Pandemi dinlemedin, daha fazla beklemek istemedin ve ilk single’ını çıkardın. Öncelikle hayırlı olsun diyeyim Burak...
- Çok teşekkür ederim. Hem ilk single’m hem de ilk röportajım hayırlı olsun diyeyim ben de o zaman.
◊ Şarkından ve müzikal yolculuğundan bahsedeceğiz tabii ama bana çıkış noktan ilginç geldi asıl... Genetik okuyorken müzik ne alaka?
- Biraz ailemin yönlendirmesiyle moleküler biyoloji ve genetik bölümüne girdim...
◊ Yani istediğin o değildi...
- Yani... Orada okurken de istediklerimden vazgeçmedim zaten. Önce birkaç dizide rol aldım, sonrasında oyunculuk eğitimi almak üzere Los Angeles’a gittim. Bu arada müzik ve dans derslerine de katıldım. Bu yolculuk beni biraz daha müziğe doğru yöneltti ve Türkiye’ye dönüşte ona ağırlık verdim. Sinema-televizyon yüksek lisansı yaparken de şan ve dans dersleri almayı sürdürdüm.
◊ Dört gözle senin bilim insanı olmanı bekleyen ailen ve arkadaşların, şarkıcı olma kararını nasıl karşıladı?
- Zaten hayallerim hep bu yöndeydi ama ailem daha garanti bir mesleğim olmasını istediği için genetik bölümünü tercih ettim. Yine de orada okurken hayallerimden vazgeçmeden yoluma devam ettim. Onlar da yeteneğimi fark etti ve sonunda bana destek verdiler.
Kültür mirasları, yerin onlarca metre altında karşımıza çıkıyor.
Bu hayalin gerçek olmasını, İletişim Başkanlığı’nın tarihi ve kültürel zenginliklerimizi tanıtmak amacıyla hayata geçirdiği proje sağladı.
Proje kapsamında son olarak Türk minyatür sanatının en önemli eserlerinden Nakkaş Osman’ın “Surnâme-i Hümayun Dijital Sergisi” yolcularla buluştu.
Hologram ve özel projeksiyon teknolojisiyle hazırlanan sergi, Marmaray Yenikapı İstasyonu’nda görülebilir.
Marmaray yolcusuysanız, bu fırsatı kaçırmayın derim ben.
Dubai’de büyük rekabet
İki Türk markası, Dubai’de kıyasıya bir rekabet yaşıyor.
◊ 2020 senin açından nasıldı?
- İş yönünden herkes gibi biraz eksik... Ama sosyal medya yönünden bereketli...
◊ “Sosyal medya bereketi” mi? İlk kez duyuyorum...
- Sosyal medya bereketinden kastım şu; evde daha fazla içerik ürettim, daha fazla insana bunları sunabildim. Tek sorun şu; bazıları diyor ki “Koca adam oldun, niye böyle videolar çekiyorsun?”... Yaşlı gösteriyorum galiba...
◊ Kaç yaşındasın ki sen?
- 25...
Bu durum geçmişte başlı başına bir keyifken, salgın sonrası panik atağa dönüştü. Her uçuşta aynı korku, takip eden birkaç gün içinde akıldan çıkmayan “Acaba bana virüs bulaştı mı?” sorusu...
Hem kendimi hem de sevdiklerimi korumak adına tüm önlemlere uymaya çalışsam da yaşadığım korkunun üstesinden gelemiyordum.
Ta ki yolculara PCR testi zorunluluğu getirilene kadar...
Sadece Türkiye değil, birçok ülke uçuştan en geç 72 saat önce PCR test yaptırılmasını zorunlu tutuyor artık. Türkiye de yurtdışından gelecek yolcular için 1 Mart’a kadar test zorunluluğu getirdi.
Planladığım Amerika seyahati de tesadüfen o kararın sonrasına denk geldi. Neredeyse bir yıldır ne havalimanında ne de uçakta kendimi bu kadar rahat hissetmiştim.
Uçakta bulunan herkesin test yaptırdığını ve sonuçlarının negatif olduğunu bilmek ne büyük huzur, ne büyük konformuş meğer.
Saatlerce uçmama rağmen tedirginlik duymadan gidip döndüm. Diğer yolcularda da aynı rahatlığı gözlemledim.
Test zorunluluğu, herkes için güvenli uçuş demek.
Öncelikle şunu sormak istiyorum; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın görevleri, sorumlulukları tam olarak nelerdir?
- İletişim Başkanlığı, misyonu ve fonksiyonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte ihdas edilen en kritik kurumlardan biri. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle bu yeni ve dinamik kurumun ilk başkanı olma bahtiyarlığını yaşadım. Tabii bu aynı zamanda milletimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir sorumluluk... Cumhurbaşkanımızın belirlediği politika ve stratejilere uygun şekilde, ulusal ve küresel çapta iletişim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Ayrıca milletimiz ile devletimiz arasındaki iletişim akışını yönetiyoruz. Etkin ve nitelikli bir medya alanının inşasına katkı vermeye, basın mensuplarımıza destek olmaya çalışıyoruz. Stratejik iletişim, kriz yönetimi ve kamu diplomasisine ilişkin politikaların belirlenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması da Başkanlığımızın sorumluluğunda. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan ülkemiz aleyhine algı operasyonlarına karşı tüm mecralarda etkin bir mücadele yürütüyoruz.
KRİTİK BİR ZAMANDAYIZGenel olarak bir gününüz nasıl geçiyor? Mesai süresince en çok hangi konular zamanınızı alıyor?
- Doğrusu, benim günümün nasıl geçtiği Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisinin ve ülkemizin gündemine paralel olarak şekilleniyor. Çünkü ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünya açısından önemli olayların, sıcak gelişmelerin yaşandığı kritik bir zamandayız.
Böyle bir dönemde iletişim tali değil asli bir alan olarak öne çıkıyor. Bütün bu çalışma süreci, bizim için zaman mefhumunu ortadan kaldırıyor.
CUMHURBAŞKANIMIZIN ENERJİSİNE YETİŞMEK ZOR
Sizi bu görevde en çok zorlayan konular neler?
Pandemi dönemi içinde daha önce de Miami’ye uçmuştum ama bu kez prosedürler farklıydı. İpler iyice sıkı tutulmaya başlanmış. Tüm çaba üçüncü dalgaya geçit vermemek için elbette...
Değişiklik ne derseniz, artık ister geliş ister gidiş olsun, Amerika-Türkiye seyahatlerinden en fazla 72 saat önce PCR testi yaptırmak zorunlu. Negatif olduğunu belgeleyemezsen uçman mümkün değil. Bunu öğrenince soluğu arkadaşım Seycan Tanfer’in sahibi olduğu Tanfer Hastanesi’nde aldım.
Salgının ilk döneminde yaşanan test ücreti kaosunun sona erdiğini zaten biliyordum.
Nitekim bu konuda bir sürpriz yaşamadım.
Açıklandığı üzere test ücreti olarak 250 lira talep edildi.
Bu arada, yola çıkmaya hazırlananlar için de hemen bir not düşeyim, sonuçlar en geç ertesi gün elinizde oluyor, planlarınızı ona göre yapın.
Geleyim sadede; nurtopu gibi bir negatif belgem oldu, yolculuğun önündeki tek engel de kalktı. Biletler alınsın, valiz yapılsın...
Bu ne kalabalık
◊ Markasını İngiltere’de kurmuş bir modacısınız ama bildiğim kadarıyla bu maceranın öncesi de var. Sektörde kaç yıl geride kaldı?
- Aslında eşimin 2004 yılında İngiltere’den aldığı iş teklifi Zeynep Kartal markasının doğmasına ve köklenmesine olanak sağladı. Türkiye’den başlayıp İngiltere’ye uzanan moda yolculuğumda bu yıl 30 seneyi geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçmişe baktığımda, kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesinde işime olan tutkumla beraber ailemin ve sevdiklerimin manevi desteğinin payı çok büyük...
◊ Uzun yıllardır yurtdışındasınız. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş ya hani... Zaman içinde Türkiye’den koptunuz mu? Gönül bağları zayıfladı mı?
- Hayır, bu süreç boyunca hiçbir zaman anavatanımdan kopmadım. İngiltere’de yaşadım ama ülkeme duyduğum özlem ve hayata geçirdiğim her proje, “Bir sonrakinde daha iyisini nasıl yapabilirim” düşüncesini güçlendirdi. Bu düşüncenin de daha azimli bir şekilde çalışmamın önünü açtığına inanıyorum.
KOCA BİR OKYANUSTA TEK BAŞIMAYDIM
◊ Şu an orada kabul görmüş, sevilen bir modacısınız ama merak ediyorum, başlarda İngiliz moda sektörünün bir Türk tasarımcıya yaklaşımı nasıldı?
- Yurtdışında yaşamaya başlamanın ve burada bir markayı hayata geçirmenin zorluklarını tabii ki yaşadım. Yeni bir ülkede iş kurmak, koca bir okyanus içinde tek başına kalmaktı benim için...
Emine Erdoğan’ın gençlik yıllarından beri israf konusunda çok hassas olduğunu da biliyorum.
Ancak gördüğüm kadarıyla ne kadar konuşulursa konuşulsun, yazılırsa yazılsın, “sıfır atık” konusunda yeterli mesafe alınamıyor.
Sebebi de biziz.
Vatandaş olarak üzerimize düşeni gereğince yapmıyoruz.
Eğer evlerde böyle bir hareket başlamazsa, hassasiyetin genele yayılmasını ve sonuç alınmasını beklemek hayal olur.
Nasıl mı?
Bir Almanya örneğiyle açıklayayım. Almanya’da elinizdeki çöpü mutfaktaki yanlış çöp torbasına atarsanız kıyamet kopar. Çünkü atıklar türlerine göre ayrılır ve onlara göre belirlenen renkteki torbalara konur.
◊ Çok yönlülüğünüz herkesçe malum. Öğrendiğim kadarıyla yaptığınız işlere yeni başlıklar eklenmek üzereymiş. Bu kadar bölünmek normal mi?
- Bu bana pek garip gelmiyor da çevremde garip bir his uyandırıyor... Bir oyuncu, bir yönetmen ya da bir fotoğrafçı sonuçta kendi sanat kariyeriyle ilgilidir. Yani aynı zamanda bu işlerin sergileneceği yerlerin sahibi değildir. Ben hem oyuncuyum, hem tiyatrom var hem de tiyatro işlerinin yapıldığı kabareyi idare etmek zorundayım.
◊ Televizyonu atlamayalım.
- Evet, “bir şov programı varsa o programın moderatörü de benim” gibi bir komikliği yaşıyorum. Bir yandan medyayla mütevazı bir ilişkim var. Bu sezon TV100 kanalında bir programım var. Ayrıca bu işi hibrit olarak sürdürmek için adım attım, dijital platforma da iş yapmaya başlıyorum.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
“Kutlayalım yeni zamanını” dedi.
Bu paylaşım sonrası kimi veryansın etti, “ayıp” diye hop oturup hop kalktı, kimi de “sünnet davulla zurnayla kutlanıyorsa bu niye ayıp olsun” diyerek Düvenci’ye destek verdi.
Ben ayıplamıyorum da alkışlamıyorum da...
Öncelikle ne mutlu bu güzel aileye diyorum...
İki pırlanta gibi çocukla hayatlarını paylaşıyor, onların büyümelerine tanıklık ediyorlar.
Ve çok mutlular...
Sağlıkları da mutlulukları da daim olsun.
◊ 2020 zor geçti ama astrologlar 2021 için de iyi konuşmuyor. “2020 fragmandı, asıl film şimdi başlıyor” benzeri açıklamalar var. Şimdi oturup felaketin ikinci perdesini mi bekleyeceğiz yani?
- Aslına bakarsanız 2021 kumar yılı olacak.
◊ Nasıl yani?
- Yani doğru adımlar atıp akıllıca risk alan, yeniliğe açık olup kendini adapte edenler bu yıl kazanacak. Kapalı, değişime açık olmayanlarsa bu yılın kaybedenleri olacaktır.
◊ Gerçekten bu yıl öngörüldüğü kadar zor mu geçecek?
- Evet, zorlu bir süreç bizi bekliyor.◊ İyi ama hangi açılardan?
- Bu yıl kıtlık, kuraklık, isyanlar ve özgürlük savaşlarına tanıklık edeceğiz mesela... Özellikle Londra, Paris ve Washington’da büyük gösteriler olacak. Ayrıca Kanada ve Almanya’daki hareketlenmeler de bizi şaşırtacak diyebilirim. Amerika’da İkiz Kuleler benzeri bir olay yaşanabilir. Ayrıca yıl içinde dünyayı etkileyecek bir nükleer tehdit görüyorum.
Hatta 3. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyacağız. Batı ve doğu arasındaki denge bozukluğu, ülkelerdeki adaletsizlikler, terör olayları ve ayaklanmaları tetikleyecek.
Birkaç gün önce de o karelerin devamı geldi. Bedenine tepeden tırnağa “boş konuşma” anlamına gelen “bla bla bla” yazdırarak çıplak pozlar vermiş.
Ve bu kez altında İngilizce olarak şöyle yazıyordu: “Özgürlüğün doğuşu...”
İtiraf edeyim, bu çıplak fotoğrafın verdiği mesajı ben anlamadım.
“Çıplaklık özgürlük” mü diyor, “Boş konuşmalara kulak tıkadığında özgürsün” mü, yoksa “Siz konuşun, ben istediğimi yapar, istediğimi yaşarım” mesajı mı veriyor?
Bilemedim. Çözemedim. Bu pozlar bana pandemi döneminde unutulmamak için yapılmış PR çalışması gibi geldi.
Kim bilir belki de gelecek paylaşımlarla sır çözülür, mesaj açığa çıkar diye beklemedeyim ama yine de zannetmiyorum.
2021 nostaljisi
Nostalji severim. Hele nostaljik şarkıları daha da çok... O yüzden “best of” çalışmaları oldum olası yakından takip ederim.
◊ Serencim, geçmiş olsun. Geçirdiğin bir operasyon nedeniyle sürekli kilo kaybı yaşadığını açıkladın. Şimdi nasılsın, biraz toparlayabildin mi kendini?
- Teşekkür ederim. Aslında ilk kez 6 yıl önce mide ameliyatı geçirdim. O dönem gayet rahat ve sağlıklı şekilde kilo vermiştim.
◊ Evet, çok da formda görünüyordun. İkinci kez operasyon geçirme fikri nereden çıktı o halde?
- Çocuk yapmak istedim. Bunun için bir seneye yakın süre hormon aldım. Hormon tedavisi yüzünden de verdiğim kiloların 15 kilo kadarı geri geldi. Ama maalesef ani stres sonucu düşük yaptım. O süreçte evden dışarı çıkmadım. Sabahtan akşama kadar çikolata yiyor, kola içiyordum. İkinci operasyon fikri de düşükten sonra gelişti. Bir an önce kilo vermek, işime konsantre olmak için bu kararı aldım.
8 YAŞIMDAN BERİ SUDAN İĞRENİYORUM
◊ Seni stres, kola ve çikolata yoldan çıkardı yani...
- Alkol ve sigara zaten kullanmıyorum. Ama benim de bir kötü huyum var, su içememek... 8 yaşındayken musluktan gelen paslı suyu gördüm, o gün bugündür su içmiyorum, iğreniyorum. Tabii su içmemek de kolay kilo alma sebebi...
◊
Ne büyük yanılgı...
Geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı bir tweet’le açıldı gözlerim.
“2020’de uyuşturucu ile mücadele çatır çutur devam etti” diye söze girmiş Sayın Soylu...
Okuduğum an bu önemli mücadelede Türkiye’nin ne kadar yol kat ettiğini fark ettim.
Daha birkaç yıl öncesine kadar kriz geçiren çocuklar, hayatlarını kaybeden gencecik bedenler haber bültenlerinden eksik olmuyordu.
Ve şimdi... Elbet kökü tamamen kurumuş değil ama mücadele son sürat devam ediyor, gözünü para bürümüş bu vicdansız uyuşturucu satıcılarına aman verilmiyor.
Sayın Bakan, mücadelenin çarpıcı raporuna da yer vermiş tweet’inin devamında:
1
◊ Yeni “Best of” albümünüz hayırlı olsun. Öncelikle tanıtım için yaptığınız 72 saatlik kayıt maratonunda beni de unutmadığınız için teşekkür ederim.
- Rica ederim, ne demek...
◊ Orgun başına geçmiş, tavernada yaptığınız gibi binlerce sanatçıyı ve medya mensubunu tek tek adlarıyla dansa davet etmişsiniz. Gerçekten sabır işi... Kimin fikriydi bu?
- Polat Yağcı’nın... Sevgili prodüktörüm. 100 yıl düşünsem böyle bir şey benim aklıma gelmezdi zaten.
◊ Projesinden size bahsettiğinde “Hadi canım, nasıl çıkılır o işin içinden?” demediniz mi?
- Demez olur muyum? Aradı beni, “Arif abi, sana çok önemli bir şeyden bahsedeceğim, telefonda anlatamam ama bir zahmete şirkete gel” dedi. Allah’tan ben de o zaman İstanbul’dayım, buradan gelip gitmek zor oluyor çünkü. “Peki” dedim, gittim.
Olan olmayana, varlıklı darlıktakine el uzattı.
Bu sayede pandemiyi mümkün olduğunca az hasarla atlatma yolunda önemli mesafe kat ettik.
Belediyeler “küçük esnafa destek” çağrısı yapıyor, bu çağrılar büyük ölçüde yanıt buluyor.
Büyük işletmelerin imdadına ise genellikle mal sahipleri yetişiyor.
Kısıtlamalar çerçevesinde günlük ciroları ciddi ölçüde azalan mağazalara kimi AVM’lerden yılbaşı hediyesi tadında müjde geldi.
Zaten temmuz ayından beri kiracılarına yüzde 50 indirim sağlayan Capitol de “Gün birlik olma günü” diyenlerden...
2021 Nisan sonuna kadar yüzde 50 indirimli kira uygulamasına devam edecek olan AVM, aralık ayında başlayan hafta sonları sokağa çıkma yasağı nedeniyle ek destek kararı aldı.
◊ Mustafa Bey, öncelikle çok geçmiş olsun. Geçen ay bir kalp krizi geçirdiniz. Nasılsınız şimdi?
- İyiyim, çok iyiyim hamdolsun. Biz her şeye “hamdolsun” demesini bilmiyoruz. Şimdi korona denilen bir hastalık yaşanıyor değil mi? Bir virüs... İnsanlar kızıyorlar, çekingenler, tereddütlüler.
◊ Tedirgin olmamız normal değil mi?
- Ama her şeye “hamdolsun” diyeceksin. Niye? Çünkü kötünün kötüsü var. Allah beterinden korusun. Her şerde bir hayır vardır. Şerre değil hayra yormak lazım. Biz şerre yoruyoruz hep. Herkeste bir panik, stres... Ya bir durun, rahat olun kardeşim. Allah’tan gelen her şeyde bir hayır vardır.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Benim anladığım o...
Sadede geliyorum...
Beklenen karar alındı, 31 Aralık akşamından 4 Ocak sabahına kadar sokağa çıkma kısıtlaması geldi.
Dört gün insanlar evinde ailesiyle inzivaya çekilecek. Durum bu...
Ama sonra gözüm reklamlara takılıyor, belli bir grup için her şey güllük gülistanlık...
Sanırsın pandemi bitti, virüs alt edildi.
Oteller “en güzel yılbaşı paketi bizde, koş vatandaş” çığırtkanlığı yapıyor, tur şirketleri 4 günlük yılbaşı paketi satma, oteller müşteri kapma telaşı yaşıyor.
Aşıya ne hacet, 4 günlük yılbaşı tatili satın alırsan Covid korumalısın yani!
◊ Doğal güzellik ve şifa kaynaklarının kullanımını, okuduğum kadarıyla anneannenizden öğrenmişsiniz. Ondan biraz bahseder misiniz?
- Anneannem Türkiye’nin ilk lokman hatunlarından Fatma Öktem... Eski zamanlarda hastaneler bu kadar yaygın, teknoloji de bu kadar ileri değilken, doğadan bulduğu bitkilerle tedavi yapardı. Bu tedavileri zaman içinde geliştirerek birçok konuda alternatif doğal reçeteler hazırladı.
Ben de o süreçte hem çok meraklı hem de konuyla çok ilgiliydim. Ondan gördüklerimi zamanla geliştirdim, bunları gerek ekranlarda gerekse kitaplarımla aktarma yoluna gittim.
◊ Sizi yönlendiren anneanneniz miydi yoksa kendiliğinden gelişen bir ilgi mi bu?
- Bitki ve doğal içerik konusunda anneannem sayesinde ilerledim. Ama bu bilgileri güzellik alanına taşımak, geliştirip üretmek için çok ciddi araştırmalar yaptım. Bu beni önce bitki bilimine sonra da güzellik uzmanlığına yönlendirdi. Ardından kitaplar geldi. Ve en sonunda da yerli marka yaratma süreci başladı.
◊ Anneanneniz Atatürk’le de tanışmış...
- Bizim için çok özel bir anı bu... Eskiden ilaç ve hastane konusunda çok eksiklik yaşandığından, anneannem herkese doğal yöntemlerle şifa olmaya başlamış. Gerek kendisinin bulunduğu Siirt’ten gerekse çevre illerden birçok kişi ona gidermiş. Mustafa Kemal Atatürk de cumhuriyetin ilanından sonra Anadolu’yu şehir şehir gezerken Siirt ziyaretinde onunla tanışmak istemiş.
Ama girişimci ruhlar, yeni dünya düzenine uygun yeni deneyimler vaat ediyor, Uzay Yolu tadında alternatifler sunuyor.
Azıcık detaylandırayım, yeni yıl akşamınıza renk katayım...
ÇapaMarka Entertainment Group, eğlencenin bittiği, müziğin sustuğu pandemi sürecinde “Bu kadar sessizlik, bu kadar depresyon yeter” diyerek dünyanın ilk dijital eğlence parkını yarattı. Adı Digital Winter Wonderland...
Bir bakıma geleceğin demo’su... Uzay çağında nasıl eğleneceğiz, test ediliyor gibi...
Devasa bir alan üzerine 3D olarak inşa edilen bir yeni yıl panayırı hayal edin... Dönme dolabından 70 metrelik yılbaşı ağacına her şey gerçeğine en yakın şekilde tasarlanmış. Panayır alanında hepsi yine üç boyutlu 7 ayrı sahne ve her sahne için farklı bir eğlence mevcut.
Yeni yıl ruhunun en güvenli, en virüssüz şekilde yaşanması için insan sirkinden yeni yıl gazinosuna, akustik sahneden ana sahneye her şey düşünülmüş.
Velhasıl, gece boyunca sahneler arasında dolaşırken karşınıza bir anda Ali Poyrazoğlu, Soner Olgun, Serdar Ortaç, Suzan Kardeş, Celil Nalçakan, Özlem Olgun, Deha Bilimlier, Derya Uluğ, Gülden Karaböcek, Güvenç Dağüstün ve Zehra ile çember dansçıları, oryantal dansçılar ve akrobatlar çıkabilir, şaşırmayın.
Öylesine bir gerçekçilik, öyle bir zincirleme sürpriz...
Geleneksel okçulukta Türkiye başı çekiyor
Malazgirt Zaferi’nin 948’inci yıldönümü, Ahlat ve Malazgirt’te eşzamanlı olarak düzenlenecek özel bir etkinlikle kutlanacak. Okçular Vakfı tarafından Cumhurbaşkanlığı himayelerinde 23-26 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek etkinliğe sayılı gün kala, Okçular Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Ali Yıldız ile bir araya geldim. Hem programın detaylarını, hem basın toplantısı için neden Kıbrıs’ı seçtiklerini anlatan Yıldız, “Bin yılını hesap edemeyenler millet olamazlar. Biz de bugün bunu söyleyebilecek birkaç milletten biriyiz. Biz geçmişe yaslanan, bugüne basan ve geleceğe bakan bir gençlik istiyoruz” dedi.
◊ Okçular Vakfı, Malazgirt Zaferi’ni bu yıl da görkemli bir etkinlikle kutlayacak. Organizasyonun detaylarına gelmeden önce vakfın tarihçesinden biraz söz etmenizi rica etsem...
- Okçular Vakfı 1453 yılında, İstanbul’un fethinden sonra, okçuların fetihteki önemine binaen Fatih Sultan Mehmet Han’ın otağının bulunduğu alanda kurulmuş bir tekke. Fatih Sultan Mehmet Han, kendi cebinden vakfediyor burayı, bedelini kendi ödüyor ve burayı okçulara tahsis ediyor. Tarih boyunca Okçular Tekkesi olarak padişahların, sultanların ok attığı, Tozkoparan İskender gibi dünyanın en iyi okçularının yetiştiği bir meydan aslında burası. Osmanlı’da padişahların bayramlaşma törenlerini yaptığı yer yine burası.
◊ Sonra...
- Cumhuriyet’le birlikte tekke ve zaviyelerin kaldırılması kanununa istinaden tekkeler kapanınca, Mustafa Kemal Atatürk’e gidiliyor. “Burası bir tekke ama aynı zamanda sporcu yetiştiriliyor” denince Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla okçulukla ilgili bir spor kulübü olarak varlığını devam ettiriyor.
◊ Ama bir dönem kimliğini kaybetmiş...
- 50’li yıllarda... Okçuluk kulübü, zamanın akışına, trendine uygun şekilde Okspor Futbol Kulübü’ne dönüşüyor.
◊ Yani popüler kültüre yeniliyor.
- Popüler bir spora mağlup oluyor diyelim. Az önce görmüş olduğunuz ok sahası o dönem futbol sahası olarak kullanılıyor örneğin.
◊ Futbol sahasından ok meydanına dönüş nasıl oldu?
- 2012’de alan restore edildi, ardından Okçular Vakfı’mızı kurduk. Açılışı da 2013 yılında Cumhurbaşkanımızın himayelerinde ve teşrifleriyle gerçekleştirdik. Amacımız da yine dünyanın en iyi okçularını, en iyi sporcularını yetiştirmek.
◊ Düzenlediğiniz etkinliklere yabancı sporcuların ilgisi ne boyutta?
- Şöyle söyleyeyim, İstanbul’un Fethi münasebetiyle her yıl 29 Mayıs’ta bir Fetih Kupası düzenliyoruz. Bu organizasyona en son 50 ülkeden toplam 526 sporcu katıldı. Fetih Kupası’nın önemli bir özelliği var ayrıca... Ülkelerinin en başarılı geleneksel okçuları ile Olimpiyat şampiyonluğu ölçüsündeki modern okçular, aynı etkinlikte yarışıyor. Geleneksel ve modern okçuları bir araya getirmesi anlamında dünyadaki tek organizasyon.
◊ Ok Meydanı’nın tarihçesinden önceden haberdar olan yabancı sporcular var mı?
- Geleneksel okçular genellikle tarihi biraz bilir, tarihe merakları vardır zaten. Dolayısıyla birçoğu tarihin en iyi okçularının Türkler olduğunu biliyor. Türk devlet geleneğinde hakimiyeti sembolize eder ok ve yay. Hatta Gürcü asıllı bir tarihçi “okçu millet” diye tarif eder bizi.
◊ Düzenlediğiniz yarışlara en yoğun ilgi ve katılım hangi ülkelerden oluyor?
- Modern okçulukta direkt Kore diyebilirim. Hyundai firması Kore’de okçuluğun sponsoru... Japonya’da ise bizzat kraliyetin, kralın himaye ettiği Yabusame diye bir atlı okçuluk kulübü var.
◊ Hangi ülkeler hangi kategoriyle daha ilgili?
- Modern okçulukta öne çıkan Amerika, Kore, ayrıca Almanya, Fransa, İtalya; aslında neredeyse Avrupa ülkelerinin tamamı denebilir. Geleneksel okçulukta ise Türkiye ve Macaristan başı çekiyor.
◊ Bu yıl kupayı kim aldı mesela?
- Tek bir isim söylenemez ki, farklı farklı kategoriler var. Mesela bayanlar makaralı, klasik makaralı, gençler, yıldızlar... Türkiye’den, Kore’den, Çin’den, Amerika’dan, İtalya’dan, Fransa’dan, Rusya’dan kürsü alan sporcular oldu.
◊ Böyle bir organizasyona ev sahipliği yapmak, şampiyonluktan öte gerçi...
- Evet. Bu sayede Türk okçuluğu tanıtılıyor, Türklerin okçu bir millet olduğu vurgulanıyor. Dünyanın en büyük okçuluk tesisinin burada olduğu yerinde tespit ediliyor. Bu arada Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı da Türk; Prof. Dr. Uğur Erdener hoca. Kendisi aynı zamanda Olimpiyat Komitesi Asbaşkanı.
◊ Olimpiyatlara doğru gidiyorsunuz yani...
- Niyetimiz o. Şu anda Olimpiyat Şampiyonluğu’na aday bir gencimiz var hatta; Bahattin Hekimoğlu. 2019 Engelli Okçuluk Dünya Şampiyonası’nda birinci oldu, Türkiye’ye yeni dünya rekoru ile döndü.
◊ Türkiye’de ok ve yayın tarihle direkt bir bağı olduğu açık. Peki ya işin sportif kısmı? Bu sporun sağlığa ne gibi faydaları var mesela?
- Okçuluk ruh-beden terbiyesi, ruh ve beden disiplini açısından en elverişli spor. Dikkat dağınıklığı, motivasyon sıkıntısı, stres ve buna bağlı birtakım rahatsızlıkların tedavisi için okçuluk sporu öneriliyor, çoğu kişi bunu bilmiyor. Şu anda Okçular Vakfı’na doktor tavsiyesiyle gelen, bir anlamda tedavi olan gençlerimiz, çocuklarımız var. Ayrıca iş hayatında olan bizler, karar verici noktasında bulunan yöneticiler, velhasıl kendi iş alanında benzer sorunları yaşayan, en önemlisi yaşamaması gerekenler için de en elverişli spor.
◊ Okçuluk için belli bir yaş sınırlaması var mı?
- Yok. 7’den 77’ye... Dileyen 77’sinde de yapar, bu tamamen güce bağlı. Sonuçta güç isteyen bir spor.
◊ Sanki lüks bir spor gibi görünüyor ama...
- Ama değil (gülüyor). Kesinlikle pahalı bir spor değil okçuluk. Hele de diğer sporlarla mukayese ettiğinizde. Türkiye’nin ekonomik şartları içerisinde, orta halli bir ailenin çocuklarının rahatlıkla yapabileceği bir spor. Kaldı ki biz de vakıf olarak gençlere bu imkanları bilabedel sunuyoruz. Çünkü amacımız bu sporun yaygınlaşması, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına yayılması.
DÜNYANIN TEK OKÇULUK ENSTİTÜSÜ VE LABORATUVARI BİZDE
◊ Yarışmalar ve eğitimler dışında hayata geçirdiğiniz başka ne gibi projeler var?
- Geleneksel Türk okçuluğunun daha geniş kitlelere tanıtılabilmesi için Okçuluk Enstitüsü’nü kurduk. Bu enstitünün dünyada bir benzeri yok. Ayrıca bir Okçuluk Laboratuvarı kurduk. Aynı şekilde o da tek... Enstitü ve laboratuvarın yanı sıra müzemiz ve kütüphanemiz bulunuyor. Tekrar ifade etmek istiyorum, amacımız geleneksel Türk okçuluğunu yaygınlaştırmak. Diğer taraftan modern okçulukta dünyanın en iyi sporcularını yine burada yetiştirmek.
◊ Tozkoparan İskender gibi mi?
- Kesinlikle... Tozkoparan İskender, 845.5 metreye ok atmak suretiyle dünyanın en büyük okçusu unvanını kazanmış biridir ve Okçular Tekkesi’nin sporcusudur.
◊ Vakıf, sporcu yetiştirmenin yanı sıra tarih konusunda farkındalık yaratmak gibi bir misyona da sahip anladığım kadarıyla...
- Doğru. Neticede Okçular Vakfı bir sorumluluk üstleniyor, diyor ki “Tarih bir milletin yaşadığıdır, kendisidir”. İstanbul’un Fethi bu vakfın tarihiyle birebir kesiştiği, hatta başlangıcı olduğu için bizim açımızdan vazgeçilmez bir tarih. Gençlere bir tarih, medeniyet, vatan ve fetih şuuru verebilme anlamında, İstanbul’un Fethi’ni 7 yıldır kutluyoruz. Her 29 Mayıs’ta uluslararası organizasyonlara imza atıyoruz; paneller, konferanslar, basın toplantıları düzenliyoruz.
KIBRIS BİZİM VATANIMIZ
◊ Gelelim Malazgirt Zaferi’nin yıldönümü kutlamalarına... Bu fikir nereden çıktı?
- Medeniyetler üç esas üzerine kurulur, yani üç sacayağı vardır. İnsan merkezdedir. Diğer iki unsur mekan ve zamandır. Medeniyetlerin değişmez, tarihte iz bırakmış mekanları vardır. Malazgirt ve İstanbul da işte öyle mekanlardır.
◊ Malazgirt Zaferi kutlamalarının basın toplantısını neden Kıbrıs’ta yapıyorsunuz?
- Malazgirt Zaferi, Anadolu topraklarının milletimize vatan olarak bırakıldığı zamandır. Burası vatandır. Uğrunda mücadele edilen, gözyaşı dökülen, acılar çekilen toprak parçasına biz “vatan” diyoruz. Ve anadır vatan.
Acılarımızın, sevinçlerimizin, gözyaşlarımızın ve kanımınız olduğu bir başka toprak parçası daha var, o da Kıbrıs. Kıbrıs Akdeniz’in ortasında bulunabilir ama Hala Sultan’ın 90 yaşında olmasına rağmen fethine katıldığı, 1571’de Yavuz Sultan Selim’in gidip fethettiği Kıbrıs bizim vatanımızdır, toprağımızdır. Bugün Kıbrıs’ta birileri hayaller kurmaya kalkarsa, biz de tarih şuurunu kuşanarak, vatan şuurunu kuşanarak karşılarında dururuz.O nedenle anma etkinliklerine yavru vatanımızdan başlayalım istedik.
SELÇUKLU KABRİSTANI
BU TOPRAKLARIN BİZİM OLDUĞUNA DAİR BİR MÜHÜRDÜR
◊ Malazgirt Zaferi kutlama etkinlikleri, bu yıl iki ayrı yerde eşzamanlı olarak düzenlenecekmiş.
- Evet. 22 Ağustos’ta Kıbrıs’ta basın toplantısı olacak. 23 Ağustos’ta Ahlat’a geçeceğiz.
◊ Neden direkt Malazgirt değil de Ahlat?
- Ahlat önemli bir Türk üssü. Medeniyet, kültür ve inanç merkezlerimizden biri. Aynı zamanda Kubbet-ül İslam’dır da (İslam’ın Kubbeleri). Var olan üç Kubbet-ül İslam şehrinden biridir: Buhara, Behl ve Ahlat. Ahlat’ta bir Selçuklu Kabristanı vardır, geçen yıl Cumhurbaşkanımız orada bulundular örneğin. Bu bir tarihi duruştur, tarihe ve medeniyete saygı duruşudur.
◊ Kabristan neden o kadar önemli?
- Bu toprakların bizim olduğuna dair bir mühür çünkü. 900 yılına hatta çok daha eskilere ait bir kabristandan bahsediyoruz. Bu yıl da Selçuklu Kabristanı ziyaret edilecek, oraya yakın bir meydanda cirit, okçuluk, yağlı güreş müsabakaları, ünlü sanatçılarımızın konserleri, toy temsilleri yapılacak... 23’ü akşamı Bayrak Yürüyüşü olacak. 26’sında sayın Cumhurbaşkanımız etkinlik alanını gezecek.
Geçmişe yaslanan, geleceğe bakan bir gençlik istiyoruz
◊ Ya Malazgirt?
- 23-24-25-26 Ağustos’ta Malazgirt’te de eşzamanlı olarak aynı etkinlikler devam edecek. 26 Ağustos’ta sayın Cumhurbaşkanımız Malazgirt’e teşrif edecek. Siyasi partilere de farklı sivil toplum örgütlerine de davetiyelerimizi gönderdik. Çünkü bu siyasi değil sivil bir organizasyon.
İstiyoruz ki Selçuklu Kabristanı’nı gençler görsün, şunu hissetsin; “Evet yapay zeka, robotik zeka, robotik kodlama, bunları konuşuyoruz. Teknolojiyi, dijitali, sosyal medyayı hep konuşacağız. Kendi savunma sanayimiz üzerine kafa yoracağız. Ama geçmişimizi unutmadan...”
Biz geçmişe yaslanacak, bugüne basacak ve geleceğe bakacak bir gençlik istiyoruz. Gelsinler Selçuklu Kabristanı’nda dedelerinin 900’lü yıllardan kalma mezarlarının başında bir Fatiha okusunlar, saygı duruşunda bulunsunlar.
Ünlü bir düşünür şöyle diyor; “Bin yılını hesap edemeyenler millet olamazlar”. Bugün bunu söyleyebilecek birkaç milletten biriyiz. İnanıyorum ki günlük siyasi çekişmelerde bulunanlar, dedelerinin kabirleri başında buluşacak. “Bin sene önce dedemiz buradaydı” diyecek, “Biz aynı toprağın çocuklarıyız” bilincine ulaşacak.
Malazgirt organizasyonunun yapılmasının temel gerekçesi de tam olarak bu.
Bu medeniyet ve tarih şuurunu kuşanmış gençler, siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakmak, birlik beraberliği sağlamak suretiyle Kıbrıs’ta da söz sahibi olacak.