Yeni telefon

Cuma gecesi Boğaz'ın yukarı taraflarında ikamet eden bir arkadaşın partisine davetliyiz, eh işte hafta sonu gelmiş ve de keyfimiz pek gıcırında, refakatçim ve ben, mevsiminde kışlık, mevsiminde yazlık yerine müdavim olduğum ve zaten yolumuzun üstüne düşen barda ilkin bir kadeh aperitif atalım dedik. Trafik malum, debriyaj, birinci vites, fren; fren, debriyaj, birinci vites, Taksim'den Kuruçeşme'ye bir saat yirmi beş dakikada vasıl olduk.Hemen de kıçımızı sulara yalı tezgahın taburelerine iliştirdik.* * *AH dünya varmış ! Birazdan hafta sonu tatiline çıkmamış şehir ‘‘yuppie’’leri ve bilimum periferik hatun ve erkeklerle burası ana baba gününe döner ama şükür biz yine de erken varmışız. Henüz barın etrafı bile dolu değil.İşte tezgaha dirsek dayamış bir kaç tanıdık sima. Üç masada da üç kişi.Gelsin buzlu rakı ve buzlu kiraz... Şerefe ve de prozit !Batan güneş Kuleli camlarına vurmaktadır ve akıntı dost anaforlamaktadır.* * *BİRDEN, tam arka masada aniden yükselen bet bir ses o sırada kıyıya yakın geçmekte olan bilmem kaç bin tonilotoluk dev tankerin uskur sesini bastırdı.Elalemi dikizlemek adetim değildir ve zaten refakatçimle farklı şehirlerin farklı ışıkları hakkında gevezeliğe başlayarak kadeh yarılamışız, sandım ki garsonlardan birisi geç saatte gelmiş bir servis elemanına işte şu kadar kasa bira, şu kadar kilo meyva, şu kadar adet peçete gibisinde sipariş vermektedir.Ama yok öyle değil... Akord görmemiş bir ses bonodan, poliçeden, senetten söz ediyor.Gayrı ihtiyari döndüm ve de ne göreyim ?Hanzo desem tam hanzo değil, hırt desem tam hırt değil, fakat efendi desem asla ve asla efendi değil, herifçioğlunun biri kulaklarına küçücük kulaklıklar sokuşturmuş ve cep telefonunu da masasın üstüne sanki bir nutuk mikrofonuymuş gibi yerleştirmiş, ha bre konuşuyor. Daha doğrusu konuşmuyor, anırıyor.Şimdiye kadar hiç rastlamamış olmama rağmen derhal çakozladım, zahir bu cins aparatlar yeni çıkmıştır ve özel olarak otomobiller için imal edilenlere benzer biçimde ahizeye yakınlaşmadan uzaktan söz söyleme imkanı sağlamaktadır.Ve yine zahir, cep telefonları pek ayağa düştüğünden şimdi görmemişin oğlu olmak ve hava basmak böyle bir modeli teşhir etmek gerekmektedir.Benim de hem havam, hem nevrim attı. Fesuphanallah çektim.Refakatçimin mideme ilişkin uyarılarına aldırmadan sıvının diğer yarısını bir defada diktim, ikinciyi ısmarladım ve bekledim ki anırma bitsin de ışıkların romantikasına ilişkin romantikamıza tekrar dönelim. * * *NE gezer ! Sırtımdaki ayı muhteşem bir İstanbul gün batımın ırzına geçerek bar masasında hiç durmadan başkalarını da arıyor olmalı ki, bu defa bono, senet nihayete erdi ve bir sekretere ‘‘mutlaka ‘buzines' klas’’ uçak bileti alması için verilen emir, otomobil tamircisine ‘‘orijinal parça’’ kullanması için buyurulan direktif, muhtemelen evdeki hanıma evin bir koltuğu için duyurulan komut ve yine muhtemelen metrese ‘‘gülüm’’ diye ifade edilen ilan-ı aşk geldi.Bu arada vakit ilerlediğinden Kuleli’ye vuran ışık cümbüşü alacalaşıyor ve etraf da hafiften hafife dolmaya başlamaktadır.Deyyus-u ekber herif ise kalabalık arttıkça cep telefonunun marifetini sergilemek için daha çok haykırıyor.Şimdi Ayazma'ya çıkmakta zorlanan bir Büyükada merkebi gibi anırıyor.Artık bütün bar olarak muhteremin hem iş, hem de özel hayatına vakıfız.* * *İKİNCİ kadehi bitirdim ve konuşmalar hiç durmadan hala devam ediyor.Anlaşıldı ya biz defolup gideceğiz, ya da fena halde çıngar çıkartacağım.Önce kulaklıkları fitil niyetine, sonra da telefonu lavman niyetine o paralı hergelenin münasip yerine sokacağım. Ayazmaya çıkan Büyükada merkebi halt etmiş, alimallah Everest'e tırmanacak bir Kıbrıs eşşeği gibi anırtacağım.Ulan akşam ışıklarındaki Boğaz aperitifimizi piç ettin, seni ‘‘buzines klas’’ uçakla değil Samatya halk otobüsüyle cehenneme yollayacağım.* * *REFAKATÇİM tabii ki durumun farkına vardı ve minnet rica, ortalığı karıştırmadan hemen kalkmamızı istedi.Hesabı ödedim ve görmemişin oğlu bir ayı yüzünden akıntı barını terkettik.Tam o sırada da benim telefonum çalmaz mı...Derhal, sıkıysa yüzerek karşı kıyıya geçmesi için hışımla suya fırlattım. Enayi kulaç atmasını bilmiyormuş, şimdi Beylerbeyi'yle Ortaköy arasına düşen ve yetmiş metre derine inen bir dipten bana yalvar yakar telefon ediyor.Bir daha bar taburesine asılmış bir ceket cebinde dahi çalmayacakmış da...Yemezler ! O masa anırtılı görmemişin oğlu gibi değilse bile tezgahta sinyal vererek yine de beni görmemişin torunu gibi utandıran bir telefonu orası paklar. Su geçirmez mikrofon hayat kurtaracakYENİ fikirler ve buluşlar peşinde koşan Amerikalı araştırmacı Frank Downs Körfez Savaşı deneyiminden çıkardığı dersler ışığında su altında çalışabilen ve sesi gayet net biçimde aktaran yeni bir mikrofon sistemi geliştirdi. Şimdiye kadar üretilen mikrofonlar ya tam su geçirmez niteliği taşımıyor, ya da ses nakletme kalitesi düşük oluyordu. Oysa, yeni geliştirilen mikrofon arka plandaki tüm sesleri filtre ederek yalnızca konuşulanı mükemmel bir şekilde aktarıyor. Bu da büyük avantaj sağlıyor çünkü böylelikle karşılıklı konuşma gayet net biçimde anlaşılır hale geliyor. Yeni buluşun bir başka avantajı ise miğfer veya kask içinde alın üzerine yerleştirilmesi ve böylece elleri boş bırakması. Yani kullanıcı iki elini esas işini yapmaya ayırabiliyor. Amerikan Donanması için çalışan ve askerler arasında ‘007 James Bond’ filmlerinden tanıdığımız ‘Q’ diye adlandırılan 45 yaşındaki araştırmacı Downs yeni ürününü önümüzdeki yıl içinde tanesi 200 dolara imal edecek. Askeri alanda donanma, ordu özel birimleri, sivil alanda ise itfaiye, inşaat işçileri ve motorsiklet sürücüleri için düşünülen yeni mikrofon 3 mm kalınlığında, 2.5 cm uzunluğundaki minik bir tuğlaya benziyor. Mikrofon konuşulanları kemere bağlı bir radyo vericisine aktarıyor. Dinleme ise normal kulaklıklarla yapılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları