MÜZİKLE DOLU BİR YAŞAM

Güncelleme Tarihi:

MÜZİKLE DOLU BİR YAŞAM
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2018 10:34

Dünden bugüne adı festivallerle anılan bir şehre dönüşen Antalya’nın piyano sevdasıyla bilinen Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’le farklı bir sohbet yaparak, sanatla olan yakın temasını konuştuk. Piyanonun duygu hissetmeden çalınamayacağını söyleyen Türel, “Çok üzgünsem piyano çalar unuturum” diyor.

Haberin Devamı

İŞ dünyasından siyasete uzanan yoğun tempolu bir kariyere sahip olan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, kalbinin bir yanında hep müziği tutuyor. Her yeri kütüphane olan bir evde önce mandolin sonra piyano çalmayı öğrenen Türel, şimdi en büyük zevkinin şarkılara yeni formlar vermek olduğunu söylüyor. İş yoğunluğuna rağmen sanatçılarla saatlerce müzik çalışıyor, şarkılara piyanosuyla eşlik ediyor, aranjeler yapıyor... Antalya Film Festivali’nin başlamasına katkıda bulunan bir babanın oğlu olarak sanatla küçük yaşta tanışan başkan, müzik sayesinde kurduğu derin dostlukları, anıları ve Antalya’nın sanat serüvenini Hürriyet’e anlattı.

MÜZİKLE DOLU BİR YAŞAM

Ne zaman başladı müzik merakınız?
Müzikle tanışıklığım ilkokulda mandolin ve melodika çalarak başladı. Kursta benden daha iyi çalan sadece bir çocuk vardı. O da Uğur Levent Yüksel’di. Çocuklukta başladı dostluğumuz. Sonra müziğe kendi kendime öğrendiğim akordeonla devam ettim. Piyanoya 15 yaşında başladım. Bir arkadaşımın müthiş güzellikte piyano çalışı çok hoşuma gitti. “Ben niye çalmıyorum” diye hayıflandım. O sene takdirname hediyesinin hedefine piyanoyu koydum. Babam karneyi beklemeden bana bir piyano aldı. Besim Akkuş’tan ders almaya başladım. İki ayda ‘Love Story’, iki senede de Chopin çalmaya başlamıştım, ki onun eserleri uzun seneler ders alınıp öğrenilir. İlk piyanomu hala ara sıra çalarım. Çok üzgünsem piyano çalıp üzüntümü unutuyorum. Çok sevinçliysem daha da coşuyorum. Beni dünya gailesinden uzaklaştırıyor.

Haberin Devamı

MÜZİKLE DOLU BİR YAŞAM

ŞARKILARI DEĞİŞTİRMEKTEN HOŞLANIYORUM
‘İş ve siyaset dünyasına girmeseydim de sadece müzikle uğraşsaydım’ dediğiniz oluyor mu hiç?
Sadece müziğe adanmış bir hayatımın olamayacağını bildiğim için onu demedim. Müzisyen olsaydım sürekli müzikle meşgul olmam gerekirdi. Bir evin bir erkek evladı olarak aile sorumluluklarım vardı. Ama ömrümün her parçasında müzik oldu. Yetenekliydim. Hocam, “Ah ah sen İstanbul’da olsaydın dünya çapında bir sanatçı olurdun. En iyilerden de iyisin” diye hayıflanırdı. Şimdi benim küçük oğlum için “Seni geçecek galiba” demeye başladı.
Şimdi en büyük keyfim popüler parçalara, halk müziği ve sanat müziği eserlerine farklı versiyonlarla aranjeler yapmak. Bayılıyorum şarkıları değiştirmeye. Bazen ritimli bir şarkıyı hüzünlü, damardan bir müziğe dönüştürüyorum. Bazen de Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş yerel bir ezgiyi bambaşka bir hale getiriyorum. Şarkıları değiştirmekten hoşlanıyorum.

CAZ MÜZİK VE NEŞET ERTAŞ

Haberin Devamı

En çok sevdiğiniz müzik türünü, sanatçıyı sorsam kim geçer aklınızdan?
Neşet Ertaş deyince akan sular durur. Onun türkülerini caz olarak çalıyorum. Öyle melodiler yazmış ki, altına hangi derinlikte bir akor bassanız gidiyor. Hayran olmamak elde değil.
Doğup büyüdüğünüz Antalya, çok sayıda festivale ev sahipliği yaptı. Bu kentte yapılan tüm sanat festivallerinin yıllar içindeki dönüşümünün canlı tanığısınız. Neler kaldı hafızanızda?
Eskiden ses sanatçıları gelirdi festivalin açılışına. Hiç unutmuyorum, 1974’te Atatürk Stadyumu’nda festivalin açılışını Halit Kıvanç sunuyordu. Elinden tutup bir kız çocuğunu sahneye çıkardı. “Bu kızı İtalyan Lisesi’nden alıp Antalya’ya getirdim. Şimdi ilk kez sizin için şarkı söyleyecek” dedi. Şarkının adı ‘Dünya Dönüyor’, kızın adı da Nilüfer’di.

Haberin Devamı

MÜZİKLE DOLU BİR YAŞAM

FESTİVALİN DOĞUŞU
Antalya Film Festivali bugün dünyanın tanıdığı bir festival haline geldi. Piyano Festivali ünlü piyanistleri ağırlayarak şehre heyacan katmaya devam ediyor. Yıllardır süregelen etkinlikler bugün size ne hissettiriyor?
Gurur duyuyorum. 1964’te ilk kez düzenlenen Film Festivali’nin fikir babası Behlül Dal, babamın en yakın arkadaşıydı. “Antalya’nın tanıtıma ihtiyacı var. Duyulursa bir turizm şehri olabilir” düşüncesiyle festival düzenleme fikrini babamla paylaşmış ve dönemin belediye başkanı Avni Tolunay’ı ikna etmesini istemiş. Babam projeyi götürmüş. O da tamam deyince festival başlamış. O zamanki adıyla Altın Portakal’ın ‘Türkiye’nin Oskarları’ sıfatına nail olmasında Avni amcanın büyük emeği vardır. Seneler sonra devam ettiriyor olmak benim için büyük bir şeref.

MÜZİSYEN DOSTLARLA

Haberin Devamı

Dostlarınız arasında ünlü sanatçılar var. Nasıl buluşturdu hayat sizi?
Askerde Fahir Atakoğlu en yakın arkadaşımdı. Fahir o zaman ‘jingle’lar yazıp reklam müziği hazırlıyordu. Onunla birlikte aranje işine merak saldım. Ondan çok şey öğrendim. Eserlerini ilk ben dinliyordum. Bu çok keyifliydi benim için. Türk müziğinin bazı eserlerini farklı versiyonlara taşıdım. O zaman ‘Mavi mavi’ çok meşhurdu. Ben onu caz yapmıştım. Çalarken Fahir ‘Sen ne yaptın‘ demişti. Öyle bir caz altyapı yazmıştım ki yeni bir parça gibi olmuştu. Bazen Yavuz Bingöl’ün bağlamasına eşlik ediyorum. Haluk Levent’te gitar, bende piyano 3-4 saat Anadolu Rock şarkılar çalarız. Bir keresinde Murat Dalkılıç, “Seninle Açıkhava’da tek piyanoyla konsere çıkarım” dedi. Ben de ona ‘Çok pahalıyım” diye espiri yaptım.

ASMALI KONAK GİBİ

Haberin Devamı

Sanatın başka dallarıyla aranız nasıl?
Kanun çalmayı çok istedim. Türkiye’nin en iyi kanun virtiözlerinden birinin kanununu satın almıştım. Ama öğrenmeye vakit olmadı. Müzik ve sporda iyi olsam da resimde felaket yeteneksizim. Herhalde şu hayatta resimden kalmamak için özel ders alan tek talebe bendim.
Eşim de o konuda çok iyidir. Ebru resim yaptığında “Bizim ev Asmalı Konak gibi oldu” diyorum. Lise yıllarımda babamın kütüphanesinden kitap araklamaya bayılırdım. Önce ‘Aşk Üç Harftir’ adlı bir kitabı merak edip okudum. Sonra siyasilere geçtim. Adnan Menderes’le ilgili yazılmış neredeyse her kitabı okumuşumdur. Şimdilerde İskender Pala’nın tarih romanlarını beğeniyle okuyorum.

GÖNÜL YARASI AĞLATTI

Şimdiye kadar sizi en çok etkileyen film hangisiydi?
Şener Şen ve Meltem Cumbul’un birlikte oynadığı ‘Gönül Yarası’ filmini unutamam. Festival jürisi de benimle aynı salonda filmi seyrediyordu. Bittiğinde iki göz iki çeşme ağladığımı görmesinler diye 15 dakika yerimden kıpırdamadım. Sonra kalkıp salondan çıkarken jüri üyesi Hülya Koçyiğit’i gördüm. “Kalkamadım yerimden” dedim. “Sus sus biz de aynıyız” diye yanıt verdi.

 

BAKMADAN GEÇME!