Yonca Tabak

Alerjik çocuğunuza çok geç kalmadan teşhis koyun

12 Ocak 2017
Geçmeyen öksürük yakınması, sonu gelmez kreş hastalıkları, gece uyutmayan öksürükler...

Bugün sizlerle “Çocuklar ve Alerji” kitabımdan, anne babaların geçmeyen öksürüğü olan çocuklarına adım adım teşhis koyabilmesi için yer alan “Öksürükten Teşhise” adlı bölümü paylaşacağım.

Aşağıda yer alan hikayede hepiniz kendinizden bir parça bulacaksınız. Daha sonra da o parçanın teşhisini. Alerji testlerle, ama hastalık muayenede öykü ile tanınır. Bu tanı yöntemi biz çocuk alerji uzmanlarının muayene sırasında kullandığı bütün dünyada geçerli bir yöntemdir. Daha hiç test yapmadan bir çocuk alerji uzmanı size çocuğunuzda şu “Hastalık” var diyebilir. Hastalığın “Alerjik” olup olmadığına dair adının konması, daha sonraki testlere bırakılır. Unutmayalım ki, teşhis tedavinin yüzde 50’sidir. Çocuğunuza ilk teşhisi koyacak olan ve doğru tedavi adresine götürecek olan da siz olmalısınız. Şimdi hep beraber adım adım öyküden teşhise ilerleyelim.

 

Geçmeyen öksürük krizleriyle çocuk alerjisi uzmanına başvurduğunda beş yaşında olan hastamızın doğumdan sonraki ilk aylarında yanaklarında pütür pütür döküntüler fark edilmiş. Ancak her bebekte olabileceği gibi onun da cildinin dokunma ya da öpülmeye karşı hassas olduğu düşünülmüş. Yanakları ilk 6 ay içinde düzelmiş, ancak cildinin kuruluğu ve kaşıntıya eğilimli olması bugüne kadar devam etmiş. İlk aylarda pek iştahlı bir çocuk değilmiş, ilk 1 yaşının içindeyken annesi tarafından yemeye zorlandığında fışkırır tarzda kusarmış.

 

Hastamızın 2 yaşından sonra kusmaları durmuş, ancak iştahsızlığı devam etmiş. 3 yaşına geldiğinde okula başlamasına karar verilmiş. Ancak okula gitmesiyle birlikte arkadaşlarından aldığı nezle, grip gibi enfeksiyonları çok zor atlattığı, hastalıkların antibiyotiksiz geçmediği ve hemen hemen her seferinde iyileşmenin antibiyotiğe rağmen 15-20 günü bulduğu fark edilmiş. Tipik olarak, her hastalandığında, birkaç gün süren şeffaf burun akıntısı ve burun tıkanıklığı, ardından genellikle gece ilk yattığında ortaya çıkan kuru tek tük bir öksürük oluyormuş. İlk başlarda çocuğun uykusunu bozmayan ve tek tük olarak tarif edilen bu öksürük, zamanla balgamlı yani ıslak bir karakter kazanırmış. Balgamlı hale geldikten sonra sabah uyandığında da bir süre sonra söker tarzda bir öksürük yeniden çocuğu yormaya başlarmış. Balgamlı öksürük geçmeyince antibiyotik başlanırmış. Antibiyotik tedavisiyle genellikle öksürük geçermiş. Ama kısa süre sonra geri dönermiş.

Yazının Devamını Oku

Ballı sarımsak-soğan astıma davetiye demektir

8 Aralık 2016
Siz şifa olsun diye veriyorsunuz ama...

Kış ayları siz anne babaların kabusu olmaya devam ediyor. Hiç hastalıksız geçen güneşli yaz günlerinin ardından eylül ayı ve okulların başlaması ile birlikte çocuklarda ateş, burun akıntısı, öksürük nöbetleri başladı. Normalde 10 günde tamamen atlatılması gereken balgamlı öksürükler, geniz akıntısı ve burun akıntısı birçok çocukta aylarca kesintisiz devam edebiliyor. Antibiyotikler, öksürük şurupları, evde uygulanan nefes açıcı buhar tedavileri ile çocuk belki üç gün iyiyse, ayın geri kalanını hasta geçiriyor.

Çaresiz kalan sizler de medyadan duyduğunuz bağışıklığı artırdığı, öksürüğe iyi geldiği söylenen bazı ‘doğal’ reçeteleri çocuklarınıza, antibiyotik niyetine, gözünüzü kırpmadan veriyorsunuz. Çocuğun şikayetleri arttığında bunun verdiğiniz o doğal reçeteler kaynaklı olabileceği hiç aklınıza gelmiyor. Ama maalesef masum ve şifa verici olarak gördüğünüz pek çok gıda çocukları hasta ediyor. Bugün bu gıdalardan biri olan ’Ballı-Sarımsak-Soğan’ ile ilgili konuşacağız.

Aşağıda anlatacağım tablo, bunu yaşayan anne babalara çok aşina gelecektir. Kış başından beri bir türlü geçmeyen, başlangıçta tek tük yumuşak olan öksürük, birden gece uyutmayan, nöbet şeklinde ve bu ses bu çocuktan nasıl çıkıyor denilecek boyutta kalın, kaba, adeta köpek havlaması gibi bir tabloya bürünüyor.

Bazılarına teşhis konuyor ve bunun adı ‘Krup’ ya da ‘Larenjit’ deniyor. Bazılarına genel bir terim ile ‘Bu alerjik öksürük’ deniyor. Bazıları ise, teşhisin ne olduğu bilinmeden, günü kurtarmak adına acil polikliniklerde soğuk buhar tedavileri ve kortizon alıyor. Ve çaresizce bir sonraki, çocuğun adeta boğulur gibi olduğu o dramatik tablo, ne zaman gelecek diye bekleniyor. İşte tabloyu daha da kötüleştiren, çiğ sarımsak, soğan veya turp içine bal koyup verme girişimi bu noktada, bu çaresizlik hissi içinde geliyor. Peki, şifa olsun diye verdiğiniz çiğ sarımsak, soğan ne yapıyor da çocuğun öksürüğünü kötüleştiriyor?

Öncelikle duyduğunuz o kalın, kaba, köpek havlamasına benzer, bu ses bu çocuktan nasıl çıkıyor diye düşündüğünüz, çocuğunuzun adeta boğulduğu hissine kapıldığınız o ses, ses tellerinin ödem nedeniyle şişmesi sonucu çıkıyor. Aslında boğulduğunu düşünmekte haklısınız çünkü bu bir tür boğulma. Çünkü nefes borusunun başında yer alan larinks yani ses telleri, şiştiğinde, aşağı hava yollarına hava girişi baştan bloke edilmiş olur. Bu acil ve hayati bir durumdur. Çocuklarda ses tellerinin ödem nedeniyle şişmesine yola açan durumların başında ‘Çocuk reflüsü’ gelir. Çocuk vücudu doğuştan henüz tam olgunlaşmadığı için reflüye yatkındır. Yenidoğan bebeklerin yaklaşık yüzde 60’ında reflü olduğu bilinir. Bazı bebekler emdiği sütün bir kısmını ağız kenarında geri çıkarır. Bazı bebeklerde ise durum biraz daha ileridir, onlar emdiği sütü olduğu gibi fışkırır tarzda kusar. Bu durum çocuk 1 yaşına geldiğinde ve katı gıdaya geçildiğinde düzelmiş gibi görünür ama tam olarak geçmez, ‘Sessiz reflü’ olarak devam eder. Az ya da çok, bilmemiz gereken çocuk midesi gevşektir ve reflüye yatkındır.

Bu bilgi ışığında, çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki, çocuklarda reflüyü artıran gıdalar, mide asidinin boğaza gelmesi ile sonuçlanıyor. Siz bunu hissedemeyebilirsiniz, göremeyebilirsiniz, ama bazı ufak tefek belirtilerden siz de çocuğunuza teşhis koyabilirisiniz.

1- Ses kısılması ya da köpek havlar tarzda ‘Krup’ adlı kalın sesli öksürükler.

Yazının Devamını Oku

Alerjinin gerçeği yalancısı olur mu?

8 Kasım 2016
Çocuklarınızın ve kendinizin daha az hasta olmasını ve yaşam kalitenizi yükseltmeyi istiyorsanız marketten alışveriş ederken aşağıda paylaşacağım gıdalara dikkat edin.

İçinde bulunduğumuz bilgi çağında birçok anne baba artık internetten çocuğunun hastalığını araştırıyor, teşhis koymaya çalışıyor. Ancak bilgi bazen de kafa karışıklığına sebep olabiliyor. En çok kafa karışıklığına neden olan durum da aynı alerji gibi belirti veren ve doktorlar tarafından dahi bu “Alerjik” diye teşhis edilen ama yapılan alerji testlerinde bir türlü çıkmayan “Alerjiler”.

Alerji, doğada bulunan ev tozu akarı, polen veya hayvan gibi bazı maddeler ile temas sonrası hücrelerimizden “Histamin” salgılanması sonucu, deri, burun ve akciğerlerde gelişen kızarıklık, şişlik, akıntı ile kendini gösterir. Burada dikkat çekeceğim esas nokta problemlere neden olan şey, alerjik madde ile temas sonucu ortama salınan “Histamin”. Peki ya biz, bu Histamin’i alerjik reaksiyon olmadan başka bir yerden hazır olarak vücudumuza alırsak aynı şey görülür mü? Cevap evet.

Histamin pek çok gıdada hazır olarak bulunuyor. Hem de bu gıdalar bizim doğal kabul ettiğimiz gıdalar. Eğer vücudumuzda Histamin fazlalığı söz konusu olursa, çocuk erişkin demeden aynı alerjide görülen, deri döküntüsü, kızarıklık, kaşıntı, şişme, burunda hapşırık, burun kaşıntısı, burun tıkanıklığı, öksürük, bulantı, kusma, reflü, karında şişlik gibi bütün belirtileri görebiliriz. Ama alerji bir türlü testlerde çıkmaz çünkü alerji testleri alerjik reaksiyonu ölçer, son aktif element olan Histamin düzeyini değil. Çocuklarda ve erişkinlerde görülen bu durumuna “Yalancı Alerji” deniyor. Alerjik olan yani testlerle alerjisi kanıtlanmış çocuk ve erişkinlerde bu durum daha da belirgin yaşanır çünkü onlarda Histamin zaten yüksektir, bir de hazır olarak gıdalarla alınırsa iyice yükselir. Ve maalesef çocuklarınızın yediği pek çok gıda “Yüksek Histamin İçerikli” grupta yer alıyor. Çocuklarınızın ve kendinizin daha az hasta olmasını ve yaşam kalitenizi yükseltmeyi istiyorsanız marketten alışveriş ederken aşağıda paylaşacağım gıdalara dikkat edin.

Bir gıda ne kadar beklemişse o kadar “Eski” demektir. Eski gıdaların içinde, nasıl bir elma uzun süre beklediğinde buruşursa aynı öyle, su ve canlılık azalır, üzerinde bakteri ürer. Bu anlamda beklemiş, eskitilmiş, mayalanmış gıdalar vücutta en çok “Yüksek Histamin” nedeni olan gıdalardır.

Ekşi kefir, ekşi krema, ekşi yoğurt, ekşi ekmek mayası en yüksek Histamin içeriğine sahip gıda maddelerindendir. Bu anlamda alerjiye yatkın çocuklarda evde yapılmış tatlı beklememiş yoğurt ve pastörize günlük süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi önerilir. “Ekşi” mayalı ekmek ve hamur işlerinden de kaçınmak gerekiyor. Ekmeği ve hamur işlerini evde karbonat ya da kabartma tozu ile yapabilirsiniz.

Tüm ekşi ürünlerde olduğu gibi sirke ile yapılan turşu başlıca Histamin salgılatıcısı. Özellikle lahana turşusunun Histamin düzeyi çok yüksektir. Bu anlamda tüm çocukların, özellikle alerjik çocukların turşu’dan ve ekşi turşu zeytinden uzak durmasında fayda var.

Yazının Devamını Oku

10 adımda "Benim çocuğum kışı çok iyi geçirdi"demenin yolu

4 Ekim 2016
Eğer eski düzende devam ederseniz bu kış da antibiyotik ve buhar tedavilerinden kurtulamayacaksınız.

Kışa girerken hepinizin, yine başlayacak ateş, burun akıntısı, öksürük diye endişelendiğini biliyorum. Evet, soğukların gelmesi ile birlikte kış aylarına ait virüs enfeksiyonları başlayacak. Eğer eski düzende devam ederseniz bu kış da antibiyotik ve buhar tedavilerinden kurtulamayacaksınız. O halde gelin ezberleri bozalım ve bu kış farklı geçsin.

Öncelikle, sorunun kış aylarında ve viral enfeksiyonlarda değil bu hastalıkların üstesinden gelemeyen bağışıklık sisteminde olduğunu kabul ederek işe başlayalım. Bağışıklık sistemi illaki doğuştan eksik olmaz. Sonradan da yaşam tarzında ve beslenmede yapılan hatalar nedeniyle çocuk bağışıklığı zayıf düşebilir. İşte burada yapacağınız birkaç yaşam tarzı değişikliği ile çocuğunuz nasıl daha az hasta olabilir onu konuşacağız.

Öncelikle soğuk ve bağışıklık arasındaki ilişkiyi inceleyelim. Vücudumuza bir enfeksiyon girdiğinde bağışıklık sisteminin koruyucu hücreleri o bölgeye kan yolu ile dolayısıyla damarlarla gelir. Ve soğuk havada damarlar büzüşür yani daralır ve o bölgeye yeterince kan gitmez. Kan gitmeyince o bölge savunmasız kalır. Dolayısıyla artık kış kapıda, enfeksiyonlara yatkın olan çocuklara artık dondurma yedirmeyin.

Üşütme ve hasta olma arası ilişki bu yüzden var. Bu nedenle çocuğun üşütmemesi de önemli. Çünkü üşüyünce kan en hayati iç organlara gönderilir. Boğaz yolu gibi dışa açık organlara daha az kan gider. Solunum yolu enfeksiyonlar o yüzden kışın daha fazla görülür. Ders aralarında koşup, terleyen çocukların teri üzerinde soğumasın diye cilt sıcaklığını optimize eden termal atlet giydirin.

Kışın mikrop kaynağı olan alışveriş merkezlerindeki oyun alanlarından uzak durun. Onun yerine hafta sonu kısa süreli de olsa, çocuğun oksijen alacağı ve güneş ışığı göreceği bir açık hava aktivitesi ayarlayın. Veya çocuğunuzu koşacağı bir spora gönderin. Basketbol, voleybol, tenis bu anlamda çok etkilidir. Kışın kapalı havuzlarda yüzme sporu, dezenfektan klor kokusu, rutubet ve saçların ıslak kalma ihtimali nedeniyle risklidir.

Yazının Devamını Oku

Deniz suyu bir burundan girip diğerinden çıkıyor mu?

26 Temmuz 2016
Deniz suyunuzun adını biliyor musunuz?

Burun, nefes almada kullandığımız en yaşamsal organlardan birisi. Nefes yaşam için o kadar vazgeçilmez ki, yaratılış bunu tek bir organa bırakmamış. Evet, gerektiğinde ağızdan da nefes alabiliriz ancak burundan aldığımız kadar konforlu olmaz bu. Ağzı var, dili yok diyebileceğimiz kadar masum, derdini anlatamayan çocuklarımız için durum çok daha zordur.

Burnu tıkalı çocuk, gece mecburen ağzı açık uyur. Horlar. Dudakları kurur. Normalde ağızdan nefes almaya programlanmamış vücut ağızdan yeterince nefes alamaz. Çocuk bu yüzden, gece boyu defalarca farkında olmadan nefessiz kalıp uyandığı için, gece uykusu kaliteli ve dinlendirici olmaz. Uykuda stres hormonlarına bağlı terler. Frakında olmadan, teri üzerinde soğuyunca, üşür ve hastalıklara yatkın hale gelir. Gündü sebepsiz yere gergin, sinirli olur ve okulda derslere odaklanamaz.

Burun ve kulak boşlukları komşu iki bölge olduğundan, burun tıkanıklığının en korkulan sonucu tekrarlayan kulak iltihapları ve işitme kaybıdır. İşte bu yüzden eğer çocuğunuz gece ağzı açık uyuyor ve horluyorsa, televizyonun sesini çok açıyorsa, sizi bir kerede duymuyorsa, bunu istemediği için duymuyor ya da televizyonu sesi yüksek dinlemeyi seviyor gibi yorumlamayın. Çocuğunuz burun tıkanıklığına bağlı orta kulak hasarı nedeniyle duymuyor olabilir.

Bebeklikten itibaren burun tıkanıklığı denilince, genellikle ilk iş çocuğun burnuna tuzlu su (Serum fizyolojik) damlatmak ya da sıkmak olur. Peki, burun yıkamayı ve burna sıktığınız tuzlu suların etkilerini yeterince biliyor musunuz? Kış aylarında okula gidip de hasta olmayan çocuk bulmak zor olduğu için, neredeyse çocuk olan her evde bir deniz suyu spreyi var diyebiliriz. Bu spreyler burnun içindeki fazla salgıyı temizlediği için gerçekten faydalıdır. Ancak deniz suyu da olsa çocuğa uygularken içeriğine ve uygulama şeklinde çok dikkat etmek gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Çocukların burnundaki yaz mucizesini kışa taşımak hayal değil!

25 Mayıs 2016
Deniz suyu, içerdiği tuz ve mineraller ile doğal bir burun açıcı ve sinüzit sökücü görevi görür.

Bu çocuğun burnu kışın devamlı tıkalı, yazın açılıyor diyenleriniz sürekli merak ediyor. Eğer bu burun tıkanıklığı alerjik ise yazın niye açılıyor? İşte bu sorunun cevabı ve “yaz mucizesini” kışa taşıyabilmenin yolu, burun tıkanıklığının nedenlerini bilmekte gizli.

Kış aylarının nezle, grip yapan mikroplardan zengin olduğunu hepimiz biliyoruz. Soğuk havalarda daha kolay yaşamını sürdüren virüsler kışın bir sınıfa girdi mi, bütün çocukları hasta etmeden durmuyor. Ancak kritik nokta, bazı çocuklar bu hastalığı normal süresi olan 10 günde atlatırken bazı çocuklar atlatamıyor. Bazı çocuklarda burun akıntısı sarı-yeşile dönüyor. Bazı çocuklarda hiç burun akmıyor ama geniz akıntısı oluyor. Geniz akıntısı genellikle sabah kalkınca başlayan balgamlı öksürük veya bunun daha hafif hali, boğazda bir balgam hissi ve gıcık şeklinde boğazı temizleme ile devam ediyor. Sonuçta bazı çocuklarda enfeksiyon azalsa bile hiç tam olarak geçmiyor. Öldürmeyen ama süründüren diyebileceğimiz şekilde ağız açık uyuma, horlama şeklinde kendini belli eden burun tıkanıklığı çocuk hasta olmasa bile bütün kış boyu devam ediyor. İşte bu tablonun adı sinüzit. 

Sinüzit teşhisi tanısı koymak için doktor olmaya gerek yok. Eğer bir enfeksiyon sonrası 10 gün içinde, çocuğun burnu tam olarak açılmıyorsa, 2-3 günde bir de olsa boğazda balgam veya burun akıntısı sürekli olarak devam ediyorsa anlayın ki sinüzit oldu. İşte bu safhadan sonra bu enfeksiyonun virütik olduğunu söyleyemeyiz. Bu enfeksiyon 10 günden sonra devam ediyorsa bu bakteri dediğimiz bir mikrobun duruma eklendiğini gösterir ki, bu da antibiyotiksiz geçmez.

Bazılarınızın medyada okudukları nedeniyle antibiyotiğe karşı olduğunu ve pahasına olursa olsun çocuğuma antibiyotik vermem dediğini biliyorum. Ancak bu her hastalıkta gereksiz antibiyotik vermek kadar uç bir yaklaşım. Uçlar her zaman sorun yaratır. Orta nokta nedir? Ne zaman antibiyotik vermek ne zaman vermemek gerektiğini bilerek hareket etmektir. Dolayısıyla bir üst solunum yolu enfeksiyonu en fazla 15 günde geçmemişse bir doktor kontrolünde sinüzite uygun sürede ve dozda antibiyotik verilmesi lazım.

Yazının Devamını Oku

Bu çocuk, bu yaz günü neden hasta oldu?

13 Nisan 2016
Bazen mikrop kapmaz kendi mikrobumuzla hasta oluruz.

"Eğer enfeksiyon geçiriyorsak mutlaka ya hava soğuktur, üşütmüşüzdür ya da dışarıdan bir yerlerden mikrop almışızdır" bilgisi birçok kişinin beyninde yer etmiştir. İnsan doğası, ters giden bir şey olduğunda sorunu hep dışarıda aramaya meyillidir. Bu birçoğumuz için rahatlatıcıdır. Sorumluluktan kurtarır bizi. Peki ya öyle değilse? Ya sorumlu bizsek? Şimdi her zaman için doğru diye kabul ettiğimiz bu gerçeğe tekrar bir bakalım.

Gerçekten de kış ayları virüslerin soğuk nedeniyle kolay yayıldığı ve yaşamını kolay sürdürebildiği aylardır. Kapalı okul ortamlarında virüs yayılımına bağlı çocuklar sık hasta olur. Kimisi kolayca atlatır kimisi atlatamaz. Ama önemli olan kış aylarında çocukların hasta olmasına alışmışızdır. Peki ya yaz ayları. Yaz günü, hava dışarıda 30-40 derece iken, çocuk okulda değil tatilde iken, açık havada oynuyorken, hatta deniz güneş, en keyifli zamanlarınızda, bir bakmışsınız 39-40 derece ateş, boğaz ağrısı, öksürük nöbeti. Tatil yerinde doktor aramak, o sıcakta odaya tıkılmak bir yana, en rahatsız edeni de sebebi bilememek olur çoğu zaman. Bu çocuk, bu yaz günü neden hasta oldu?

İşte bu noktada, baştaki değiştirilmesi gereken bilgiye geri dönersek, her hastalık virüs kaynaklı değildir ve üşütme veya bir başka çocuktan mikrop kapma sonucunda ortaya çıkmaz. Hele de 39-40 dereceye varan ateşle, boğazda beyaz noktalarla seyreden bademcik iltihabı çoğu kez virüs değil, bakteri dediğimiz, antibiyotiksiz geçme olasılığı düşük bir mikrobun aktivite kazanması sonucu ortaya çıkar. Ve bu bakteri çoğu zaman bizim kendi vücudumuzda zaten var olan, sessiz sedasız bekleyen bir bakteri olur. 

Bizim ağız ve boğaz yolumuzda milyonlarca bakteri yaşar. Bunların bazıları hastalık yapma potansiyeline sahip bakterilerken, birçoğu “Sağlıklı Flora bakterileri “ dediğimiz hastalık yapmayan, tam tersine hastalık yapıcıları baskı altında tutup, hastalık yapmalarını önleyen mikroplardır. Bu dost bakterilerle hastalık yapıcılar arasındaki denge korunduğu müddetçe sorun yoktur. Ancak bir şekilde dost bakteriler zarar görür ve hastalık yapıcıları baskılayamaz hale gelirse, işte o zaman başımız dertte demektir. Dışarıdan mikrop kapmaz, kendi mikrobumuz ile hasta oluruz.

Çocuklarda ağız ve boğazdaki sağlıklı flora dengesini bozan en önemli etken “Reflü” dür. Reflü mide içeriğinin, istemsiz bir şekilde ağız boğaz yoluna çıkması halidir. Bu mide içeriğindeki asit, hastalık yapıcılara kıyasla çok daha narin ve kırılgan olan sağlıklı dost bakterilere çok hızlı bir şekilde zarar verir. Sağlıklı bakteriler ölünce ve sayıları azalınca, ortalığı boş bulan hastalık yapıcı mikroplar fırsatı hiç kaçırmaz ve boğaz iltihabı kendini gösterir. Reflüye bağlı boğaz iltihabı yaz-kış dinlemez. 40 derece sıcakta bile olabilir. Hele de çocuklarda reflüyü tetikleyen en önemli etken olan kötü beslenmenin yaz aylarında, tatilde iki üç misli arttığını göz önüne alırsak, bu tablonun yaşanmasına hiç şaşırmamak gerek.

Yazının Devamını Oku

Kartopu gibi bir çocuk

21 Mart 2016
Üşümesin diye halı, mikrop kapmasın diye çamaşır suyu!

Yirminci yüzyılın salgın hastalığı olarak kabul edilen alerjinin birçok çocukta görülen tipik bir seyri olduğunu biliyor muydunuz? Tıpta buna “Doğal öykü” adı veriliyor.

Alerjinin, hiçbir şey yapılmadığında gittiği doğal bir yolu var. "Alerji bir kez vücuda girdikten sonra çocukları neler bekliyor? Alerjiye teslim mi olmalıyız yoksa bu doğal öyküyü değiştirmenin bir yolu var mı?" sorularına bilimin geldiği noktadan ışık tutmak adına, birazdan “Çocuklar ve Alerji” kitabımdan alınmış bir hikaye göreceksiniz. Alerjik birçok çocuk ve aile tarafından paylaşılan bu öyküde kendinizden bir şeyler bulmanız mümkün. Bulduğunuz noktada hikayeyi değiştirme şansınız var demektir. Nasıl derseniz, yazının sonunda her aşamada neler yapılabileceğine dair önerilerim olacak. İyi okumalar.

Öykümüz son derece sağlıklı bir gebelikle başlar. Annemizin geçmişinde çocukken geçirdiği, ancak zamanla yakınmaların kaybolduğu bir alerjik astım bronşit öyküsü vardır. Gebeliğin 40. haftasında tıbbi zorunluluktan dolayı sezaryenle doğum kararı verilir. 3.000 gram ağırlığında sağlıklı bir kız bebek dünyaya gelir. Ameliyathane koşullarında tamamen mikropsuz bir ortamda dünyaya gelen bebek, ameliyatın etkisiyle anne sütü gelmediğinden 1-2 gün inek sütünden üretilmiş bebek mamasıyla beslenmek zorunda kalır. Bir süre sonra annenin sütü gelir ve mama kesilir. Bebeğimiz yeni evine gelir.

Anne babası, kış aylarında dünyaya gelen bebeğimizin üşümesini önlemek için evin neredeyse her odasına halı koymuştur. Sigara bağımlısı olan baba, sigarayı bebeğin bulunmadığı başka bir odada camdan sarkarak veya mutfakta aspiratör altında içmektedir. Anne dört ay sonra çalışmaya başlamak zorunda kalır. Zorunlu ayrılığın yaşandığı bu süreçte anne sütünü sağarak eve bırakır, ancak süt miktarı yeterli olmadığından mama mecburen tekrar devreye sokulur. Bebek uykuya dalmak için anneyi emme alışkanlığı geliştirdiğinden, bu ayrılık sürecinde onu sakinleştirmek için yalancı memeye başvurulur. Meme her yere düştüğünde çamaşır suyu içeren suyla temizlenir. Anne çocukken alerjik astım bronşit geçirdiğinden bebeğini alerjiden korumak adına ev tozuna teması azaltmak için yerleri sık sık çamaşır suyuyla dezenfekte eder. Bebek 5 aylık olmuştur.

  

Anne baba ilk kez o zaman yanaklarında pütür pütür ele gelen bir kuruma, kızarma fark eder. Bu alevli durum bir süre sonra kendiliğinden geçer, ancak genel anlamda cilt kuruluğu ve kaşıntı hali devam eder. Bebeğimiz 3 yaşına kadar evde bakılır. 3 yaşına geldiğinde zorunlu olarak kreşe gönderilir. (O güne kadar sebze çorbası, meyve püresi ile katıksız ve saf beslenen çocuk, kreşte ilk kez çikolata ve kakaolu gıdalarla tanışır.) Bu yaşa kadar hiç hasta olmamış, gayet sağlıklı olan çocuğumuz 15 günde bir nezle olmaya başlar. Bu nezleler beyaz burun akıntısı, burun tıkanıklığıyla birkaç gün seyrettikten sonra gece sabaha karşı artan öksürük krizleri, ses kısıklığı, köpek havlaması tarzında kaba ses ve hırıltılara çevirir. Gece krizlerini atlatmak için acil servislere başvurulur. Hastanede rahatlatıcı buhar tedavileri uygulanır. Bu krizler bir şekilde atlatılır, ancak yeni bir nezleyle tekrar aynı durum gelişir.

Yazının Devamını Oku