Topbaş’a: ‘Uyum Arsamı’ gasp etmek isteyene Boğaziçi İmar Müdürlüğü neden müdahale etmez!

“BEN, Dr. Cengiz Taner’im, Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra bir arkadaşımın yardımı ile Almanya’ya gittim; Mainz Gutenberg Üniversitesi Dişçilik Fakültesi’nde okudum, doktoramı burada yaptım."

Haberin Devamı

"Eşim de doktordur, üç çocuğumuz var... Yani 57 yıldır Almanya’dayım. Ekonomik yatırımımı Türkiye’de yaptım, 1981 yılında Sarıyer’de, ‘Mekan Yatakları’nın sahibi Metin Kaya Çağlayan’dan, Sarıyer Maden Mahallesi, Zekeriyaköy yolunda sattığı arsalardan 1150 m2’lik bir arsa aldım; hisseli tapuydu... Daha sonra orada Metin Bey’in sattığı arsalarda Uyum Kooperatifi kuruldu... Biliyorsunuz, büyük sorunlar yaşandı burada... Tekrara gerek yok. Sonuçta, şufa davası ile ve diğer hissedarlardan aldığım hisselerle tümüne sahip oldum.
Toplam 31.8 dönümlük ‘tarlada’ benden başka hiçbir hissedar yoktur.
Ve tarihlerden beri de vergisini düzenli ödüyorum, ara sıra İstanbul’a gelerek üzerinde fiziki bir değişiklik olup olmadığını kontrol ediyorum. İlk defa 2008’de, komşu parselde süs bitkileri üreten ve satan Rizeli Halil Akyıldız bizim parselde ‘sera’ kurdu. Şikâyet ettiğimiz Sarıyer Kaymakamı duruma aracılık ederek, Akyıldız’dan orayı terk edeceğini dair yazılı bir taahhüt aldı. Ancak taahhüdüne rağmen terk etmedi, ben ihtarname çektim, beş ay sonra yine terk etti. Bu kişi bu yerin bana ait olduğunu biliyor. 2014’te yeniden ‘tarlama-arazime’ girdi; bu kez daha geniş bir alana yayıldı. Fiziki tahrip yaparak istinat duvarının önündeki tonlarca toprağı kendi çiçekliğinde kullanmak üzere ‘çaldı’... İstinat duvarını da tehlikeye soktu... Paydaşı olduğu 7’No’lu parseldeki çiçekçi dükkânını m2 olarak büyüttü; kot farkı olan yerde istinat duvarının önündeki toprağı tamamen aşağıya indirdi. Düşünün, ben burada ‘tarla sahibi’ olduğum halde çivi dahi çakamıyorum, ama bu bey, ‘Boğaziçi Öngörüm ve Rekreasyon Alanı’ olan yere tecavüz ederek zevkine göre kaçak inşaat yapıyor. Bana avukatlar “Bu adam tam bir zorba, çünkü araziyi gasp etmiş” diyorlar. Ben hep hukuk düzeni içinde hakkımı aramaya çalışıyorum. Tayyip Erdoğan Bey’e, belediye başkanı iken, bu arsanın üzerinde kaçak binalar var, arsamı boş ve temiz istiyorum” dedim, o da eksik olmasın Boğaziçi İmar Müdürü’ne telefon ederek gereğini yaptı. Arsanın boş ve temiz olmasından ötürü kendisine teşekkür etmek isterim.”


KAÇAK YAPI YIKILSIN

Peki, esas soruna gelirsek...
Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden, ivedilikle bu kaçak yapının yıkılmasını ve eski duruma getirilmesini talep ediyorum. Aksi takdirde bu yasadışı uygulama örnek teşkil edecek ve bu tür arazilerde işgal ve gaspı arttıracaktır. Mütecavizlere cesaret verecektir.


OLMAZSA MEZARLIK OLSUN!

? Burada Boğaziçi Öngörüm nedeniyle yapılaşma yasağı vardır. Bu 31 dönümlük arsa elinizde kalmış oluyor. Ne düşünüyorsunuz şimdi?
Ben buranın yaşlılar yurdu veyahut da mezarlık olmasını istiyorum. Çünkü ömrüm bitiyor. Her ikisi de benim yaşıma uygun... Almanya’da çocuklarıma karşı bu durumu anlatmakta zorluk çekiyorum ve utanıyorum. Ülkemde bu olanları onlar anlayamıyor ve çok üzülüyorlar. Onlar hiçbir zaman ‘rant’ nedir bilmezler, çünkü Almanya’da aileden gelen bir terbiye ile kendi malına nasıl saygılı isen başkasının da malına aynı saygı gösterilir.
Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne, İstanbul Valisi Vasip Şahin’e yazılar yazdım; şimdi de size anlattım. Cumhuriyeti Savcılığını göreve çağırmamın bir anlamı var mıdır? Yoksa yurtdışındaki gurbetçilerin kaderi midir bu?

Haberin Devamı

Hakikat gözlüğü ve ‘Adalet Perisi’nin terazisi’!

Haberin Devamı

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Galataport ihalesi ile ilgili idari kararın (tüm planlama süreçleri ve ÇED süreçlerine ilişkin işlem ve eylemler) yürütmesinin durdurulmasına dair, Danıştay hükmünü eleştirmiş...
Kararı muhtevası itibarıyla, vatana ihanetle eşdeğer olarak mütalaa etmiş ve “Ben cumhurbaşkanı olarak vatana ihanet ile sorumlu tutulabilirim, bu kararı veren yargıçların sorumluluğu olmayacak mı?” mealinde şikâyette bulunmuş...
Kararı veren, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), kararının gerekçesine, doğabilecek kamu zararının önüne geçilmesi zorunluluğunu dayanak yapmış.
Danıştay 6. Dairesi, aynı talep hakkında, daha önce hukukilik denetiminin, planların uygulanması aşamasında yapılacak işlemlere karşı açılacak davalarda yerine getirilebileceği gerekçesi ile yürütmenin durdurulmasının reddine karar vermiş. Halk diliyle; “6. Daire, icraat başlasın hukuk arkadan gelir demiş (istim arkadan gelsin), DİDD Kurulu ise önce hukuka uysunlar sonra icraat başlasın, kamu zararı doğması riski var demiş...
Sayın Cumhurbaşkanı, başbakanlığından kalma ‘icraat’ alışkanlığı ile kararı eleştiriyor.
Hâkimler de hukuka aykırı kararları ile eğer bir ihanet kastları varsa yargılanabilirler. Bu husus zaten, Silivri yargılamaları ile gündemde, ‘hakikat’e ihanetle vatana ihanet arasında sadece mahiyet farkı vardır. İhanetinin her yerde, her zaman ve her konuda tarifi, eşdeğerdir...
Sayın Cumhurbaşkanı, hakikat penceresinden bakmak gerekir diyorlar, doğrudur; yalnız, hakikat insan zihninde farklı, ‘adalet terazisinde’ farklıdır.
S.Ö.

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

PROF. Server Tanilli’nin aramızdan ayrılışının 3. yıldönümünde 29 Kasım Cumartesi 11.30’da Karacaahmet Mezarlığı’nda ailesi ve sevenleriyle mezarı başında anılacağını...
MERSİN Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın Başbakan’a, “Mersin Akdeniz Oyunları’nın açılışı haftasında yapılan ilan ve reklamlar için Rıza Sarraf’tan 350.000 TL bağış veya yardım alınmış mıdır?” diye sorduğunu...

El altından kandırılıyor, bel altından vuruluyoruz!

MUHALEFET partilerine önerim var. Aslında bilinmesi ve yapılması gereken bir iştir. Halkın arasına girin! Orada sizin için çok malzeme var. Şehir içi seyahatlerinizi sıklıkla şehir otobüslerinde yapın. Oradaki konuşmalara kulak kabartın. Kendinizi tanıtarak sohbet edin. Göreceksiniz; bir dokunuşla bin ah dinleyeceksiniz. Bu “ah”ları kürsülerinizde dile getirin. Korkmayın, halk muhalefet partilerini sevmeye başladı.. Aynı öneriyi iktidar milletvekillerine yapamam. Peşinen uyarayım; çok hoş şeyler olmayabilir. Geçen gün bindiğim otobüste ilginç bir konuşmaya şahit oldum. Orta yaşlı bir adam, telefonla konuşuyor.
Sesini kısma ihtiyacını bile duymadan. Karşısındaki kişiye diyor ki: “İnternete girsin, müracaatını yapsın. Sakın, başkasına söylemesin. Sonra şansı azalır.
El altından alınacak!” Konuşmadan anlıyoruz ki, kişi Elazığ’lı… Bir kuruma eleman alınacak. Tenbih şu: “Başkasına söyleme, şansını azaltma, el altından alınacak!” Yani, sınav mınav yok! Zaten, KPSS sınavı kaldırıldı biliyorsunuz. Kendi çocuklarının bu sınavlarda başarısız olduklarını görüyorlar.
Mülakatla eleman alacaklar kamuya. Ve tabii, kendi çocuklarını. El altından. Bu da, onun gibi. İş, Elazığlı Cemal’e havale edilecekmiş. Konuşmadan sadece ismini öğrenebildik. Cemal milletvekili de olabilir, danışmanı da… Her şey el altına inmiş vaziyette. Paralar, rüşvetler, saatler el altından alınıyor.
Soruşturma komisyonu yayına yasak koyuyor ki dil üstüne çıkmasın gerçekler. El altından bel altı vuruşlar yapılıyor sesi çıkana. El altından yandaşlık yapanlar da ötmeye başladılar. Son ötüş, yandaş medyadan kovulan örtülü yazardan: Demiş ki; “Kabataş haberini gazetecilik değil, insanlık adına yaptım.”
Sonra gezicilerden özür dilemiş: “Hakkınızı helâl edin.” Dönemin Başbakanı bu bilgiyi nasıl kullandı, biliyoruz: “Başörtülü anneyi dövmüş, üzerine idrarlarını boşaltmışlar!” Türkiye bu yalanla ayağa kaldırılmak istendi ama, bereket, halkın sağduyusu galip geldi, buna inanan olmadı. Şimdi böyle bir olayın olmadığını, iddia sahibinin itirafından anlıyoruz. Yıllardır bunu yaşıyoruz.
Mehmet Necati GÜNGÖR

Haberin Devamı


Özal’ın zehirlenme dedikoduları ve gerçekler

ANKARA 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ‘Turgut Özal suikasti’ olarak bilinen davada sanık olarak yargılanan Levent Ersöz hakkında beraat kararı verildi. Ersöz’ün avukatı Hulusi Coşkun beraat kararı ile ilgili yazılı açıklamasında “Öncelikle, Yüksek Mahkemenin verdiği beraat kararını takdirle karşılıyoruz. Bu beraat kararı Ergenekon, Balyoz, Zirve Yayınevi Katliamı gibi davalara örnek teşkil edecektir” dedi.
Bu vesileyle İlk Kurşun Gazetesinde 23 Ekim 2010’da yayımlanan “Cumhuriyet Gazetesinde Özal’ın Zehirlenme Dedikoduları” başlıklı yazımı hatırlatma gereği duydum. Her iki yazıyı da okumanızı dilerim.
www.ilk-kursun.com/haber/128796/ali-riza-ucer-2-yil-once-yazmisti-cumhuriyet-gazetesinde-ozalin-zehirlenme-dedikodulari/
Dr. Ali Rıza ÜÇER

Haberin Devamı

Can güvenliği sorunu sadece kız çocukları için midir

ANTALYA’da kız öğrencilere ön koltuk yasağı geldi. CHP Milletvekili Gürkut Acar, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya “Can güvenliği sorunu sadece kız çocukları için midir?” diye sordu. Acar’ın önergesi şöyle: “Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, can güvenliği gerekçesiyle kız öğrencilerin servislerin arka koltuklarına oturtulması yönündeki girişimi, Bakanlığınız tarafından desteklenmekte midir? Kız çocuklarının ön koltukta oturması mı güvenlik sorunu yaratmaktadır? Servislerin ön koltuklarına erkek ya da kız çocuklarının oturtulmasının can güvenliğini nasıl etkilediği konusunda Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bilimsel bir çalışması söz konusu mudur? Bu kararın dayanağı nedir? Can güvenliği sorunu sadece Antalya’da mı tespit edilmiştir? Başka illerde de bu yönde bir uygulama söz konusu mudur? Hangi illerde servislerin arka koltuklarına kız çocuklarının oturtulması uygulaması yapılmaktadır? Eğitim ortamlarında çocuklar arasında cinsiyetçi bir bakış açısıyla düzenleme ve uygulamalar yapılması, Bakanlığınızın bir kararı mıdır? Bu kapsamda karma eğitimin kaldırılacağı da doğru mudur? Eğitim kademelerinin “dini mükellefiyet yaşı” gibi kavramlarla belirlenmesi, eğitim ortamlarında cinsiyetçi düzenlemeler yapılmasıyla hedeflenen nedir? “Kadın-erkek eşitliği fıtrata aykırı” açıklamaları mı eğitim sistemini yönlendirmektedir? Eğitim sistemi akıl ve bilimi temel alan felsefesinden vaz mı geçmektedir?”

Yazarın Tüm Yazıları