Zayıflamak isteyenlere hayat arkadaşı: Şeyda Coşkun

Oha bu kadar kiloyu nasıl verdin?

Plajda bir arkadaşımı görüyorum.

"Aaaa sana ne olmuş!" diyorum.

Kıskançlık içinde./images/100/0x0/55ea9c0df018fbb8f88b327d

İmrenerek.

Ölerek.

"Aman Allah’ım, ben de istiyorum bu vücuttan!"

Resmen yarıya inmiş.

Nasıl fıstık, nasıl güzel.

"Ne yaptın? Nasıl bu kadar zayıfladın?"

Tek bir kelime söylüyor:

"Şeyda..."

*

"O ne ya?" diyorum.

Yeni bir yöntem mi?

Montignac...

Kalori rejimi...

Üç günlük diyet...

Kalp vakfının diyeti...

Atkins...

İstanbul’un en popüler diyetisyenlerinin internette dolaşan listeleri...

Ya da bilumum spor türleri...

Pilates, yoga, body pump...

Ya da Lpg

Hipoksi...

Her şeyi ama her şeyi denemiş biri olarak...

Derin bir nefes alıp, ihmal ettiğim karboksi ve mezoterapi gibi yöntemleri de ekleyecek oluyorum ki...

Bayan vücut, "Onların hepsini ben de denedim Ayşecim" diyor ve ekliyor:

"Bir kısmında dönem dönem başarıya ulaştım ama yoyo gibi hep verdim, sonra geri aldım. Ben sana söylüyorum kesin çözüm Şeyda..."

*

Nedir ulan bu Şeyda!

Kimdir, neyin nesidir?

"Bu kız, yaşam koçu gibi bir şey" diyor.

"Nasıl yani?" diyorum şaşkınlık içinde, "Sen, bir yaşam koçuyla mı kilo verdin?!"

"Beslenme uzmanı desem değil ama yemeklerin ondan geliyor, üç öğünü de sen neredeysen, oraya yolluyor. Motosikletli kuryeleri var...

"Haaa, bu mu numarası?"

"Yok, iş, sadece diyetle bitmiyor. Evet, yemen gereken yiyecekleri pişiriyor, sana yolluyor ama işin sırrı şurada: Sürekli tepende, ensende, gölgen gibi. Sabah arıyor, ’Günaydın uykucu! Hadi yürüyoruz!’ diyor, Boğaz’a indiğinde bakıyorsun karşında, seninle yürüyor, seninle birlikte terliyor, spor hocası aynı zamanda..."

"Yapma ya!"

"Evet, çok acayip bir kız. Arabasının arkası New Balance jogging ayakkabısı dolu. Yani hem diyetisyenin, hem spor hocan, hem personal trainer’ın, hem terapistin, hem sırdaşın, Şeyda senin her şeyin oluyor! Akşam Sunset’e yemeğe gittin diyelim, orayı arıyor, senin önüne kimse anlamadan diyet yemekler geliyor, kimse senin rejimde olduğunu çakmıyor, Şeyda onu da halletmiş..."

"Vayyyyy!"

"Valla, ben hayatımda bu kadar tutturuk bir kadın görmedim! Bir de tabii önce evine geliyor. Buzdolabındakileri atıyor, "Bu yasak... Bu yok... Şu, bundan sonra yenmeyecek!" Sonra, seninle alışverişe gidiyor, birlikte bundan sonra yenecek mamaları alıyorsunuz. Bitmedi, evdeki yardımcına nasıl yemek pişireceğini anlatıyor. Bu, günlerce sürüyor. Yanında bir de asistanı var, bunlar kolları sıvayıp yemek yapmaya başlıyorlar. Yavaş yavaş senin bütün beslenme düzenini değiştiriyorlar. Artık bizim evde sebzeli köfteler, soyalı içli köfteler pişiyor. İnanmayacaksın ama evdeki yardımcım da 8 kilo verdi..."

"Yuh!"

"Yemin ederim öyle..."

"Üç aydır Şeyda ile yatıp kalkıyorum. Bütün hayatım değişti. Az insanla çalışıyor. Mehmet Ali Erbil’in de baldızı bu arada...

"Versene sen şu Şeyda’nın numarasını..."

Şeyda Coşkun.... Siz tam olarak ne iş yapıyorsunuz? Beslenme uzmanı mısınız, beden eğitimi hocası mı, personal trainer mi, yaşam koçu mu, terapist mi? Ne?

- Hepsi ve hiçbiri. Ben kendime "kısa süreli bir hayat arkadaşı" demeyi tercih ediyorum. Beslenme uzmanı değilim, böyle bir eğitimim yok ama bir sürü programa katıldım, sertifika aldım, neredeyse piyasadaki pek çok diyetisyen kadar bilgiliyim. Bir gün şunu fark ettim, sadece diyet yapmak işe yaramıyor, mutlaka beraberinde spor yapmak gerekiyor. Ama işte tepenizde boza pişiren, "Hadi, hadi!" diye biri yoksa bir süre yapıyorsunuz, sonra bırakıyorsunuz. Ben o kişiyim işte: Bozacı. Her şeyi, kilo vermek için bana gelenlerle birlikte yapıyorum; yürüyorum, spor yapıyorum, yemek yiyorum...

Eğitiminiz nedir?

- Gazi Üniversitesi beden eğitimi bölümü mezunuyum. Kafayı sporla yemiş biriyim, bölümümü birincilikle bitirdim, her türlü spora yatkınım. Adrenalin bağımlısıyım, ter atmayı severim, spordan aldığım hazzı, bazen sekse tercih ederim, böyle bir tipim. Hayatımın bir döneminde kolit hastasıydım, bağırsaklarımda çok ciddi sorunlar yaşadım, resmen çalışmadı ve o gündür bugündür kafayı bu beslenme işine taktım. Ben beslenme ile sporu harmanladım. Hepimiz internetten, oradan buradan şahane diyet listelerine ulaşabiliyoruz, aslında hepimiz neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiğini de biliyoruz ama iş uygulamaya gelince, olmuyor. Ben bir tür "kontrolör"üm. İnsanların o listelere uymalarını sağlıyorum. Vicdanlarının sesi oluyorum.

Vayyyyyy. Bayıldım valla. Müthişmiş!

- Bir de tabii sabah, öğlen, akşam neredelerse yemeklerini oraya gönderiyorum. Onların vücutlarının yağ oranı benim için hayati önem taşıyor. Eğer programı bozarlarsa küsüyorum, onlarla itişip kakışıyorum. Ben bu işi acayip ciddiye alıyorum.

Yemekler nerede pişiyor?

- Bazen benim evimde bazen onların evinde. Duruma göre değişiyor. Asistanımla müşterilerimin evlerine gidiyoruz, onlara sağlıklı yemek pişirmeyi öğretiyoruz. Evdeki yardımcılar, kilit insanlar. Onlar, yemekleri çok yağlı yaptı mı yandınız, hayatta kilo veremezsiniz. Onları da ikna ediyorum, "Hanımına iyilik yapmak istiyorsan gösterdiğim gibi pişir!" diyorum. Bir müşterim 8 kilo verdi, yanında çalışan kadın ise 12. Onun artanlarını yemiş. Onlara da faydamız oluyor yani.

"Kısa dönem hayat arkadaşı" derken bunu kastediyorsunuz, onların hayatlarına giriyorsunuz...

- Aynen. Bir diyetisyenden daha fazla. Elektriğimin de tutması lazım, yoksa yürümez bu iş. Bazen "Şeyda, seni kardeşime doğum günü hediyesi yapmak istiyorum!" diyorlar, ona bu programı hediye edecekmiş, "Yok" diyorum, "Öyle olmaz. Kardeşin beni arar, bu programa girmek istediğini söyler, bakarız, bu iş öyle emrivakiyle olmaz."

Peki nereden esti böyle bir şey?

- Ben herkesin hayatına karışmayı çok severim. Bir sürü insana yardım amacıyla yaptım, yediklerine karıştım, spor yapmaları için ikna ettim hatta onlarla birlikte spor yaptım. Baktım işe yarıyor. "Neden bunu bir iş olarak yapmayayım?" dedim.

Aynı anda kaç kişiyle çalışıyorsunuz?

- Dört kişiden fazla almıyorum. Ve bu program en az üç ay sürüyor.

Peki ya bir rahatsızlığı filan varsa...

- Zaten önce birlikte check up’a gidiyoruz. Şekeri mi var, tansiyonu mu, bir güzel öğreniyoruz, testler yapılıyor, bir doktora yönlendirilmişsek, ona birlikte gidiyoruz. Eğer bir perhiz listesi vermişse, onu da uyguluyoruz.

Pilav üstü dönerden daha iyi SPOR ÜSTÜ SEKS

Adrenalin tutkunuz ne zaman başladı?

- Kendimi bildim bileli böyleyim. 20 yıldır aktif spor yapıyorum. Şu aralar en çok pilates... Tabii bir de müşterilerimle yürüyorum. Öyle Boğaz’da gezmeye çıkmışsın yürümesi değil, durmayacaksın, bir saat hızlı adımlarla. O bir saatlik yürümeden sonra elim ayağım bir hoş oluyor, adrenalini hissediyorum. Kendimden geçiyorum. Adrenalin boşalmasını çok seviyorum, başka duygulara benziyor...

Organzma mı?

- Evet ona yakın bir duygu. Ben diyorum ki spor, hayatınızda hep olsun, hatta spor üstü seksi deneyin. Pilav üstü dönerden daha iyi! Bir sürü kız arkadaşım kafayı ilişki ve erkeklerle bozmuş durumdalar. Oysa söylüyorum işte, spor yapsınlar, adrenalini tadsınlar. Vazgeçemeyecekler!

Bana da kilo verdir Şeyda!

Benim de kurtulmak istediğim bir 5 kilom var, sizinle çalışabilir miyim?

- Sen işin dolayısıyla biraz dağınıksın galiba. Tamamen bana teslim olabilecek misin? Kocandan ve çocuğundan sonra ben gelmeliyim. Önce ben, sonra gazete...

O zor...

- Ama işte, öteki türlü olmuyor. Ben senin ruhuna gireceğim. Üç ay, ikiz gibi yaşayacağız. Yemeklerinizi kim yapıyor?

Ben, sevgilim, yardımcınız, kafamıza göre takılıyoruz...

- O da sakatmış. Yardımcını bana gönder ya da ben Dubai’ye geleyim bir süre sizde kalayım.

Bayılırım. Eylülden sonra beklerim. Kaç çeşit yemek öğretebilirsiniz?

- Çoook. Sebzeli köfte, mercimekli karnıyarık, dışı kepekli bulgurdan içi köfte... İçine soya kıyması koyuyorum. Benim mutfağımın sırrı, baharatlarda. Pişirdiğim her şeyi onlarla renklendiriyorum. Sonra şahane kurabiyelerim var, fırına verdiğim şeftalilerim var. Senin beslenme tarzını değiştirdik mi, bu yemeklerden yedin mi bitti, gider o 5 kilo. Bir de sebzeleri portakal suyu ve kuru üzümle tatlandır. Mesela ben zeytinyağlılara asla şeker katmam, onları renkli biberlerle tatlandırırım.

Müşterilerinizin gidecekleri lokantaları arayıp, "Lütfen önüne şunu şunu götürün" dediğiniz doğru mu?

- Evet. Bir gece önceden arıyorum, "Yarın şu saatte gelecek" diyorum, "Bir programa girdi, bizim için çok önemli, bozmaması lazım. İnsanların yemekleri geldiğinde, onun da önüne közlenmiş biber, patlıcan gelsin. Ana yemeği de şu olsun..." Aynen dediğim gibi oluyor, kimse diyette olduğunu anlamıyor bile.

En çok kimler başvuruyor?

- Yıllarca bir sürü yöntemi deneyip bir türlü kilo verememiş olanlar... Yeni doğum yapmış olanlar... Belli bölgesel kilosu olup, takıntı yapmış olanlar, hayatını düzene sokmak isteyenler...

YÜRÜMEK EN İYİ ANTİDEPRESAN

Yürümek gerçekten en sihirli şey mi?

- Evet. Müthiş bir terapi. En iyi antidepresan.

Müşterilerinizle niye itişip kakışıyorsunuz?

- E gece kalkmış, üç kaşık un helvası yemiş. Resmen hüpletmiş. Unda kavrulmuş tereyağlı helva. Oha yani. Yapılır mı bana? Evin içinden alıyorum haberi tabii ve kıyameti koparıyorum. O var ya, öyle bir şey ki, direkt kalçaya yapışır.

Hiç mi yemesin?

- Hayır, olur mu? Canı ne istiyorsa bana söylesin. Ben ona helva da yaparım. En güzelini yaparım. Ama tabii unda kavrulmuş olmaz, tereyağlı da olmaz. Ben de bunun üzerine "Akşam bir saat daha yürüyorsun, bedenine borçlusun, ancak böyle borcunu ödeyebilirsin" diyorum. Hırsımı alamayıp, ben de banda çıkıp yürüyorum. Bir kere bir başka müşterimle Paris’e gittik, sabah kahvaltısında baktım, ekmeğine tereyağ sürüyor, üzerine de proşutto koymaya hazırlanıyor. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, bu artık yüzsüzlük" dedim. Utandı, "Haklısın" dedi. Proşutto yesin ama tereyağlı ekmek ne oluyor?

Reçel, bal, Nutella?

- Şimdi canım benim, her şeyi bir limiti var, yiyemezsin marketten aldığı Nutella’yı! Sen bana söyle, ben onu da yaparım sana. Bana sormadan hiçbir şeyi atma ağzına.

Siz, bunları tamamen çıkardınız mı hayatınızdan?

- Tabii. Ben sadece sütlü tatlı yerim. Bir de meyve. Kuru meyve de severim.

Neyi asla yemezsiniz?

- Beyaz unla yapılmış hiçbir şeyi yemem. Tatlıyla aram yok. Pasta, kurabiye filan sevmem. Kraker filan asla. En kötü şey.

Ben severim...

- Demek ki, sorunun ıvırlar zıvırlar! Uzak dur onlardan! Ve Haribo gibi yumaşaklardan! Akşam 8’den sonra yemek filan da yeme. Bitti. Sürekli aynı şekilde kahvaltı da etme. Değiştir. Bir gün yoğurt ve meyve. Frambuaz koyabilirsin yoğurda, çilek koyabilirsin, tarçın ekle. Ertesi gün çavdar ekmeğine tost, üçüncü gün Grek salatası ye. Sonra otlu omlet yap kendine. Maydonoz ve dereotuna çok güvenirim ben, onlar benim silah arkadaşlarım.

Su peki?

- Aaaa çok önemli. Ben müşterilerime devamlı mesaj atarım: "Suya ihtiyacımız var, çöle döndük!" "Bana da su verin, yanıyorum..." Bu tür şeyler.

KİLOLU DİYETİSYEN BENDE GÜVEN TELKİN ETMEZ

Fiziği kötü bir spor hocasıyla mümkün değil çalışmam. Göbekli pilatesçi olamaz mesela. Kilolu bir diyetiysen de. Bazen balık etinde diyetisyenler görüyorum, bende hiç güven telkin etmiyorlar.

Salata-meze-balık daha ne istersin

Akşam denizin dibinde balık yiyeceğiz, acayip güzel mezeler filan, ne halt edeyim...

- Sakın ekmek yeme! Salata ve mezeler yeter, bir de balık. Daha ne istersin! Deniz börülcesi, yoğurtlu semiz otu, közlenmiş patlıcan... Tamam mı? Lafımı dinlemezsen bu iş olmaz. Ekmek yok!
Yazarın Tüm Yazıları