Evde kalmanın yarattığı lezzet fırsatları

İçinde bulunduğumuz durum bizi alışılageldik kalıpların dışına çıkmaya zorluyor. Farklı bileşim ve yeni denemeler ufkumuzu genişletirken damağımız da zenginleşiyor. Zorunluluk yeni keşiflerin anasıdır diye boşuna dememişler!

Haberin Devamı

Zorunluluktan dolayı evde kalmak elbette hoş bir durum değil. Sizi bilmem ama benim üzerime bir ağırlık çöktü. “Miskinleşme!” diye kendimi dürtüklediğim oluyor. Günün en keyif aldığım aktivitesi bir saatlik yürüyüş. Bulunduğum yerde bol ağaç ve az insan var. Yürüyüş yapanların çoğu da ya köpeklerini ya el arabasında bebeklerini gezdiriyor. Sizi görür görmez de daha arada 20 metre varken kaldırımdan yola çıkıyor ve arada ciddi mesafe bırakıyorlar. Bu arada herkes herkese gülümseyip başıyla selam veriyor.
Evde kalmanın yarattığı lezzet fırsatları
Diyelim karides buldun ve afiyetle yedin. Ertesi gün kabuklarını kaynatarak stok yap. Makarna haşla, bu stokla sos hazırlayıp ve bir-iki sebze ve taze soğanla lezzetlendir.

Sarmısak yoktu, soğan aldık
Sosyal medyada eskiye göre biraz daha fazla zaman geçiriyorum. Bazen beni gülümseten fıkra ve paylaşımlar oluyor. Bir tanesi eve kapanmış iki arkadaşın telefon konuşması. “Nasıl gidiyor”, diye sormuş biri, “Valla fena gitmiyor. Bizim hanımla sohbet ediyoruz. İyi birine benziyor”...
İnsan bugünlerde yanı başındaki bazı cevherlerin yanı sıra içinde gizli kalmış potansiyeli de keşfedebilir. Bunlardan biri de yemek pişirmek tabii ki. Özellikle akşam yemeği zamanı, yemek ne olursa olsun kendimizi sosyal yaşamdan tamamen izole edip evdeki vakti özel kılabileceğimiz az sayıda aktiviteden biri. Diyeceksiniz ki, “Ama Vedat Bey, siz farkında değilsiniz belki ama tedarik zincirinde sorunlar var, istediğimiz her şeyi bulamıyoruz”. Açıkçası ben de farkındayım çünkü yaşadığım yerde de durum aynı. Sipariş verdiğimiz gıda malzemelerinin üçte biri yok. Sarmısak bile yok. Biz onun yerine soğan ısmarladık. Kırmızısı yoktu, beyazla ikame ettik. Bir örnek verdim ama liste uzun.
Bu da farklı bir sosyalleşme biçimi
Bu durum iyi değil tabii ama iki fırsat doğuyor: Birincisi, mevcut malzemelerle azami faydayı elde etmek. Örneğin, kemikli et pişirdin. İçinde ilik olan kemikleri atma. Ertesi gün kurufasulye pişir ve o kemiklerle etin suyunu kuruda kullan. Nefis olur. Ya da diyelim karides buldun ve afiyetle yedin. Kabukları atma. Ertesi gün kabuklarından stok yap (düdüklü tencerede kolay). Makarna haşla, bu stokun suyuyla makarnaya sos hazırla ve bir-iki sebze ve taze soğanla lezzetlendir. Hem lezzetli, hem besleyici hem de sağlıklı.
Açıkçası bunları ben değil, Instagramdan da takip ettiğim arkadaşım Gökhan Atılgan yaptı ve bize fikir verdi. O ve eşi Başak da bazen bizden esinleniyor. Şarap zevkimiz tuttuğu için bu konuda da birbirimize etli kuruyla şu veya bu şarap gibi fikirler de veriyoruz. Bu da hoş ve farklı bir sosyalleşme biçimi. Ama en önemlisi, içinde bulunduğumuz durum ve kısıtlı malzemelerin bizi eldekileri hem bütünüyle hem de alışılageldik kalıpların dışına çıkarak yaratıcı bir biçimde kullanmaya zorlaması.
Yeni denemeler ufkumuzu genişletirken damağımız da zenginleşiyor. Zorunluluk yeni keşiflerin anasıdır diye boşuna dememişler! Ama tabii bu dönemin evde yemek pişirme konusunda yarattığı fırsatlar işin sadece bir boyutu.

Durum vahim...
Elbette COVID-19 ve gastronomi konusunda söylenecekler bu kadar basit ve iyimser değil. Lokantalar açısından durum daha vahim. Bu yazı serisinde yaşanan zorluklar ve ortaya çıkacak durumları incelemeye devam edeceğim.
Evde kalmanın yarattığı lezzet fırsatları

Yazarın Tüm Yazıları