Zeynep Şimşek

Çağımızın yeni bağımlılığı: İnternet ve medya

15 Ekim 2017
Teknoloji gelişimin göstergesidir. Hayatımızı oldukça kolaylaştıran, teknolojinin bir parçası olan medya ve internetin son 10 yıldır amacının dışında kullanılmasıyla birlikte özellikle çocuklarımızın yaşam kalitesi düşmüştür.

Aslında internet bir nevi araştırma merkezi, medya ise bilgi denizi gibi diyebiliriz. Çünkü öğretmenler ders notlarını, ödevlerini online platformlardan paylaşıyor. Çocuklarımız ödev araştırmalarını internet üzerinden yapıyor, ders notlarını okuyorlar, hatta sınav sonuçları bu sistemler üzerinden takip ediyorlar. Bu bağlamda bir anda birçok bilgiye kolaylıkla ulaşılmasını ve verimli çalışılmasını sağlıyor.

Çocuklar merak ettikleri, ailelerine soramadıkları her şeyi internetten öğrenmeye çalışıyorlar. Bazı siteler sanki sadece bu amaç için kurulmuş. Örneğin, “bana sor” ismi verilmiş bir sistem düşünün; çocuk oraya merak ettiği bir şeyi yazıyor ve cevabını alıyor, belki öğrenmesi için uygun bir zaman değil ve yöntem de doğru değil ama öğrenmiş oluyor. Başka bir örnek ise tartışma forumları, bu tip forumlarda siyasi içerikli birçok grup olabiliyor. Ailenizin yaşam tarzına ve inancına tamamen ters gruplar veya aynı görüşteki gruplar olması çok fark etmez. Ama çocuğunuz çok erken yaşlarda, henüz bazı şeylerin bilincine varmamışken bu tarz düşünceleri kendi düşüncesiymiş gibi savunuyor. Çünkü o ortamda söz hakkı var, ifade özgürlüğü var ve çocuğunuz kendisini oraya ve o insanlara ait hissediyor.

Her yaştaki çocuklar için bir diğer bağımlılık ise “oyunlar”. Oyunların büyük bir kısmı eğitici değil ve çocuğu saldırganlığa, şiddete teşvik eden nitelikteler. Tüm bu etkilere bunlara maruz kalan bir çocuğun gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlamasını bekleyemeyiz. Hatta mutsuz, doyumsuz ve saldırgan bir çocuğa sahip oluruz. 

Eğitmek, keyifli vakit geçirtmek ve bazen dinlendirmektir. Ülkemizde her ailenin evinde internet yok ama her evde mutlaka bir televizyon var. Çocuklar kendileri için hazırlanmış programları ve çizgi filmleri izlemenin dışında çoğu zamanda ebeveynlerin seçtiği programları izleyemeye maruz bırakılırlar. Ama bu durum oldukça risklidir, çünkü her yaştaki çocuğun izlemesi gereken programlar farklıdır.

Çocukların özellikle 3 yaşından önce televizyon izlemeleri kesinlikle uygun değildir. 3 yaşından sonrada televizyon karşısında geçirecekleri süre yaşlarıyla paralel olmalıdır. 5 yaşındaki bir çocuk 30 dakika televizyon izleyebilir, ancak bu süre dahi belli aralıklarla olmalıdır. Çünkü 30 dakika boyunca televizyon izlerse, izlediğini şey çocuğun algısının dışında kalır. Yani 5 yaşında bir çocuğun 30 dakika içerisinde ekranda gördüğü şeyler; renkler, şekiller, görseller onun dikkatini dağıtır. Aynı şey bilgisayar/internet başında da geçerlidir. Çocuğun zaten maksimum dikkatini toplama süresi 30 dakika iken, tüm dikkatini ekranda harcamıştır ve artık derse ya da ödeve odaklanamaz. Yetişkinler zihinlerini dağıtmak için televizyon izlerler ve bu işe yarar. Ancak çocukların dikkatlerini toplamaya ihtiyaçları vardır ve bu yetilerini televizyon ve bilgisayar başında kaybetmemeleri gerekir. “Bu çocuk niye dersin başına yarım saat oturamıyor ama bilgisayar başından saatlerce kalkmıyor?” sorusunun cevabı buradadır. Kısacası çocukların televizyon ve bilgisayar başında geçirecekleri süreleri çok iyi planlamak gerekir.

Son zamanlarda görsel medyada dikkati çeken bir diğer konu ise subliminal mesaj içeren çizgi filmlerdir; subliminal mesaj, başka bir objenin içine gizlenmiş, ancak bilinçaltımız tarafından anlaşılan mesajlardır. Özellikle Hollywood ürünü çizgi filmlerde çocuklara direkt olarak veremeyecekleri mesajları çizgi film yoluyla vermeye çalışmaktadırlar. Bu mesajlar toplumumuzun yaşam tarzına, değerlerine ve inançlarına ters niteliktedir. 

Peki birçok ebeveynin zihnini yoran “Her şeyi onun mutluluğu için yapmaya çalışırken, bu çocuk ne zaman böyle oldu?” sorusunu kendimize sormamak için temel olarak nelere dikkat etmeliyiz?

• Öncelikle ebeveynler olarak öz güveni gelişmiş, mutlu çocuklar yetiştirmek amaçlanmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda yalan söyleme problemi

11 Ekim 2017
Çocuklarda görülen yalan problemi hakkında açıklamalarda bulunan Uzm. Pedagog Zeynep Şimşek, bu konuda neden yalan söylendiğinin önemli olduğuna dikkat çekti.

Davranış; organizmanın bir durum karşısında bilişsel, psikomotor ve duyuşsal alanda gösterdiği tepkidir.

Davranış problemi ise, organizmanın farklı durumlar karşısında sosyal yaşamını etkileyecek boyutta gösterdiği olumsuz davranışlardır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir davranışın problem olarak kabul edilebilmesi için sosyal yaşamını etkileyecek boyuta gelmiş olması gerekmektedir.

[fotogaleri=3448,2386,1710]

Çocuklarda en sık karşılaşılan davranış problemlerinden birisi yalan söylemektir. “Yalan” çeşitli nedenlere bağlı olarak doğrunun söylenmemesi veya saptırılması halidir. Yalan söyleme davranışı 3-5 yaş grubu çocuklar için normal kabul edilebilir. Çünkü, 3-5 yaş grubu çocuklar gerçek ile gerçek olmayanı tam ayırt edemezler, hayal dünyaları çok geniştir. Yani, olumsuz gibi gördüğümüz bazı davranışlar çocukların gelişim evrelerinin birer parçası olabilirler.

Çocuklar başlarına gelmeyen bir olayı kurgulayıp anlatabilir, hatta gerçekte sahip olmadığı hayali bir arkadaş edinebilirler. Çünkü hayal dünyasını oyunla zenginleştirmiştir. Ancak, 5 yaş sonrasında çocuğun sıklıkla yalan söylediği gözlemleniyorsa, bunu sorun olarak görmeye başlayabiliriz.

Çocuk korktuğu için yalan söyleyebilir, çünkü korku yalanı doğurur. Çocuk doğruyu söylediğinde bir kaç kez cezalandırıldıysa, benzer konulardan kaçınmak için yalan söyleyebilir.

Bir diğer neden ise, yalanın öğrenilmiş bir davranış olması durumudur. Ebeveynlerin birbirlerine yalan söylediğini gören çocuk bu davranışı öğrenir. Örneğin; annenin komşusuna, babanın patronuna yalan söylediğini gözlemleyen çocuk bunu içselleştirip kendi yaşantısında bir davranış olarak sergileyebilir.

Yalan söyleme davranışının en önemli kök nedeni ise; öz güven eksikliğidir. Çevrelerindeki insanlardan bekledikleri takdiri göremeyen, kendilerini hep olumsuz bir bakış açısıyla değerlendiren çocuklar öz güven eksikliği yaşarlar. Dikkat çekmek için hiç yaşamadıkları bir hayatı tasvir edebilir, olduklarından farklı görünerek takdir göreceklerine inanabilirler. Bu durum onları mevcut yaşantılarından uzaklaştırır. Bazı çocuklar ise, bilinçli olarak söyledikleri yalanlarla toplumda fark edilmeyi amaçlar.

Yazının Devamını Oku

Parmak emme davranışı

9 Ekim 2017
Parmak emme davranışı hakkında açıklamalarda bulunan Uzm. Pedagog Zeynep Şimşek, ebeveynlere önerilerde bulundu.

Parmak emme davranışı; bebeğin anne karnında geliştirdiği, doğduktan sonrada fizyolojik ihtiyacı için devam ettirdiği bir reflekstir. Beslenme amacı dışında bebek her ağladığında ya da her uykusu geldiğinde emzirilmesi, anne ile bebeğin arasındaki bağın bağımlılığa dönüşmesini tetiklemektedir. Çocukluk döneminde ise parmak emme refleksi uykuya geçiş sürecinde ve çocuk bir problemle karşılaştığında kendini daha çok gösterir.

Çocuğun gelişim dönemine ait olmayan, parmak emme vb tipteki davranış problemleri çocuğun ailesinde ya da arkadaş çevresinde yaşadığı huzursuzluğun, baskı ya da şiddetin bir habercisi olabilir. Bu davranış 5 yaş ve üzeri dönemdeki bir çocukta görülüyorsa artık problem davranışa dönüştüğü anlamına gelir.

Bu problem, di̇ş yapısının bozulması, parmak yapısının bozulması, akranlarının bu davranışı fark ederek onu i̇nci̇ti̇ci̇ sözler sarf etmesi̇ vb gi̇bi̇ çocuğun ruhsal, fi̇zyoloji̇k ve i̇leti̇şi̇m beceri̇si̇ne ket vurabi̇li̇r. Bazı araştırmalar emme refleksi̇ dönemi̇ normal şeki̇lde atlatılmadığında, yani̇ oral döneme saplanıp kalındığında, oral yolla alınan zararlı alışkanlıkların edi̇ni̇lmesi̇ni̇n teti̇klendi̇ği̇ni̇ savunmaktadır (si̇gara, alkol, uyuşturucu vb. gi̇bi̇) Özellikle annelere şunu söyleyebiliriz. Bebeğiniz acıktığı zaman emziriniz fakat yukarıda da belirtildiği gibi uykuya geçiş ve her ağlama davranışında emzirmeyiniz. Örneğin parmak emme davranışının en büyük sebeplerinden biri bu davranışınız olabilir.

Tüm çabalarınıza rağmen kendi tepkilerinizi ya da çocuğunuzun davranışını kontrol edemiyorsanız mutlaka bir uzmandan yardım alınız.

Yazının Devamını Oku

Çocukluk döneminde mastürbasyon normal mi?

9 Ekim 2017
Uzm. Pedagog Zeynep Şimşek, çocuk döneminde görülen mastürbasyon davranışı hakkında açıklamalarda bulundu.

ÇOCUK MASTÜRBASYUNU OYUN HALİNE GETİREBİLİR?

Mastürbasyonu, genital bölgeyi tekrarlayıcı uyarma davranışı olarak tanımlayabiliriz. Benlik, mülkiyet ve cinsiyet kavramı 3 yaşında oluşmaya başlar. Bu davranış çocukluk döneminin bir parçası olarak kendini tanıma aşamasında ortaya çıkabilir. Örneğin; genital bölgedeki bir hastalık (mantar, enfeksiyon), bunun yanı sıra dar giysiler, oyun esnasındaki bir hareket ya da uzun süre çişini tutup sonrasında tuvalete gitme gibi etkenler bu bölgedeki hassasiyeti fark etmelerine neden olabilir. Çocuk bunu oyun haline getirebilir ve devam ettirmek isteyebilir.

CİNSEL HAYATINI, RUH SAĞLIĞINI, FİZYOLOJİK YAPISINI ETKİLEYECEK BİR DURUM MUDUR?

Bu durum 4 yaşında yoğunlaşan, 6 yaşından ergenliğe kadar şiddetini azaltan bir davranıştır. Çocuk cinsel ilişkiye girmeyi düşünerek bunu yapmaz. Bu davranışı yeni keşfettiği için tekrarlamak isteyecektir. Yeni bir oyuncakla bir süre sıkılmadan oynaması ya da bebeklik döneminde parmağını emmesi gibi davranışlardan farksızdır.

VAKTİNİN ÇOĞUNU MASTÜRBASYON YAPMAYA AYIRIYORSA... 

Yukarıda da belirtildiği gibi bu davranış, gelişimin, kendini tanımanın bir parçası olarak yaşanıp giderse bir sorun teşkil etmeyecektir. Ancak çocuğu dış dünyadan koparacak şekilde oyuna ayırması gereken zamanı ve enerjiyi yalnız kalarak bu davranışa ayırmasına neden oluyorsa problem var demektir.

Bu davranışın bir kaç nedeni olabilir: Uyaran eksikliği, duygusal yoksunluk, dikkat çekme ihtiyacı.

PEKİ BU DAVRANIŞ KARŞISINDA EBEVEYNLERİN TUTUMU NE OLMALIDIR?

    Genital bir hastalıktan mı kaynaklı öncelikle bu belirlenmelidir, eğer öyleyse tedavi edilmelidir.Yaptığının ayıp, günah olduğunu söyleyerek utandırıcı ya da suçluluk duygusuna neden olan ifadeler kullanmaktan kaçınmak gerekmektedir. Bu tepkiyle karşılaşan çocuk yalnız başına iken bu davranışı sürdürür ve devam ediyor olduğunu gözlemlemek zorlaşabilir.Akranlarıyla hem daha fazla zaman geçirebileceği (okul, park gibi) hem de enerjisini sağlıklı aktivitelere yöneltebilmesi sağlanabilir.Duygusal yoksunluk nedeniyle oluşması ilk bakışta ebeveynlere itici gelebilir, çünkü her anne-baba çocuğuyla ilgilendiğini düşünür, ancak her çocuğun beklentisinde farklılıklar vardır. Çocuğun ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte bir iletişim ve ilgi seviyesi belirlenmeye çalışılmalıdır.Uykuya dalma aşamasında sıklaşan bu davranışı engellemek için, çocuğun yaşına uygun bir masal anlatarak huzurlu bir şekilde uykuya dalması sağlanabilir.Çocuk yakın çevresinin ilgisini bu davranışla çektiğini fark ederse davranışı bilinçli olarak sürdürebilir. Bir süre pekiştirmemek adına davranış görmezden gelinebilir. Böyle bir durumda fark ettirmeden çocuğun ilgisini başka bir etkinliğe yöneltmek basit ama işe yarar bir tutumdur.

Mastürbasyonu, genital bölgeyi tekrarlayıcı uyarma davranışı olarak tanımlayabiliriz. Benlik, mülkiyet ve cinsiyet kavramı 3 yaşında oluşmaya başlar. Bu davranış çocukluk döneminin bir parçası olarak kendini tanıma aşamasında ortaya çıkabilir. Örneğin; genital bölgedeki bir hastalık (mantar, enfeksiyon), bunun yanı sıra dar giysiler, oyun esnasındaki bir hareket ya da uzun süre çişini tutup sonrasında tuvalete gitme gibi etkenler bu bölgedeki hassasiyeti fark etmelerine neden olabilir. Çocuk bunu oyun haline getirebilir ve devam ettirmek isteyebilir.

Bu durum 4 yaşında yoğunlaşan, 6 yaşından ergenliğe kadar şiddetini azaltan bir davranıştır. Çocuk cinsel ilişkiye girmeyi düşünerek bunu yapmaz. Bu davranışı yeni keşfettiği için tekrarlamak isteyecektir. Yeni bir oyuncakla bir süre sıkılmadan oynaması ya da bebeklik döneminde parmağını emmesi gibi davranışlardan farksızdır.

Yukarıda da belirtildiği gibi bu davranış, gelişimin, kendini tanımanın bir parçası olarak yaşanıp giderse bir sorun teşkil etmeyecektir. Ancak çocuğu dış dünyadan koparacak şekilde oyuna ayırması gereken zamanı ve enerjiyi yalnız kalarak bu davranışa ayırmasına neden oluyorsa problem var demektir.

Bu davranışın bir kaç nedeni olabilir: Uyaran eksikliği, duygusal yoksunluk, dikkat çekme ihtiyacı.

Yazının Devamını Oku

Çocuk gelişiminde cinsel eğitim

20 Eylül 2017
Çocuk gelişiminde cinsel eğitim hakkında açıklamalarda bulunan Uzm. Pedagog Zeynep Şimşek, anne ve babalara önerilerde bulundu.

Sağlıklı bireyler yetiştirmek; zihinsel, sosyal, ruhsal ve cinsel yönden doğru yönlendirilmiş, gelişimini tamamlamış, kendiyle barışık bireyler yetiştirmek demektir.

Cinsel eğitim toplumumuz tarafından genellikle farklı şekilde algılanıyor. Bir tabu olarak görülüp üzerinde konuşulmaması gereken bir konu gibi üstü kapatılıyor. Çocuklarımıza yaşlarına uygun cinsel gelişimlerini anlatıp gerçek bilgiler paylaşabilirsek sağlıklı gelişimine yardımcı olmuş oluruz. Böylece bu konuyu zor ve karmaşık bir durum olmaktan çıkartırız.

Çocuklarda bu konudaki ilk farkındalık 3 yaş civarında başlar, cinsiyet kavramını fiziksel farklılıklarına bakarak anlamlandırmaya çalışırlar. Cinsiyetiyle ilgili çeşitli sorular sorarlar.

Burada çocuklar fiziksel farklılığını fark ederek gelişimi özelinde sorular yöneltmektedir. Çocuğa cinsiyetini söyleyerek, “sende eksik ya da fazla hiçbir şey yok, erkeklerin (kızların) bedeni böyledir. Bu organlarınızda herhangi bir değişiklik meydana gelmeyecek” gibi kısa ve gerçek bir cevap verilmelidir.

Çocuk cinselliği anlamlandıramaz, çocuk sadece merak eder. Her şeyi merak ettiği gibi bu konuyu da merak eder. Eğer tabulaştırırsanız daha çok merak eder. Kaçamak cevaplar vermemek, sakin ve kendi içinizde tutarlı olmak önemlidir.

3-6 yaş arasındaki çocukların genellikle sordukları sorulardan bazıları şu şekildedir:

“Ben nasıl dünyaya geldim?”

Bu yaş grubundaki çocuklara yine durumu yaşına uygun şekilde net ve kısa, ayrıntıya girmeden anlatmalıyız. Örneğin, “sen benim (annenin) karnımdaydın, orada güvendeydin ve zamanı gelince de çıktın.”

Yazının Devamını Oku

Vicdanlı çocuk yetiştirmek için ailelere tavsiyeler

15 Eylül 2017
Uzm. Pedagog Zeynep Şimşek, çocuklarda vicdan gelişimi hakkında ailelere düşen görevleri sizler için anlattı.

Vicdan doğuştan getirdiğimiz, yaşantılarımız ve çevre ile gelişen ya da gerileyen bir mekanizmadır. Vicdan, insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden her zaman uyanık bir hakimdir.

Çocukta vicdan mekanizmasının gelişmesi tahmin edildiği gibi aile ortamında şekillenir. Peki, ailedeki hangi duygusal ihtiyacın karşılanması çocukta yaşamsal bir mekanizma olan vicdan duygusunu dengelemesinde fayda sağlar? Bunun cevabı tartışmasız olarak SEVGİ…

Aile sevgi, merhamet, güven duygusunu kazandırabilirse vicdanlı bir nesil yetiştirilebilir.

Sevgi bu noktada elzem bir duygudur. Çünkü sevmek bir tutumdur ve aile bu tutumla çocuğa yaklaşmalıdır. Çocuk ailesinin koşulsuz olarak yanında olduğunu bilmek ister. Yaramazlık yaptığında, ağladığında, başarısız olduğunda vs. bunu yaşayan çocuk koşulsuz bir sevginin içinde olduğunu bilir ve sevmeyi de öğrenir.

J. Locke’nin bir sözü vardır. ‘Çocuk boş bir levhaya benzer’ ne işlerseniz onu alırsınız.

Aile içi durumun ardından, çevre faktörüne baktığımızda hâlihazırda yaratılışta var olan vicdan duygusu, okul, arkadaş, toplum içindeki her türlü etkileşim bunu genişletebilir ve daraltabilir. Yine burada aileye düşen görev, çocuğun doğru zamanda, doğru etkileşimlerde bulunmasını sağlamak olacaktır. Eğer çocuk toplumdan dışlanırsa kendi vicdan mekanizmasını kendi yaratacaktır. Kabul gördüğü, ait olduğu gruplara dahil olmak isteyecektir.

Yazının Devamını Oku

Reyting kurbanı çocuklar

13 Eylül 2017
Ekran yüzü olan çocukların psikolojik olarak desteklenmesi gerektiğine vurgu yapan Uzman Pedagog Zeynep Şimşek, bu durumun çocuk gelişimini nasıl etkilediğini anlattı.


Çocukların ön planda olduğu televizyon programları özellikle son birkaç yıldır oldukça revaçta. Programların genel konseptinde 3 ila 6 yaş arasındaki çocuklara sorular soruluyor, cevapların ilginçliği sevimli çocuk davranışlarıyla da birleşince reyting kaçınılmaz oluyor. Yüksek izlenme oranları, bazı çocuklar açısından ünü de beraberinde getiriyor ve sosyal medyada da ilgi odağı haline geliyorlar. 

ÇOCUKLAR KENDİLERİNİ BİR OYUNUN İÇİNDE SANIYORLAR 

Bu programlardan birisi nedeniyle adından sıkça söz ettiren “Çitos Efe” lakaplı Efecan Koçyiğit nezdinde ekran yüzü olan tüm çocuklar ile ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yakın zamanda harekete geçti. Bakanlık yetkilileri ekrana çıkan çocukların psikolojik olarak da desteklenmesi gerektiğine yönelik açıklamalarda da bulundu.


ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİSİNİ KORUMAK ZORLAŞIYOR

Ben de bir uzman olarak bu kararın kesinlikle yerinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu çocukları sadece katıldıkları programlarda görmüyoruz, bir süre sonra sosyal medyada her alanda yer alıyorlar ve bu durum onları açık bir hedef haline getiriyor. Herkes bu çocukların davranışları veya fiziksel görüntüleriyle ilgili istedikleri yorumu yapabildiğinden çocukların psikolojisini korumak bu noktadan sonra iyice zorlaşıyor.

Ekran yüzü olan bu çocuklar bir süre sonra, eleştiri, fazla ilgi veya herkesin kendini tanıyor olması gibi sonuçlarla baş edemiyor ve problemler ortaya çıkmaya başlıyor. Aslında bu çocuklar kendilerini bir oyunun içinde sanıyorlar ve onlar sadece eğleniyorlar. Tek amaçları daha çok sevgi görebilmek, bunun için de en sevimli hallerini sergiliyorlar.


ÇOCUKLARIMIZIN GELİŞİMLERİ BU DURUMDAN NASIL ETKİLENİYOR?

Tüm eleştirilerin açık hedefi olan bu ünlü çocuklar zamanla sevgi kavramını anlamakta zorlanmaya başlıyorlar. "Alay etmeleri bir ilgi göstergesi mi? Bana böyle gülmeleri sevdiklerini mi gösteriyor? Bu kadar ilgi görüyorsam herkes beni çok seviyor olmalı vb". gibi bir sürü aşamadıkları düşünceyi zihinlerinde yaşıyorlar. Onlar açısından işin en sarsıcı kısmı ise ilginin zamanla azalmasıyla kendini gösteriyor, öz güven eksikliği, kabul görmeme ve başarısızlık duygusuyla karşı karşıya kalıyor taptaze zihinleri, kalpleri...


AİLENİN OTORİTESİ ZAYIFLIYOR

Tabii bu anlattıklarım sürecin çocuk içindeki fırtınalarıydı, işin bir de davranışlarla açığa çıkan boyutu var... Ailenin otoritesi zayıflıyor, ebeveynlerin çocuğa örnek olma, bir şey öğretme ihtimali azalıyor. Artık güç çocuğa geçiyor, uyku saatlerini, yemek alışkanlıklarını ve hatta okul eğitimini dahi planlamak zorlaşıyor, her şey bir tartışma nedeni oluyor ve kaos başlıyor. Bu aşırı güç hissiyle çocukta sınır kavramı kalmıyor, bu yaşlarda karar verme yetisini hazlar yönettiği için problemli davranışlar sergileyen bir çocuğa dönüşüyor.

İlişkilerini kendi istekleri doğrultusunda yürütmeye alışan bir çocuk zamanla sosyal çevresinde de iletişim sorunları yaşamaya başlıyor, arkadaş edinmesi zorlaşıyor ve empati becerisi gelişmiyor. Zamanla benlik ve mülkiyetin hakim olduğu bir karakter yapısı yerleşmeye başlıyor.


PEKİ AİLELERİN SAĞLIKLI BİREYLER YETİŞTİRMEK İÇİN NASIL BİR YOL İZLEMELİ?

Ebeveynler, çocuklarının tüm gelişim alanlarını dış faktörlerden koruyarak tamamlamasını sağlamakla yükümlüdürler. Çocuklar, gelişimlerine katkı sağlayacak aktivitelerde bulunmaları adına teşvik edilmelilerdir. Kendi akranlarıyla sosyalleşmeli, yaş gruplarına göre oyunlar oynamalı ve uygun eğitim almalılardır. Bir şekilde yarışma programı veya ekranda yer alınması gereken bir durum oluşursa da, çocuğun gelişiminde kalıcı bir hasara neden olmamak için, bu süreç kesinlikle bir uzman desteğiyle atlatılmalıdır.

İşin özü, konu çocuk gelişimi ve sağlıklı bireyler yetiştirmek olunca gerek ebeveynler gerekse de toplumsal olarak konuya çok daha sağduyulu yaklaşmakta yarar var. Bu kıyasla bakıldığında reytingler, egolar, para veya ün hepsi çok anlamsız kalıyor.

Çocukların ön planda olduğu televizyon programları özellikle son birkaç yıldır oldukça revaçta. Programların genel konseptinde 3 ila 6 yaş arasındaki çocuklara sorular soruluyor, cevapların ilginçliği sevimli çocuk davranışlarıyla da birleşince reyting kaçınılmaz oluyor. Yüksek izlenme oranları, bazı çocuklar açısından ünü de beraberinde getiriyor ve sosyal medyada da ilgi odağı haline geliyorlar. 

Bu programlardan birisi nedeniyle adından sıkça söz ettiren “Çitos Efe” lakaplı Efecan Koçyiğit nezdinde ekran yüzü olan tüm çocuklar ile ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yakın zamanda harekete geçti. Bakanlık yetkilileri ekrana çıkan çocukların psikolojik olarak da desteklenmesi gerektiğine yönelik açıklamalarda da bulundu.

Ben de bir uzman olarak bu kararın kesinlikle yerinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu çocukları sadece katıldıkları programlarda görmüyoruz, bir süre sonra sosyal medyada her alanda yer alıyorlar ve bu durum onları açık bir hedef haline getiriyor. Herkes bu çocukların davranışları veya fiziksel görüntüleriyle ilgili istedikleri yorumu yapabildiğinden çocukların psikolojisini korumak bu noktadan sonra iyice zorlaşıyor.

Ekran yüzü olan bu çocuklar bir süre sonra, eleştiri, fazla ilgi veya herkesin kendini tanıyor olması gibi sonuçlarla baş edemiyor ve problemler ortaya çıkmaya başlıyor. Aslında bu çocuklar kendilerini bir oyunun içinde sanıyorlar ve onlar sadece eğleniyorlar. Tek amaçları daha çok sevgi görebilmek, bunun için de en sevimli hallerini sergiliyorlar.

Yazının Devamını Oku