Rekor enflasyonla rekor büyümeye sevinelim mi?

2015’deki yüzde 6.1’lik büyümeden, 2016’da darbe girişimi nedeniyle yüzde 3.2’lik bir büyümeye gerileyen Türkiye ekonomisi, 2017’de yüzde 7.4 büyümüş oldu.

Haberin Devamı

Muhtemelen G20 şampiyonu oldu; ama enflasyondaki G20 şampiyonluğumuz da çoktan tescil edildi. Yüzde 7’lik büyümenin 2018’de tekrarlanması zor görünüyor. Ama elimizde G20’nin enflasyon ve cari açık şampiyonluğu duruyor olacak.

2017’nin büyümesindeki fotoğraf şu: hane halkı tüketimi yüzde 6.1 büyürken, yatırımların da yüzde 7.3 büyüdüğü görülüyor. Yatırımların kırılımını yine bilmiyoruz; devlet mi özel mi? Olasılıkla kamunun altyapı yatırımlarından kaynaklanıyor. Ama yatırımların dağılımı bize aslında ne olduğunu söylüyor; inşaatın yüzde 12, makine ve teçhizat yatırımlarının da yüzde 0.7 arttığı görülüyor. İçinde makine olmayan yatırım ve büyüme. 2016’da darbe girişimi üçüncü çeyrek büyümesini etkilediğinden, 2017’nin üçüncü çeyreğinde baz etkisi kaynaklı yüzde 11.3’lük büyüme sağlanmıştı. Politikacılar da bunu “dünya rekoru” olarak vitrine koydular.

Haberin Devamı

2017 yıllık büyüme yüzde 7.4 ama asıl bakılması gereken şu; 2016 ve 2017’de iki yıllık büyümede ne kadar yol alındığı? Dün açıklanan verilerle; Türkiye, 2016 ve 2017’de toplamda yüzde 11.8 büyümüş. Yani, iki yıl boyunca yıllık ortalama yüzde 5.7’lik bir büyüme demek. Peki 2015’in büyüme oranı neydi? Yüzde 6.1’di. Son 5 yıllık büyüme ortalaması da orada. Özeti şu; büyümede “şahlanma” hikayesi çıkaracak bir tablo yok. 2016’nın çökmüş büyümesi üzerine yükselen çeyreklik büyümenin hikayesi bu sonuçta.

“Dünya rekoru” diye halka anlatılan büyüme hikayesi “zaman dilimi daraltılmış” bir rekor aslında. Türkiye 2016’da yüzde 3.2 büyürken, Hindistan 2016’da yüzde 7.1 büyüdü. 2017 beklentisi de yüzde 6.5 civarında. Hiç hız kesmeden sürdürülebilir yüksek büyüme sağlayan ülkeler yazıyor asıl hikâyeyi.

DÜŞTÜ MÜ DİYECEĞİZ

Yine politikacıların halka anlattığı “Türkiye’de milli gelir 3’e katlandı” hikayesinin de turnusol kâğıdı döviz kuruydu. Çeyreklik nominal milli gelir serilerinin her çeyrekteki ortalama dolar kuruna bölünmesi ve sonunda ortaya çıkan dolar karşılıklarının toplanmasıyla bulunan serilerde dolar değerleri hep yüksek çıktı. Çünkü yüksek enflasyonu da içeren nominal seriler, bol sermaye girişi ile düşük giden döviz kuruna bölünüyordu. Bir taraftan enflasyonla şişiyor, diğer taraftan da TL değerleniyordu. Böylede “milli gelir üç kat arttı” siyasi söylemine malzeme çıktı.

Haberin Devamı

Ya şimdi? Dün TÜİK tarafından açıklanan milli gelir verilerine göre 2017’deki toplam milli gelir 851 milyar dolar olarak hesaplandı. 2016’daki 862 milyar dolarlık gelire göre gerileme demek. İktisatçıların değil ama politikacıların söylemi ile “milli gelir düştü” dememiz gerekiyor.

Daha fazlası, Türkiye’nin dolar olarak ölçülen milli geliri 2012’deki seviyesinin altına, dolar olarak ölçülen kişi başı milli geliri de 2011’deki seviyenin altına düşmüş durumda. Buradan çıkan soru şu; bu sağlıklı bir büyüme midir? Olmadığının yanıtı; yüzde 7.4’lük büyümeye yüzde 10-12’lik enflasyonun eşlik ediyor olmasıdır. Bu enflasyona, milli gelirin yüzde 5.5’i oranında yüksek bir cari açık eşlik ediyor. İşte döviz kurunun yüksek olmasının, yükseliyor olmasının ana nedeni budur. Politikacıların da buna adres bulan söylemi yok.

Haberin Devamı

2013’den sonra belirgin biçimde hissedilen şu; döviz kuru yükseliyor, ama öncesinde olduğu gibi geri gelmiyor. Cari açık, kur artışı ve enflasyona karşı hala gevşek para politikası izlenmesi bizatihi büyümenin kırılganlığı için temel sorun. Dönüp dolaşıp yine, “milli ve yerli” politikacıların en çok sevdiği “dolar bazında milli geliri” düşürüyor.

Ekonomik büyüme toplumun refahını artırdığı ölçüde değerlidir. 2008’deki kişi başı milli gelir 10 bin 931 dolarken, 2017’de 10 bin 597 dolar oldu. 10 yıl geriye dönüp bakarak şu soruyu da soralım, 2008 krizi teğet geçmiş oldu mu? 2008 sonrası ekonomi politikaları ve politik seyir refah artışı sağladı mı? Gelir dağılımını iyileştirdi mi? Ne yazık ki bunlara evet diyemiyoruz. 17 milyon yoksulun harcanabilir gelirini kemiren yüksek enflasyonu dert etmeyen politikacılar, “dünya rekoru büyümeyi” kutluyor. Büyüme kutlamaları yaparken şunu aklımızdan çıkarmayalım; freni boşalan bir aracın en son sevinilecek özelliği, aracın sürati olmalı.

 

Yazarın Tüm Yazıları