‘Marjinal bir aileyiz’

Yönetmen ve senarist Canan Gerede ile eski albümleri karıştırdık... 1995 yılında Bergen’in hayatını anlattığı ‘Aşk Ölümden Soğuktur’ filmiyle Altın Portakal En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan ilk kadın olan Gerede’nin kendi hayatı da kült bir bağımsız film tadında; dünyanın dört yanında geçen bir çocukluk, New York-İstanbul arası maceralı yıllar... Bennu ve Şiva Gerede’nin annesi, Daren, Dilan, Miro ve Kai ve Tahara’nın anneannesi olan Canan Gerede, “Marjinal bir aileyiz” diyor.

Haberin Devamı

1- New York’ta dünyaya gelen, çocukluğu Tayvan’dan Venezüela’ya yerkürenin dört bir yanında geçen yönetmen ve senarist Canan Gerede için ‘dünya vatandaşı’ desek yanlış olmaz. Ancak merkez üssünün İstanbul olduğunu söylüyor; “İnsan her zaman köklerine döner. Kalbim İstanbul’da” diyor. Söyleşimizi de Nişantaşı’nda evinde yapıyoruz. Bize, sayısı 10’u geçen kedileri de eşlik ediyor. Gerede, hepsini tek tek takdim ederken bahçedeki 20 kedi de bizi dışarıdan izliyor. Canan Gerede’nin biyografisi, “Diplomat Cemil Vafi ve Reşiha Akman’ın tek çocuğu olarak New York’ta dünyaya geldi” diye başlıyor. Gerede, “Baba tarafım Giritli” diye anlatıyor:

‘Marjinal bir aileyiz’“Annemle babam bir tren seyahatinde karşılaşıyorlar. Bir ay sonra evli olarak New York’a gidiyorlar. Annem o sırada İngiliz Edebiyatı okuyor. Eğitimi yarıda kalıyor ama hep piyes tercüme ediyor. Çoğu halen Şehir Tiyatrosu’nda gösterilir.”

Haberin Devamı

‘Marjinal bir aileyiz’
Canan Gerede, Zeynep Bilgehan

“Dedem Ali Vafi’nin 10 çocuğu vardı. Çocuklarını iyi okutabilmek için deri, sabun, zeytinyağı fabrikalarını Girit’te bırakıp İstanbul’a göç etmiş. Kuruçeşme’deki Memduh Paşa korusuna yerleşmişler. Babam önce yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ne gidiyor. Oradan Sorbonne Üniversitesi’ni bitirip Dışişleri Bakanlığı’na giriyor. Annemle bir tren seyahatinde karşılaşıyorlar. Bir ay sonra Başkonsolos olarak görev yapacağı New York’a evli gidiyorlar. Sene 1943. Ben de orada doğuyorum.” 

‘Marjinal bir aileyiz’
Baba Cemil Vafi, anne Reşiha Akman ve 4 yaşındaki Canan...

İLK İŞİM: KARAKAS’TA BAR DEKORASYONU

Üç yaşına gelene kadar New York’ta kalıyorlar. Sonra sırasıyla Ankara, Yunanistan, Londra, Arjantin, Formosa’ya gidiyorlar. Menderes döneminde babası merkeze çekiliyor. Gerede bu esnada İstanbul’da anneannesi Necla Öke’nin yanında kalıyor.  İki sene sonunda yeniden yollar görünüyor: Tayvan, İsviçre, Venezüela... Canan Gerede, “Ayrılıklar hep duygulu oluyordu” diye anlatıyor:

Haberin Devamı

‘Marjinal bir aileyiz’
20'li yaşlar.

“En zoru Türkiye’de geçirdiğim iki seneydi çünkü hiç arkadaşım yoktu. Çok yalnızlık çektiğimden çok kitap okuyordum. Benim arkadaşlarım kitaplardı. 15 yaşımda bütün Freud kitaplarını devirmiştim. Çok da meraklıydım. Babam bana ‘Bayan Canan Niye’ lakabını takmıştı. Çok da ‘aventüriye’ydim. Hiç uslu bir çocuk değildim. Derslerim iyiydi ama kreatif şeylere meraklıydım. 17 yaşımda ilk işimi aldım; Venezüela’nın başkenti Karakas’ta bar dekore ettim. Bütçeleri azdı. Duvarları eski New York Times gazetelerini duvar kâğıdı yaparak döşedim. Çocukluktan beri yaratıcılığa eğilimim vardı. Ne yapmak istediğimi çok küçük yaştan beri biliyordum; sinema ve tiyatro.”

Haberin Devamı

‘Marjinal bir aileyiz’Anneanne Necla Öke, Mim Kemal Öke’nin oğlu Melih Öke ile evliydi. Melih Öke dördüncü eşiydi ve kendisinden 16 yaş küçüktü.

SEN YERLİ YAPIMLAR İÇİN FAZLA YABANCI GİBİSİN

2- Liseyi Karakas’ta bitirdikten sonra oyunculuk hedefiyle New York’taki iki yıllık ‘Amerikan Drama Sanatları Akademisi’ne kaydoldu. Canan Gerede, “Şimdi torunum Miro da aynı okula gidiyor” diyerek devam ediyor: “Bir yandan okul, diğer yandan çocuk bakıcılığı yaparak iyi bir gelir kazanıyordum. Ayrıca mankenlik eğitimi alıyordum. Okuldan sonra,1960’ların başlarında İstanbul’a döndüm. Bir süre gazetecilik yaptım, Amerikan Konsolosluğu’na belgesel senaryoları yazdım. Derken Tony Richardson ve ekibi, ‘Hafif Süvari Alayının Hücumu’ (Charge of the Light Brigade) filmini çekmek üzere Türkiye’ye geldi. Onun kostüm işlerini bana verdiler. Burada, Star Wars filmlerinin de sanat yönetmeni John Mollo’nun asistanlığını yaptım. İlk film çalışmam burası oldu.” Gerede, yerli yapımlardan “Sen çok yabancıya benziyorsun, Türk sinemasına uymazsın” diye geri çevrildiğini de anlatıyor: “Ailemin o dönem sanat camiasında geniş çevresi vardı. Bana asıl üniversite, yaşadığımız şehirlerde tanıdığım politikacılar, sanatçılar, müzisyenler olmuştu. İstanbul’un da sanat camiasıyla tanıştırdılar.”

Haberin Devamı

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 1968 / Selçuk Gerede ile nikâh, Ankara...

BÜYÜK AŞK: DOKTOR SELÇUK GEREDE

3- Londra, New York ve Paris seyahatleri de devam ediyordu. Bir gün Paris’teki arkadaşı Nur Vergin, ona öneride bulundu; “İstanbul’da Doktor Selçuk Gerede var. Tam sana göre; git onunla tanış.” Canan Gerede, “Türkiye hakkında çok az bilgim vardı” diye anlatıyor: “Selçuk, o arada boşanıyordu. Doktorluktan para almayı reddediyordu. Bir muayenehanesi bile yoktu. Telefon açıp ‘Görüşmek istiyorum’ dedim. Ertesi güne randevu verdi. Kapıyı beyaz bir kimonoyla açtı. Gözlerine baktım ve ‘Ben bu adamla evleneceğim’ dedim. Hayranı çoktu. Arabasının üstüne ‘Alain Delonum’ diye yazılar yazarlardı. Tanıştıktan birkaç ay sonra Kapalıçarşı’dan iki demir yüzük seçtik. 1968’de de evlendik.”

Haberin Devamı

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 1980'ler / Selçuk Gerede ile Paris metrosunda...

İKİNCİ NEW YORK SEFERİ

4- Yeni evli çift bir süre ailelerinin yardımıyla Arnavutköy’de Ali Vafi’ye ait dökük bir köşkte yaşadı. Geçimlerini nasıl sağlıyorlardı? Canan Gerede anlatıyor: “Evlendiğimizde, Türkiye’nin önemli ailelerinden Muazzez İpar, Selçuk Gerede’ye bir miktar para verip ondan tıbbi bir kitap yazmasını rica etti. İki sene boyunca Selçuk Gerede’nin el yazısını daktiloyla temize çektim. Benim çalışmam mümkün değildi çünkü Selçuk gece yaşayan bir adamdı ve gündüz uyuyorduk.”

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 2019 / “Evet, aile olarak marjinal sayılırız! Hepimiz ayrı karakterleriz. Kurallara pek boyun eğmiyoruz. Önemli olan iyi insan olmak. Ve risk alabiliyorlar. Hayatta risk almadan hiçbir yere varılmıyor. Önemli olan dolu dolu yaşamak. Beyaz bir sayfayı dolduruyoruz ve bu sayfayı inişleriyle de çıkışlarıyla da güzel doldurmak...” Dilan Gerede Erkaya, Miro Gerede Erkaya, Bennu Gerede, Daren Gerede, Canan Gerede

Bu arada iki çocukları oldu; Şiva ve Bennu. 1972’de aileye yeniden New York yolları göründü. Diplomat baba Cemil Vafi’nin yardımıyla Selçuk Gerede Birleşmiş Milletler’de doktor olarak göreve başladı. Canan Gerede, “16 sene kaldık New York’ta... Ahmet Ertegünlerden Arif Mardinlere herkesi tanıyorduk. Selçuk da sinemaya çok meraklıydı. Yeniden senaryolar yazmaya başladım” diye anlatıyor:

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 1977 / Atilla Dorsay, Canan Gerede, Elia Kazan ve Onat Kutlar ile...

SİNEMA DÜNYASINA GİRİŞ

“O sırada Yaşar Kemal New York’a geldi. Ona tercümanlık yapıyordum. William Morris Agency’de kitabını çıkartmak istiyordu. Ben de senaryomu ajans başkanına verdim. Ertesi gün beni aradı ve bu kadar iyi bir senaryo yıllardır okumadığını söyleyerek beni çağırdı. Bu senaryo burada çekilemez, Avrupa’da deneyelim’ dedi. Beni Paris ve Londra’da birçok yönetmene yolladı. Başta David Hemmings çekmek istedi. Kanada’da yapımcı buldu ama kişisel sorunları yüzünden yapamadı. Ben bu senaryo ‘Nyssia’ sayesinde tekrar sinema dünyasına girmiştim. Avrupa’ya açıldım. Türkiye’de de Ömer Kavur ile Alfa Film isminde bir şirket kurdum. New York’tan uzaklaştım.”

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 1978 / Canan Gerede, Yılmaz Güney, Mete Tuncay, Toptaşı Cezaevi

HAYATININ ‘YILMAZ GÜNEY’ DÖNEMİ

5- Gerede anlatıyor: “Gazeteci arkadaşım Simone Malley ‘Türkiye’de hapiste bir yönetmen var. Git onunla söyleşi yap’ dedi. Sene 1978’di. Yılmaz o sırada askeri hastaneydi. Bana Toptaşı Cezaevi’ne gelmemi söyledi . Cezaevinde bir araya geldik ve onun dışarıdaki temsilcisi oldum. Cezaevinde olması umurumda değildi. O dönem Türkiye çok karışıktı. Şiddet had safhadaydı. Yılmaz Güney çok zekiydi. Biliyordu ki tek dış dünyaya onu taşıyabilecek insan bendim. Entelektüellerin Güney’e niye sırt çevirdiğini anlayamıyordum. Türkiye ile ilgili politik bilgim azdı. Elia Kazan’ı davet edip Güney ile bir söyleşi yaptırdım. 1980’e doğru darbe geliyordu. Bir gün beni çağırdı ve ‘Beni çıkar buradan’ dedi. Güney ile birlikte ‘Yol’ filmini yaptık. Post-prodüksiyonunu bitirince Amerika’ya kendi hayatıma döndüm.”

‘Marjinal bir aileyiz’
Sene 1996 / Bennu ve Canan Gerede

KİMSE İSTEMEYİNCE İŞ BENNU’YA KALDI

6- Canan Gerede, 1987’de Türkiye’ye dönüş yaptı. İlk filmi, festivallerde ödüller alan ‘Robert’s Movie’ 1992’de gösterime girdi. Cannes’da Altın Kamera Ödülü için yarıştı. İkinci filmi, Bergen’in hayatını anlattığı ‘Aşk Ölümden Soğuktur’ oldu. Bu filmle 1995’te Altın Portakal En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandı. Gerede: “Başrolde Kadir İnanır ve Bennu Gerede vardı. Kadir’in performansı inanılmazdı. Bergen’i oynamaktan herkes korkuyordu. Sadece Bennu hevesliydi. Aileden birisini istemiyordum ama sonunda kabul ettim. Zor bir rolün altından iyi kalktı. Yeni Bergen filmini izlemedim. Çok mesaj geldi, ‘Nerede sizin filmdeki duygular’ diye. Kimse bu filmin daha önce yapıldığından ve hatta ödül aldığından bahsetmedi. Yeni Bergen’in ekibi beni yok saydı.”

‘Marjinal bir aileyiz’

O GÜNDEN BUGÜNE NELER YAPIYOR?

Gerede yanıtlıyor: “Üçüncü ve son filmim 1999’da Türk bir adamla İzlandalı bir kadının ayrılması ve adamın çocuklarını Türkiye’ye kaçırması üzerine gerçek bir hikâyeyi anlatan Split (Parçalanma) oldu. Yapımcı Fridik Thor Fridrikson, başrol kadın oyuncusu için Avrupa’da Bergen rolüyle ödül almış Bennu Gerede’yi seçti. Hak ediyordu. Kendini ispatlamıştı. Sonra torunlar doğdu. İnsan yetiştirmek daha önemliydi. Kendimi yeniden hazır hissettiğimde Mardin’de geçen ‘Dilan’ diye bir senaryo yazdım. Avrupa’dan para buldum ama o sırada kanser oldum. Euroimage bu film için ayrılan fonu hastalığım sırasında dondurmuştu. Ama Türk yapımcıyla anlaşmazlık çıktı ve sinemadan uzaklaştım. Şimdi Doğan Yayınları’ndan biyografi kitabımın çıkmasını bekliyorum. Önümde çok projeler var. Bir film daha yapmaya hazırım.”   

Yazarın Tüm Yazıları