‘En büyük yenilgim en büyük zaferimdir’

Haberin Devamı

DEMOKRASİ tarihimizin en ilginç seçimine doğru gidiyoruz, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile 27 yıllık kurucu tek parti iktidarı, çağının çok ilerisinde bir demokratik olgunluk ile el değiştirirken, bugünün ‘rafine’ demokratları tarafından ‘despotluk’la suçlanan İsmet İnönü, ‘yayan’ yürüyerek ayrıldığı Çankaya Köşkü’nü iktidarın yeni sahiplerine terk etmiş ve iktidarı sandıkta demokratik yollardan kaybetmesini “En büyük yenilgim en büyük zaferimdir” sözleri ile tarihe örnek bir demokrasi manifestosu ile değerlendirmişti.
Çok partili siyasetimizin en uzun süreli tek parti iktidarında -ki, yine bugünün ‘özgün’ demokratları tarafından, ‘ileri demokrasi’ dönemi olarak anılıyor-, 1 Kasım günü tekrarlanacak olan (7 Haziran seçim sonuçları kifayet etmediği için olsa gerek!) seçim sonuçları da, Çankaya Köşkü’nden (yeni Başbakanlık) başlayarak, yeni bir döneme kapı açma potansiyeli taşıyor.
Cumhuriyet’in 65 yıllık demokrasi birikimini düne kadar, ‘sandık sandık’ diyerek -tozlanmış halıyı silkeler bir eda ile küçümseyenlerin,- 7 Haziran sandık sonuçlarını uygun bulmayıp, adeta bir sandık hummasına tutulmaları da ileri demokrasiye has bir ironi olsa gerek.
İman teslimiyetinde, ‘Mevlam neyler, neylerse güzel eyler’ düsturu, ilahi bir hakikate tekabül eder.
Demokrasilerde de sandık sonuçları, dönemin hakikatine tercüman olduğu için, milletin tercihi (feraseti) tartışılamaz, yok sayılamaz, en olağanüstü şartlarda bile, deniz fenerleri gibi, yön bulmaya yardımcı olur.

Haberin Devamı


Adam gayet net
!


“AMERİKA’nın misyonu milli devletleri gömmek, halklarını daha küçük birimlere bölerek yaşatmaktır. Gelecek Amerika’nındır. Yeni dünya düzeni, Amerikan imparatorluğu ve tüm insanlığın rakip olmadığı evrensel düzenin adıdır.” (Robert Strawsz Hupe- ABD büyükelçilerinden)

CHP’li Hüseyin Sağ “Beni de aynı yöntemle dövdürttüler” dedi

Haberin Devamı

Ahmet Hakan’a darp değil suikast girişimi yapıldı


AHMET Hakan’ın saldırıya uğramasına sadece ‘dayak’ gözü ile bakılmamalıdır. Trafikte sataşma ya da ‘darp’ mıdır? Hayır... Böyle bir bakış açısı zayıf kalır. Esasında bu tür vakalar ‘suikast girişimi’ sayılmalıdır. Çünkü olay planlıdır; Ahmet Hakan’ın arabası günlerdir takip edilmekte ve bunun dışında yoğun tehditler almaktadır.
Geriye dönük MOBESE’ler izlenirse her şey ortaya çıkar ama ciddi bir soruşturma yapılırsa...
“Aynı benim gibi saldırıya uğramış Ahmet Bey” diyor, CHP Kadıköy/İBB meclis üyesi Hüseyin Sağ.
Kadıköy’de evinden çıktıktan sonra aynı yöntemle saldırıya uğradığını söylüyor.
“17 Temmuz sabahı evden çıkıp arabama bindiğimde, arabama dokundular, ne oluyor diye indiğimde üç kişi üzerime bir anda saldırdı. Hepsi de iri yarıydı. Ben spor yapıyorum, boks biliyorum. Düşünün, teke tek olsam, hepsini deviririm. Ama bir anda üç kişi birden yüklendi. Ben de kendimi hemen korumaya aldım. bu yüzden attıkları yumrukları etkisiz hale getirdim.”
Bu tür saldırılarda sahte plaka veya çalıntı bir araba ile yapmıyorlar bu kişiler... Polisi ‘yormak’ istemiyorlar; kendilerinin uzun süre takibini de bu yolla engelliyorlar. ‘Faili meçhul’ kalsın istemiyorlar yani; çünkü ‘darp’ olayının cezası ne ki...
Sağ, kendisine saldırıda kullanılan aracın bir süre önce alınmış, 10-12 bin TL’lik bir araba olduğunu söylüyor. Ahmet Hakan olayında arabanın kiralandığı firma belli; yani çalıntı değil.
Yoksa, sahte plaka ve çalıntı araba bulmak ne ki, böyle ‘mafya’ grupları için...
Sağ olayında saldırganların birinin ‘eroin’ işi var; Ahmet Hakan’a saldıranlardan biri aynı şeyden sabıkalı...
Yani, saldırganlar olayın gizli kalmasını istemiyor.
Trafik kazası ve kavgasından ‘çıkmış’ olay aslında ‘adam öldürmeye tam teşebbüsten’ olması gerekmiyor mu? Öldüresiye saldırı var.
Yani caydırıcı bir tarafı yok bu benzer olayların.
Eğer birine kızıyorsan ‘dövdür’, bir başkasını da dövdür; soruşturma nasıl olsa dar bir bakışla yapılıyor.
Sonra ne oldu? Sağ diyor ki:
“Kendimi önemsemiyorum ama her iki olayın ortak yanları çok... Failleri ve azmettiriciler farklı olsa da sizi evinizin önünde dövebiliyorlar. Ben aracıma bindikten az sonra arkadan hafif de bir darbe hissettim. Yere indim ve etrafıma bakarken arkadan muşta ile yüzüme vuruldu. Yaklaşık iki dakikada üç kişi öldüresiye dövdü beni, burnum kırıldı. Ameliyat oldum. Basın olayın üzerine gitti, ancak yargı için öyle bir şey söyleyemem. Yaklaşık üç aydan beri dava açılmasını bekliyorum. Belki benim yaşadığım olaydan sonra ciddi bir soruşturma yapılsaydı, Ahmet Hakan’ın başına böyle bir olay gelmeyebilirdi. Ahmet Bey, gözlük takıyor, gözlüklü bir adamın yüzüne vurulmaz. Önemli bir konu da şu...
Şimdi işler değişti; ranttan ötürü belediyeler öne çıktı. Benim hatırladığım iki kişi daha benim gibi dövüldü. Eskiden bu tür eylemler ‘derin’ devlet işiydi veya siyasi grupların (Sağ veya sol örgütler)... Şimdi ise bu saldırılar mafya gruplarına yaptırıyorlar.”

Haberin Devamı

Tanrıkulu olayı TBMM’ye taşıdı


AKP’liler tehditlerinde ne demişlerdi? “İstersek seni sinek gibi ezeriz. Bugüne kadar merhamet ettik de hâlâ hayatta kalabiliyorsun.” “Evinin önüne gidecektim. Bunlar dayak yememişler hiç. Bizim hatamız bunlara zamanında dayak atmamak oldu.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, saldırıyı hemen Meclis gündemine taşıdı ve Başbakan’a şu soruları yöneltti: “Gazeteci Ahmet Hakan’a saldırı olayının failleri kimlerdir? Saldırı olayı hangi gerekçeler ile yapılmıştır? Olayın azmettiricileri kimlerdir? Kimlerden tehdit alıyordu? Daha önce kendisini tehdit edenler kimlerdir? Bunlar hakkında bir işlem yapılmış mıdır? Doğan Holding Onursal Başkanı Sayın Aydın Doğan tarafından kamuoyuna açıklanan mektup sonrası, Gazeteci Ahmet Hakan’a yapılan saldırı ile basına gözdağı mı verilmektedir? Ahmet Hakan’a hangi gerekçelerle koruma verilmemiştir. Medyada açık bir şekilde tehdit edilen Ahmet Hakan’ın saldırıya uğramasında İçişleri ve Adalet bakanlıklarının sorumluluğu
yok mudur? 1 Kasım seçimleri öncesi bu tür olaylarla basın özgürlüğü engellenmek mi istenmektedir? Bu tür saldırıların önlenmesi için hükümet olarak nasıl tedbirler alınacaktır?”

Yazarın Tüm Yazıları