Erdem Başçı nasıl idare etti?

DÜN başkanlık görevini devreden Erdem Başçı, 5 yıl önce Durmuş Yılmaz’dan görevi devralırken şunları diyordu: “Kendisinden üç şey öğrendim ve bu üç şeyin bir arada olabileceğini de öğrendim. Bunlardan birincisi tevazu, ikincisi ortak akla verilen önem, üçüncüsü ise kararlılık.”

Haberin Devamı

Görev yaptığı 5 yılda Başçı geriye ne bıraktı?


Koltuğu devraldığında da Başçı’nın iyi bir iktisatçı olduğuna şüphe yoktu; sonrasında da iktisat yazınındaki gelişmeleri takip etmesi ve bunu çevresi ile paylaşması dikkat çekiyordu. Donanımı hiçbir zaman tartışma konusu olmadı.


Sorun şu idi; iyi bir ‘aşçı’ olmakla, iyi bir ‘lokantacı’ olmak farklı idi. Başçı da, bu ikilemin içinde kaldı. Yönetebilecekken, durumu idare etti. Para politikası duruşu, ‘ne şiş yansın ne kebap’ olunca, verdiği sinyaller de hep karmakarışık oldu. Yılmaz’dan öğrendiği iki unsur yer değiştiriverdi; kararsız bir iddialılık.
Bir taraftan, yüksek cari açık gibi bir sorunun farkında olduğunu ve bunu çözmek için harekete geçme iradesini gösterirken, diğer taraftan uygulamadaki politika önlemleri ‘mış gibi yapma’ çerçevesinden çıkamadı. Enflasyon, söylemde hep ‘orta vadede hedefle uyumlu’ diye anlatıldı; hiçbir yıl hedefe erişemedi. Başçı döneminde iki mekanizma; 2010 sonunda başlayan kredi artışının ve sermaye girişinin yavaşlatılması mekanizması, 2011 sonunda başlayan rezerv opsiyon mekanizması sunulduğu gibi çalışmadı.


Bir taraftan resmi politika faizini düşük tutarak politikacılara, aynı anda diğer taraftan da gecelik faizleri yükselterek piyasalara ikili bir ‘ortadan duruş’ sergiledi. Bir eski merkez bankacı, “piyasalara verdiği izlenim, ‘hükümeti dinliyor’ biçiminde olduğu için faizle ilgili kararları da hep böyle algılandı. ‘Kol mesafesini’ kısa tuttu” diyor.


Başçı, elindeki araçları yani faizleri yeterince kullanmadığı için ‘sözlü yönlendirme’ ile işleri yoluna koyabileceğini düşündü. Bir taraftan da yeni araç icadı peşinde koşuyordu. Oysa ‘sözlü yönlendirme’, faizleri sıfır bandına düşüren gelişmiş merkez bankalarının, bu faizi sıfır bandında uzun bir süre tutma taahhüdü olarak kullanıma sokulmuştu. Yoksa ‘idare etme’ enstrümanı olarak değil.


Bir üst düzey eski merkez bankacı, 2010 sonunda uygulamaya konulan politikanın, amacına ulaşamadığını söylüyor. Sonunda hem cari açığın yüksek devam ettiğine, uzun vadeli faizlerin de yüzde 7.5’lerden yüzde 10’lara yükseldiğine, hem de enflasyonun yükseldiğine işaret ederek, “Başçı dönemine başarılı demek için bir neden yok” diyor.


Başçı bir merkez bankası başkanının söylemeyeceği sözlere de imza attı görevi boyunca; en çok hatırlanacak olanı iddialı biçimde 2013 sonu için 1.92’lik dolar kuru seviyesini telaffuz etmesi idi; o seviye hiç görülmedi.


En tuhafı, Nisan 2013’de “negatif reel faize alışın” demesiydi. Bunu söylediğinde enflasyon hedefin zaten üzerinde, yüzde 6.1’di; bir yıl sonra yüzde 9.4 oldu.


5 yıllık Başçı döneminde bankanın 47 milyar TL’lik karının 35 milyarı döviz kuru artışından geliyor. Bu bir merkez bankası için iyi bir sonuç değil; kurdan çok faizi tutmaya çalıştığından döviz kuru artışı nedeniyle kabaca 180 milyar dolarlık döviz açığı olan reel kesim devasa zarar etti.


Başçı, Yılmaz’dan öğrendiğini söylediği ‘ortak aklı’ geriye götürdü. Serdengeçti, Yılmaz dönemindeki kalifiye yöneticiler pasif göreve kaydırıldılar. Kimi de ayrıldı.


Serdengeçti ve Yılmaz döneminde 1000 kişi azaltılan personel sayısı, Başçı döneminde 12 yılın öncesine döndü: 349 kişi eklenerek yüzde 8.3 arttı. Başçı döneminde, ‘sınavsız sözleşmeli eleman alındığı, bu kişilerin sonra yönetici pozisyonlarına atandığını’ anlatan bir üst düzey eski merkez bankacı, “kurumsal yapının tahrip olduğunu” düşünüyor. Buna iyi örnek; 2012’de yasa değişikliği ile ekonomi ve bağlantılı alanlar dışından başkan yardımcısı atanması.


Başçı, iyi bir iktisatçı olarak oturduğu koltukta, ne yazık ki politik baskı altında giriştiği merkez bankacılığı deneylerinde kayboldu. Bir ekonomistin tanımlaması ile “geriye tortu; yapışkan bir enflasyon bıraktı”.


Yazarın Tüm Yazıları