Yalçın Gökçebağ

Tablo fiyatları

24 Nisan 2012
BEN bundan 37 yıl önce Ankara Zafer Çarşısı’ndaki Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde bir sergi açmıştım ve resimlerime fiyat koymamıştım, koyamamıştım çünkü hiç talep olmamıştı. Ya da talep olduysa bile hediye olarak olmuştu. Nitekim sergi açıldı, açık kaldığı süre içinde bir kişi bile fiyat sormamıştı. Zaten bende satış olur diye bir şey beklemiyordum. Biz o zamanlarda serginin gezilip görülmesini istiyorduk.
Ancak bazı hocalarımız gezip gördükten sonra fikirlerini bize olumlu ya da olumsuz bir şey söylediklerinde memnun olur, hatalarımızı o yolla düzeltmeye çalışırdık. Zaten sergi açmamızdaki amaçlardan biri de bu oluyordu. Öyle her yıl sergi açılmazdı. Örneğin benim o zamanlar sergi açma aralığı 3-4 yıldı. Zaten ancak hazırlanabiliyorduk.
Ben resmime ne zaman fiyat koydum;
Yıl aşağı yukarı 1976-1977 idi. Bize bir gün sevgili dostum Çetin Öner’in çok iyi dostu olan Kolleksiyoner mimar-müteahhit Teoman Baykal gelmişti. Benim resimlerimi görünce birkaç tane almak istedi ve fiyatlarını sordu. Bende bilmiyorum çünkü hem soran olmadı hem de hiç tablo satmadım dedim. O çok şaşırdı.
- Olur mu yahu, her resmin bir ederi olur deyince,
- Teoman ağabey, ne olur sen bir fiyat söyle, ben ona razıyım” dedim. O da resimlere baktı, evirdi çevirdi;
“Valla resimlerin güzel, ancak tanınmadığından etse etse 600 TL eder dedi”. Bende bu fiyatı benimsedim. Hatta çok memnun oldum. O günden sonra ne olduysa kendiliğinden oldu. Ben bunca yıllık sanat hayatımda resimlerimin fiyatlarını şu olsun diye hiç konuşmadım. Benim fiyatları hep beraber çalıştığım galericilerim koydular, onlar yönlendirdiler. Bana göre en doğru olanı buydu. Çünkü satan onlardı, alıcılarla onlar muhatap oluyordu. O yüzdendir ki ben hala resimlerimi satarken hiç bir şeye karışmam.
Değerli dostlar, bunları anlatmamın nedeni şu;
Epey zamandır orta halli ya da sabit gelirliler dediğimiz büyük kesim, açılan sergilerden resim satın alamaz hale gelmişlerdi. Çünkü resim fiyatlarına ulaşamaz oldular. Dolayısıyla sanat camiası bundan memnun değil. Ressamlar, galericiler ve halk bundan şikayetçi.  Ressam, “Galerici satamadı” diyor. Galerici, “Ne yapayım, halk almadı” diyor. Böylece olumsuz diyalog, kısır döngü halinde sürüp gidiyor. Bunun esas nedeni de hepinizin tahmin ettiği gibi tablo fiyatları:
Hiçbir galerici, sanatçılara “Arkadaş, senin fiyatların çok fazla” diyemiyor. Ya da “Banane kendi bilir” deyip kenara çekiliyor. Zaten ülkemiz insanının durumu ortada, 30 yıldır ekonomik kriz sürüp gidiyor. Hala kemerler sıkılı. Zaten kemerleri gevşetmeyi halkımız unutmuş. Galerileri dolaştıklarında, beğendikleri resimlerin karşısında iç geçirip gidiyorlar. Hatta bu yüzden sergilere bile gidemiyorlar. Bu böyle ne kadar devam eder. Bence daha uzun süre devam eder. Çünkü başta biz ressamlar olmak üzere kimse elini taşın altına koymak istemiyor.
Benim gezdiğim sergilerden edindiğim intiba şöyle: Tabloların fiyatları aşağı yukarı 3.000-5.000 TL arasında değişiyor.  Elbette halkımızın bu fiyatlara ulaşması çok güç.  Zira onlarında aylık gelirleri bu ortalamaların altında. Bizim gibi eski sanatçılardan umut yok. Onların fiyatlarını aşağı çekmeleri mümkün değil. Çünkü hepsinin birer piyasası var, alıp satanlar bunları oluşturuyor, ona göre davranıyor! Benim umudum genç sanatçılar ve yeni ressamlarda. Eğer fiyatlarını oluştururken, kendi yakın akraba ve çevresine sorarlarsa ve böylece resimlerini fiyatlandırırlarsa bence çok yerinde yaklaşım olur. Bence ortam biraz daha hareketlenir değil mi?
Yazının Devamını Oku

Ankara’da Sanat Baharı

14 Nisan 2012
Ankara’ya baharın geldiğini, ağaçların çiçek açmasından, havaların ısınmasından, kuşların cıvıltısından anlarız. Ben buna bir ilavede bulunmak istiyorum.

Ankara’da sanat faaliyetleri artıyor. Tiyatrolar yeni hamlelerle ortaya çıkıyor, konser salonları, yapılan festivallerle dolup boşalıyor. İnsanlar bütün kış boyunca kaldığı kapalı mekanlardan kendilerini dışarı atıyorlar.
Elbette resim sanatı açısından da çok önemli sanat faaliyetleri oluyor. Buna Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılan Ankart Sanat Fuarı’da dahil. Buraya öncelikle sanat galerileri katılıyor. Elbette her galerinin ressamları olduğundan halka, ressamlarımızın yaptığı tablolar halinde sunuluyor. Dolayısıyla insanlar resim sanatçılarını toplu halde görmek imkanını buluyorlar.
Ben, Metehan Demir (Hürriyet Ankara Temsilcisi), Deniz Zeyrek (Radikal Ankara Temsilcisi), değerli işadamımız Erhan Peker’le birlikte bütün standları teker teker gezdik. Bazı galerilerde oturup dinlendik. Hele Valör Sanat Galerisi’nin sahibi Serdar Bey’in güzel ikramları bizi ziyadesiyle memnun etti. Bütün sergileri gezmemiz aşağı yukarı 4 saat sürdü. Böylece dostlarımla beraber güzel bir sanatsal gezi faaliyeti yapmış olduk.
Aynı zamanda daha önce Ankara Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nin geleneksel yılda bir kez uyguladığı, bütün üye sanatçılarının katıldığı büyük sergi vardı. Bildiğiniz gibi bu dernek şehrimizin en eski ve köklü sanat derneğidir. Ankara’nın yetiştirdiği bütün ünlü ressamlarımız bu derneğe üyedir. Ben de ilk üyelerinden olarak halen faaliyetleri sürdürüyorum.

TABLO YATIRIM ARACI OLDU

Benim sergiyi gezme imkanım olmadı ancak katılan meslektaşlarıma sorduğumda çok beğenmişler. Bu derneğin eski bir üyesi olarak, aklıma kuruluşunun ilk yıllarında yılda bir kez uygulanan ucuz resim sergisi geldi. Sergiye katılan bütün sanatçılar fiyatlarını yarıya indirirlerdi. Dolayısıyla sanatseverler fiyat olarak ulaşamadığı birçok sanatçının tablolarını alıp, duvarlarına asma imkanı bulurlardı. Hatta tabloların alınıp satılmadığı 1970’li yıllarda bu olay insanların resim sanatına büyük ilgi duymasını sağlamış, günümüzde büyük bir hareketliliğe ulaşan sanat pazarının oluşmasında önemli bir yer tutmuştur. Bu arada BRHD başkanımız Önder Aydın’a da bir gönderi yapmış oldum. Çünkü günümüzde resim satışları Ankara’da çok azalmıştır. İnsanlarımız eskiden olduğu gibi resim alımlarını büyük ölçüde en aza indirgemişlerdir. Bunun bir çok nedeni var elbette. Ancak benim edindiğim en önemli izlenim şu;
Tabloların fiyatları çok pahalı, ulaşmamız imkansız diye yakınıyorlar!

Yazının Devamını Oku

Yeni bir sanatsal oluşum

31 Mart 2012
Ankara’da sanat hayatı gün geçtikçe tükeniyor derken Peker Sanat’ın gerçekleştirdiği bir faaliyet aniden Başkentimizin sanatsal çıtasını yükseklere çıkarttı. Bu sayede sanat çevrelerinin gözü Ankara’ya çevrildi. Ne mi oldu?
Ankara’da ilk defa Peker İnşaat’ın sahibi Erhan Peker’in yıllarca biriktirdiği tabloları kendi adını taşıyan kültür merkezinde sergilemeye başladı. Gerçekten sanat adına alkışlanacak bir olayı gerçekleştirmiş oldu.
Ben yıllardan beri böyle bir olayın özlemini çekerim. Bir sanatçı olarak, insan yaptığı eserlerin evlerin duvarlarından daha çok müzelerde sergilenmesini tercih ediyor. Çünkü müzelerde sergilenen eserler ebediyen halk tarafından gezilip paylaşılıyor ve gelecek nesillere ışık saçıyor.
SANAT STRESTEN UZAKLAŞTIRIR
İnsan evine bir eser satın alıp duvarına astığında onu yakın dostlarıyla paylaşmak ister. Gerçekten bir sanat eserine bakıp onunla ilgili fikir yürütmek, eserin içindeki olayları yorumlamak arkadaşlarıyla eser üzerinde tartışmak insan tabiatına çok iyi gelen bir olaydır. Ne olsa insanı günlük koşuşturmaların oluşturduğu stresli ortamdan uzaklaştırıp beynimizin daha pozitif düşüncelerle dolmasını sağlar. Bunu pekiştiren belki inanmayacaksınız ama başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Çok değil bundan bir ya da bir buçuk yıl önce atölyemde resim yapıyordum. İki kişi beni ziyarete geldi. Bir hanım ve bir bey. Yaşları orta yaşın tahminen biraz üzerindeydi. Erkeğin sakalları uzamış, boynu sargılar içindeydi. Hiç konuşmuyordu. Konuşmaya başladığında sadece bir hırıltı duyuluyordu. Konuşmaları çok zor anlaşılıyordu ve bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bende yanındaki hanıma O’nun ne demek istediğini sordum.
“Size teşekkür etmek istiyor” dedi. Tabi ben bu teşekküre bir anlam veremedim.
ONA BAKIP ACILARINI UNUTTU
Çünkü dedi; kendisi malum kötü hastalıktan dolayı Hacettepe Hastanesi’nde ameliyat oldu. Dinlenme odasında sizin bir tablonuz asılıydı. O tabloyu o kadar beğendi ki, hastane gecelerinde acıların azdığı zamanlarda hep o tablonun karşısına geçip, ona bakıp acılarını unuttu. Dolayısıyla iyileşmesinde sizin tablonuz büyük etken oldu. Onun için size teşekkür etmek istedi deyince hepimizin gözlerinden birer damla yaş süzülmüştü.
İşte sevgili dostlar, sanat eserlerine dikkatli bakarsanız onlar sizi içine çekip, alır götürürler. Günlük benliğinizi rahatsız eden bir takım kötü düşüncelerden uzaklaşmanızı sağlarlar. Sizi başka dünyaya götürürler.
Onun için halkın hizmetine açılmış olan bu tür müzeler insanlık için çok önemli bir yer tutar. Avrupa’ya gittiğinizde müzeler önünde metrelerce kuyruk görürsünüz. İçeri girdiğinizde tabloların önünde onları hayran hayran izleyen insanlara baktığınızda onların başka dünyalarda olduğunu fark edebilirsiniz. Dolayısıyla Erhan Peker yıllarca titiz bir seçimle oluşturduğu kolleksiyonunu halkın hizmetine, görüşüne açarak çok önemli bir boşluğu doldurmuştur.
ZAFER GENÇAYDIN SERGİSİ
Ankara’da ki diğer bir önemli sanat olayı da Zafer Gençaydın’ın Armoni Sanat Galerisi’nde ki sergisidir. Zafer benim okuldan tam 50 yıllık arkadaşımdır. Hani 40 yıllık denir ya, demek ki biz onu aşmışız. Ben sanat dünyasına adım atmaya başladığım 70’li yıllarda benim resimlerime objektif yaklaşıp, benim yapmak istediklerimi anlayan üş kişiyi hiç unutmam. Turan Erol, Kayıhan Keskinok ve Zafer Gençaydın’dır. Onun için kendisi günümüze ve günümüz sanatına damgasını vurmuş değerli sanatçılarımızdandır. O eskiden olduğu gibi sanata objektif bakan hocalarımızdandır. Şimdi bana derler ki, biz bu soyut sanatı anlayamıyoruz, ne yapalım? O zaman benim size önerim, hazır resimleri hep bir arada iken Zafer Gençaydın’ın Armoni Sanat Galerisi’nde ki sergisidir. O’nun resimlerine baktığınızda her tablonun size bir şeyler hatırlatmaya çalıştığını fark edersiniz. Hani insan bir şekilde yürürken, otururken, bir yerlere bakarken gözünüzün yan tarafında ipe asılmış rengarenk çamaşırlar, bir salıncağın sallanışı, hızla görüşünüze teğet geçen bir kuş, hatta geçen yıl gittiğiniz piknikte yaktığınız bir mangal, hiç dikkat etmediğiniz doğadaki sarı renkli bir obje. İşte Zafer bizlerin dikkatini bu küçük ayrıntılara doğru yönlendiriyor. Böylece sanatın illa büyük karmaşık konulardan oluşmayıp, böyle dikkatimizden kaçan bir anlık hareketlerin büyük sanat eseri haline gelebileceğini bize anlatıyor. Bende diyorum ki, Konunun büyük olması önemli değil, sanatçının büyük olması önemlidir. Bunu da Zafer Gençaydın’da görüyoruz.
Yazının Devamını Oku

Duvara resim asmak mı?

11 Mart 2012
1966 yılının Haziran ayında okulu bitirince, tayinim Akşehir İlk Öğretmen Okulu’na Resim Öğretmeni olarak çıktı.

Okuldan yeni mezun olan bir genç sanatçı olarak ideallerimle birlikte genç beyinlere ve çevreme sanat sevgisi aşılayacaktım. Onlara sanatı elimden geldiği kadar öğretmeye, basitçe anlatmaya çalışacaktım.
Ancak daha ilk rauntta tökezlemiştim. Çünkü biz okulda okurken resim derslerimizde çok sağlam bir desen eğitimi verilmesiyle birlikte daha çok soyut sanat anlayışına ağırlık veriliyordu. Dolayısıyla bizler o zaman “Soyut Sanatı” uygulayan genç sanatçılar olarak görev yapmaya çalışıyorduk. Ancak çevremizdeki insanların soyuta karşı hiç tahmin etmediğimiz tavır sergilediklerini gördük.
Ben atölyemde her soyut resim yaptığımda yakınımdaki arkadaşlar bana şaka yollu da olsa takılıyorlardı. Ancak yapacak bir şey yoktu. Onlara soyut sanatı anlatmam mümkün değildi. Öylece idare edip gidiyordum ve istediğim resmi yapmayı sürdürüyordum. Kendimi kanıtlamaya büyük ihtiyaç duyuyordum. Bir gün arkadaşımın birinin resmini daha doğrusu portresini yaptım. Yaptığım portre etrafımdaki insanlar tarafından çok beğenilmişti ki, hatta “fotoğraf gibi, tıpkısının aynısı olmuş” falan deyip çok takdir etmişlerdi. Sonra istekler arttı. Sonuç olarak mülki amirine varıncaya kadar herkesin portresini yaptım.
Akşehir’de resim öğretmeni olarak statüm artmıştı. Değer verilen bir ressam olarak nitelendiriliyordum. Sonraları arkadaşım İsmet Şen Hoca ile Nasrettin Hoca’nın fıkralarını büyük yağlı boya tablolar halinde resimledik. Öğrenin Nasrettin Hoca Akşehir Gölü’ne maya çalarken ki resmini yapıp belediyenin bir salonunda sergiledik. Bugün herkesin bildiği Nasrettin Hoca’nın sevimli portresini biz ortaya çıkarmıştık.
Hatta Akşehir’de çok önem arz eden Nasrettin Hoca Derneği’ne İsmet Hoca ile ikimizi üye yaparak bir ilk gerçekleşmişti.
Şimdi bana diyeceksiniz ki, “Bunları bana niçin anlatıyorsun?”
Sanatın en büyük ve samimi destekleyicileri orta hallilerdir. Bu sınıf senelerce bıkmadan, usanmadan sanatı desteklemiş, ilgilerini hep taze tutmuşlar. Sanatın bütün dallarını içtenlikle takip etmeye çalışmışlardır. Ancak son yıllarda bu topluluğun sanatsal faaliyetlere olan ilgisinin azaldığını düşünmeye başladım. Çünkü Ankara’da aşağı yukarı her gün bir sanat galerisinde resim sergisi açılmaktadır. Ancak bu sergileri gezen insan sayısı her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Elbette ki bunun birçok nedeni var. Zaman zaman sanat galerisi sahibi dostlarımla bu konuyu tartışıyoruz. Ben bunun nedenini kendimizde aramamız gerektiğine inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Kırmızı gökyüzü olur mu

2 Mart 2012
ÖNCEKİ yazımda çocuklarımızın resim yapmalarının ne kadar önemli olduğundan söz etmiştim.

Konu çok hassas ve geniş olduğundan bu konu ile ilgili hususların biraz daha üzerinde durmak gerektiğine inanıyorum.
Çünkü çocuklarımızın iyi yetişmeleri, okul hayatlarını başarı ile sürdürmeleri hatta yetişkin biri olduğunda yeteneklerini iyi kullanan, elinden iş gelen biri olabilmeleri hepimizin arzusu...
Ve çocuklarımızın resim yapmalarını desteklememiz, onlara köstek olmamamız gerektiğini vurgulaştım.
Yaptıkları işleri beğenelim, takdir edelim, onları özendirelim. Ama onlara doğru malzeme vermeye de özen gösterelim.
Resim yapmak isteyen çocuğu, bir tükenmez kalem ve A4 ebatlarında bir kağıt verip, geçiştirmiyelim.
Bir daha hatırlatırsak, çocuklarımıza malzeme verirken, malzemelerin yaşıyla ters orantılı olmasına dikkat etmeliyiz.
Küçücük çocuğa verilen küçük bir tükenmez kalem ve o küçük, ince kağıt onun resim yapması için uygun malzeme değildir. 

* * *

Yazının Devamını Oku