Verda Özer

Arap krizi bize de sıçrar mı?

6 Haziran 2017
YİNE nur topu gibi bir kriz bulduk kucağımızda. Şimdi de Körfez birbirine girdi. Haber dün sabah patladı: Önce 2 Körfez ülkesi - Suudi Arabistan ve Bahreyn- Katar’la diplomatik ilişkilerini kestiklerini açıkladılar. Hemen ardından Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Maldivler ve Yemen ile Libya’nın uluslararası tanınan hükümetleri de onlara katıldı.

Dahası Katar’la deniz ve hava sınırlarını kapattılar. Ülkelerini terk etmeleri için Katar vatandaşlarına 14 gün süre verdiler. Ve bu ülkeler Katar’ı, Yemen’de El Kaide ve DEAŞ başta olmak üzere “terörü güçlendirmekle” suçladı.

Türkiye ise aslında bu krizin tarafı değil. Çünkü hem Katar’la arası “fevkalade”. Hem de Suudi Arabistan’la ilişkilerini son zamanlarda iyice geliştirdi. Ancak sorun şu ki, özellikle birçok bölge ülkesinde Türkiye Katar’ın tarafında gibi algılanıyor. Bu algıyla birlikte birkaç faktör, bizi de yakında sıkıntılı günlerin bekleyebileceğine işaret ediyor.

KATAR VE KÖRFEZ’İN İRAN MESELESİ

ASLINDA bu kriz damdan düşmedi. Zaten bir süredir ısıtılıyordu. Arkasında ise 2 sebep var. 1.si; Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere Körfez ülkeleri, İran’ın bölgedeki gücünü kırmak istiyor. Katar’ın ise bir süredir İran’la ilişki kurduğu biliniyor. Geçtiğimiz hafta İran’ın Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin Katar Dışişleri Bakanı’yla görüşmesi, Körfez’de kaşları iyice kaldırdı. Dahası, Katar’ın İran’la Körfez arasında arasında arabuluculuğa soyunduğu bile konuşuluyordu.

Katar aynı şekilde Hizbullah ve Hamas’a karşı da –onları “terör örgütü” diye tanımlayan Körfez’in aksine- ılımlı bir tutum sergiledi. Hatta hatırlarsanız Hamas, karargâhını Şam’dan Katar’ın başkenti Doha’ya taşımıştı.

Hakeza geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan ve BAE basınında köpürtülen bir haber de, bu tutumu ele verdi. Buna göre Katar Emiri askerlerin mezuniyet töreninde, İran’la anlaşmazlığın tırmandırılmasına itiraz etmişti. Hizbullah ve Hamas’ı da “direniş hareketleri” olarak nitelemişti.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER AÇMAZI

KÖRFEZ’

Yazının Devamını Oku

Ah Trump, vah Karadağ

3 Haziran 2017
 ABD Başkanı Trump’ın devirdiği çamlara ve kırdığı camlara artık alıştık.

Ama bu son hamlesi, tam anlamıyla “altın vuruşu” oldu. Geçen hafta Brüksel’de NATO Zirvesi’nde yaptığı hareketten bahsediyorum. Yani geleneksel aile fotoğrafı için en ön sıraya geçmeye çalışırken, Karadağ Başbakanı Duşko Markoviç’i kolundan haşince itmesini kastediyorum. Markoviç ise ne olup bittiğini anladığında, bozuntuya vermeden gülümseyip geçiştiriyor.

Bu görüntüyü ilk izlediğimde, ister istemez düşündüm: Acaba Karadağlılar izlerken ne hissettiler? Ve Markoviç ülkesine döndüğünde nasıl bir tepkiyle karşılandı? Milletçe “milli onurumuz ayaklar altına alındı!” diye ayaklandılar mı?

KARADAĞ'IN NATO SORUNSALI
KARADAĞ, eski Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyetten biriydi. Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra 92’de önce “Sırbistan-Karadağ” devleti olarak ortaya çıktı. 2006’da da bağımsız oldu. Sonrasında direksiyonu hızla Batı’ya kırdı. Ve 2012’de AB’ye katılım müzakerelerine başladı.

Yazının Devamını Oku

Gönülsüzler zirvesi

27 Mayıs 2017
“GELECEĞE dönüş” deyişini bilirsiniz. Geçmişte olan bir şeyin bugün ya da gelecekte tekrar etmesi anlamında kullanılır. İşte evvelsi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı Brüksel’deki NATO zirvesini takip ederken, böyle hissettim. Geleceğe dönmüş gibi!

Zirvede; aynen 11 Eylül sonrasındaki gibi NATO terörle, yani DEAŞ’la mücadeleye katılma kararı aldı. Tesadüf bu ya, 11 Eylül’den sonra El Kaide’nin Londra’da yaptığı bombalı saldırılar gibi, bu sefer de zirveden hemen önce DEAŞ yine İngiltere’de bir intihar saldırısı düzenledi.

Ama tüm bu benzerliklere aldanmayın. Bugün herşey farklı. Ne NATO aynı NATO. Ne dünya aynı dünya. Ne de NATO’nun terörle mücadelesi aynı olacak.

NOSTALJİ: AFGANİSTAN VE IRAK

MALUM 11 Eylül 2001’de El Kaide, ABD’ye saldırdı. Hemen ertesi gün de NATO, 5. maddeyi ilk kez hayata geçirdi. Yani bu saldırıyı tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış saydı. Bunu temel alan ABD öncülüğündeki koalisyon da, El Kaide’nin üssü olarak belirlediği Afganistan’a müdahale etti.

Derken sıra geldi Irak’a. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları olduğunu iddia etti. Ve Irak’a müdahaleye karar verdi. Ama bu sefer NATO’yu yanında bulamadı. Özellikle Fransa ve Almanya, bu işgale karşı çıktılar. Hatta hatırlarsanız bunun üzerine dönemin ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, “eski ve yeni Avrupa” ayrımını yaptı. Buna göre ABD’nin Irak politikasını destekleyen Avrupa ülkeleri, “yeni Avrupa”ydı.

Bunun üzerine Bush, “Gönüllüler Koalisyonu” adını verdiği bir ittifak kurdu. Ve buna katılan 49 ülkeyle birlikte, Mart 2003’te Irak’ı işgal etti. Böylelikle NATO olmadan, münferit ülkeler bir araya gelerek bu işe giriştiler. Hem de bu kez Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı da olmadan.

NATO’NUN İŞLEVSİZLİĞİ

ZAMANLA

Yazının Devamını Oku

İran’da milat

24 Mayıs 2017
İRAN’da geçen cuma günü yapılan seçimler, ülke için 1979 İslam Devrimi’nden bu yana bir milat.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, içerideki dini otoritenin muhalefetine rağmen seçimi yine kazandı. Böylelikle “karşı devrim” rüştünü ispat etmiş oldu. Dışarıdan, yani ABD’nin yeni başkanı Trump’tan gelen ciddi baskılar da Ruhani’nin galibiyetini engelleyemedi. Ve kaderin bir cilvesi olacak ki; tam da Trump, İran’ın ezeli düşmanı Suudi Arabistan’a ayak bastığında, Ruhani zaferini ilan etti.

RUHANİ’NİN DÜZENLE SAVAŞI

FİLMİ çok hızlı geriye saralım: Şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2013’te büyük bir tantanayla seçilmişti. Ondan önce 8 yıl cumhurbaşkanı olan Ahmedinejad ise Ruhani’nin aksine koyu bir muhafazakârdı.

Ruhani ilk iş, Batı ile o meşhur nükleer anlaşmayı imzaladı. Böylelikle ülkenin 79’dan beri ensesinde boza pişiren yaptırımları büyük ölçüde kaldırdı. Ama ülke içi dengeler, Ruhani’nin işini zorlaştırmaya devam etti. En yüksek mercii olan dini lider Ayetullah Ali Hamaney, geçtiğimiz seçimlerde Ruhani’ye alenen muhalefet etti. Zaten din adamlarından oluşan ve Parlamento’dan daha etkili olan Uzmanlar Meclisi de, reformcu harekete hep karşı olageldi.

*

Sadece ülke içi dengeler değil, dünya konjonktürü de Ruhani’nin aleyhine. Trump, daha seçim kampanyasında İran’ı hedef almaya başlamıştı bile. Başkan olur olmaz da ilk yurtdışı seyahatini geçtiğimiz günlerde İran’ın iki azılı düşmanına yaptı. Yani İsrail ve Suudi Arabistan’a. Ve her iki ülkede de İran’ı hedef aldı. “Tüm bölgeye yıkım ve kaos yayan teröristleri silahlandırdığını” ve tecrit edilmesi gerektiğini vurguladı.

Trump 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladığı Suudi Arabistan’da, “Sünni NATO”nun tohumunu da attı. 55 Arap ve İslam ülkesinin katıldığı bir zirvede, 2018’e kadar “Teröre Karşı İslam İttifakı” kurulması kararı alındı. Yani 34 bin kişilik askeri bir gücün inşası... Bunun İran’ın yayılmacılığını önlemeye odaklanacağı da aşikar.

İRANLILARIN REFORM İSTEĞİ

Yazının Devamını Oku

Trump’a yol mu göründü?

20 Mayıs 2017
BİZ tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la görüşmesi “Türkiye-ABD ilişkilerinde nokta mı olacak, virgül mü” derken, görüşme Trump’ın kariyerinde nokta olacak gibi!

Zira iki liderin görüşmesinin hemen öncesinde ve sonrasında ABD’de öyle gelişmeler oldu ki... Şimdi herkes “Yoksa Trump başkanlıktan düşürülecek mi” diye soruyor. Bu yüzden “Erdoğan, Başkan’ın görüştüğü son lider mi olacak” esprileri havada uçuşuyor.

ABD’DE YER YERİNDEN OYNADI

MALUM, Trump’ın Rusya’yla ilişkileri “şaibeli” bulunuyor. FBI (Federal Soruşturma Bürosu), zaten Temmuz 2016’dan beri bununla ilgili soruşturma yürütüyor. Diğer yandan Kongre de, Trump başkan olur olmaz bir soruşturma komisyonu kurdu. Ancak Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi Kongre’nin iki kanadına da hakim olduğu için, bu komisyondan bir şey beklenmiyor.

Ne var ki, FBI soruşturması son derece ciddi. Soruşturmanın başına eski FBI direktörü Mueller’ın atanmasıyla da, daha da ciddi bir hal aldı. Son bir hafta içinde üst üste patlayan gelişmelerle de, ABD’de resmen yer yerinden oynadı. Önce Trump, soruşturmayı yürüten FBI direktörü James Comey’yi kovdu. Ve Twitter’dan Comey’ye “Basına konuşmadan önce dua etsin de aramızdaki konuşmaların kaydı olmasın” diye gözdağı verdi.

Dahası tam bu sırada Trump, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’u Beyaz Saray’da ağırladı. Ve görüşmede kendisine “son derece gizli bir istihbarat” verdiği basına yansıdı.

*

Aslında ABD başkanının yetkileri o kadar geniş ki, atadığı herkesi doğrudan görevden alma yetkisine sahip. Hatta isterse başka bir ülkeyle istihbarat da paylaşabilir. Dolayısıyla buradaki sorun, bunları tam da Rusya’yla ilgili iddialar havada uçuşurken yapması. Diğer sorun da bu süreci yönetirken yaptığı hatalar. Bir yandan Beyaz Saray’daki görüşmelerini gizlice kayıt altına aldığını ima etmesi. Diğer yandan adalete müdahale etmesi...

Dolayısıyla

Yazının Devamını Oku

Erdoğan ve Trump’ın Kürt satrancı

16 Mayıs 2017
"GELİN YPG’den vazgeçin. Onlar yerine biz, desteklediğimiz Arap ve Türkmen gruplarla birlikte DEAŞ’a karşı savaşalım."

Hayır, bunlar bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’a söyleyeceği sözler değil. Evet bu cümleler Erdoğan’ın ağzından çıktı, ama bundan tam 1 yıl önce. 1 Nisan 2016’da. Muhatabı ise Trump değil, selefi Obama’ydı. Eşlik ettiğim 4 günlük Washington gezisinde, Erdoğan’ın bu mesajı verdiğini kulis bilgisi olarak yazmıştım.

 

Aradan tam bir yıl geçti. Amerikan başkanı değişti. Suriye’de dengeler altüst oldu. Ama gördüğünüz gibi, ABD politikası hiç değişmedi. Bugün Erdoğan Trump’a yine aynı şeyleri söyleyecek. Ve Trump da –bu ziyaretin hemen öncesinde YPG’ye silah yardımını onaylayarak gösterdiği gibi- muhtemelen Obama’nın Suriye stratejisini aynen sürdürecek.

 

TRUMP’IN VERECEĞİ SÖZLER

 

BUNUN sebepleri ise muhtelif. En öncelikli neden, Trump’ın Suriye politikasını askerlere ve alt kadrolara teslim etmiş olması. İşte o kadrolar da nerdeyse tamamen Obama yönetiminden yadigar. 2’ncisi, ABD’nin Suriye’de kara gücü olarak bellediği YPG’ye çok yatırım yapmış olması ve daha fazla zaman-kaynak kaybetmekten kaçınması.

 

Yazının Devamını Oku

Silah mı, iflah mı?

13 Mayıs 2017
EVET işler yolunda gitmiyor gibi. ABD tüm itirazlarımıza rağmen, Suriye’de PKK bağlantılı grupları desteklemeye devam ediyor.

Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu salı Başkan Trump’la buluşmasının tam arifesinde, PKK’nın Suriye kolu YPG’ye silah vereceğini ulu orta açıklıyor.

 

Sırf bu kadarla kalsak iyi. Rusya da topa giriyor. Kuzeybatı Suriye’de YPG’nin hâkim olduğu alanda Rus bayrağı çekip, bu gruplara adeta siper oluyor. Her ne kadar bunu Suriye’de ABD’ye nüfuz alanı kaptırmamak için yapsa da, sonuçta ucu bize dokunuyor.

 

IRAK VE SURİYE’DE PKK

 

BU mesele başımızı uzun süredir ağrıtıyor. İçeride zaten PKK ile uğraşıyoruz. Irak deseniz; her ne kadar kuzeydeki Barzani yönetimiyle dostane ilişkilerimiz olsa da, PKK orada da hükmünü sürdürüyor.

 

Yazının Devamını Oku

Trump görüşmesinden ne çıkacak?

9 Mayıs 2017
TÜRKİYE dış politikada yeni bir hamleye hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki Hindistan ve Rusya ziyaretlerini şimdi Kuveyt, Çin, ABD ve Brüksel izleyecek.

Ankara bu yeni dış politika perspektifine de, “360 dereceli politika” diyor. Yani “ya Batı ya Asya” demeden, tüm kampları kapsayan bir denge politikası uygulamaya başlıyor. Bunun bir ayağının Asya’ya açılım olduğunu bir önceki yazımda yazdım. İkinci ayağı ise AB ve ABD.

Erdoğan-Trump görüşmesi

CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta Trump’la yapacağı görüşme, Ankara için kritik önemde. Çünkü Türkiye için beka meselesi olan Kuzey Suriye’deki YPG/PYD varlığı, ABD ile doğrudan ilişkili. Washington’ın YPG’ye verdiği destek, ziyaret gündeminin en tepesinde. Bununla birlikte, Türkiye-ABD ilişkilerini de doğrudan etkileyecek önemde. Erdoğan’ın Hindistan dönüşünde, “Böyle devam ederse, ABD ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil” demesi, bunun göstergesi.

Ne var ki Trump’ın, selefi Obama’dan devraldığı Suriye stratejisini değiştirme ihtimali oldukça zayıf.

Çünkü dış politikada büyük bir değişim olabilmesi için, her şeyden önce altyapı gerekiyor. Oysaki Trump geçen hafta başkanlıkta 100 gününü doldurmuş olmasına rağmen, henüz istediği birçok atamayı bile yapamadı. Dolayısıyla kendi ekibini oluşturabilmiş değil. Kendisine direnç gösteren yerleşik düzene karşı mücadelesi de hâlâ devam ediyor.

Dahası, hem Beyaz Saray’da hem Pentagon’da alt kadrolar Obama döneminden yadigar. Bu da aynı politikaların devamı demek.

Ankara da Trump’ın kararlarını asıl alt kadroların belirlediğini biliyor. Bu yüzden ziyaret öncesi bu seviyedeki temasları artırmış durumda. Şu anda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, bu yüzden Washington’da.

*

Yazının Devamını Oku