Yine bir ilke imza atamadık gün akşam oldu

Geçtiğimiz hafta, takıntılı bünye yine eften püften bir mevzuya takıldı kaldı.

AB müzakerelerinden tutun da Semra Hanım’ın final gecesi (yani bu satırların kaleme alındığı cuma gecesi) birilerine ‘Gelinim olur musun?’ diye sorup sormayacağı benzeri, hayati ehemmiyet taşıyan mevzuları bile es geçtim; düşünün yani...

Derdim gücüm, kendime ‘bir ilke imza atabileceğim’ bir konu bulmak.

Filozof hindi mesaisi verdim; inadım inat...

Ve fakat heyhat! Anladım ki çoook geç kalmışım.

Düşün düşün kafayı yedim; yok abi... ‘Nah-a bu konuda Türkiye’de bir ilke imza attım’ şeklinde gef gef gerinebileceğim tek bir konu bulamadım.

Zira burası, ‘bir ilke imza atan’ mühürdarlar diyarı.

Bakınız meselá, geçenlerde haberi çıkmıştı: Stadın ününü ‘ölüm stadı’ndan ‘düğün stadı’na çıkarmak için, sevgilisi Emina Türkcan ile İnönü Stadyumu’nda, gazete ilanlarıyla çağıracağı binlerce hayranının önünde evlenmeyi planlayan Mustafa Sandal, böylece Türkiye’de ‘bir ilke daha imza atmış olacak’mış.

Şimdi burada müsaadenizle haklı itirazımı, itiraz da ne, isyanımı dile getirmek zorundayım.

Biliyorum, hayat adil değil ama haksız rekabetin bu kadarı da ayıptır yani.

Kimi şahsiyetler, patır patır ilklere imza atarak, kimilerimizin hakkını yiyor.

Bize imza atacak ilk kalmıyor. Ayıp oluyor.

Meselá Hülya Avşar’ın kaç ayrı dalda kaçar kez ilklere imzalar, imzalar, imzalar attığını düşününce has(r)etimden prangalar eskitesim geliyor.

Geçen gün sabah programlarından birinde bir baktım, ‘deri mont giyen ilk türkücü’ sıfatıyla yine bir ilke imza attığını söyleyen Nihat Doğan, deri montun etkisiyle olsa gerek, ‘Oh yeah’li, ‘Yeah baby’li filan bir türkü söylüyor.

Etti mi sana ikinci bir ilke imza atma ‘olayı?..’

Üsküdar Belediyesi’nin ‘Alo Moloz’ servisi açarak belediyecilikte bir ilke imza attığını Sanlı’dan öğrendim meselá.

Sonracığıma Ünlüler Çiftliği’nde, ayaküstü attırdığı hebele gübele bir şarkıyı o sıralar henüz çiftlikten gitmemiş olan Küçük İbo’ya, ona sorarsanız son derece álicenap bir üslûpla veren, bana sorarsanız kakalayan Bora Gencer, ‘Türkiye’de ilk bıçaklı şarkıyı yapan’ ve bu bağlamda nice ilklere imza atan mümtaz ötesi bir şahsiyet olduğunu anlatıyordu.

İki gözüm önüme aksın ki... Valla...

Memleketin sözlerinden bıçak geçen şarkısını ilk o yazmış. Öyle diyor. Onun yalancısıyız.

Ben de ne yapayım, ara-tara, at oynatıp imza attıracağım bir serbest arazi bulamayınca ‘mış gibi’ yapmaya karar verdim.

Pakize’nin mış-muş köşesini apartıp soru formunda ele alacağım.

Hiç utanmadan ‘mış-muş’u kendim bul’muş gibi’ ve de evet efen’im, bir ilke imza at’mış gibi’ yapacağım:

4 Trafikte güya en süratli ilerlemesi gereken sol şeritte aheste beste giden şoförlerin derdi nedir?

Bu ülkede en süratli ilerleyen şeridin sağ şerit olması niyedir, niçindir, nasıl bir şeydir?

Sol şeritte piyasa yapan şoförlerin derdi otobanın sol tarafında daha iyi bir manzara görülebilir’miş gibi’ yapmak mıdır yoksa altındaki döküntü Tofaş esasında Şahin görünümlü Porsche’muş gibi’ yapmak mıdır?

4 Kıçı ağar’mış gibi’ görünen eskitilmiş jean’leri, altında stilettolarla giyip steril yerlerde piyasaya çıkmak, serseri bir ruh’muş gibi’ yapmak mıdır?

Peki yere kuş tünemesine benzeyen amele modeli çöken, kıçını koyacak yer bulamamış sokak çocuklarının popoyu yere değdirtmeme gayreti, steril’miş gibi’ yapmak mıdır, yoksa hakikaten temiz kalma çabası mıdır?

4 AB müzakereleri hayırlı uğurlu olsun. Emeği geçen herkese de helál olsun. İnşallah demokrasi adına teoride alınan yol, uygulamalara da yansır. Ne de olsa málûmunuz, demokrat’mış gibi’ yapmak ile demokrat bir ülke olmak arasında küçük tefek farklar vardır.

İç ses kendisine utançla sorar: Kızım senin için saçmalamanın bir sonu var mıdır?

Amaaan, ne bileyim. Yine kafam karışık. Yine bir ilke imza atamadık, gün akşam oldu.

Yandı gülüm keten karizma

Büyü’nün galası sırasında G-Mall’da çıkan yangın üzerine, benzetmek gibi olmasın -ki zaten benzetme bana değil, filmin yönetmeni Orhan Oğuz’a aittir- 17 Ağustos depremindekine benzer bir telefon trafiği yaşadık.

Yani, yangın televizyonda yayınlanmaya başlar başlamaz ‘karizmayı çizdiren’ tek kişi Emrah olmadı.

Benim validenin karizma da eni konu hasara uğradı. Benim o sırada yangından filan haberim yok, telefon çaldı.

Annem ağlamaklı soruyor: ‘Eboşuuum, fırk, bebeğim, mürk, nerdesin?’

(Evet efendim annem bana ‘Eboşum’ diye hitap eder. Annemin karizmasının tek başına çizilmesine gönlüm razı olmadı. Çizik karizma konusunda kendisine destek vereyim dedim.)

‘Evdeyiiim? Niye ki ne?’

‘Oh, çok şükür. Ehü bühü, Büyü, yangın...’

‘Anne ağlamadan konuşsana Allah aşkına? N’oldu yahu? Bak beni korkutuyorsun, ne olduğunu adam gibi söylesene?’

Zaten filmin çekimlerine başlandığından beri sürgelen şu lanet muhabbetlerinden baymışım.

Ne galaya, ne sinemaya... Filme gitmemeye kesin kararlıyım.

Ama tabii valide bunu nereden bilecek, ürkmüş zahir. Ay, sen, anneciğimin karizma, bir çizil, bir çizil!!!

Yine de karizma ve üzerindeki cızıklar söz konusuysa, ben Orhan Oğuz’un zannımca mevcudiyeti hayli şaibeli karizmasının üzerine tanımam.

Hani karizma buz pistiyse, Orhan Oğuz’un basın toplantısı ve konuyla ilgili röportajları patendir derim.

Çizikleri birleştirseniz, burdan Mars’a yol olur.

Efendim neymiş? Bu bir deprem de olabilirmiş. Ayrıca iyi ki böyle bir film çekmişler. Millet korkmaya hazırlıklı ve aporttaymış. Komedi filmi çekselermiş, çok kişi ölebilirmiş.

İki gün boyunca televizyonda Orhan Oğuz’u yakaladıkça birbirimizi aradık arkadaşlarla.

Ediz sonunda eni konu delirmiş. ‘Büyü depremi’ diyor, başka bir şey demiyor. ‘Ben şimdi gidip Orhan Oğuz’u boğsam, ‘Ediz depremi bu, olabilir yani’ desem cezadan indirim alır mıyım?’ diye soruyor.

‘Sakin ol Edizim’ dedim; ‘Asabının yakasına muska takarız, bir şeyciğin kalmaz. Maksat, senin karizmaya bir şey olmasın.’
Yazarın Tüm Yazıları