Özel mesajla gelen davetler beni şaşırtıyor! Ben padişahın çeşnicibaşı mıyım?

Beni şaşırtan elbette bir lokantacının kendi yerine dikkatimi çekmeye çalışması değil. Bu normal! İlginç olan benden beklenen danışmanlık hizmeti! “Tat ve fikrini söyle” diyorlar. Ben padişahın çeşnicibaşı değilim!

Haberin Devamı

Özel mesajla gelen davetler beni şaşırtıyor Ben padişahın çeşnicibaşı mıyım
Ülkemizin insanı sık sık beni şaşırtıyor. En sık rastladığım ve her seferinde şaşırdığım durumlardan biri de ilginç ve muhtemelen dünyanın hiçbir köşesinde rastlamayacağınız bir davet türü...  Genelde Instagram’ıma gönderilen özel mesajlarla dikkat çekiliyor. Bu konuda ısrar ediliyor. Sonunda bakla ağızdan çıkıyor! Lokantacı lokantasına ‘davet’ ediyor. Belki bunda şaşılacak bir şey yok ama gerekçe ve beklenti çok ilginç: “Hiçbir beklentim yok, yazmanızı beklemiyorum. Bu işi ticari nedenlerle yapmıyorum. Sadece sizin fikrinizi almak istiyorum.” Küçük dilimi yutuyorum. Niye mi? İzah edeyim. Birinci neden, lokantacının iyi niyetini kanıtlamak için “Bu işi ticari nedenlerle yapmıyorum” demesi. Akla ‘Babanın hayrına mı yapıyorsun?’ sorusu geliyor.

Haberin Devamı

Eğer sinik düşünürsek, lokantacının asıl niyetini gizleyip kendisini bir idealist olarak tanıtmaya çalıştığını ve bir anlamda başkasını aptal yerine koyduğunu düşünebiliriz. Ancak ben böyle düşünmüyorum. Sadece bu ifadenin bir kafa karışıklığının belirtisi olduğuna inanıyorum. ‘Ticari olmak’ tanım gereği yemeklerini para karşılığı müşterisine sunan her lokantanın temel işlevi! Kendi başına ne iyi ne kötü. Kâr etmez ve zarar ederse lokanta kapanır. Ticari olmak müşteriye iyi davranmak, devamlı müşterilere özel jestler yapmak, herkese rahat ve güvenilir bir ortam sunmak, fiyat ve kalite dengesini iyi tutturmak gibi olumlu özellikleri içerir. Ama profesyonelliğin gelişmediği, liyakat ilkesinin umursanmadığı, yozlaşmanın alıp başını yürüdüğü ve insanların hem kamplaşıp hem birbirine olan güvenini kaybettiği günümüz Türkiye’sinde ‘ticari iş yapmak’ kötü niyetli ve kazıkçı olmak gibi algılanıyor. Böyle olunca iyi ve kötü ticaret arasındaki fark güme gidiyor!

Burası “O porsiyonla doyulur mu abi?” diye soranların ülkesi

İkincisi lokantacının kendine neyi hak olarak gördüğüne şaşıp kalıyorum! İngilizce buna ‘entitlement’ diyorlar. Tam Türkçesi yok; ‘kendinde hak görme’ ve ‘salahiyat’ denebilir. Benim lokantalarına gelmem konusunda o kadar ısrarcılar ki, benden cevap alamayınca bazen suçlayıcı ve saldırgan olabiliyorlar.

Haberin Devamı

Beni şaşırtan elbette bir lokantacının kendi yerine dikkatimi çekmeye çalışması değil. Bu normal. Kabul edilemeyecek olan beni padişahın çeşnicibaşı gibi görmesi: “Tat ve fikrini şöyle!”

Benden istediği resmen danışmanlık hizmeti. Bu profesyonel bir servis. Bin kez böyle bir şey yapmadığımı ve yapmayacağımı söyledim. Hiçbir lokantacıyla maddi bir ilişkiye girmiyorum. Nokta! Acaba kafası nasıl çalışıyor ki benden “Gel, tat, söyle, git” gibi bir hizmet bekliyor?

Art niyet dışında tek düşündüğüm, benim tıka basa yemekten keyif aldığımı düşünmesi. Ama burası “O porsiyonla doyulur mu abi?” diye devamlı soranların ülkesi. Dünyada kişi başı kalori tüketimi alanında da Amerikalıları geçip birinci sıraya oturduk. Lokantacı da doğal olarak beni suaygırı gibi görüyor: ‘Ye abi, durmadan ye!’

Haberin Devamı

“Yazman gibi beklentim yok” da en garibi! Profesyonelliğin hâlâ kavranamamış olduğunun ve yemek eleştirmeninin ‘yiyici’ ve ‘yeyici’ olarak algılandığının göstergesi. Eleştirmenin
işi yazmak değil mi? Yazmama gibi bir lüksüm nasıl olabilir?

O takdirde yazı çıkarmak için daha fazla lokantaya gidip aşırı çalışmam gerekmez mi? Daha fazla yemek, dengemi bozup sağlık açısından arzu edilmeyen sonuçlar yaratmaz mı? Uzun lafın kısası, ülkemizde hâkim olan, kültür işini profesyonelce yapmaya çalışan herkesin şevkini kıracak nitelikte.

Özel mesajla gelen davetler beni şaşırtıyor Ben padişahın çeşnicibaşı mıyımKalori tüketiminde ilk sıradayız. Lokantacı da beni beni su aygırı gibi görüyor.

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları