Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

İhtimam ve mutluluk

İhtimam kelimesiyle tanışalı 4 yıl 2 ay oldu.

Haberin Devamı

Hani bazen bir şeyi dinlersiniz de duymazsınız ama, bir gün gelir duyduğunuzda çarpılırsınız ya...
İşte o an, öyle bir andı.
Ben “ihtimam” kelimesiyle tanıştım.
Özen. İtina. Dikkat...
Bütün bu kelimeleri barındırıyor ihtimam. Ve hatta daha da fazlasını.
Ama tek başına hepsini öyle bir yüklenip barındırıyor ki, insanın içi titriyor değil mi?
Çok yüklü, çok dolu dolu böyle...
Bu kelimeyi duyduğum ve önemini kavradığım ilk andan beri, benim için bir başka kıymetli.
Ne çok düşünüyorum ihtimamı anlatamam.
Bir çeşit ilaç, bir çeşit zehir gibi ihtimam... 
İnsanı ya öldürüyor ya ömrünü uzatıyor.
Hangi ruh halimde kalktıysam o gün, ona göre kullanıyorum kelimeyi kalbimde.
İşime geldiği gibi tabii!
Kadın olmak böyle bir şey.
Tek kelime üzerine kendine dünyanın en büyük romanını yazıp oynamak, gülmek, ağlamak...
Bazı zamanlar bu kelimeyi duyduğumda kendimi 5 yaşımda hissediyorum, bazen 500.
İnsan hep ihtimam istiyor, ihtiyaç duyuyor.
İnsan ihtimam görünce mutlu oluyor!
Hele şu ara, Allah’ım ne zor günlerden geçiyoruz. Bitmek bilmeyen acıyla sınanmak ne korkunç bir işkence. İstanbul’da giden canlar, Halep’ten gelen haberler, o çocukların halleri...
Mesela ben mutlu olmayı, mutluluğumu taştan çıkarmayı biliyorum derdim, şu ara geberiyorum mutsuzluktan.
Oysa benim kendi çocukluğum bana mutluluğu tercih etmeyi öğretti.
Geçen hafta kızımla bu konu üzerinde konuştuk. Pek zor bir konuydu. Beni biraz sarstı, allak bullak etti. Çok düşündürdü.
Kızıma göre ben sürekli çok enerjik ve mutluyum.
Peki ben sürekli mutlu muyum?
Hayır.
Destina’ya da bunu söyledim. Dünya garip bir şeye dönüştü dedim.
Mesela şu ara hayli kötüyüm, dahası bayağı hüngür hüngür ağlıyorum, kızımla konuşurken de ağlıyordum.
“Mesela şu an kendimi çekip, ‘Alın size bu da gerçek! Ben de ağlıyorum, ben de mutsuz, dertli, yıkık dökük oluyorum’ desem, diyemiyorum” dedim.
Çünkü ilgi mi istiyorum, dengesiz miyim, manyak mıyım bunu paylaşıyorum ya da insanların orada canları gitmiş, evlatlarını defnediyorlar, ben perişan olsam kaç yazar ki!
O yüzden bekliyorsun mutluluğu ve onu paylaşıyorsun. Ya da minicik şeyden gördüğün mutluluğu paylaşıyorsun.
Bu sefer de “ayol bu kadarı da fazla” lafları yiyorsun.
Yani neysen osun ama tam da o olamıyorsun aslında.
Her şey çok karışık bir hâl aldı hayatlarımızda. Ben çıkamıyorum içinden, evlatlarımız nasıl çıksın bilmem.
Bildiğim şu, mutlu olmak için çok çabalayan biriyim. Küçük şeylerden mutluluk duymayı seviyorum, bunu hayat amacı edindim.
Kimi zaman mutlu olacak halim de, isteğim de, enerjim de yok. Ama hadi hadi hadi Yonca diyorum, elbet şükredecek bir şeyin vardır be!
Bul onu şükret.
Yoksa canım çok yanıyor be arkadaş. Çok acıyor.
Bana ne iyi geliyor, ne canımı daha az acıtıyor onu buluyorum, yapıyorum.
Minnacık bir şey, ama ona tutunuyorum.
Öylesine iflah olmaz bir u-mutluluk dini mensubuyum.
Ben mutluluğa, mutlu olmaya, mutlu etmeye inanıyorum.
Bunun için ne kadar çok zorlandığımı, ne kadar çok çalıştığımı, uğraştığımı ve eleştirildiğimi bir bilseniz!
Mutsuzluk çok kolay oldu.
Mutluluk da zor.
“Mutlu aşk şiiri olmaz” demişti bir şair. Doğru.
Veya şunu fark ettim, derdini anlatmak için 40 saat veriyorsan, mutluluğunu anlatasın o kadar da yok. Tek cümleyle bitiyor.
Zaten bizde türlü inanış var, “çok gülersen ağlarsın”dan tut, “deme nazar olursun”a kadar.
Mutluluğu hep kısa geçiyoruz, üzerinde durmuyoruz o küçük mutlulukların. Belki de ondan kısalıyor mutluluklarımız, ondan azalıyor.
Bazen de, senin mutlu olma çaban, ortamda umut bulma azmin birilerini ya sinir ediyor, ya fazla geliyor ya da sıkıyor.
Hatta kimi zaman en yakının bundan bunalıyor veya kendini kötü hissediyor.
Yani senin sen olma halin, en sevdiğine yara açabiliyor.
Ne yaman çelişki, ne içinden çıkılmaz bir kalp sıkışması.
Yara bere içindeyim o an, ama, vazgeçemiyorum kendimden.
İnsan kendi olma halinden nasıl vazgeçer ki, hastalanmadan...
Yine de hayatta zoru başarmaktan, mutlu olmayı bilmekten de zor olan bir şey var.
Mış.
İnsanın her şeyden önce, olan biten tüm saçmalığın ortasında kendine ihtimam göstermesi!
Kendime ihtimam göstermeyi biliyor muyum?
Hiç sanmıyorum.
İhtimamı kendi kendime illa bir veresim var.
Var da...
Tam vericem bi gülme tutuyo!
Yonca
“itinayla”

Yazarın Tüm Yazıları