın, tavan alçak, düdük gibi olur! Jaluziye ne dersin? Beyaz yaparız. Yaz evine döner burası.

- İyi ama ahşap pahalı...

- İnce plastik olanlarından takarız. Biliyorsun ki, taksit de yaparız.

- Yaşasın!

- Zeki Usta, benim külüstür gardrobu atmak istiyorum. Yenisini alacak param da yok...

- Duvara metal borular takarız, hem ucuz olur hem şık durur. Metal raflar da yaparız, al sana bir giyinme odası...

- Zeki Usta, bu banyo karoları beni öldürecek! Bak görüyor musun, ince bir hat var burada. Fışır fışır. Ben biraz sakinlik istiyorum. Bir şey mi yapıştırsak üzerine. Bul bir çare...

- Ayna kaplarız. Zaten herşey bembeyaz. Modern durur.

- Zeki Usta, yatak odasına da ayna istiyorum...

- Bir önceki evde de konuşmuştuk bu konuyu. Söylüyorum sana, tavana yapamıyoruz, kafana düşer! Gel yatağın yanına yapalım. Uzunluğu 2 metre, eni de 50 santim genişlikte. Hem dışarının manzarası içeri yansır, hem de sabah uyanınca kendini, kedini, kimi, neyi istiyorsan görürsün...

- Anlaştık.

Bu diyalogların bin bir türlüsü geçti Zeki Usta'yla aramızda. Aslında o bir aynacı. Ama hamağı asacak kanca mı gerekiyor, resimlerin çerçevesini mi değiştirmek icap ediyor, her seferinde Zeki Usta imdadıma yetişiyor! 8 yaşından beri İstanbul'da ama aslen Siirtli. Şahane bir Kürt o. Elinden pek çok iş geliyor. Beşiktaş'ta Evin Dekorasyon adını verdiği dükkanında ayna, pimapen, jaluzi, akordeon kapı, pancur, yani dekorosyona dair aklınıza ne gelirse yapıyor. Komik bir aksanı ve kocaman siyah gözleri var. Bir de pahacı değil. Tek sorunu, uygun taksitler yaptığı için, sonsuza kadar ona para öder hale geliyorsunuz. Advantage karttan beter! Bir de siparişi alıyor, yapıyor, ertesi gün eve getiriyor. Ee o zaman da insan yüz buluyor, ‘‘Şunu da, onu da, bunu da yapalım’’ demeye başlıyor.

Zeki Usta
'nın telefonunu veriyorum:

0532 355 92 69.

Ve yatak odamdaki aynayı (50 milyona mal oluyor) şiddetle tavsiye ediyorum, gerçekten fonksiyonel!

*

Gelelim Ömer Usta'ya.

Tanıdığım en yakışıklı boyacı. Ömer Fırat, 36 yaşında. Kayserili ama 20 yıldır İstanbul'da yaşıyor. Evli üç çocuk sahibi. Ekonomik kriz boyacıları da vurduğundan, bazı aylar 500 milyon kazanıyor, bazı aylar hiç. Ümraniye'de yaşıyor. Bir yere bağlı çalışmıyor, bağımsız yani, 24 saat telefonla kendisine ulaşılıyor. Kıvırtmıyor, yapamayacağı şeyi söylüyor. Biraz utangaç. Ama harbi ve dakik. Sonra inanılmaz alçakgönüllü. ‘‘Acayip iyi iş çıkardın Ömer Usta’’ diyorsun ‘‘Yok, bizden iyileri vardır’’ diyor. Hızlı, temiz ve titiz çalışıyor. Bu kadar efendi bir insan az bulunur vallaha! Bana göre tek kusuru var, o da az konuşuyor, işine son derece konsantre, ağzından kerpetenle laf alınıyor.

Oysa insan bazen sohbet etmek istiyor...

- Ömer Usta, bembeyaz istiyorum, bütün evi, herşeyi. Önüne çıkan herşeyi beyaza boya. Olur mu? Saksıları filan da...

- Peki.

- Ahşap mobilyaya beyaz vuruldu mu bitti değil mi Ömer Usta, geri dönüşü yok...

- Evet, yok.

- Olsun, ev sahibine derdimizi anlatırız bir şekilde, banyo ve mutfak dolaplarını da beyaz yapalım...

- Peki.

- Taksit yapacaksın değil mi Ömer Usta? Sıkışığım da bu aralar...

- Yaparız.

Gördüğünüz gibi sohbetine doyulmuyor!

Bu arada, beynine silah dayayarak erişebildiğim derin felsefelerinden bir tanesini size de sunuyorum. Evini boyatmak isteyenler biliyorsunuz, bir dolu boyacıdan fiyat alıyorlar. Bizimki de, yani Ömer Usta, makul fiyat veren bir boyacı, hatta ucuzcu.

Diyor ki, ‘‘Ucuz fiyat verirsen, işi sana vermiyorlar. Baştan savma yaptığını düşünüyorlar, oysa benim söylediğim zaten normali. O fiyattan ben de yeteri kadar para kazanıyorum. Onların istediği illa kazıklanmak. İnsanlar da bir tuhaf!’’

Ömer Usta
'nın telefonunu veriyorum:

0532 661 80 68

Ve sakın beyazdan vazgeçmeyin diyorum!

*

Müsaadenizle bir görgüsüzlük daha yapayım, biliyorsunuz benim bir de terasım var.

Peki çiçeksiz teras neye benzer?

Ruhsuz kadına!

Bir gün işten eve dönüyorum, Fatih Köprüsü gişelerinden Etiler'e sağa sapıp Bebek'e iniyorum, o gün de kendimi son derece boktan hissediyorum. Haldur huldur araba kullanırken, gözüm Karayolları Binası'nın yanındaki Bilgi Çiçekçilik'e takılıyor. Daha doğrusu renk renk kadifeler, petunyalar, cam güzelleri, begonyalar, verbana'lar (böyle bir isim olur mu, bakar mısınız yaratıcılığa?) beni çağırıyor.

Bir de o kocaman kaktüsler.

Masum papatyalar...

Yaseminler, manolyalar...

Açelyalar, akubalar...

Zınk diye arabayı durduruyorum.

O an hayatta en ihtiyacım olan şey o bitkiler!

Moral bulacağım ya, Bilgi Çiçekçilik'in bahçesinde gezinmeye başlıyorum. Çok da anladığım söylenmez bu işlerden. Amacım terasımı güzelleştirecek, bir dolu çiçeği arabaya yükleyip, eve götürmek. Ama çok da para ödememek. Beğeniyorum, seçiyorum, arabaya yüklüyorum ve o arada acayip esprili biri adamla, çiçekçi Hüseyin Usta'yla tanışıyorum. Benimle eve kadar geliyor, bahçesi, terası olan herkese aynı şeyi yapıyor, benim terasa bakıyor, ‘‘Ih ıh’’ diyor, ‘‘Olmaz. Çok güneş alıyor burası, bu kadar ışıkta cam güzeli olmaz!’’ gerisin geriye götürüyor. Ve uygun başka çiçekler, yani begonyalar getiriyor. Hüseyin Özgün, 48 yaşında, Kırklarelili. 77'de gelmiş İstanbul'a. Bitkilerle arasında resmen aşk var. Yoksa, durup dururken laf arasına çok sevdiği şu cümleyi sıkıştırmazdı:

‘‘Dallar rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere.’’

Şair ruhlu yani!

Çiçekçi Hüseyin Usta'yla terasta çay içiyoruz, güldürüyor beni, moralim yerine geliyor. Bitkilerin isimlerini, hastalıklarını, onları nasıl tedavi edeceğini düşünürken kendi ismini unuttuğunu anlatıyor. Diyor ki, ‘‘Bitkilerin dilinden anlamak, insanların dilinden anlamaktan daha zor. Onlar konuşamıyorlar.’’ Ama Hüseyin Usta onlarla konuşuyor. Ve en önemlisi onların ne dediğini anlıyor. İnanamazsınız ama onun bitki sulaması bile sanat! Suyun arasına şefkat de katmayı başarıyor. 300 milyon para alıyor, Dudullu'dan gelip gittiği için minimum yol parası 120 milyon tutuyor, demek istediğim o ki, yapılacak iş değil, ondaki o aşk olmasa...

Hüseyin Usta'nın telefonunu veriyorum:

0535 390 64 62

Ve bol çiçekli günler diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları