◊ Yunus Emre Enstitüsü, Türk kültürünü dünyaya tanıtmak hedefiyle önemli projeleri hayata geçiriyor. Öğrendiğim kadarıyla bu hedef doğrultusunda birincil önceliğiniz, Türkçeyi daha yaygın bir dil haline getirmek...
- Öncelikle şunun altını çizmek isterim, kültür dediğimiz şey medeniyetten farklı. Kültür, bizim örf dediğimiz şeydir.
◊ Yani...
- Yani nasıl oturup kalktığınız, mutfak kültürünüz, yemek tarzınız, konuşmanız, sevgi ve hüznü ifade ediş şekliniz, hepsi kültürü oluşturur. Kültür dediğimiz şeyi biz “bir işi yapış şekli” olarak tanımlıyoruz. Anadolu’yu çevreleyen coğrafyada da Türk kültürünün önemli bir etkisi var.
◊ Anadolu tek bir kültür değil, tam anlamıyla bir kültür mozaiği ama...
- Tabii ki... Bu çok kültürlülük asırlar öncesine dayanıyor. Onun için 2021’in hem Yunus Emre, hem Hacı Bektaş-ı Veli hem de Ahi Evran yılı ilan edilmesi çok kıymetli. Onlar bu toprakların mayası...
SINIRIN ÖTESİNDE İNSANLAR TÜRKÇE ÖĞRENMEK İSTİYOR
Çünkü ailemden ötürü yaz denince aklıma ilk orası gelir.
Benim için gurbetin bittiği yerdir.
Alanya’nın fetih yıldönümü kutlamalarına davet edildiğimde çok sevindim.
Paldır küldür valizimi hazır edip Alanya için yola çıktım.
Alanya’nın tarihi inanılmaz etkileyici... Kimlerin kurduğu bile tam olarak bilinmiyor.
Ama tarihinin “Karanlık Çağlar” olarak tabir edilen M.Ö. 20.000’li yıllara dayandığı tahmin ediliyor.
Böyle bir geçmişin izlerini gezmekle, görmekle bitiremiyor, gezerken adeta bir masal diyarına yolculuk ediyorsunuz.
Pandemi dinlemedin, daha fazla beklemek istemedin ve ilk single’ını çıkardın. Öncelikle hayırlı olsun diyeyim Burak...
- Çok teşekkür ederim. Hem ilk single’m hem de ilk röportajım hayırlı olsun diyeyim ben de o zaman.
◊ Şarkından ve müzikal yolculuğundan bahsedeceğiz tabii ama bana çıkış noktan ilginç geldi asıl... Genetik okuyorken müzik ne alaka?
- Biraz ailemin yönlendirmesiyle moleküler biyoloji ve genetik bölümüne girdim...
◊ Yani istediğin o değildi...
- Yani... Orada okurken de istediklerimden vazgeçmedim zaten. Önce birkaç dizide rol aldım, sonrasında oyunculuk eğitimi almak üzere Los Angeles’a gittim. Bu arada müzik ve dans derslerine de katıldım. Bu yolculuk beni biraz daha müziğe doğru yöneltti ve Türkiye’ye dönüşte ona ağırlık verdim. Sinema-televizyon yüksek lisansı yaparken de şan ve dans dersleri almayı sürdürdüm.
◊ Dört gözle senin bilim insanı olmanı bekleyen ailen ve arkadaşların, şarkıcı olma kararını nasıl karşıladı?
- Zaten hayallerim hep bu yöndeydi ama ailem daha garanti bir mesleğim olmasını istediği için genetik bölümünü tercih ettim. Yine de orada okurken hayallerimden vazgeçmeden yoluma devam ettim. Onlar da yeteneğimi fark etti ve sonunda bana destek verdiler.
Kültür mirasları, yerin onlarca metre altında karşımıza çıkıyor.
Bu hayalin gerçek olmasını, İletişim Başkanlığı’nın tarihi ve kültürel zenginliklerimizi tanıtmak amacıyla hayata geçirdiği proje sağladı.
Proje kapsamında son olarak Türk minyatür sanatının en önemli eserlerinden Nakkaş Osman’ın “Surnâme-i Hümayun Dijital Sergisi” yolcularla buluştu.
Hologram ve özel projeksiyon teknolojisiyle hazırlanan sergi, Marmaray Yenikapı İstasyonu’nda görülebilir.
Marmaray yolcusuysanız, bu fırsatı kaçırmayın derim ben.
Dubai’de büyük rekabet
İki Türk markası, Dubai’de kıyasıya bir rekabet yaşıyor.
◊ 2020 senin açından nasıldı?
- İş yönünden herkes gibi biraz eksik... Ama sosyal medya yönünden bereketli...
◊ “Sosyal medya bereketi” mi? İlk kez duyuyorum...
- Sosyal medya bereketinden kastım şu; evde daha fazla içerik ürettim, daha fazla insana bunları sunabildim. Tek sorun şu; bazıları diyor ki “Koca adam oldun, niye böyle videolar çekiyorsun?”... Yaşlı gösteriyorum galiba...
◊ Kaç yaşındasın ki sen?
- 25...
Bu durum geçmişte başlı başına bir keyifken, salgın sonrası panik atağa dönüştü. Her uçuşta aynı korku, takip eden birkaç gün içinde akıldan çıkmayan “Acaba bana virüs bulaştı mı?” sorusu...
Hem kendimi hem de sevdiklerimi korumak adına tüm önlemlere uymaya çalışsam da yaşadığım korkunun üstesinden gelemiyordum.
Ta ki yolculara PCR testi zorunluluğu getirilene kadar...
Sadece Türkiye değil, birçok ülke uçuştan en geç 72 saat önce PCR test yaptırılmasını zorunlu tutuyor artık. Türkiye de yurtdışından gelecek yolcular için 1 Mart’a kadar test zorunluluğu getirdi.
Planladığım Amerika seyahati de tesadüfen o kararın sonrasına denk geldi. Neredeyse bir yıldır ne havalimanında ne de uçakta kendimi bu kadar rahat hissetmiştim.
Uçakta bulunan herkesin test yaptırdığını ve sonuçlarının negatif olduğunu bilmek ne büyük huzur, ne büyük konformuş meğer.
Saatlerce uçmama rağmen tedirginlik duymadan gidip döndüm. Diğer yolcularda da aynı rahatlığı gözlemledim.
Test zorunluluğu, herkes için güvenli uçuş demek.
Öncelikle şunu sormak istiyorum; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın görevleri, sorumlulukları tam olarak nelerdir?
- İletişim Başkanlığı, misyonu ve fonksiyonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte ihdas edilen en kritik kurumlardan biri. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle bu yeni ve dinamik kurumun ilk başkanı olma bahtiyarlığını yaşadım. Tabii bu aynı zamanda milletimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir sorumluluk... Cumhurbaşkanımızın belirlediği politika ve stratejilere uygun şekilde, ulusal ve küresel çapta iletişim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Ayrıca milletimiz ile devletimiz arasındaki iletişim akışını yönetiyoruz. Etkin ve nitelikli bir medya alanının inşasına katkı vermeye, basın mensuplarımıza destek olmaya çalışıyoruz. Stratejik iletişim, kriz yönetimi ve kamu diplomasisine ilişkin politikaların belirlenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması da Başkanlığımızın sorumluluğunda. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan ülkemiz aleyhine algı operasyonlarına karşı tüm mecralarda etkin bir mücadele yürütüyoruz.
KRİTİK BİR ZAMANDAYIZGenel olarak bir gününüz nasıl geçiyor? Mesai süresince en çok hangi konular zamanınızı alıyor?
- Doğrusu, benim günümün nasıl geçtiği Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisinin ve ülkemizin gündemine paralel olarak şekilleniyor. Çünkü ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünya açısından önemli olayların, sıcak gelişmelerin yaşandığı kritik bir zamandayız.
Böyle bir dönemde iletişim tali değil asli bir alan olarak öne çıkıyor. Bütün bu çalışma süreci, bizim için zaman mefhumunu ortadan kaldırıyor.
CUMHURBAŞKANIMIZIN ENERJİSİNE YETİŞMEK ZOR
Sizi bu görevde en çok zorlayan konular neler?
Pandemi dönemi içinde daha önce de Miami’ye uçmuştum ama bu kez prosedürler farklıydı. İpler iyice sıkı tutulmaya başlanmış. Tüm çaba üçüncü dalgaya geçit vermemek için elbette...
Değişiklik ne derseniz, artık ister geliş ister gidiş olsun, Amerika-Türkiye seyahatlerinden en fazla 72 saat önce PCR testi yaptırmak zorunlu. Negatif olduğunu belgeleyemezsen uçman mümkün değil. Bunu öğrenince soluğu arkadaşım Seycan Tanfer’in sahibi olduğu Tanfer Hastanesi’nde aldım.
Salgının ilk döneminde yaşanan test ücreti kaosunun sona erdiğini zaten biliyordum.
Nitekim bu konuda bir sürpriz yaşamadım.
Açıklandığı üzere test ücreti olarak 250 lira talep edildi.
Bu arada, yola çıkmaya hazırlananlar için de hemen bir not düşeyim, sonuçlar en geç ertesi gün elinizde oluyor, planlarınızı ona göre yapın.
Geleyim sadede; nurtopu gibi bir negatif belgem oldu, yolculuğun önündeki tek engel de kalktı. Biletler alınsın, valiz yapılsın...
Bu ne kalabalık
◊ Markasını İngiltere’de kurmuş bir modacısınız ama bildiğim kadarıyla bu maceranın öncesi de var. Sektörde kaç yıl geride kaldı?
- Aslında eşimin 2004 yılında İngiltere’den aldığı iş teklifi Zeynep Kartal markasının doğmasına ve köklenmesine olanak sağladı. Türkiye’den başlayıp İngiltere’ye uzanan moda yolculuğumda bu yıl 30 seneyi geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçmişe baktığımda, kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesinde işime olan tutkumla beraber ailemin ve sevdiklerimin manevi desteğinin payı çok büyük...
◊ Uzun yıllardır yurtdışındasınız. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş ya hani... Zaman içinde Türkiye’den koptunuz mu? Gönül bağları zayıfladı mı?
- Hayır, bu süreç boyunca hiçbir zaman anavatanımdan kopmadım. İngiltere’de yaşadım ama ülkeme duyduğum özlem ve hayata geçirdiğim her proje, “Bir sonrakinde daha iyisini nasıl yapabilirim” düşüncesini güçlendirdi. Bu düşüncenin de daha azimli bir şekilde çalışmamın önünü açtığına inanıyorum.
KOCA BİR OKYANUSTA TEK BAŞIMAYDIM
◊ Şu an orada kabul görmüş, sevilen bir modacısınız ama merak ediyorum, başlarda İngiliz moda sektörünün bir Türk tasarımcıya yaklaşımı nasıldı?
- Yurtdışında yaşamaya başlamanın ve burada bir markayı hayata geçirmenin zorluklarını tabii ki yaşadım. Yeni bir ülkede iş kurmak, koca bir okyanus içinde tek başına kalmaktı benim için...
Emine Erdoğan’ın gençlik yıllarından beri israf konusunda çok hassas olduğunu da biliyorum.
Ancak gördüğüm kadarıyla ne kadar konuşulursa konuşulsun, yazılırsa yazılsın, “sıfır atık” konusunda yeterli mesafe alınamıyor.
Sebebi de biziz.
Vatandaş olarak üzerimize düşeni gereğince yapmıyoruz.
Eğer evlerde böyle bir hareket başlamazsa, hassasiyetin genele yayılmasını ve sonuç alınmasını beklemek hayal olur.
Nasıl mı?
Bir Almanya örneğiyle açıklayayım. Almanya’da elinizdeki çöpü mutfaktaki yanlış çöp torbasına atarsanız kıyamet kopar. Çünkü atıklar türlerine göre ayrılır ve onlara göre belirlenen renkteki torbalara konur.
“Kutlayalım yeni zamanını” dedi.
Bu paylaşım sonrası kimi veryansın etti, “ayıp” diye hop oturup hop kalktı, kimi de “sünnet davulla zurnayla kutlanıyorsa bu niye ayıp olsun” diyerek Düvenci’ye destek verdi.
Ben ayıplamıyorum da alkışlamıyorum da...
Öncelikle ne mutlu bu güzel aileye diyorum...
İki pırlanta gibi çocukla hayatlarını paylaşıyor, onların büyümelerine tanıklık ediyorlar.
Ve çok mutlular...
Sağlıkları da mutlulukları da daim olsun.
◊ 2020 zor geçti ama astrologlar 2021 için de iyi konuşmuyor. “2020 fragmandı, asıl film şimdi başlıyor” benzeri açıklamalar var. Şimdi oturup felaketin ikinci perdesini mi bekleyeceğiz yani?
- Aslına bakarsanız 2021 kumar yılı olacak.
◊ Nasıl yani?
- Yani doğru adımlar atıp akıllıca risk alan, yeniliğe açık olup kendini adapte edenler bu yıl kazanacak. Kapalı, değişime açık olmayanlarsa bu yılın kaybedenleri olacaktır.
◊ Gerçekten bu yıl öngörüldüğü kadar zor mu geçecek?
- Evet, zorlu bir süreç bizi bekliyor.◊ İyi ama hangi açılardan?
- Bu yıl kıtlık, kuraklık, isyanlar ve özgürlük savaşlarına tanıklık edeceğiz mesela... Özellikle Londra, Paris ve Washington’da büyük gösteriler olacak. Ayrıca Kanada ve Almanya’daki hareketlenmeler de bizi şaşırtacak diyebilirim. Amerika’da İkiz Kuleler benzeri bir olay yaşanabilir. Ayrıca yıl içinde dünyayı etkileyecek bir nükleer tehdit görüyorum.
Hatta 3. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyacağız. Batı ve doğu arasındaki denge bozukluğu, ülkelerdeki adaletsizlikler, terör olayları ve ayaklanmaları tetikleyecek.
Birkaç gün önce de o karelerin devamı geldi. Bedenine tepeden tırnağa “boş konuşma” anlamına gelen “bla bla bla” yazdırarak çıplak pozlar vermiş.
Ve bu kez altında İngilizce olarak şöyle yazıyordu: “Özgürlüğün doğuşu...”
İtiraf edeyim, bu çıplak fotoğrafın verdiği mesajı ben anlamadım.
“Çıplaklık özgürlük” mü diyor, “Boş konuşmalara kulak tıkadığında özgürsün” mü, yoksa “Siz konuşun, ben istediğimi yapar, istediğimi yaşarım” mesajı mı veriyor?
Bilemedim. Çözemedim. Bu pozlar bana pandemi döneminde unutulmamak için yapılmış PR çalışması gibi geldi.
Kim bilir belki de gelecek paylaşımlarla sır çözülür, mesaj açığa çıkar diye beklemedeyim ama yine de zannetmiyorum.
2021 nostaljisi
Nostalji severim. Hele nostaljik şarkıları daha da çok... O yüzden “best of” çalışmaları oldum olası yakından takip ederim.
◊ Serencim, geçmiş olsun. Geçirdiğin bir operasyon nedeniyle sürekli kilo kaybı yaşadığını açıkladın. Şimdi nasılsın, biraz toparlayabildin mi kendini?
- Teşekkür ederim. Aslında ilk kez 6 yıl önce mide ameliyatı geçirdim. O dönem gayet rahat ve sağlıklı şekilde kilo vermiştim.
◊ Evet, çok da formda görünüyordun. İkinci kez operasyon geçirme fikri nereden çıktı o halde?
- Çocuk yapmak istedim. Bunun için bir seneye yakın süre hormon aldım. Hormon tedavisi yüzünden de verdiğim kiloların 15 kilo kadarı geri geldi. Ama maalesef ani stres sonucu düşük yaptım. O süreçte evden dışarı çıkmadım. Sabahtan akşama kadar çikolata yiyor, kola içiyordum. İkinci operasyon fikri de düşükten sonra gelişti. Bir an önce kilo vermek, işime konsantre olmak için bu kararı aldım.
8 YAŞIMDAN BERİ SUDAN İĞRENİYORUM
◊ Seni stres, kola ve çikolata yoldan çıkardı yani...
- Alkol ve sigara zaten kullanmıyorum. Ama benim de bir kötü huyum var, su içememek... 8 yaşındayken musluktan gelen paslı suyu gördüm, o gün bugündür su içmiyorum, iğreniyorum. Tabii su içmemek de kolay kilo alma sebebi...
◊
Ne büyük yanılgı...
Geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı bir tweet’le açıldı gözlerim.
“2020’de uyuşturucu ile mücadele çatır çutur devam etti” diye söze girmiş Sayın Soylu...
Okuduğum an bu önemli mücadelede Türkiye’nin ne kadar yol kat ettiğini fark ettim.
Daha birkaç yıl öncesine kadar kriz geçiren çocuklar, hayatlarını kaybeden gencecik bedenler haber bültenlerinden eksik olmuyordu.
Ve şimdi... Elbet kökü tamamen kurumuş değil ama mücadele son sürat devam ediyor, gözünü para bürümüş bu vicdansız uyuşturucu satıcılarına aman verilmiyor.
Sayın Bakan, mücadelenin çarpıcı raporuna da yer vermiş tweet’inin devamında:
1
◊ Yeni “Best of” albümünüz hayırlı olsun. Öncelikle tanıtım için yaptığınız 72 saatlik kayıt maratonunda beni de unutmadığınız için teşekkür ederim.
- Rica ederim, ne demek...
◊ Orgun başına geçmiş, tavernada yaptığınız gibi binlerce sanatçıyı ve medya mensubunu tek tek adlarıyla dansa davet etmişsiniz. Gerçekten sabır işi... Kimin fikriydi bu?
- Polat Yağcı’nın... Sevgili prodüktörüm. 100 yıl düşünsem böyle bir şey benim aklıma gelmezdi zaten.
◊ Projesinden size bahsettiğinde “Hadi canım, nasıl çıkılır o işin içinden?” demediniz mi?
- Demez olur muyum? Aradı beni, “Arif abi, sana çok önemli bir şeyden bahsedeceğim, telefonda anlatamam ama bir zahmete şirkete gel” dedi. Allah’tan ben de o zaman İstanbul’dayım, buradan gelip gitmek zor oluyor çünkü. “Peki” dedim, gittim.
Olan olmayana, varlıklı darlıktakine el uzattı.
Bu sayede pandemiyi mümkün olduğunca az hasarla atlatma yolunda önemli mesafe kat ettik.
Belediyeler “küçük esnafa destek” çağrısı yapıyor, bu çağrılar büyük ölçüde yanıt buluyor.
Büyük işletmelerin imdadına ise genellikle mal sahipleri yetişiyor.
Kısıtlamalar çerçevesinde günlük ciroları ciddi ölçüde azalan mağazalara kimi AVM’lerden yılbaşı hediyesi tadında müjde geldi.
Zaten temmuz ayından beri kiracılarına yüzde 50 indirim sağlayan Capitol de “Gün birlik olma günü” diyenlerden...
2021 Nisan sonuna kadar yüzde 50 indirimli kira uygulamasına devam edecek olan AVM, aralık ayında başlayan hafta sonları sokağa çıkma yasağı nedeniyle ek destek kararı aldı.
◊ Mustafa Bey, öncelikle çok geçmiş olsun. Geçen ay bir kalp krizi geçirdiniz. Nasılsınız şimdi?
- İyiyim, çok iyiyim hamdolsun. Biz her şeye “hamdolsun” demesini bilmiyoruz. Şimdi korona denilen bir hastalık yaşanıyor değil mi? Bir virüs... İnsanlar kızıyorlar, çekingenler, tereddütlüler.
◊ Tedirgin olmamız normal değil mi?
- Ama her şeye “hamdolsun” diyeceksin. Niye? Çünkü kötünün kötüsü var. Allah beterinden korusun. Her şerde bir hayır vardır. Şerre değil hayra yormak lazım. Biz şerre yoruyoruz hep. Herkeste bir panik, stres... Ya bir durun, rahat olun kardeşim. Allah’tan gelen her şeyde bir hayır vardır.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Benim anladığım o...
Sadede geliyorum...
Beklenen karar alındı, 31 Aralık akşamından 4 Ocak sabahına kadar sokağa çıkma kısıtlaması geldi.
Dört gün insanlar evinde ailesiyle inzivaya çekilecek. Durum bu...
Ama sonra gözüm reklamlara takılıyor, belli bir grup için her şey güllük gülistanlık...
Sanırsın pandemi bitti, virüs alt edildi.
Oteller “en güzel yılbaşı paketi bizde, koş vatandaş” çığırtkanlığı yapıyor, tur şirketleri 4 günlük yılbaşı paketi satma, oteller müşteri kapma telaşı yaşıyor.
Aşıya ne hacet, 4 günlük yılbaşı tatili satın alırsan Covid korumalısın yani!
Bu çocuklar dünyayı daha güzel bir yer haline filan getiremez
Pandemi döneminde pek çoğunun eli kolu bağlandı, iş yapamaz hale geldi. Okan Bayülgen ise aldı başını gidiyor, projeler zincirine durmadan yeni halkalar ekliyor. Ünlü televizyoncu yakında yine kendisinden beklenecek cesur bir formatla karşımıza çıkacak. Program gereği bir ünlü konuğuyla otelde geceleyecek, restoranda başlayan sohbetleri yatak odasında devam edecek. “Sofrada politika, yatakta itiraflar” konsepti için geri sayım sürerken kapısını çaldım... Söze işten güçten girdik cep telefonu sorunundan çıktık ve “umutsuzum” dediği Z kuşağına uzandık...
◊ Çok yönlülüğünüz herkesçe malum. Öğrendiğim kadarıyla yaptığınız işlere yeni başlıklar eklenmek üzereymiş. Bu kadar bölünmek normal mi?
- Bu bana pek garip gelmiyor da çevremde garip bir his uyandırıyor... Bir oyuncu, bir yönetmen ya da bir fotoğrafçı sonuçta kendi sanat kariyeriyle ilgilidir. Yani aynı zamanda bu işlerin sergileneceği yerlerin sahibi değildir. Ben hem oyuncuyum, hem tiyatrom var hem de tiyatro işlerinin yapıldığı kabareyi idare etmek zorundayım.
◊ Televizyonu atlamayalım.
- Evet, “bir şov programı varsa o programın moderatörü de benim” gibi bir komikliği yaşıyorum. Bir yandan medyayla mütevazı bir ilişkim var. Bu sezon TV100 kanalında bir programım var. Ayrıca bu işi hibrit olarak sürdürmek için adım attım, dijital platforma da iş yapmaya başlıyorum.
![Bu çocuklar dünyayı daha güzel bir yer haline filan getiremez]()
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
SOFRADA POLİTİKA, YATAKTA İTİRAFLAR...
◊ Yine stüdyo, yine konuklar...
- Hayır. Adını Teoman’ın da izniyle onun “Renkli Rüyalar Oteli” şarkısından alan bir program. Çekimleri bu ay tamamlanacak. Otelde geçen, film havasında çekilen bir iş... Hatta Stanley Kubrick’in meşhur “Cinnet” filmine de atıflarda bulunuyoruz. Bir konuğum oluyor ve onunla bir gece otelde kalıyorum. Önce otelin restoranında yemek yiyip sohbet edeceğiz.
◊ Devamını merak ettim...
- Yemekten sonra yatak odasına çıkacağız. Bir tür “sofrada politika, yatakta itiraflar” gibi yani... İki farklı aşaması var sohbetin. Birincisi şık ama politik, ikincisi samimi...
◊ Yayın platformu belli mi?
- Evet, BluTV...
KADIN KONUKLAR ERKEKLERDEN DAHA GİZEMLİ
◊ Konukları nasıl seçeceksiniz?
- Hafif konuklar olmamalı diye düşünüyorum. Tanınan ama aynı zamanda biraz da gizemli tipler. Tabii ki en gizemli olabilecek konuklar da kadınlar, erkekler değil.
◊ Bir de belgesel varmış...
- Bir kahve belgeseli çektim, evet. O da sadece belgesel gibi değil, izlemeyi daha heyecanlı hale getirmek için doküdrama gibi bir şey yaptım. Sinema efektleri var yani içinde. Hiç uyuyamayan, sürekli kahve içen, sonra kafayı kahve çekirdeklerine takan bir adamın hikayesi gibi. O da yakında dijital platformda yayınlanacak, montajı filan bitti.
◊ Herkes pandemide eli kolu bağlı otururken siz vites büyüttünüz, bravo...
- Pandemi koşulları sürekli değişiyor. Kabareyi ne zaman açacağımız, ne zaman tekrar turneye çıkacağımız ya da büyük bir prodüksiyon olan “Amadeus”un ne zaman tekrar başlayacağı meçhul sonuçta.
◊ Kısıtlamaların kalkması sizi de direkt ilgilendiriyor...
- Tabii ki... Restoranların mart ayından itibaren açılabileceği konusunda ferahlatıcı açıklamalar yapıldı. Bu beni ilgilendiriyor çünkü Bodrum’da dükkanlarım var. Burada da kabare...
◊ Mekanlarınız aylardır kapalı, çok zarar ettiniz mi bu süreçte?
- Zarar etmiyorum ama...
◊ “Ama”sı ne?
- Tabii ki bütün mekanlar gibi ek çalışma ödeneği alıyoruz ama ek çalışma ödeneği ile bitmiyor. Neredeyse 50 kişilik bir çalışan grubu var ve bu grup ek çalışma ödeneği ile yetinemiyor. Dolayısıyla bunlardan sorumlusunuz. İstanbul’da sağ olsunlar mekan kirası almıyorlar ama aidatlar işlemeye devam ediyor. Böyle bir işletme, dipsiz bir kuyudur. Bu işe çok paranız gider. Bir süre sonra dükkanlar size çalışmaz, siz dükkanlara çalışır hale gelirsiniz. Bütün mekan sahipleri de bunu bilir.
![Bu çocuklar dünyayı daha güzel bir yer haline filan getiremez]()
SİSTEM, ÇALIŞANLARI KÖLE HALİNE GETİRMEYE UĞRAŞIYOR
◊ Dijital çağa geçiş dönemine denk geldik biz. Tam manasıyla efektif kullanamıyoruz interneti. Zamanla kuralları, sınırları belli olacaktır diye düşünüyorum. Mesela Avrupa’da belli saatten sonra çalışanların mail’lerine bakma zorunluluğu yok.
- Evet. Sistem de sorunlu çünkü çalışanlarını 24 saat köle haline getirmeye uğraşıyor. “Ben sana bir mail attım da sen ona niye geri dönmedin?” durumu... Ben birçok şirketin Zoom toplantılarına katılıyorum, online yayınlarına moderatör olarak ya da yönetici olarak giriyorum. Görüyorum ki evden bağlanan şirket çalışanlarının çoğu depresyonda, garip bir bölünmüşlük içindeler. O tiplerin çok mutsuz olduğunu, köle gibi çalıştırıldığını, 24 saat onlardan hizmet beklendiğini fark ediyorum. Acaba onca zaman sonra sokağa çıktıklarında ne olacak... Alışmakta bayağı güçlük çekecekler herhalde.
◊ Öğrenciler için de geçerli bahsettiğiniz sıkıntılar...
- Kesinlikle... Online eğitimin çocuklarımıza, gençlerimize ne yaptığını belki daha sonra anlayacağız. Yaşlılar ve gençler klostrofobik bir durumda kaldı. Bunun terapisi nasıl yapılacak merak ediyorum.
◊ “Yeni normal” sizin işlerinizi, kültür-sanat ve eğlence dünyasını nasıl şekillendirecek dersiniz?
- Sektörel olarak konuşursam, kendi yaptığım işten çok umutlu olduğumu söyleyebilirim. Çünkü pandemi sürecinde, çekilen sosyal açlık nedeniyle komşuluk ilişkileri gelişti, insanlar birbirleriyle daha çok iletişim kurmaya başladı. Aileler birbirini daha sık arayıp sorar oldu. Pandeminin böyle güzel kazanımları da var.
◊ Bunun sizin sektörle ilgisi ne?
- İnsanlar aşıyla biraz rahatladıklarında, birbirlerine belki yine tereddütlü yaklaşacaklar ama mekanlar, toplanma alanları coşacak. O bakımdan bir girişimci olarak sektörün geleceğinden ümitliyim. Tüm dünya sanatçılar için güzel bir gelecek vaat ediyor. Çünkü entelektüel talep arttı.
◊ Onun sonuca nasıl vardınız?
- Bu virüsle paranoid şekilde boğuşan insanlar, kitap okumayı, dijital platformlarından kitap dinlemeyi talep etmeye, donanımlarını artırmaya başladı.
◊ Bu değişimin sebebi ne sizce?
- Eskiden tepeden tırnağa marka kıyafetler giymek, bir mekana girdiğinde kendine baktırmak filan havalıydı. Şimdi kimsenin o kıyafetleri göstereceği bir yer yok. Evde giyinip kuşanıp Instagram’a fotoğrafını koysa salak gibi görünecek. Dolayısıyla ya “Çok sağlıklıyım, güzelim, bak filan kasımı nasıl geliştirdim” gerizekalılığıyla bir şey iddia edebilir. Ya da “Bak ben şimdi nelerden konuşuyorum, nelerle uğraşıyorum” diyerek kendini nasıl geliştirdiğini ortaya koyar. Ara sıra bakıyorum, sabaha karşı dijital platformda kitap dinleyenlerin sayısı primetime’da bir haber kanalını izleyenleri kadar... Bu da bana ümit veriyor.
KEŞKE ŞU DEVİR TESLİM DAHA AKILLICA YAPILSAYDI
◊ Çocukların bu dijital sisteme kapılıp gitmelerinde ebeveynler ne derece suçlu?
- Çocuklarımıza yaptığımız en büyük kötülük, sırf okulundaki başka çocuklarda da var diye onları kişisel bilgisayar sahibi yapmak... Gelecekte iş dünyası, oturduğumuz bu evler, her şey onlara kalacak. Ama keşke şu devir teslim daha akıllıca yapılsaydı.
PANDEMİNİN MUTLULUĞA VURDUĞU EN BÜYÜK DARBE, BÜYÜKANNE VE DEDELERİ ÇOCUKLARDAN AYIRMAK
◊ Siz dört dörtlük, her şeyi bilen bir ebeveyn misiniz?
- Kızım 11 yaşında, bir ebeveyn olarak tüm konuları biliyor muyum, hayır tabii ki... Gerçi pandemide anne-babalar da çocuklarını tanıma fırsatı buldu. Eskiden okula sepetliyordun. Çocuklar eve kapanınca ebeveynler onlarla tanıştı. Ve bu süreçte büyük ebeveynler yanlarında yoktu. Çünkü anne-babalar “Kafamızı dinleyelim” diye büyük aileden çoktan uzaklaşmıştı. Hele hele pandemi ve sokağa çıkma yasağıyla büyük ebeveynler evlerinde daha da yalnız bırakıldı. Halbuki onların en büyük mutluluğu çocuklarıyla beraber olmaktır. Bence pandeminin mutluluğa vurduğu en büyük darbe, büyükanne ve dedeleri çocuklardan ayırmak.
ARTIK BELEDİYE BAŞKANLARI ÖN PLANDA
◊ Biraz da şu çok konuşulan programınız “Nokta”dan bahsedelim. Nereden çıktı bu iş?
- Kanal böyle bir format önerdi.
◊ “Nokta”da birçok belediye başkanı ağırladınız. Neden böyle bir tercih yaptınız?
- Onlar benim için önemli. Belediye başkanları Ankara’da, politika kulislerinde değil bizzat sokakta, halkla iç içe olan insanlar. Sel mi geldi, yangın mı çıktı, deprem mi oldu, şehri fare mi bastı, bütün bunlarla onlar ilgileniyor. Dolayısıyla yerel yönetimleri çok önemsiyorum. O nedenle onları ağırlamaya başladım.
◊ Siyaset dünyasından da konuklarınız oluyor. Siyasi kimliği olan biri için bu programa katılmanın herhangi bir avantajı var mı?
- Aslında benimki gibi programlar, bu politik kişiliklerin vatandaşla bir kere daha tanışmasını sağlıyor. Tabii ki ben sonuçta gösteri dünyasından gelen bir adamım, gazeteci ya da siyasetçi kimliğim yok. Dolayısıyla konuklarla siyasi tartışmaya girecek halim de yok. Katılan kişiyi daha çok nasıl tanıtabilirim, derdim bu...
Z KUŞAĞINDAN BU KADAR SÖZ EDİLMESİNİN SEBEBİ POLİTİK
◊ Z kuşağı...
- Kuşak tanımlamalarından hiç memnun değilim. X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı... Son zamanlarda daha çok Z’den söz ediliyor. Bunun bir numaralı sebebi politik.
◊ Oy potansiyellerinden söz ediyorsunuz...
- Yani... Ülkemizde 2023 seçimlerinde Z kuşağı ilk defa oy kullanacak. Ve bu Z kuşağı politik olarak büyük bir potansiyel. Bütün dünya Z kuşağıyla bu yüzden ilgileniyor. “Bunlar oylarını kime verecek?” derdindeler.
◊ Bu ilk sebep dediniz. İkincisi ne?
- İkinci şey, çarkları çok hızla döndürmek zorunda kalan sistem... Üretim çok fazla, talep az... Hele hele pandemiyle beraber birçok ürüne talep daha da azaldı. Bunlara ürün satabilmek için ne yapıp ettiklerini çok iyi anlamaları gerekiyor. Bunun için ellerinde büyük bir imkan var gerçi; internette bıraktığımız izler. Bütün algoritmacılar bir araya gelerek bu izlere bakıyor.
Üçüncü sebep de bu çocukları nasıl çalıştıracağız? Tekrar ediyorum, üç şey var: Oylarını nasıl alacağız, bunlara nasıl ürün satacağız, bunları nasıl çalıştıracağız? Bu yüzden de bir Z kuşağı tanımlaması yapılmaya çalışılıyor.
◊ Yani?
- Bence asıl çirkin olan, durmadan “Gençlerden çok ümitliyiz, zehir gibi çocuklar geliyor.
Onlar dünyayı çok daha güzel bir yer haline getirecek” safsatasını tekrarlamak.
Bir kere bu çocuklar dünyayı daha güzel bir yer haline filan getiremez çünkü bizim çocuklarımız.
Biz getiremedik, onlar da getiremeyecek.
Onların arasından da bazı iyi tipler çıkacak, bazıları da hayatı daha berbat hale sokacak.
O kadar...