Zerzevan Kalesi’nden Diyarbakır’a

Önceki hafta yine Güneydoğu Abadolu’daydım, beni gittikçe kendine bağlayan Mardin’i grubumla gezdikten sonra bu kez uçakla dönüş için rotamızı Diyarbakır’a çevirdik.

Haberin Devamı

 

Zerzevan Kalesi’nden Diyarbakır’a
Amacımız son yıllarda bir hayli, emek harcanarak güzelleştirilen eski Diyarbakır’ı, kale içini ve yenilikleri yerinde görmek. Mardin’den ayrılıp hafif virajlı, güzel manzaralı yolda seyahat ederken bir durağımız olacaktı; Yakın zamanda kalede organize edilen Gökyüzü gözlem şenliği ile adını duyuran “Zerzevan kalesi” 3 bin yıllık tarihi olan Zerzevan Kalesi, Türkiye’de en iyi gökyüzü gözlemi yapılan 10 yer arasında gösteriliyor. UNESCO tarafından 2020 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan kale ve içinde bulunan Mithras Tapınağı, sadece arkeoloji değil, bilim, gökyüzü ve doğa meraklılarının da ilgisini çekiyor. Gökyüzü tutkunlarını bir araya getiren etkinlik 9-12 Haziran’da gerçekleşti, belki, basında görmüşsünüzdür.

Haberin Devamı

Diyarbakır Mardin karayolunun 45. kilometresinde surlarla çevrili tarihi MÖ 9. yüzyıla dayanan Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesi’nde kazı ve restorasyon çalışmaları Doç.Dr. Aytaç Coşkun başkanlığında halen sürüyor. Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşiminde, dünyada bulunmuş son Mithras Tapınağı da ortaya çıkarılmış durumda Yapının önemi Roma’nın doğu sınırındaki ilk tapınak olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki Morgan Freeman’ın sunduğu İnancın Hikayesi isimli proje, belgesel çekimlerini Zerzevan Kalesi’nde yapmayı planlıyor. History Channel ise belgesel çekimleri icin kaleye uğrayan kanallardan. Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesinin tarihi Asur Dönemi’ne MÖ 880’e kadar uzanıyor. MS. 3. yüzyılda Roma Dönemi’nde asıl askeri yerleşim inşa edilmiş, 639 yılında İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanılmış. Bu tarihten sonra stratejik önemini kaybeden Zerzevan Kalesi geçici barınak olarak değerlendirilmiş.

HOŞBULDUK DİYARBAKIR

Zerzevan Kalesi’nden Diyarbakır’aDiyarbakır’a Mardin tarafında giriyorsanız, hani o türküsü de olan kapıdan yaklaşıyorsanız ilk önce ongözlü köprüde mola vermek isteyeceksiniz, suyun karşı tarafı meşhur Hevsel bahçeleri. Silvan Köprüsü veya Mervani Köprüsü olarak bilinen On Gözlü Köprü, Dicle’nin iki yakasını birbirine bağlıyor. Mervaniler devrinde Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından yaptırılmış olan köprü, 1065 yılına tarihlendiriliyor. 178 metre uzunlukta, 5.6 metre genişlikte olan köprü, kesme bazalt taştan 10 gözlü olarak inşa edilmiş.Sıcak yaz günlerinde Diyarbakır halkının serinleme ve buluşma noktası.

Haberin Devamı

Yemyeşil bir cennet bahçesine benzeyen Hevsel bahçeleri, surlar ve Dicle arasında büyük bir alan. Birçok türküye konu olmuş ve Unesco Dünya Miras Listesi’ne girmiş. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cenneti olan Hevsel Bahçeleri’nde, 180’den fazla kuş türü, susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memeli yaşıyormuş.

Ongözlü köprü ‘de dibek kahvesi içtiten sonra Diyarbakır kalesine doğru devam ettik. Bence Diyarbakır demek Suriçi demek.. Diyarbakır Kalesi, Diyarbakır’ın, İç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşan, Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı olmak üzere dört ana girişi olan yaklaşık dokuz bin yıllık surlara sahip tarihi kalesi. Bu surların, Çin Seddi’nin ardından dünyadaki en uzun ve geniş savunma duvarı olduğu söyleniyor. 2015’te Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı ile birlikte Unesco Dünya Mirası olarak tescil edilen kalenin özellikle Keçi Burcu, popüler bir manzara noktası..Ben iç kalede güzel bir bahçe içindeki kültürel faaliyetlerin düzenlendiği St George kilisesi, Arkeoloji-Etnoğrafya ve Atatürk müzelerine hayran oldum. Hevsel bahçeleri manzaralı kafesi muhteşem. Ayrıca Zerzevan kalesi ile ilgili bir bölümün de müzede bulunduğunu not düşeyim. St George Kilisesi açık hava sanat galerisi olarak ta kullanılıyormuş, Kubbesi çökmüş ama hala görkemli.

Haberin Devamı

Suriçi, Diyarbakır’ın asıl yerleşim yeri. 19. yüzyıla kadar şehir surları dışına hiç taşmamış. Bu nedenle de Suriçi denilen bölge, kendi içinde mimari özelliklere sahip, kompakt bir yerleşim yeri olarak kalmış. Ulu Cami ve etrafında hayat normal akışında. Devlet son dönemde bu bölgeye çok para harcamış,sokaklar, ve binaların dış yüzleri restore edilmiş, her yer düzenlemiş ve turizme hazır, ara sokaklarda Ahmet Arif, Cahit Sıtkı, ve Cemil Paşa konakları rahatlıkla gezebilirsiniz. Suriçi’nin diğer yakasında, yani yolun Hasan Paşa ve Sülüklü hanlarının bulunduğu taraflarda gezmek , ciğer ve burma kadayıf yemek şart ! Yoksa Diyarbakır’a gittim demeyin.

Haberin Devamı

Zerzevan Kalesi’nden Diyarbakır’a
Çoğu şehirde eski kale içinin, sur içinin halkın günlük hayatında yeri olmuyor. Burada ise insanlar tüm gün sur içi bölgesinde. Suriçi’nde çoğu ya müze ya da mekan olarak işletilen güzel tarihi taş konaklar, çarşılar, müzeler, kilise ve kafeler var. Hepsinin en önemli özelliği, yapımlarında kullanılan bazalt taşı. Bazalt taşı magmanın soğuyup katılaşması ile oluşuyor. Bu nedenle de koyu bir rengi var, bu aynı zamanda tüm surların rengi... Suriçi’nin dar sokaklarına yayılmış, revaklı, eyvanlı, havuzlu ve su kuyulu avluları, yazlık ve kışlık gibi bölümleri olan bu evlerin hepsi kendi içinde ayrı birer dünya, üstelik çoğunda gündüz vakti canlı müzik bulmak mümkün..Dengbej ustalarının, yaşlı amcaların da avlusunda buluştuğu bir konak var.. Dengbejler, haftanın her günü burada ”stran” olarak bilinen türkülerle Kürtçe sözlü edebiyat yapıyor, adeta bağırarak rahatlıyorlar, kendilerinden geçiyorlar. Bu türkülerde destansı sevdalar, aşklar, doğa, hüzün, acı ve çoğu zaman da gidenin ardından yakılan ağıtlar var. Diyarbakır Sur’da gezilecek yerlerden biri olan ve turistik değer taşıyan Dengbej evinde kılamlar ve stranlar söylenirken ziyaretçiler ücretsiz olarak etkinliklere katılabiliyor.

Haberin Devamı

HASAN PAŞA HANINA UĞRAMADAN OLMAZ

Zerzevan Kalesi’nden Diyarbakır’a
Diyarbakır’a gelen turistlerin olmazsa olmazı, Hasan Paşa Hanında kahvaltı yapmak veya dibek kahvesi içmek . Hasan Paşa Hanı, Osmanlı dönemi valilerinden Vezirzade Hasan Paşa tarafından 1573 yılında yaptırılmış, iki katlı, avlulu bir han. Ortasında sütunlu ve üstü kubbeli bir şadırvanı da olan han, bugün Diyarbakır’ın en turistik kahve molası noktalarından. İçindeki bölümlerin bazıları restoran, kahvaltıcı, kitapçı ve kafe olarak kullanılıyor. Tarihi Suriçi’nde, otantik bir ortamda Süryani şarabı içebileceğiniz bir yer de Sülüklü Han. 1683’te, Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından yapılan Sülüklü Han, 2010 yılı itibariyle restore edilip yeniden halka açılmış. İsmini nereden alıyor derseniz, zamanında halen daha burada bulunan kuyudan sülük çıkarılıyor ve alternatif tıpta kullanılıyormuş. Ben bana anlatanların yalancısıyım, kuyu orada..

 

MİTHRAS TAPINAĞI NEDİR?

Zerzevan Kalesi’ndeki Mithras Tapınağı yeraltına kaya oyularak inşa edilmiş Roma’nın gizemli dinine ait bir yapı. Güneşe bakan yapının doğu duvarında ana kayaya oyulmuş sütunlar ve ortada büyük, yanlarda iki küçük nişler var.
Ortadaki büyük niş etrafındaki iki sütunun üzerinden yükselen kuşak üzerinde ve diğer iki küçük kuşakta boya kalıntıları halen görülebiliyor. Mithras dini törenlerinde su ya da kan kullanıldığı biliniyor, Sadece erkeklerin üyesi olabildiği dini inanışta, Hint-Pers kökenli olan tanrı Mithras güneş tanrısı ve kültü güneşe tapınmaya dayanıyor. Ayrıca ışığın, savaşın, adaletin ve inancın da simgesi. Öğretisi dünyanın yaratılışı üzerine ve evreni kontrol eden tanrı olarak da bilinir. Mithras gizem dini Romanın egemen olduğu bütün topraklarda özellikle askerler, aristokratlar ve tüccarlar arasında oldukça yaygındı. M.S. 2. ve 3. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nda etkili olmuş, M.S. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte
yasaklanmıştır. Yapı, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırındaki ilk, dünyada ortaya çıkarılmış son önemli Mithraeumdur. Yapının ortaya çıkarılması törenleri büyük bir gizlilik içinde ve dışarıya kapalı yapılan dinin öğretilerinin anlamlandırılması açısından oldukça önemli. Hıristiyanlığın yayılması ile birlikte Mithraeum tahrip edilip kapatılmış. Zerzevan kalesinin manzarası da çok güzel,Mardin-Diyarbakır karayolunu kuşbakışı seyredebileceğiniz tepeden güzel fotoğraflar çekmek mümkjün. Ben de öyle yaptım.

Anadolu’nun en eski camisi Diyarbakır ULUCAMİ

Diyarbakır Ulu Cami tartışmasız şehrin en etkileyici yapısı, Anadolu’nun en eski camisi olarak biliniyor. 639 yılında, Diyarbakır’a egemen olan müslüman Araplar tarafından, Ermenilerden kalan Martoma Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle oluşturulmuş. Cami, 1091’de ilk olarak Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın isteği üzerine, sonrasında da değişik dönemlerde birçok kez onarım görmüş. 1115 yılındaki yangın ve deprem sonrası sütunlarındaki bezemeli taşların hepsi yıkılmış. Ulu Cami aynı zamanda, sırasıyla Kabe, Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Aksa, Suriye Şam Emevi Cami’den sonra İslam’ın 5. Harem-i Şerifi olarak kabul ediliyor.

Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Müzesi

“Yaş otuz beş! yolun yarısı eder” diyen ancak 46 yaşında kaybettiğimiz Diyarbakırlı şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı’nın müze evi benim en çok sevdiğim yerlerden, evin havuzlu avlusu çok huzurlu. Ahmet Arif Müze ve Sanat Evi’ne komşu. Müze, 2 Ekim 1910 doğumlu şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğup büyüdüğü, çocukluk yıllarını geçirdiği evin şaire adanmış bir müzeye dönüştürülmesi ile oluşturulmuş. 1733 yılında inşa edilmiş ev, Diyarbakır’ın geleneksel sivil mimarisinin tüm özelliklerini taşıyor.

 Şeyh Mutahhar Cami ve Dört Ayaklı Minare

1500’de Akkoyunlu Kasım Bey tarafından, sıra sıra siyah ve beyaz taşlardan yaptırılan Şeyh Mutahhar Cami’nin en önemli özelliği, dört sütun üzerinde inşa edilmiş minaresi olması. Bu minare, Anadolu’daki tek dört ayaklı minare örneği. Rivayete göre bu dört ayağın altından yedi kez geçenin dileği kabul oluyormuş. Ben bir kez geçtim. Denemesi bedava..

Surp Giragos Ermeni Kilisesi

Ortadoğu’daki en büyük Ermeni kilisesi olarak bilinen, beş nefli, beş apsisli Surp Giragos Ermeni Kilisesi, kitabesinden de anlaşılacağı üzere 1515-1518 yılları arasında inşa edilmiş bir Ermeni Kilisesi. 1880 yılında tamamen yandığı için 1883’te aynı yerde yeniden inşa edilmiş. Kilise, kilise vakfı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından 2011 yılında restore edilerek yeniden ibadete açılmış ancak, 2015-2016 yıllarında bölgede yaşanan olaylar sırasında büyük hasar görmüştü. Geçtiğimiz ay son geçirdiği restorasyondan sonra Kültür ve Turizm bakanımızın da katıldığı bir törenle tekrar ibadete ve ziyarete açıldı, etkileyici bir iç mekana sahip.

Yazarın Tüm Yazıları