Kentsel obezite!

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) nüfus sayılarını açıkladı.

Haberin Devamı

Tekirdağ il sınırları içinde yaşayan nüfus oranı da yüzde 36.6 oranında yükselirken, 2015 yılında 937 bin 910 olan nüfus 2016 yılı sonunda 972 bin 875 kişiye yükseldi. Tekirdağ iline sadece bir yılda eklenen nüfus Hayrabolu, Şarköy, Muratlı ve Marmaraereğlisi ilçelerinin mevcut nüfuslarından daha fazla! Bu sayılara göre Çorlu’ya her üç yılda Marmaraereğlisi kadar daha nüfus ekleniyor!

 

Popüler kültürün ‘kentleşme’ yanılgıları idarecilerin duyularını köreltiyor. Kentlerin büyüklükleri altında ezilen kentsel endüstriler çığlıkları, kentli olamama travmasına bağlıyor. Sürekli büyüyen ve çoğalan olmanın içinde, gizli değişimi ‘dinamizm’ ile karıştırıyoruz. Bu yanılgı, teori ve pratik arasında kısılan idarecinin iradesinde yetersizliğe sebep oluyor. Sonuçta kent, olgunlaşmamış kentlinin kendini bulabildiği bir yere, köye dönüşüyor.

 

Haberin Devamı

Bu topraklar insan medeniyetinin ilk filizlerinin yeşerdiği, ilk yerleşimlerin kurulduğu, mitoloji, bilim, sanat, felsefe ve edebiyatın ilk örnekleriyle yoğrulmuş büyük bir açık hava müzesi. Böylesine değerlerin üzerinde yaşamamıza rağmen kentleşme ile tanışmamız çok eski değil. Nüfusumuzun bir kısmı bugün bile yerleşik hayat ile tanışamamış. Halâ göçebe yaşamını sürdürenler var.

 

Aslında ülkemizin büyük bir bölümü durmak bilmez bir göç halinde. Ağır çekimde oynatılan bir filmin içindeyiz. Görüntünün hızını biraz artırınca büyük bir yayıkta çırpılan sütün içindeki yağ zerrelerinin tereyağı topakları haline gelmesi gibi kentleşiyoruz. Önce küçük kentlere, buralarda hayat şansı bulamayınca daha büyük kentlere ve sürekli batıya gidiyoruz. Bu yavaş süreçte, bir ömür süren uzun ve tek periyotlu göç akışı yaşanıyor.

 

Son durak, en batı olarak görülen Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinin yerleşim noktaları oluyor. Bu yerleşim noktaları küçük ebru küvetindeki boya damlalarının su yüzeyine yayılışına benzer, yağ lekesi gibi büyüyor. Tüm yüzey kaplanıp boşta hiçbir nokta kalmayıncaya kadar sürecek büyüme hayalleri çok tehlikeli gelişmelerin yakın gelecekte yaşanmasına sebep olacak. İnsan dünya üzerindeki tek canlıymış gibi, hoyratça, rahat ve saygısız tavrını sürdürmeye devam ederse bir süre sonra sert bir duvara çarparak durmak zorunda kalacak. Bunu doğanın kendi varlığını koruma pahasına yapacağı sihirli bir müdahale olarak da görebilirsiniz.

Haberin Devamı

(Trakya’nın çevre aktivisti Murat Sevgi, yarın da “Tsunami gibi göç dalgası nasıl önlenecek” diye soruyor.)

 

GÜNÜN SÖZLERİ

- “DİKKAT FETÖ’cüler ‘evet’ kampanyası yapabilirler.”  (Eren ERDEM)

- “Bu ateş herkesi yakabilir.” (Yard. Doç. Dr. Burak COP)

- “Sistemi oylayacağız, Erdoğan’ı değil...”  (Şule PERİNÇEK)

 

BİLİYOR MUSUNUZ?

 

 

KHK İLE ‘HAYIR’ YASAKLANACAK MI

 

- TBMM’nin dört eski Başkanı İsmet Kaya Erdem, Hüsamettin Cindoruk, Hikmet Çetin ve Ömer İzgi’nin eskiden görev yapmış ve şu an görevi devam eden 4 bin eski vekile bir mektup göndererek, 16 Nisan’da yapılacak referandum öncesi yapılması planlanan geniş bir basın toplantısı için 1000 imza toplamak istendiğini belirterek, neden ‘hayır’ denilmesi gerektiğini anlattıklarını...

 

Haberin Devamı

- CHP’li vekillerden Ali Şeker’in, ülkemize göç eden Suriyelilerle ilgili sorusunu yanıtlayan Çalışma Bakanı Müezzinoğlu’nun, 2016’dan beri 5016 Suriye vatandaşına (eğitim, ağaç ve kâğıt, çimento, toprak ve cam, enerji, gıda, inşaat, metal, plastik, tekstil ve deri sanayi sektörlerinde) çalışma izni verildiğini belirtirken, buna “Kayıt dışı çalışma, kısa ve uzun vadede ülke ekonomisine büyük zararlar vermektedir” yanıtını verdiğini...

 

- Gürsel Tekin’in, Numan Kurtulmuş’a, “TRT’nin 380 personel alımı için 16 ay 4 gün süren sınav neye göre yapılmıştır? Yüksek puan alan adayların, düşük puan alan adayların gerisinde kalmasının gerekçesi nedir? Adayların aldıkları ortalamalar neden gizlenmektedir?” diye sorduğunu...

 

Haberin Devamı

- Barış Yarkadaş’ın Anadolu Jet’in magazin dergisinde yer alan bulmacada ‘Hayır karşıtı’ nedir diye sorulduğunu, cevabın ‘Evet’ olarak gösterildiğini belirterek “İktidar halka evet dedirtebilmek için hiçbir kural tanımıyor; hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Buna rağmen kazanacağız” dediğini...

 

- Gamze Akkuş İlgezdi’nin “1 Aralık-27 Şubat tarihleri arasında kaç kişi hayır çalışması yaparken gözaltına alınmıştır? Bunlar hakkında bir soruşturma açılmış mıdır? KHK ile hayır çalışmalarını yasaklamayı düşünüyor musunuz?” diye sorduğunu...

 

NE KADAR ÇOK 28 ŞUBAT MAĞDURU VARMIŞ!

 

SAKARYA Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr.Ebubekir Sofuoğlu, dün dinci bir gazetede yer alan sözlerinde, kendisinin 28 Şubat postmodern darbesinin mağduru olduğunu, o dönem kendisine birçok baskı yapıldığını ve 6 yıl yardımcı doçentlik kadrosunun verilmediğini söyleyerek kendi üniversitesini suçluyor.

 

Haberin Devamı

İstanbul’dan arayan bir öğretim üyesi, kendisinin Sakarya’da görev yaptığını, aslında durumun hocanın iddia ettiği gibi olmadığını belirterek, “Sofuoğlu doktorasını sosyoloji anabilim dalında yaptığı için tarih bölümünde kendisine kadro verilmediğini, sosyoloji bölümünde görev almasının daha doğru olacağının belirtildiğini, bilahare bazı zorlamalarla tarih bölümünde kadro verildiğini üniversitede herkes biliyor. Bu zatın herhangi bir tarih eğitimi olmadığı için de yıllar önce basına verdiği vahim bir demecinde “Tarihte Sakarya Meydan Savaşı diye herhangi bir savaşın olmadığını beyan etmişti.

 

Bu talihsiz demecinde aynı bölümün hocalarından Prof. Dr. Haluk Selvi cevap vermişti. Biz de bu görüşlerini köşemizde yayınlamıştık. Bu sebepten dolayı soruşturma geçiren Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun ‘yalan beyanları’nın, başta Sakarya Üniversitesi öğretim üyeleri olmak üzere bu dalda eğitim alan hocaları ‘bıktırdığını’ bilmeniz gerekiyor. AKP’den Sakarya’dan milletvekili aday adayı da olan bu zatın sırf bir yerlere gelebilmek adına uydurduğu yalanlardan bıktık.

 

Bunları en iyi sayın Rektör Muzaffer Elmas biliyor; bir konuşsa ne olur, biliyor musunuz?

 

 

YARGI, ODTÜ YOLUNA ABB’NİN YAPTIĞI İTİRAZI REDDETTİ

 

DAVACI avukat Sedat Vural diyor ki: ”Özel korumalı ‘sit’ alanı içerisinde yer alan, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin (ABB) binlerce ağacı imha ederek bir oldu-bitti ile yaptığı hukuksuz ODTÜ Yolu’na Danıştay’dan bozma ve ABB düzeltme talebine ret kararı çıktı. Gecikmiş adalet, adalet değildir, özdeyişini doğrulayan bir yol hikayesi...

 

Yolun yürütmenin durdurulması ve iptali talebiyle Ankara 16. İdare Mahkemesine açtığım dava, hukuksal özden uzak usuli gerekçelerle reddedilerek, ABB’nin hukuk dışı ve keyfi harcama ve uygulamalarına bile bile olanak ve fırsat verilmiştir. Çünkü Ankara gibi bir metropolde görev yapan ilgili mahkeme hakimlerinin bu konuda Danıştay’ın kökleşmiş içtihatlardan bilgilerinin olmaması mümkün değildir...

 

Bu tespitlerimi doğrulayan Danıştay bozma kararının usul süreleri içerisinde öncelikle mahkeme heyeti hakkında ‘reddi hakim’ talebinde daha sonra her türlü yasal  idari şikayet ve başvurularda bulunacağım.”

 

 

ANKARA BÜYÜKŞEHİR’DE İMARDA GÖZDEN KAÇANLAR

 

ANKARA Büyükşehir Belediyesi (ABB) meclisinin ana kararı (karar 2013 ocak sayı 116) mimar Tahir Çalgüner bir açıklama yaptı: Alt ölçekli planların üst ölçekli planlara uygunluğu ve birlikteliği planlama kademelenmesi içindeki yeri bütüncü planlamanın ilkesel özüdür.

 

Bir Kentsel makro ölçekli fiziki üst ölçekli planın; Kentiçi (innercity) alanlardaki;  ‘alt ölçekli’ imar planları ve davaları için belirleyici olmayacağı, kent dışı, yapılaşmamış (outercity) alanlardaki olası alt ölçekli imar  davaları için geçerli olacağına dair, 13 Ocak 2017 tarihli (116 sayılı) ABB planın bütünlüğü ilkesine ve imar hukukuna meydan okuyarak verdiği meclis kararı herkesi şaşırttı. Bu belediye meclis kararı Odalarca yargıya götürülmedi.

 

Ana plan bir kentin anayasasıdır. Dolayısıyla Ankara kenti il sınırları içinde uygulama biçimi olarak, coğrafi bir alan ve yer ayrıcalığı gözetmeden, bu bağlamda yapılacak tüm üst plan ve alt ölçekli projeler ve olası dava süreçlerinde de bağlayıcıdır. Kentin toplamını; içi ve dış saçak alanlar diye ikiye  ayırmak ve kurallar koymak bir kent ayırımcılığı suçu olduğu kadar, anayasal, kanuni ve hukuki açıdan da mümkün değildir. Tahir ÇALGÜNER

Yazarın Tüm Yazıları