Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir

Güncelleme Tarihi:

Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2020 16:31

Küresel salgına dönüşen koronavirüs ülkemizde de kendini yoğun şekilde gösteriyor. Hepimizin endişeli olduğu bu dönemi, atlatabilmemiz için birlik ve beraberlik içinde kurallara uyarak hareket etmemiz ve uyarılara kulak vermemiz  gerekiyor. Bu zor günlerde Hürriyet Bursa olarak iş ve cemiyet hayatının tanınmış isimleriyle koronavirüslü yaşam hakkında kısa sohbetler gerçekleştirdik ve bir yazı dizisi hazırladık. Birlikte başarmak dileğiyle.

Haberin Devamı

MEYRA İLKNUR MISIR: FARKINDANLIK KOÇU  

Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir
2020 hepimizin şaşkınlıkla izlediği dev bir film platosu gibi. Tüm dünya olarak aynı anda aynı şeyleri yaşıyoruz. Koşullarımızın eşitlendiği, sahip olduklarımızın fayda vermediği ya da sahip olamadıklarımızın bizi etkilemediği nadir zamanlardan geçiyoruz. Bir yandan evde kalarak pandemiye karşı önlem almaya çalışırken bir yandan da aniden değişen şartlara kendimizi, aile yaşantımızı ve işlerimizi uyumlama gayreti içerisindeyiz. Bu sürecin tüm dünyada çok ciddi ekonomik ve psikolojik sonuçları olacak elbette. İş modelleri değişecek ve tüm işletmeler kendilerini gözden geçirmek zorunda kalacaklar. Değişime ayak uyduranlar hayatta kalacak, uyduramayanlar ise elenecek.

Haberin Devamı

‘ZAMAN BİZE BUNU ÖĞRETECEK’

Hayatımızda eski ve yeni her zaman olmuştur. Eskiyi yeniyle değiştiremediğimizde kendimizi tekrar eder, geriye düşeriz. Bu dönem bize yeni bir çağın başladığını, istesek de istemesek de bunun dışında kalamayacağımızı söylüyor. Dijital çağa uyumlanmak durumundayız. Bu süreçte bazı sektörler evden çalışmanın verimliliğini test etme imkanı bulacak. Belki de esnek çalışma saatleri gündeme gelecek. Ev ortamı disipline olmakta zorlandığımız bir alan. Bu süreç bize bunu da öğretecek. Benim işim bunu kolayca yapabildiğim bir meslek olduğu için ben zorlanmıyorum. Yurt içi ve yurt dışında gerek Skype üzerinden gerekse Whatsapp üzerinden, zaten görüntülü seans yapıyordum. Bana bu sürecin katkısının, danışanlarımın online seansı daha çok talep etmesi olarak yansıyacağını düşünüyorum.

‘EVDE KAL KENDİNDE KAL’

Evlere çekilmenin hepimizde farklı etkileri var. Kimimiz bu durumun ekonomik etkilerini kendinde yaratacağı zorluklarla nasıl baş edeceğini düşünürken, kimimiz sürecin belirsizliğinden, virüsün bulaşma ihtimalinden anksiyete yaşıyor olabilir. Ama eninde sonunda her şey gibi bu da geçecek. Dileğimiz en az hasarla geçmesi.  Hayat bize durmamızı, ihmal ettiğimiz kendimize ve ailemize zaman ayırmamızı söylüyor. Kendimize daha yakından bakarak, daha objektif değerlendirme fırsatı sunuyor bize. Koşuşturmalı hayatlarımızın, vazgeçemediklerimizin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını anlayalım istiyor. Doğaya bu kadar acımasız olma, çevre bilincini yükselt diyor. Öyle ki, evde kaldığımızdan beri doğa sanki nefes aldı ve yaptığımız tahribatı çok az da olsa onardı.2000’li yıllar kişisel gelişimin hız kazandığı yıllar oldu. Bundan sonra daha da önemli hale geleceğini düşünüyorum. Başarıyı hep dünyevi ölçülerle değerlendirdik. İnsan başardıkça mutlu olur zannettik. Oysa maneviyatımızın en az başarı kadar gerekli olduğunu, doyuma ulaşmak için iç sesimizi, duygu ve düşünce dünyamızı fark etmenin ne denli önemli  olduğunu kavramamız gerekiyor. Ben bu süreci böyle değerlendiriyorum.

Haberin Devamı

TUĞBA DEDEOĞLU DEMİR: Ceres Yayınları ve Zencefil Kitap Kurucu Ortağı (Radyo Programcısı)

Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir
Geçirdigimiz sürecin tüm zorluklarına ve hüzünlerine rağmen hediyeleri de var. Bu dönemden pek çok hüzün, acı kalacak bizlere. Tüm ölenlerimize rahmet, ailelerine de sabırlar diliyorum. Bu süreçte hepimiz değişiyoruz. Üstelik bu sadece ülkemizde değil tüm dünyada gerçekleşiyor. Bizleri hem iç dünyamızda hem de dış dünyamızda değişime zorluyor. Değişmeyen sıkıntı yaşıyor ve gelecek günlerde yaşamaya devam edecek. Dijitalleşme çok önceleri ayak seslerini duyurmuştu. Bu dönemde görüyorum ki pek çok firma, ki bunların bir çoğu çok uluslu firmalar, dijitalleşmede geri kalmış. Kendi sektörümün daha hazırlıklı olduğunu da gururla iletmek isterim. Pek çok yayınevimiz e-kitap, sesli kitap, görsel kitaplar konusunda hazırlıklı. Son yıllarda çağrıldığım tüm panel, zirve ve sohbetlerde dijitalleşmeyi, gelen farklı teknolojileri ve değişen dünyanın beklentilerini anlatmaya gayret ediyorum. Tüm sektörler dijitalleşme üzerine düşünmeli derken şimdi bu bir zorunluluk oldu. Değişmeye direnen firmalar ya oldukları yerde sayacak ya da gerileyecekler.

Haberin Devamı

‘GELİŞİMİ YAKALAMAK LAZIM’

Eğitim ve yayıncılık sektörü de aynı akıbete mahkum aslında. Ceres Yayınları olarak hep hedefimiz ilk olanı yayınlamak oldu. İlk Türk Fütürist kadın yazarın QR Kod (Kare Kod)’larla zenginleştirilmiş kitabı pek çok yayınevi tarafından anlaşılmamıştı ama ilk yayınlayan biz olduk ve 19 baskısı yayınevimizde gerçekleşti. Yetişkinler için AR (Agumented Reality) içeren ilk  kitap da başka yayınevlerini dolaşmış anlaşılamamış hatta “ne gerek var” diye cevap almıştı. Ümit Ünker’in Değer Odaklı Satış kitabında yazar kendi aplikasyonu (DOS) üzerinden, kitap içinde yer alan resimlere telefon ekranını tuttuğunuzda üç boyutlu olarak bulunduğu bölümü sözlü ve görsel olarak anlatıyordu. Bunları çok önceden fark ettik ve gelişimi yakaladık. Online eğitim ve E-Learning’de gelecek dönemde yükselen trendler olacak. Çocuk kitaplarında ise çok farklı teknolojiler geliyor. VR (Virtual Reality), AR teknolojileri, eski oda tiyatrosu diye tabir ettiğimiz çocukların hayal güçlerini arttıracak sesli, izleme zenginliği sunan kitaplar geliyor.

Haberin Devamı

‘DENEYİMLEYE DEVAM EDİYORUZ’

Kitaplar artık sadece okuma değil bir deneyim yaşatacak. Biz de yine bu sektör içinde Zencefil Çocuk Kitapları’nı kurarak farklı teknolojilerle zenginleştirdiğimiz kitaplar üretmeyi hedefledik. Bireysel olarak da değişmeye direnmeden, zorlanmadan kendi isteğimizle değişimi kabul edip, adapte olmalıyız. Belki de bu dönemin en güzel hediyesi kendimize dönmek, hayatımızda neleri fazla yapıyorduk, neler eksikti, neyi değiştirmeliyiz, neyi öğrenebiliriz tüm bunlara bakabilme fırsatı sunması oldu. Büyük bir kısmımız işleri evden de idare edebildiğimizi gördük. Öğrenmek istediğimiz şeylerin çok da zor olmadığını mekanlar arası seyahat etmeden online platformlarda öğrenilebildiğini deneyimledik ve deneyimlemeye devam ediyoruz. Hayatın daha kolay, daha basit ve daha hümanist yaşanabileceğini hatırladık.

Haberin Devamı

‘HAYATLARIMIZ YENİDEN ŞEKİLLENİYOR’

Aileyi, komşuluğu, dostluğu, tanımadığın insanlar için özveride bulunmayı hatırladık. Hatırlamakla kalmadık, uyguluyoruz da. Bunları artık unutmayacağız. Yardım hareketlerinin zaten yükselen trendi olan sosyal girişimcilik kavramının daha ileri taşınacağını, dijital eğitim similasyonları ve sosyal girişim şovlarının çoğalacağını ve buradan müthiş fikirler, yazılımlar ve uygulamalar çıkacağına inanıyorum.  Elbette bir de sonrası var. Peki her şey eskiye döndüğünde ne olacak. Aslında hiçbir şey aynı olmayacak. Koronadan önce ve koronadan sonra diye bir tanım yerleşecek literatüre. Ve biz yeni versiyonlarımızla yaşayacağız artık. Bundan sonra bizlere düşen eski hoyrat, sadece ben diyen, tüketime odaklı, kendi iç huzurunu değil dışarıyla ilgi versiyonlarımıza dönmemek. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden bilebilirsin hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Sems-i Tebrīzī

YALÇIN AYDIN: Akademidisleksi Bursa Şubesi’nde Özel Eğitim Uzmanı 

Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir
Covid-19’un yaşamımıza ilk girdiği zaman bilginin ya da bilmenin davranışlarımızı değiştirmeye yetmediğini gördük. Çünkü insanlar genelde ilk duyduklarına inanama eğiliminde olurlar. O bilgiye ilişkin sonradan gelen bilgiye pek fazla inanmak istemezler. Hele o bilgi kendi inançlarına yaşantılarına, mevcut hayat konforlarına uygunsa ona dört elle sarılırlar. Dolayısıyla bir bilgiyi değiştire bilmek için önce şeffaflık, ardından iyi bir örneklik ve net konuşmak gerekir.

‘NE YAPMALIYIZ?’

İşte en önemli soru. Bilgi davranışlarımızı değiştirmiyorsa davranışlarımızı bu salgın döneminde değiştirmenin yolu ne olabilir? Çünkü ülkemizde milyonlarca insan çalışmak, okula gitmek eğitim almak zorundalar. Görüyoruz ki engellemeler sona erince, tüm kısıtlamalar kalkınca sanki her şey bitmiş gibi davranıyoruz. Davranışlarımızı değiştiremiyoruz. Meydanlar, pazarlar, marketler, yollar dolup taşıyor, sosyal mesafe hak getire. Aslında biliyoruz temas ile bulaşıyor, tedbirli olmalıyız ama görüyoruz ki bu bilgi davranışlarımızı değiştirmeye yetmiyor. Peki, ne yapmalıyız…

‘BİR TUTUM OLUŞTURMANIN TEMELİ’

Nasıl bir kıyafet tüm insanların bedenlerine uymuyorsa insanların kişiliklerine, kültürlerine, eğitim seviyelerine göre mesajlar vermedikçe onların davranışlarını değiştirmekte mümkün olmuyor. İnsanlar bu tip durumlarda üç soruya cevap ararlar. Ben kimim? Bu nasıl bir durum? Benim gibi insanlar bu durumda ne yapar? Tüm önemli kararları bu üç soruya verdiğimiz yanıtlarla alırız. Oy verirken, iş ararken, takım tutarken aldığımız kararlar gibi… Bu tutum oluşturmanın temelini oluşturur.


‘BİLİNÇLİ DAVRANMAK ZORUNDAYIZ

’İşte anne, baba ve öğretmenler olarak burada asıl görevimiz başlıyor. Çocuklarımızı vatandaşlık bilincini vererek  yetiştirmeliyiz. Bir çağın değiştiği bu zamanda yukarıdaki üç soruya her zaman cevap verebilme kabiliyetine sahip yapmalıyız. Ben Türk vatandaşıyım, bütün ülkem tehdit ve tehlike altında ve benim gibi bir insanda böyle bir durumda sorumluluklarını yerine getirir demesi gerekir. Yani vatandaşlık bilinci edinir. Ama görülüyor ki bunu edinmekte zorluklar yaşıyoruz. Unutmamamız gereken en önemli şey vatandaşlık bilinci ile bu süreci aşabileceğimizi ve aştığımız süreci devam ettirebileceğimiz gerçeğidir. Aksi durumda bu bilinci kazandıramaz isek 2. dalga, 3. dalga kaçınılmaz ve çok yıkıcı olur. Dolayısıyla vatandaşlık bilincini yerleştirmek için çocuklarımızın kişilik özelliklerine göre mesajları çeşitlendirmeliyiz. Maalesef İnsanların bilgi vererek davranışlarını değiştirmesini beklemek gerçeklikten uzak bir durum. Dolayısıyla şimdi herkes vatandaş olmayı, vatandaşlık sorumluluğunu almayı üç soruya cevap bularak ya da buldurarak öğrenmeye ve öğretmeye başlamalı. 

‘BU DÖNEMİ FIRSATA ÇEVİRİN’

Nasıl yapmalı? Çocuğunuzun davranışlarını iyi gözlemlemeli, sakin kalmalı, somut, net, tutarlı cevaplar vererek korku ve kaygıyı yönetmesini sağlayabilirsiniz. Davranışlarınız ve konuşma stiliniz olabildiğince içten, samimi ve tutarlı olmalı. Böylelikle çocuklar kendilerini güvende hissedip dış dünyaya daha rahat uyum gösterebilirler. Unutulmamalıdır ki bir bilgiyi değiştire bilmek için önce şeffaflık, ardından iyi bir örneklik ve net konuşmak gerekir. Son söz; Farkındayız ki evde kalmaktan herkes fazlasıyla sıkıldı. Nedense “sıkılma” deyince hep aklıma küçükken duyduğum şu sözler gelir “Sıkı can iyidir”. Şimdi anlıyorum sıkı can neden iyidir. Aslında her türlü yaratıcılığın temeli sıkılmak ve rahatsız olmaktır. Çokça sıkıldığımız ve rahatsız olduğumuz bu dönemde bunu fırsata çevirmeni tam zamanı. Zihnimizi, iç dünyamızı bu yeni sürece hazırlamamız ve kendi iç dünyamızın derinliklerindeki zenginliği keşfetmeye yönelmeliyiz. İşte size fırsat… Sağlıcakla kalın.


DR. SERDAL BAYSAL: İÇ HASTALIKLARI UZMANI

Zaman bize her daim yenilenmeyi öğretir
Çin’de ortaya çıkan ve ülkemizle birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınına karşı uzmanlar D vitamini seviyesinin yüksek olması gerektiğini hatırlattı. Güçlü bir bağışıklık sistemi için D vitamini almak önemli. Güneş ışığından mahrum kaldığımız bu dönemde D vitamini düzeyinin düşük olması, hastalıklara yakalanma riskini çoğaltır. Koronavirüs tedbirleri kapsamında ‘evde kal’ çağrısına herkesin uyması isteniyor, fakat uzmanlar evde kalınan zamanda güneşin de görülmesini D vitamini gereksinimi için tavsiye ediyor. Özellikle günün belli zamanlarında pencere ya da balkondan güneşi görün ve 15-20 dakika güneş ışığı almaya çalışın.

GÜNEŞTEN FAYDALANIN

D vitamini, vitaminden ziyade bir hormon. Derimiz güneş ve bazı yapay ışıklara maruz kalarak cildimize etki eder. Bu şekilde provitamin D3 D vitaminine dönüşür. Günümüzde çeşitli sebeplerle güneş ışınlarından yeterince faydalanılmadığı, bunun da salgın düzeyde D vitamini eksikliğine sebep olduğu gözlenmiştir. Dünyada ve ülkemizde yapılan birçok çalışmada ciddi oranda D vitamini düşüklüğü ve azlığı ölçülmüştür. D vitamini kan ile bağırsak, kemik ve böbreklere taşınır. Bu dokulara etkileri ile kalsiyum ve fosfat dengesini düzenler. D vitamini vücutta etkisini VDR reseptörleri üzerinde göstermektedir. Koronavirüs salgını tedbirleri ile birlikte kapalı ortamlarda geçirdiğimiz uzun süreler yüzünden güneş ışığından mahrum kalmamalıyız ve günde 15 - 20 dakika da olsa güneşe çıkmalıyız. Beyin sağlığından kalp sağlığına, diyabetten hipertansiyona, bağışıklık gücünden kemik-diş sağlamlığına kadar onlarca sağlık parametresinin vücudumuzda yeterince D vitamini olmasına bağlıdır. D vitamini günümüzde özellikle yaygın olarak görülen covid-19 enfeksiyonu ile mücadele de destek olarak kullanabileceğimiz çok önemli bir vitamin. Kalın sağlıcakla.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!