TL neden yeniden değer kaybetmeye başladı?

TL son bir haftadır değer kaybediyor. Ocak ortasından beri süren değer kaybı süreci devam ediyor. Döviz kuru sepeti üzerinden bakılırsa tarihi zirveye yakınız.

Haberin Devamı

Bunun en başta gelen nedeni, ‘hikâyeyi’ kaybetmiş olmamız. Artık ‘petrol fiyatı düşük gidiyor, enflasyon düşecek, faiz düşecek, TL cinsi varlıklar değerlenecek’ senaryosu da kalmadı; bunu berbat eden bir Ankara siyasetinin ekonomi politikası da. Politik alandaki gelişmelerle de; seçimlere giden yolda, çatışmacı bir kutuplaştırma siyasetinin de ipuçları ortaya çıkmaya başladı.
Cuma kapanıştaki sepet değeri esas alınırsa Euro dolar paritesinin 1.05’e gerilemesiyle dolar TL kurunun 2.635 olması gerekirdi. Oysa dün kur 2.6550 oldu. Son bir haftada dolar kuru yüzde 3.5 artarken bunun önemli bir bölümü pariteden geliyor. Ancak parite etkisi ayrıştırılırsa sepet değeri olarak da yüzde 1.1’lik bir artış oldu. Bir ya da birkaç günde yüzde 1 demek, bir buçuk aylık mevduat faizi demek. Yarımşar dolar ve Euro’dan oluşan sepet değeri, geçen yıl faizlerin 5 puan artırıldığı günkü değerin sadece yüzde 2 altında. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Bankalar Birliği’nde yönetim kurulunu oluşturan banka genel müdürlerine yaptığı sunumda ‘TL’nin değerli olduğunu söyleyemem’ dediği biliniyor. Bunu, Türkiye ve ticaret partnerlerimizin enflasyonları ve nominal kurları üzerinden TL’nin reel değerinin hesaplandığı Reel Efektif Kur Endeksi’nin yeniden düzenlenmiş hali üzerinden anlatan Başçı’nın kur üzerinde konuşmuş olması da etkili bir unsur. Zira geçen yıl ocakta 2.77’lik sepet değerine ulaştığımızda 5 puan faiz artıran Başçı’nın, kabaca 10 puanlık bir enflasyonla bugünkü 2.73’lük sepet değerinde ‘TL’nin değerli olduğunu söyleyemem’ demesi, tersten okunursa ‘değersiz olduğunu söylemek için biraz daha nominal olarak değer kaybetme yeri olduğu’ algısına yol açmış olabilir. Öyle ki; Merkez geçen yıl sepet değeri bu düzeye geldiğinde 3 milyar dolarlık döviz satışı yapıp 5 puan faiz artırmıştı. Reel kur olarak kabaca yüzde 10 yakınken döviz satış ihalelerinde ‘sanki satmak istemiyor, rezerv kaybından korkuyor’ izlenimi bırakan yöntem değişiklikleri yapıldı.
Örneğin, 2013 Aralık sonrasında, döviz satış ihalelerinde öncesinde ilan ettiği miktarın 10 katına kadar miktar artışı yapılabiliyorken, şubatta ilan edilen miktarın yarısına kadar artırılabilerek ihaleler yapıldı. Son olarak da geçen haftaki değişikliklerle; satılacağı ilan edilen miktarlara sadece 30 milyon dolar fazlası ile yapılabilecek. Esnekliği azalan ve küçültülen ihale miktarları ‘Merkez Bankası rahatsız değil’ sinyaline dönüştü. 2009 sonrası küresel hikâyenin terse dönüyor olması fotoğrafına karşı ‘ama bunun farkında olan bir siyasal otorite ile Merkez Bankası var’ diyemiyoruz. Çünkü hem politik baskı hem de Merkez’in ‘ben bunu da idare ederim’ duruşu var. Küresel konjonktüre karşı hala elindeki en önemli araç olan faizleri kullanma konusunda politik baskı ile kendini kısıtlayan Merkez Bankası’nın döviz konusunda ‘kaçınan’ görüntü çizmesiyle kur üzerindeki baskının artması kaçınılmaz. Seçimlere giden yolda çatışmacı bir politik tablo, değer kaybını daha da hızlandırır. TL’nin değer kaybı hikayesine başlangıç tarihi özenle seçilmiş parite ve dolar grafikleri ile yanıt vermeye kalkan siyasetçiler, ikinci bahaneyi de ‘ama diğer gelişen ülkeler de aynı durumda’ bahanesi ile politika kifayetsizliğine ortak arama peşinde koşuyorlar. Örneğin, son 1 haftada neden Hindistan, Endonezya ve hatta Brezilya paraları bizimki gibi değer kaybetmedi? Çünkü onların bir ‘hikâyesi’ var. Güven veren bir ekonomi politikası ve reform ajandaları var.

Yazarın Tüm Yazıları