Yeter! Söz Milletin

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Genel Müdür'ün acı kaderi

Kemal Işık, DYP-SHP hükümetinin işbaşında bulunduğu sırada Başbakan Süleyman Demirel tarafından TÜPRAŞ'ın yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlüğüne getiriliyor.

TÜPRAŞ, devletin ham petrol ürünleri ve LPG ithalatçısı olup, en kárlı kamu kuruluşu olarak biliniyor. Yılda 2.5-3 milyar dolar akreditif açtırıyor. Açtığı ihalelerde akreditifte en ucuz dövizi, repoda ise en yüksek faizi veren bankaları tercih ediyor.

Repo yoluyla 1992'de 158, 1993'te de 177 milyon dolar nemalandırılıyor şirket... Döviz transfer işlemlerinden de, düşük komisyon nedeniyle 35 milyon dolarlık tasarruf sağlanıyor.

Bu arada Demirel cumhurbaşkanı, Tansu Çiller de başbakan oluyor.

1994'lerin başına gelindiğinde ekonomik kriz başlıyor.

Anlatımlara göre Kemal Işık, akreditif ve repo ihalelerine tüm bankaları çağırıyor. Son ihaleye katılan banka sayısı azalıyor. Bir banka ortalama yüzde 1.5 dolayındaki komisyonu yüzde 20'lere kadar çıkartıyor.

TÜPRAŞ Genel Müdürlüğü'nden Başbakan'a, Merkez Bankası ve Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'na yazılar yazılıyor. Bu yazılarda özetle; ‘‘Komisyonlar artıyor, önümüzü göremiyoruz. Ülkemizin petrolsüz ve LPG'siz kalmaması için, bankalar yerine Merkez Bankası, transfer işlemlerine aracılık etmelidir. Bizi bankalarla karşı karşıya bırakmayın’’ deniyor.

27 Ocak 1994'te Merkez Bankası'ndan yanıt geliyor: Özetle ‘Bankaların durumu giderek iyileşmektedir. Bizim aracılık etmemiz mümkün değildir. Şimdiye kadar yaptığınız ihale yöntemi doğrudur. Bu yola devam ediniz.’ deniyor.

ÇİLLER GÖREVDEN ALDI

Bu arada Çiller, 20 Nisan 1994'te Kemal Işık'ı yönetim kurulu başkanlığından alıyor. Işık da genel müdürlükten istifa ediyor. Yerine, Çillerler'in tanıdığı, Pakistan'daki bir ABD petrol şirketinde çalışan Ergun Kuran getiriliyor.

1995 seçimlerinde DYP Siirt'ten 1. sırada milletvekili olan Kemal Işık, DYP bu ilde barajı aşamadığından parlamentoya giremiyor.

Bu arada TÜPRAŞ bünyesinde bir İhtisas Komisyonu kuruluyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu geliyor.

Marmarabank ve Impexbank'a akreditif için yatırılan 27 milyon doları batırmasından ötürü Kemal Işık hakkında ‘basiretli bir tüccar gibi davranmadığı’ rapor ediliyor.

Genel Müdür, TÜPRAŞ'ın paralarını niye devlet bankalarına yatırmamıştı?

Yeni yönetim kurulu, ‘Olay üstüne kalmasın, batan bankalara parayı yatıran genel müdür gitsin hesap versin’ diye teftiş raporunu yargıya veriyor. Bilirkişi ise Işık lehine görüş belirtiyor.

Bu arada TÜPRAŞ'ın Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Basri Berisbek, bir trafik kazasında ölüyor.

7 SÜLALESİ ÖDEYEMEZ

Körfez Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dava önceki gün sonuçlanıyor. Kemal Işık, 27 milyon 592 bin dolar -yaklaşık 8.9 trilyon lira- ve 23.2 milyar lira para cezasına çarptırılıyor, malvarlığına da ihtiyaten haciz konulmasına karar veriliyor.

Böyle bir parayı ödemeye bir bürokratın yedi sülalesi yeter mi?

Bürokraside sorumluluk birinin üzerine kalınca acı sonuçlar ortaya çıkıyor.

‘Demirel’in gözde' bürokratlarından olan Işık, şimdi ya Yargıtay'ın kararını bekleyecek ya da batan bankalardan geri alınacak parayı...

Peki, bu bankalar nasıl batmıştı? Bu bankaların, bunları yönlendiren hükümetin, bu kararları alan Çiller'in hiç mi suçu yok.

Demirel'in yakını

İKİ dönem Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü, BOTAŞ Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan Kemal Işık, Süleyman Demirel'e en yakın bürokratlardan biri. Nitekim dünkü Milliyet'te yer alan fotoğrafında, yakasında Demirel'in özel dostlarına verdiği 75. yıl rozeti yer alıyordu. Kendisini aradığımızda şunları söyledi: ‘‘Yargıya intikal etmiş bir konuda çok detaylı bir açıklama yapmayı uygun bulmuyorum. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki, TÜPRAŞ'ta yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdür olarak görev yaptığım süre boyunca tüm işlemler yasalara, yönetmeliklere, Bakanlar Kurulu kararlarına uygun olarak yürütülmüş ve her kararımız da Hazine'nin ve TÜPRAŞ'ın menfaatleri ön planda tutularak azami şekilde korunmuştur. Bu konuda adaletin teceli edeceğine inancım sonsuzdur.’’

RUHUNA FATİHA!

HALUK Kırcı'nın sorgusu neden dört gün sürdü; üç günlük ek süre kullanılmadı? Yoksa Hüseyin Uzun gibi intiharından mı korkuldu? Kırcı gibi bir ‘çete’ mensubu dört günde çözülür mü? Çözülmeyeceğine göre, Kırcı'ya adi suçlu muamelesi yapılmış olmuyor mu? Örgütsel bir suça karşılık CMUK'un yeniden değerlendirilmesi mi gerekiyor? Yasalar, devletin dirliği düzeni için yapılmaz mı?

Ne söylemiştir, neler öğrenilmiştir Kırcı'dan?

Haluk Kırcı ile Susurluk defteri bir kez daha kapanmıştır.



Yazarın Tüm Yazıları