◊ Yunus Emre Enstitüsü, Türk kültürünü dünyaya tanıtmak hedefiyle önemli projeleri hayata geçiriyor. Öğrendiğim kadarıyla bu hedef doğrultusunda birincil önceliğiniz, Türkçeyi daha yaygın bir dil haline getirmek...
- Öncelikle şunun altını çizmek isterim, kültür dediğimiz şey medeniyetten farklı. Kültür, bizim örf dediğimiz şeydir.
◊ Yani...
- Yani nasıl oturup kalktığınız, mutfak kültürünüz, yemek tarzınız, konuşmanız, sevgi ve hüznü ifade ediş şekliniz, hepsi kültürü oluşturur. Kültür dediğimiz şeyi biz “bir işi yapış şekli” olarak tanımlıyoruz. Anadolu’yu çevreleyen coğrafyada da Türk kültürünün önemli bir etkisi var.
◊ Anadolu tek bir kültür değil, tam anlamıyla bir kültür mozaiği ama...
- Tabii ki... Bu çok kültürlülük asırlar öncesine dayanıyor. Onun için 2021’in hem Yunus Emre, hem Hacı Bektaş-ı Veli hem de Ahi Evran yılı ilan edilmesi çok kıymetli. Onlar bu toprakların mayası...
SINIRIN ÖTESİNDE İNSANLAR TÜRKÇE ÖĞRENMEK İSTİYOR
Çünkü ailemden ötürü yaz denince aklıma ilk orası gelir.
Benim için gurbetin bittiği yerdir.
Alanya’nın fetih yıldönümü kutlamalarına davet edildiğimde çok sevindim.
Paldır küldür valizimi hazır edip Alanya için yola çıktım.
Alanya’nın tarihi inanılmaz etkileyici... Kimlerin kurduğu bile tam olarak bilinmiyor.
Ama tarihinin “Karanlık Çağlar” olarak tabir edilen M.Ö. 20.000’li yıllara dayandığı tahmin ediliyor.
Böyle bir geçmişin izlerini gezmekle, görmekle bitiremiyor, gezerken adeta bir masal diyarına yolculuk ediyorsunuz.
Pandemi dinlemedin, daha fazla beklemek istemedin ve ilk single’ını çıkardın. Öncelikle hayırlı olsun diyeyim Burak...
- Çok teşekkür ederim. Hem ilk single’m hem de ilk röportajım hayırlı olsun diyeyim ben de o zaman.
◊ Şarkından ve müzikal yolculuğundan bahsedeceğiz tabii ama bana çıkış noktan ilginç geldi asıl... Genetik okuyorken müzik ne alaka?
- Biraz ailemin yönlendirmesiyle moleküler biyoloji ve genetik bölümüne girdim...
◊ Yani istediğin o değildi...
- Yani... Orada okurken de istediklerimden vazgeçmedim zaten. Önce birkaç dizide rol aldım, sonrasında oyunculuk eğitimi almak üzere Los Angeles’a gittim. Bu arada müzik ve dans derslerine de katıldım. Bu yolculuk beni biraz daha müziğe doğru yöneltti ve Türkiye’ye dönüşte ona ağırlık verdim. Sinema-televizyon yüksek lisansı yaparken de şan ve dans dersleri almayı sürdürdüm.
◊ Dört gözle senin bilim insanı olmanı bekleyen ailen ve arkadaşların, şarkıcı olma kararını nasıl karşıladı?
- Zaten hayallerim hep bu yöndeydi ama ailem daha garanti bir mesleğim olmasını istediği için genetik bölümünü tercih ettim. Yine de orada okurken hayallerimden vazgeçmeden yoluma devam ettim. Onlar da yeteneğimi fark etti ve sonunda bana destek verdiler.
Kültür mirasları, yerin onlarca metre altında karşımıza çıkıyor.
Bu hayalin gerçek olmasını, İletişim Başkanlığı’nın tarihi ve kültürel zenginliklerimizi tanıtmak amacıyla hayata geçirdiği proje sağladı.
Proje kapsamında son olarak Türk minyatür sanatının en önemli eserlerinden Nakkaş Osman’ın “Surnâme-i Hümayun Dijital Sergisi” yolcularla buluştu.
Hologram ve özel projeksiyon teknolojisiyle hazırlanan sergi, Marmaray Yenikapı İstasyonu’nda görülebilir.
Marmaray yolcusuysanız, bu fırsatı kaçırmayın derim ben.
Dubai’de büyük rekabet
İki Türk markası, Dubai’de kıyasıya bir rekabet yaşıyor.
◊ 2020 senin açından nasıldı?
- İş yönünden herkes gibi biraz eksik... Ama sosyal medya yönünden bereketli...
◊ “Sosyal medya bereketi” mi? İlk kez duyuyorum...
- Sosyal medya bereketinden kastım şu; evde daha fazla içerik ürettim, daha fazla insana bunları sunabildim. Tek sorun şu; bazıları diyor ki “Koca adam oldun, niye böyle videolar çekiyorsun?”... Yaşlı gösteriyorum galiba...
◊ Kaç yaşındasın ki sen?
- 25...
Bu durum geçmişte başlı başına bir keyifken, salgın sonrası panik atağa dönüştü. Her uçuşta aynı korku, takip eden birkaç gün içinde akıldan çıkmayan “Acaba bana virüs bulaştı mı?” sorusu...
Hem kendimi hem de sevdiklerimi korumak adına tüm önlemlere uymaya çalışsam da yaşadığım korkunun üstesinden gelemiyordum.
Ta ki yolculara PCR testi zorunluluğu getirilene kadar...
Sadece Türkiye değil, birçok ülke uçuştan en geç 72 saat önce PCR test yaptırılmasını zorunlu tutuyor artık. Türkiye de yurtdışından gelecek yolcular için 1 Mart’a kadar test zorunluluğu getirdi.
Planladığım Amerika seyahati de tesadüfen o kararın sonrasına denk geldi. Neredeyse bir yıldır ne havalimanında ne de uçakta kendimi bu kadar rahat hissetmiştim.
Uçakta bulunan herkesin test yaptırdığını ve sonuçlarının negatif olduğunu bilmek ne büyük huzur, ne büyük konformuş meğer.
Saatlerce uçmama rağmen tedirginlik duymadan gidip döndüm. Diğer yolcularda da aynı rahatlığı gözlemledim.
Test zorunluluğu, herkes için güvenli uçuş demek.
Öncelikle şunu sormak istiyorum; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın görevleri, sorumlulukları tam olarak nelerdir?
- İletişim Başkanlığı, misyonu ve fonksiyonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte ihdas edilen en kritik kurumlardan biri. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle bu yeni ve dinamik kurumun ilk başkanı olma bahtiyarlığını yaşadım. Tabii bu aynı zamanda milletimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir sorumluluk... Cumhurbaşkanımızın belirlediği politika ve stratejilere uygun şekilde, ulusal ve küresel çapta iletişim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Ayrıca milletimiz ile devletimiz arasındaki iletişim akışını yönetiyoruz. Etkin ve nitelikli bir medya alanının inşasına katkı vermeye, basın mensuplarımıza destek olmaya çalışıyoruz. Stratejik iletişim, kriz yönetimi ve kamu diplomasisine ilişkin politikaların belirlenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması da Başkanlığımızın sorumluluğunda. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan ülkemiz aleyhine algı operasyonlarına karşı tüm mecralarda etkin bir mücadele yürütüyoruz.
KRİTİK BİR ZAMANDAYIZGenel olarak bir gününüz nasıl geçiyor? Mesai süresince en çok hangi konular zamanınızı alıyor?
- Doğrusu, benim günümün nasıl geçtiği Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisinin ve ülkemizin gündemine paralel olarak şekilleniyor. Çünkü ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünya açısından önemli olayların, sıcak gelişmelerin yaşandığı kritik bir zamandayız.
Böyle bir dönemde iletişim tali değil asli bir alan olarak öne çıkıyor. Bütün bu çalışma süreci, bizim için zaman mefhumunu ortadan kaldırıyor.
CUMHURBAŞKANIMIZIN ENERJİSİNE YETİŞMEK ZOR
Sizi bu görevde en çok zorlayan konular neler?
Pandemi dönemi içinde daha önce de Miami’ye uçmuştum ama bu kez prosedürler farklıydı. İpler iyice sıkı tutulmaya başlanmış. Tüm çaba üçüncü dalgaya geçit vermemek için elbette...
Değişiklik ne derseniz, artık ister geliş ister gidiş olsun, Amerika-Türkiye seyahatlerinden en fazla 72 saat önce PCR testi yaptırmak zorunlu. Negatif olduğunu belgeleyemezsen uçman mümkün değil. Bunu öğrenince soluğu arkadaşım Seycan Tanfer’in sahibi olduğu Tanfer Hastanesi’nde aldım.
Salgının ilk döneminde yaşanan test ücreti kaosunun sona erdiğini zaten biliyordum.
Nitekim bu konuda bir sürpriz yaşamadım.
Açıklandığı üzere test ücreti olarak 250 lira talep edildi.
Bu arada, yola çıkmaya hazırlananlar için de hemen bir not düşeyim, sonuçlar en geç ertesi gün elinizde oluyor, planlarınızı ona göre yapın.
Geleyim sadede; nurtopu gibi bir negatif belgem oldu, yolculuğun önündeki tek engel de kalktı. Biletler alınsın, valiz yapılsın...
Bu ne kalabalık
◊ Markasını İngiltere’de kurmuş bir modacısınız ama bildiğim kadarıyla bu maceranın öncesi de var. Sektörde kaç yıl geride kaldı?
- Aslında eşimin 2004 yılında İngiltere’den aldığı iş teklifi Zeynep Kartal markasının doğmasına ve köklenmesine olanak sağladı. Türkiye’den başlayıp İngiltere’ye uzanan moda yolculuğumda bu yıl 30 seneyi geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçmişe baktığımda, kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesinde işime olan tutkumla beraber ailemin ve sevdiklerimin manevi desteğinin payı çok büyük...
◊ Uzun yıllardır yurtdışındasınız. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş ya hani... Zaman içinde Türkiye’den koptunuz mu? Gönül bağları zayıfladı mı?
- Hayır, bu süreç boyunca hiçbir zaman anavatanımdan kopmadım. İngiltere’de yaşadım ama ülkeme duyduğum özlem ve hayata geçirdiğim her proje, “Bir sonrakinde daha iyisini nasıl yapabilirim” düşüncesini güçlendirdi. Bu düşüncenin de daha azimli bir şekilde çalışmamın önünü açtığına inanıyorum.
KOCA BİR OKYANUSTA TEK BAŞIMAYDIM
◊ Şu an orada kabul görmüş, sevilen bir modacısınız ama merak ediyorum, başlarda İngiliz moda sektörünün bir Türk tasarımcıya yaklaşımı nasıldı?
- Yurtdışında yaşamaya başlamanın ve burada bir markayı hayata geçirmenin zorluklarını tabii ki yaşadım. Yeni bir ülkede iş kurmak, koca bir okyanus içinde tek başına kalmaktı benim için...
Emine Erdoğan’ın gençlik yıllarından beri israf konusunda çok hassas olduğunu da biliyorum.
Ancak gördüğüm kadarıyla ne kadar konuşulursa konuşulsun, yazılırsa yazılsın, “sıfır atık” konusunda yeterli mesafe alınamıyor.
Sebebi de biziz.
Vatandaş olarak üzerimize düşeni gereğince yapmıyoruz.
Eğer evlerde böyle bir hareket başlamazsa, hassasiyetin genele yayılmasını ve sonuç alınmasını beklemek hayal olur.
Nasıl mı?
Bir Almanya örneğiyle açıklayayım. Almanya’da elinizdeki çöpü mutfaktaki yanlış çöp torbasına atarsanız kıyamet kopar. Çünkü atıklar türlerine göre ayrılır ve onlara göre belirlenen renkteki torbalara konur.
◊ Çok yönlülüğünüz herkesçe malum. Öğrendiğim kadarıyla yaptığınız işlere yeni başlıklar eklenmek üzereymiş. Bu kadar bölünmek normal mi?
- Bu bana pek garip gelmiyor da çevremde garip bir his uyandırıyor... Bir oyuncu, bir yönetmen ya da bir fotoğrafçı sonuçta kendi sanat kariyeriyle ilgilidir. Yani aynı zamanda bu işlerin sergileneceği yerlerin sahibi değildir. Ben hem oyuncuyum, hem tiyatrom var hem de tiyatro işlerinin yapıldığı kabareyi idare etmek zorundayım.
◊ Televizyonu atlamayalım.
- Evet, “bir şov programı varsa o programın moderatörü de benim” gibi bir komikliği yaşıyorum. Bir yandan medyayla mütevazı bir ilişkim var. Bu sezon TV100 kanalında bir programım var. Ayrıca bu işi hibrit olarak sürdürmek için adım attım, dijital platforma da iş yapmaya başlıyorum.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
“Kutlayalım yeni zamanını” dedi.
Bu paylaşım sonrası kimi veryansın etti, “ayıp” diye hop oturup hop kalktı, kimi de “sünnet davulla zurnayla kutlanıyorsa bu niye ayıp olsun” diyerek Düvenci’ye destek verdi.
Ben ayıplamıyorum da alkışlamıyorum da...
Öncelikle ne mutlu bu güzel aileye diyorum...
İki pırlanta gibi çocukla hayatlarını paylaşıyor, onların büyümelerine tanıklık ediyorlar.
Ve çok mutlular...
Sağlıkları da mutlulukları da daim olsun.
◊ 2020 zor geçti ama astrologlar 2021 için de iyi konuşmuyor. “2020 fragmandı, asıl film şimdi başlıyor” benzeri açıklamalar var. Şimdi oturup felaketin ikinci perdesini mi bekleyeceğiz yani?
- Aslına bakarsanız 2021 kumar yılı olacak.
◊ Nasıl yani?
- Yani doğru adımlar atıp akıllıca risk alan, yeniliğe açık olup kendini adapte edenler bu yıl kazanacak. Kapalı, değişime açık olmayanlarsa bu yılın kaybedenleri olacaktır.
◊ Gerçekten bu yıl öngörüldüğü kadar zor mu geçecek?
- Evet, zorlu bir süreç bizi bekliyor.◊ İyi ama hangi açılardan?
- Bu yıl kıtlık, kuraklık, isyanlar ve özgürlük savaşlarına tanıklık edeceğiz mesela... Özellikle Londra, Paris ve Washington’da büyük gösteriler olacak. Ayrıca Kanada ve Almanya’daki hareketlenmeler de bizi şaşırtacak diyebilirim. Amerika’da İkiz Kuleler benzeri bir olay yaşanabilir. Ayrıca yıl içinde dünyayı etkileyecek bir nükleer tehdit görüyorum.
Hatta 3. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyacağız. Batı ve doğu arasındaki denge bozukluğu, ülkelerdeki adaletsizlikler, terör olayları ve ayaklanmaları tetikleyecek.
Birkaç gün önce de o karelerin devamı geldi. Bedenine tepeden tırnağa “boş konuşma” anlamına gelen “bla bla bla” yazdırarak çıplak pozlar vermiş.
Ve bu kez altında İngilizce olarak şöyle yazıyordu: “Özgürlüğün doğuşu...”
İtiraf edeyim, bu çıplak fotoğrafın verdiği mesajı ben anlamadım.
“Çıplaklık özgürlük” mü diyor, “Boş konuşmalara kulak tıkadığında özgürsün” mü, yoksa “Siz konuşun, ben istediğimi yapar, istediğimi yaşarım” mesajı mı veriyor?
Bilemedim. Çözemedim. Bu pozlar bana pandemi döneminde unutulmamak için yapılmış PR çalışması gibi geldi.
Kim bilir belki de gelecek paylaşımlarla sır çözülür, mesaj açığa çıkar diye beklemedeyim ama yine de zannetmiyorum.
2021 nostaljisi
Nostalji severim. Hele nostaljik şarkıları daha da çok... O yüzden “best of” çalışmaları oldum olası yakından takip ederim.
◊ Serencim, geçmiş olsun. Geçirdiğin bir operasyon nedeniyle sürekli kilo kaybı yaşadığını açıkladın. Şimdi nasılsın, biraz toparlayabildin mi kendini?
- Teşekkür ederim. Aslında ilk kez 6 yıl önce mide ameliyatı geçirdim. O dönem gayet rahat ve sağlıklı şekilde kilo vermiştim.
◊ Evet, çok da formda görünüyordun. İkinci kez operasyon geçirme fikri nereden çıktı o halde?
- Çocuk yapmak istedim. Bunun için bir seneye yakın süre hormon aldım. Hormon tedavisi yüzünden de verdiğim kiloların 15 kilo kadarı geri geldi. Ama maalesef ani stres sonucu düşük yaptım. O süreçte evden dışarı çıkmadım. Sabahtan akşama kadar çikolata yiyor, kola içiyordum. İkinci operasyon fikri de düşükten sonra gelişti. Bir an önce kilo vermek, işime konsantre olmak için bu kararı aldım.
8 YAŞIMDAN BERİ SUDAN İĞRENİYORUM
◊ Seni stres, kola ve çikolata yoldan çıkardı yani...
- Alkol ve sigara zaten kullanmıyorum. Ama benim de bir kötü huyum var, su içememek... 8 yaşındayken musluktan gelen paslı suyu gördüm, o gün bugündür su içmiyorum, iğreniyorum. Tabii su içmemek de kolay kilo alma sebebi...
◊
Ne büyük yanılgı...
Geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı bir tweet’le açıldı gözlerim.
“2020’de uyuşturucu ile mücadele çatır çutur devam etti” diye söze girmiş Sayın Soylu...
Okuduğum an bu önemli mücadelede Türkiye’nin ne kadar yol kat ettiğini fark ettim.
Daha birkaç yıl öncesine kadar kriz geçiren çocuklar, hayatlarını kaybeden gencecik bedenler haber bültenlerinden eksik olmuyordu.
Ve şimdi... Elbet kökü tamamen kurumuş değil ama mücadele son sürat devam ediyor, gözünü para bürümüş bu vicdansız uyuşturucu satıcılarına aman verilmiyor.
Sayın Bakan, mücadelenin çarpıcı raporuna da yer vermiş tweet’inin devamında:
1
◊ Yeni “Best of” albümünüz hayırlı olsun. Öncelikle tanıtım için yaptığınız 72 saatlik kayıt maratonunda beni de unutmadığınız için teşekkür ederim.
- Rica ederim, ne demek...
◊ Orgun başına geçmiş, tavernada yaptığınız gibi binlerce sanatçıyı ve medya mensubunu tek tek adlarıyla dansa davet etmişsiniz. Gerçekten sabır işi... Kimin fikriydi bu?
- Polat Yağcı’nın... Sevgili prodüktörüm. 100 yıl düşünsem böyle bir şey benim aklıma gelmezdi zaten.
◊ Projesinden size bahsettiğinde “Hadi canım, nasıl çıkılır o işin içinden?” demediniz mi?
- Demez olur muyum? Aradı beni, “Arif abi, sana çok önemli bir şeyden bahsedeceğim, telefonda anlatamam ama bir zahmete şirkete gel” dedi. Allah’tan ben de o zaman İstanbul’dayım, buradan gelip gitmek zor oluyor çünkü. “Peki” dedim, gittim.
Olan olmayana, varlıklı darlıktakine el uzattı.
Bu sayede pandemiyi mümkün olduğunca az hasarla atlatma yolunda önemli mesafe kat ettik.
Belediyeler “küçük esnafa destek” çağrısı yapıyor, bu çağrılar büyük ölçüde yanıt buluyor.
Büyük işletmelerin imdadına ise genellikle mal sahipleri yetişiyor.
Kısıtlamalar çerçevesinde günlük ciroları ciddi ölçüde azalan mağazalara kimi AVM’lerden yılbaşı hediyesi tadında müjde geldi.
Zaten temmuz ayından beri kiracılarına yüzde 50 indirim sağlayan Capitol de “Gün birlik olma günü” diyenlerden...
2021 Nisan sonuna kadar yüzde 50 indirimli kira uygulamasına devam edecek olan AVM, aralık ayında başlayan hafta sonları sokağa çıkma yasağı nedeniyle ek destek kararı aldı.
◊ Mustafa Bey, öncelikle çok geçmiş olsun. Geçen ay bir kalp krizi geçirdiniz. Nasılsınız şimdi?
- İyiyim, çok iyiyim hamdolsun. Biz her şeye “hamdolsun” demesini bilmiyoruz. Şimdi korona denilen bir hastalık yaşanıyor değil mi? Bir virüs... İnsanlar kızıyorlar, çekingenler, tereddütlüler.
◊ Tedirgin olmamız normal değil mi?
- Ama her şeye “hamdolsun” diyeceksin. Niye? Çünkü kötünün kötüsü var. Allah beterinden korusun. Her şerde bir hayır vardır. Şerre değil hayra yormak lazım. Biz şerre yoruyoruz hep. Herkeste bir panik, stres... Ya bir durun, rahat olun kardeşim. Allah’tan gelen her şeyde bir hayır vardır.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Benim anladığım o...
Sadede geliyorum...
Beklenen karar alındı, 31 Aralık akşamından 4 Ocak sabahına kadar sokağa çıkma kısıtlaması geldi.
Dört gün insanlar evinde ailesiyle inzivaya çekilecek. Durum bu...
Ama sonra gözüm reklamlara takılıyor, belli bir grup için her şey güllük gülistanlık...
Sanırsın pandemi bitti, virüs alt edildi.
Oteller “en güzel yılbaşı paketi bizde, koş vatandaş” çığırtkanlığı yapıyor, tur şirketleri 4 günlük yılbaşı paketi satma, oteller müşteri kapma telaşı yaşıyor.
Aşıya ne hacet, 4 günlük yılbaşı tatili satın alırsan Covid korumalısın yani!
Komplo yok kahpe bir virüs var
Cem Özer durdu durdu, karşımıza “Payitaht Abdülhamid” dizisinde sultanın baş düşmanı William Hechler olarak çıktı. Bu rol için imaj yenileyen oyuncuyla set sonrası buluştum. “Laf lafı açar” dedik, sorusuz, sorgusuz koyu bir sohbete bıraktık kendimizi. Sabırsız genç meslektaşlarını da konuştuk, “bu işler torpilsiz olmaz abi” önyargısını da, pandemi sonrası arşa çıkan komplo teorilerini de... Setlerde durum ne, yeni aşı bizi kısırlaştıracak mı, sürüden ayrılanı her zaman kurt kapar mı? Merak edenlere iyi okumalar...
◊ Cem Bey, bugün benden “hazır soru” bombardımanı beklemeyin, sohbete geldim. Laf lafı açsın, sohbet bizi nereye götürürse artık...
- “Laf Lafı Açıyor”a bir göndermeyle başlayalım diyorsunuz (gülüyor). Doğru bir yöntem. Benim programlarımın sırrı da buydu zaten. Çünkü bir dönem hazırlık yapmak çok önemsenirdi. Herkesin dilinde “Aman biz çok hazırlık yapıyoruz programa çıkmadan” falan... Bana da bir gün dediler ki “Biz de hazırlık yapalım”...
◊ “Laf Lafı Açıyor” yıllarından bahsediyorsunuz herhalde.
- Evet evet. İki-üç program hazırlık yaptık, öyle çıktık. Benim en kötü programlarım oldu onlar. Soruları hazırlayıp elime veriyorlar, haliyle karşımdakini dinlemeden tamamen sorulara odaklanıyorum.
◊ Olmadı yani...
- Hiç olmadı. Kardeşim bırakın, bu sohbet programı... Evinize misafir geldiğinde önceden hazırlık mı yapıyorsunuz “bunları soralım” diye?
DOĞRULAR CEZALANDIRILDIĞI İÇİN KIZLAR HEP “MERVE’LERE” GİDİYOR!
◊ Madem yanlış formül, niye bu kadar tuttu?
- Ne yazık ki bizim ülkemizde doğallığı pek kavrayamıyorlar. Organik gıdayla beslenmek konusunda herkes titiz ama organik yaşamak ve organik davranmak konusunda öyle değiliz. Herkes başkasının görmek istediği gibi davranıyor; nasıl olmalıyım, nasıl olursam beni çok severler?
◊ Neden böyleyiz sizce?
- Bizim memleketimizde doğru konuşmalar ve doğru davranışlar, ailelerimiz, öğretmenlerimiz, ustalarımız tarafından hep cezalandırıldı. O yüzden hep “Merve’ye ders çalışmaya gitti” kızlarımız. Çünkü “Erkek arkadaşımla buluşacağım” dese ortalık yıkılır. Ama oğlun, kız arkadaşıyla buluşuyor. Yani bizim insanımız demokrasiyi kendi oluşturamıyor.
◊ Ama durum biraz değişti gibi geliyor bana. Yeni jenerasyon o kadar katı değil.
- Yoo, çok fark yok. Çünkü her gelen jenerasyon, yaşı ilerledikçe anne babasından gördüğü gibi davranmaya başlıyor. Alışkanlıkları değiştirmeye kimse cesaret edemiyor. Ama biri risk alır, bir iş yapar ve o iş tutar, arkası gelir.
ÖNCELERİ SADECE DİNLERDİM SONRADAN HOŞSOHBET OLDUM
◊ Siz de kimsenin adım atmadığı bir yola ilk dalanlardansınız. Türk ekranlarında talk show’u siz başlattınız diyebilir miyiz?
- Talk show’un kimliğini bulduğu program diyelim. Daha önce de sohbet programları vardı ama ben şöyle diyorum; “Laf Lafı Açıyor”dan önce talk (sohbet) vardı, şov yoktu. “Laf Lafı Açıyor”dan sonra çok fazla şov oldu, talk kalktı.
◊ Özel kanallar ilk açıldığında Hollanda’daydım. Her perşembe geç saatlere kadar programınızı bekliyor, ertesi gün okula uykusuz gidiyordum.
- Avrupa’da çok fazla izleniyorduk. Özellikle Almanya’da çok ünlüydüm.
◊ Aklımda en çok kalan da masanızdaki...
- Yaratık mı? Cörk (gülüyor).
◊ Evet o, gözümün önünden gitmiyor.
- Onu bana Eser ve Engin Noyan hediye etmişti. Çekim tarihi doğum günüme denk gelmişti. Onlar da gelirken Fatoş Oyuncakları’nın vitrininde bunu görmüşler, “Ne kadar Cem’e benziyor” deyip almışlar. Sonra biz o oyuncakçıyla anlaştık.
◊ Ne anlaşması?
- O oyuncağı bana daha da çok benzettik, kravat falan takıldı, kravatına da benim imzam atıldı. Onları Cem Özer bebekleri olarak sattık.
AHMET ÖZAL: CEM’İ ARAYIN ARADIĞIMIZ TALK SHOW’CU O
◊ Esas iş oyunculuk mu?
- Tabii ki. Talk show’u kendi kimliğimle yapmadım zaten, bir talk show’cu karakteri yarattım. Çünkü ben sonradan hoşsohbet bir adam oldum. Önceleri daha çok dinlemeyi severdim.
◊ Ne değişti de diliniz çözüldü?
- Ben hep kendimden büyüklerin arasındaydım. Ali Poyrazoğlu, Müjdat Gezen, Cenk Koray, Ahmet Gülhan, Ferhan Şensoy, Levent Kırca... Onların yanında ne konuşacağım? Hep dinlerdim, o yüzden konuşkan da değildim. Yine de Maçka Oteli’nde bir kabare yapıyordum. Sezen Aksu’sundan Emel Sayın’ına bütün sanatçılar geliyordu. Finalinde gelen sanatçıları sahneye alıyor, onlara şarkı söyletmeden önce sohbet ediyordum. Bir gün izleyenler arasında Ahmet Özal da varmış. Ertesi gün genel müdürüne telefon açıp “Cem Özer’i arayın, bizim aradığımız talk show’cu o” demiş.
◊ Ve o talk show’la diliniz çözülüyor.
- O da hemen olmadı. Adem Gürses beni aradı, sit-com yapacağım diye bir hevesle gittim. Ama onlar dedi ki “Biz senden talk show istiyoruz”. Dedim “Benden çıkmaz sohbet, anca bana kadar”. “Yaparsın” dediler. O dönemde de salı ve cumartesi günleri Star1’de müzik eğlence programları yayınlanıyor. Adem Bey “Senin talk show’a eylülde başlayacağız, sen salı ya da cumartesi gününden birini seç, program arasında sekiz-on dakikalık skeçler yap” dedi. Tamam, o benim işim. Zaten şov başlamadan önce Cem Özer adını duyurmam da lazım. “Alo Cem Özer” diye bir şey yaptım.
DOKTORLUK DA OYUNCULUK DA MESLEK DEĞİL
◊ Sizin oyunculuğa bakış açınız da değişik; “Oyunculuk meslek değil bir yaşam tarzı” ne demek?
- Evet, meslek değildir. Doktorluk da meslek değildir mesela, yaşam tarzıdır.
◊ Neye göre ayırıyorsunuz?
- Meslek nedir, sabah 9’da mesain başlar, akşam 5-6 gibi biter. İşi gücü bırakır, çıkıp gidersiniz. Ama doktorluk öyle değil. Sokakta biri hastalansa “Mesaim bitti, muayenehaneyi kapattım” der mi bir doktor?
◊ “Açılın, ben doktorum” der.
- Ben de tam onu diyecektim. Her an sana gerek olabilir yani. Bu birincisi... İkincisi de senin devamlı kendini geliştirmen gerekir ve bu bir yaşam biçimi haline gelir. Bizimki de öyle.
Set bitti, tamam artık benim oyunculuğum da bitti diye bir şey yok. Şu an röportaj yaparken seni gözlemliyorum mesela... Yeni bir gazeteci karakteri karşımda. Yarın öbür gün oynarken ya da yönetirken bundan faydalanırım.
◊ Her oyuncu böyle mi ki?
- Bunu meslek olarak yapanlar da var, onlar çok rahat. Yani set bitiyor, tamam, o artık başka biri. Tabii yaratıcı oyunculuktan bahsediyorum, aktarmacı oyunculuktan değil.
TÜRK AYDINI KENDİNİ HALKA ANLATAMIYOR
◊ Bu daha çok karikatürize “entel” tarifi...
- Ben entelektüeli de Türkiye’de yanlış anladıklarını düşünüyorum. Bizde entelektüel dediğin kendi bildiği dilden konuşur. Ne kadar anlaşılmaz konuşursa, ne kadar anlaşılmaz kelime kullanırsa o kadar aydındır. Ama hayır, entelektüel adam düşüncesini, fikirlerini karşısındakinin anlayacağı dilden anlatabilen adamdır.
Türk aydınının yaptığı yanlış 40’lardan bu yana budur. Halka dokunamıyor, kendilerini halka anlatamıyorlar. Bak gerçek aydın Aşık Veysel’dir, Neşet Ertaş’tır, Pir Sultan Abdal’dır, onlar halka dokunur.
◊ Pir Sultan Abdal dediniz de aklıma geldi, sizin “Pir Sultan” adlı bir projeniz vardı.
- Evet, Pir Sultan Abdal’ı oynadım, çok keyifliydi.
◊ Onu rock müzikal olarak sahnelemek gibi de bir hayaliniz vardı.
- Müzikal değil de rock opera yapmak istedim. Hâlâ da istiyorum ama bir delinin çıkıp “Gel ben sana finansör oluyorum, yapalım bu işi” demesi lazım. Zorlu PSM bir sürü şey yapıyor, bu işi hiç duymadılar mı, görmediler mi bilmiyorum.
◊ Siz başvursaydınız, projeden bahsetseydiniz o zaman...
- Ben birkaç kez randevu almak istedim ama dönmediler. Halbuki çok da izleneceğini düşünüyorum.
SENİN AĞZIN KİRALIK MI DEĞİL Mİ, ÖNEMLİ OLAN BU
◊ Sokakta Cem Özer’e tepkiler nasıl? Sizi seviyorlar mı?
- Seviliyor muyum bilmiyorum ama sevmeyenin dahi saygı duyduğundan eminim. O önemliydi benim için. Yola da böyle çıktım zaten. Herkes beni sevsin; bu çok kolay. Kendini herkese sevdirebilirsin. Ama herkes beni saysın, o zor. İçinde saygı yoksa o sevgiyi ne yapayım?
◊ Bu da çok iddialı bir söz, herkes mi size saygı duyuyor?
- Saygı duymayan da vardır tabii ama orana bakmak lazım. Bir gün İzmir’de, bir otelin havuz kenarında oturuyorum. Bir beyefendi geldi, “Cem Bey, dünya görüşlerimiz taban tabana zıt. Ama size saygı duyuyorum çünkü başkalarının değil hep kendi lafınızı söylüyorsunuz” dedi. Önemli olan, senin ağzın kiralık mı değil mi? Kendin misin, değil misin? O yüzden bir yerlere ait olmadım hiç. Ben herkesim ve hiç kimseyim. Tek başına güçlüysen güçlüsün.
İSTEMEDİĞİM ŞEYE “HAYIR” DİYEBİLECEK KADAR PARAM OLSA YETER
◊ Kariyer anlamında arzu ettiğiniz yerde misiniz?
- Bana “Çok daha iyi yerlerde olmalıydınız” diyorlar. Ben zaten çok iyi yerdeyim kardeşim!
Çünkü onun için iyi yerde sayılmam için teknem olmalı, uçağım olmalı, yalıda oturmalıyım.
Oldu da gerçi ama daha farklı değildim, yine böyleydim. Hatta onları çevirmek için özgürlüğünden feragat ediyorsun.
Bir süre sonra acaba bir jet alsam mı falan diye düşünmeye başlıyorsun.
Sonu yok bunun. Sonunda şuna karar verdim, istemediğimi yapmayacak kadar param olsun, istemediğim şeye “hayır” diyebileyim yeter.
Röportajı okuyanlar eğer bu lükse sahiplerse, Allah aşkına frene bassınlar.
Çünkü hiçbir zaman istekleri bitmeyecek. Çünkü fazla kazanmak için hayatından veriyorsun.
Ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsan o kadar özgürsün.
SEYİRCİ KÖTÜ ADAMI SEVERSE O İŞ TUTAR
◊ Gelelim son işinize... TRT1’de yayınlanan “Payitaht Abdülhamid”de rol alıyorsunuz.
- Evet, William Hechler rolünü üstlendim.
◊ Abdülhamid’in düşmanı olan bir İngiliz ajanı...
- Evet, iki projedir bana kötü adam karakterleri uygun bulunuyor.
◊ Bu iyi mi kötü mü bilemedim. Sizce?
- İyi. Çünkü kötü adam olmazsa hikâye olmaz. Yoksa neyi anlatacağız? Düşünsenize kadınla erkek birbirini çok seviyordu, çok da mutlu mesut yaşadılar, hayatlarında hiç kötü bir şey olmadı. Ne adamın hayatına biri girdi, ne kadının... Eee... Seyretmezsin ki... Pamuk Prenses’i üvey anne ile cadı olmasa dinlemezsin. Bir de derler ki “Seyirci kötü adamı severse o iş tutar”.
EŞİM AŞI İÇİN GÖNÜLLÜ DENEK OLDU
◊ Pandemiyle ilgili bir komplo teoriniz olduğunu duydum.
- Hastalık ilk çıktığında bir sürü komplo teorisi ortaya atıldı ya, biz de evde otururken ürettik (gülüyor). Sonra gördük ki komplo falan yok ortada. Sadece kahpe bir virüs var.
◊ Aşı hakkında da komplo teorileri gırla gidiyor.
- Aşıyla ilgili de komplo teorisi üretmesinler artık. Yok çip takıyorlar, yok takip edecekler. Arkadaş seni takip edecek de ne olacak, sen kimsin? Genetiğimizle oynayacaklarmış. Ne yapacak genetiğimizle oynayıp, kulaklarımızın yerini mi değiştirecek? Kısırlaştıracaklarmış. Niye kısırlaştırsın bizi? Zaten Avrupa’da yaşlı nüfus fazla diye dertleniyorlar. Tüketim lazım kapitalizme, ucuz işçi, köle lazım. Tam tersi üremekten yanalar, seni niye kısırlaştırsın? Eşim (Pınar Dura) gönüllü denek oldu aşı için, hiçbir yan etkisini de görmedi.