YSK'nın kararları siyasi mi?

YSK müthiş siyasi bir kurum haline geldi. Kurumun Tufan Algan dönemi kadar ‘‘yıprandığı’’ bir başka dönem herhalde yoktur.

Kurul'un her önemli kararı öncesi üyelerden biri ‘‘araziye uyuyor’’.

Bundan önceki kritik gündemde başkan ‘‘raporluydu’’.

Dün de başkanvekili senelik izinde.

Ayrı konuda ayrı toplantılarda farklı kararlar.

Son Siirt kararı da öyle.

Bu karar net bir biçimde siyasi.

Yasaya masaya bakmaya gerek yok.

‘‘Durum neyi gerektiriyor?’’ diye soruyor ve o yanıta göre karar alıyorlar, yasaya göre değil.

Rüzgára, talebe uygun kararlar.

Hele son kararda hem ‘‘Fadıl Akgündüz ayıbı’’ temizleniyor, hem de Erdoğan'a yol açılıyor.

Bir taşla iki kuş.

Hem siyaset rahatlıyor, hem kamu vicdanı, hem de YSK.

Bülent Arınç'ın kaçırdığı fırsat


TEKE Tek'te Bülent Arınç'ı konuk ettim. Fikrine katılın veya katılmayın, genel olarak ‘‘dobra bir adam’’ görüntüsü veriyor.

Yıllardır lafını sıkanmıyor ve bu yüzden de almadığı eleştiri kalmıyor. Bu yönüyle de kendisini benden daha iyi anlayacak kimse yoktur diye düşünmeden edemiyorum.

‘‘Dobra’’ Bülent Aranıç Teke Tek boyunca ‘‘genelde’’ iyi puanlar aldı.

Fakat bir noktada öylesine büyük bir fırsatı kaçırdı ki, ‘‘dobralık’’ta da karnesine bir kırık not yazdırdı, topluma verebileceği müthiş bir mesajı da kaçırdı. Arınç, ‘‘Devletin kural ve kurumlarına saygılı olduğunu ancak inançlarına ve bunu yaşayış biçime kimsenin karışamayacağını’’ söyledi. Bülent Bey bunu söyledikten kısa bir süre sonra Vakit Gazetesi yazarı Mustafa Kaplan, Arınç'ın eşinin Cumhurbaşkanı'nı uğurlamaya gitmesini farklı bir açıdan değerlendiriyor ve Münevver Arınç'ın Cumhurbaşkanı'nın elini sıkarak ‘‘dinden çıktığını’’ ima ediyordu. Çok ağır bir yazıydı. Eğer türbana karşı çıkmak inanca karışmak ise, Kaplan'ın yazısı inanca karışmanın ötesindeydi. Hatta hakaret içeriyordu. Arınç'a bu yazıyla ilgili fikrini sordum. Son derece yumuşak, havadan sudan bir yanıt verdi. Belli ki, Vakit Gazetesi'nin temsil ettiği fikri karşısına almak istemiyordu.

Benim tanıdığım Arınç'a bu yanıt yakışmadı. Oysa Arınç, ‘‘Benim eşimin başını örtmesine karışmak kadar dini yaşayış biçimine karışmak da kimsenin haddi değildir’’ diyebilirdi. Ve o zaman ‘‘büyürdü’’. Ama yapamadı. Bu büyük fırsatı kaçırdı. Çünkü Arınç ‘‘İnancıma müdahale edildiği zaman zaptedilmez oluyorum’’ diyecek kadar inancına sahipti ama anlaşılan bu ‘‘zapt yelpazesi’’ yeterince açık değildi. Peki Vakit Gazetesi yazarının Arınç'ın inancına müdahale hakkı vardı da, başkalarının mı yoktu.

Meclis Başkanı bu sorunun yanıtını ‘‘vicdanında’’ vermeli diye düşünüyorum.

Kırmızı Kitap efsane değil


BÜLENT Arınç'a ‘‘Kırmızı Kitap diye bir şey var. Herkes ondan bahsediyor. Kitabı görenin konulara yaklaşımında değişiklikler oluyormuş. Bu kitabı gördünüz mü?’’ diye sordum.

Meclis Başkanı bu kitabı görmemişti.

Kendi deyişiyle, ‘‘Kırmızı Kitap’’ ona gösterilmemişti.

Fakat kitabı biliyordu.

Çünkü gören ‘‘arkadaşları’’ ona kitaptan söz etmişlerdi.

Arınç, ‘‘görenlerden’’ aldığı bilgiye dayanarak bu meşhur ‘‘Kırmızı Kitap’’ın antidemokratik olduğunu söyledi.

Oysa aynı soruyu birkaç saat önce Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'e de sormuştum.

Şahin, ‘‘Yok canım o kadar da önemli bir şey yok içinde’’ demişti. İki farklı görüş vardı.

Gören ‘‘O kadar da önemli bir şey değil’’ derken, görmeyen ama duyan ‘‘antidemokratik’’ olarak değerlendiriyordu.

Bütün bunlardan ortaya çıkan gerçek ise ‘‘Kırmızı Kitap’’cın bir ‘‘efsane’’ değil, gerçek olduğuydu..

İçeriği farklı algılansa bile ortada bir ‘‘Kırmızı Kitap’’ vardı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Bir ülkenin çürümesinin temel nedeni o ülkenin hukukçuları olmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları