Yediği pekmez, gördüğü Antep

Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Amerika'yı sinema ve televizyondan yayla gibi arabalar, mahalle boyu lüks malikaneler, Broadway'deki renk-ışık cümbüşü, Hollywood davetlerinde şık tuvaletler, parıltılı takılar içinde kadınlar, Florida plajlarında nefes kesen tanga mayolu genç kızlar, besili sığırların gezindiği uçsuz bucaksız Teksas çiftliklerinin görkemiyle tanıyanların çoğu Yeni Dünya'nın sokaklarında altın bulacaklarını sanırlar.

Oysa içinde yaşayanlara sorarsanız ‘‘ekmek aslanın ağzında’’ Amerika'da.

Her sabah eşiyle vedalaşarak hırsız-uğursuz kovalayan polisi, sınıfa bıçakla gelen öğrencilerinden kaygılı öğretmeni, hastaları arasında mekik dokurken kahve içmeye zaman bulamayan hemşiresi, borçlarını ödemek için yıllık ikramiye bekleyen memuruyla işçisi, yorgunluktan direksiyonda uyuklayan şoforü, patronun yalnızca bahşişle çalıştırdığı garsonu, 24 saat kepenk indirmeyen bakkal-manavıyla Amerika'da düzenli geçim sağlamak oldukça zahmetli.

Mütevazi yaşam düzeyi tutturmak uğrunda herkes böylesine canını dişine mi takıyor? Hayır. İşbitirici, açıkgöz, ileriyi gören bir kesim için bu topraklarda servet, mal-mülk sahibi olmak diğer ülkelerden daha kolay. Üstelik bazıları yağmur-çamura bulaşmadan, elini sıcak sudan soğuğa sokmadan, sermaye gereksinimi olmaksızın servet kazanıyor.

Bir kaç gün önce basında TV komedyeni Tim Allen'e yeni sezonda 1.25 milyon dolar, kendi adını taşıyan dizinin yıldızı Jerry Seinfeld'e 1,5 milyon dolar, geri plandaki aktörlere de 300-500 bin dolar arası para ödeneceği açıklandı. Akşam yarım saatlik ‘‘Home Improvement’’ dizisini seyrettim. Tim Allen, reklam dışındaki zamanda dakikasına 45 bin dolar aldığı bu programda ekrana bel kemerine tornavida, kerpeten, çekiç taşıyarak çıktı.

Daha sonra da kazancı Tim'i aşan Jerry'yi kendi adını taşıyan ‘‘sit-com’’ komedi türünde izledim. Bir düzine yazarın hazırladığı esprileri zaman zaman tele-prompter'da okuyan Allen ve Seinfeld'i seyrederken ses düğmesini kıstığımda bunların kamera karşısına ne için çıktıklarını anlamakta hayli zorlandım. Ama 25 dakika için aldıkları para bir polis veya öğretmenin yıllık maaşından fazla.

Beyazperdede Marx Brothers (Üç Ahbab Çavuşlar), Laurel-Hardy, Jerry Lewis, Abbott-Castello, Buston Keaton, Charlie Chaplin (Şarlo) gibi konuşmadan kaş-göz mimikleriyle izleyicileri kahkahaya boğanları zihnimde bu sözde komedyenlerle kıyaslamaya çalıştım. Yaptığım haksızlığın farkına varmam uzun sürmedi. Ama güldürme sanatının bu devlerine Tim Allen, Jerry Seinfeld gibi 25 dakikalık program için milyon dolar ödenmediği de kesin.

Amerika'da eğlence dünyası altın küpü gibi. Zenci talk-show yıldızı Oprah Winfrey'de bir şov programı sayesinde yerkürenin en zengin kadınları arasında girdi. Fazlaca eğitimi olmayan bu kadının serveti bir milyar dolar civarında. Oprah yanısıra sinema ve müzik aleminde Madonna, Michael Jackson, Whitney Houston, Sylvester Stallone gibi küresel şöhretlerin çoğunun orta okul ötesinde tahsil görmedikleri, görgü-bilgi yoksunluğu çektikleri belirtiliyor.

Madonna'nın önüne konan tabağın içindekini ilkin kokladığı, dilini sokarak karıştırdığı, parmaklarını batırıp yaladıktan sonra yediğine pek çok lokanta müşterisi şahit. Sinema ve eğlence aleminin ünlülerinin cehalet ve görgüsüzlük hikayeleri de ciltler dolduracak uzunlukta. Oysa şöhret, para ve zenginlik ayıpları kapatmaya kafi. Ordu kalabalığındaki hayranları parıltılı görünümleri ardındaki kişilik zaaflarını umursadığı yok.

Zihinlerde idolleşen, saç şeklinden yürüyüş stiline taklit edilen ünlüler zaman zaman toplum avukatlığına soyunduğunda ilginç gaflar da yapıyorlar. Meslekdaşlarının büyük çoğunluğu aksine Princeton gibi ciddi bir üniversiteden mezun olan ünlü tenis şampiyonu Andre Agassi'yle evli aktris Brooke Shields geçenlerde bir konferans davetine gidiyor. Modellikten ilkin sinema sonra da TV'ye atlayan güzel yıldız lise öğrencilerine sigaranın kötülüklerini anlattıktan sonra konferansı şöyle bitiriyor:

‘‘Sigara insanı öldürür. Öldüğünüz zaman hayatınızın en önemli bir kısmını kaybetmiş olursunuz.’’

Yazarın Tüm Yazıları