◊ Yunus Emre Enstitüsü, Türk kültürünü dünyaya tanıtmak hedefiyle önemli projeleri hayata geçiriyor. Öğrendiğim kadarıyla bu hedef doğrultusunda birincil önceliğiniz, Türkçeyi daha yaygın bir dil haline getirmek...
- Öncelikle şunun altını çizmek isterim, kültür dediğimiz şey medeniyetten farklı. Kültür, bizim örf dediğimiz şeydir.
◊ Yani...
- Yani nasıl oturup kalktığınız, mutfak kültürünüz, yemek tarzınız, konuşmanız, sevgi ve hüznü ifade ediş şekliniz, hepsi kültürü oluşturur. Kültür dediğimiz şeyi biz “bir işi yapış şekli” olarak tanımlıyoruz. Anadolu’yu çevreleyen coğrafyada da Türk kültürünün önemli bir etkisi var.
◊ Anadolu tek bir kültür değil, tam anlamıyla bir kültür mozaiği ama...
- Tabii ki... Bu çok kültürlülük asırlar öncesine dayanıyor. Onun için 2021’in hem Yunus Emre, hem Hacı Bektaş-ı Veli hem de Ahi Evran yılı ilan edilmesi çok kıymetli. Onlar bu toprakların mayası...
SINIRIN ÖTESİNDE İNSANLAR TÜRKÇE ÖĞRENMEK İSTİYOR
Çünkü ailemden ötürü yaz denince aklıma ilk orası gelir.
Benim için gurbetin bittiği yerdir.
Alanya’nın fetih yıldönümü kutlamalarına davet edildiğimde çok sevindim.
Paldır küldür valizimi hazır edip Alanya için yola çıktım.
Alanya’nın tarihi inanılmaz etkileyici... Kimlerin kurduğu bile tam olarak bilinmiyor.
Ama tarihinin “Karanlık Çağlar” olarak tabir edilen M.Ö. 20.000’li yıllara dayandığı tahmin ediliyor.
Böyle bir geçmişin izlerini gezmekle, görmekle bitiremiyor, gezerken adeta bir masal diyarına yolculuk ediyorsunuz.
Pandemi dinlemedin, daha fazla beklemek istemedin ve ilk single’ını çıkardın. Öncelikle hayırlı olsun diyeyim Burak...
- Çok teşekkür ederim. Hem ilk single’m hem de ilk röportajım hayırlı olsun diyeyim ben de o zaman.
◊ Şarkından ve müzikal yolculuğundan bahsedeceğiz tabii ama bana çıkış noktan ilginç geldi asıl... Genetik okuyorken müzik ne alaka?
- Biraz ailemin yönlendirmesiyle moleküler biyoloji ve genetik bölümüne girdim...
◊ Yani istediğin o değildi...
- Yani... Orada okurken de istediklerimden vazgeçmedim zaten. Önce birkaç dizide rol aldım, sonrasında oyunculuk eğitimi almak üzere Los Angeles’a gittim. Bu arada müzik ve dans derslerine de katıldım. Bu yolculuk beni biraz daha müziğe doğru yöneltti ve Türkiye’ye dönüşte ona ağırlık verdim. Sinema-televizyon yüksek lisansı yaparken de şan ve dans dersleri almayı sürdürdüm.
◊ Dört gözle senin bilim insanı olmanı bekleyen ailen ve arkadaşların, şarkıcı olma kararını nasıl karşıladı?
- Zaten hayallerim hep bu yöndeydi ama ailem daha garanti bir mesleğim olmasını istediği için genetik bölümünü tercih ettim. Yine de orada okurken hayallerimden vazgeçmeden yoluma devam ettim. Onlar da yeteneğimi fark etti ve sonunda bana destek verdiler.
Kültür mirasları, yerin onlarca metre altında karşımıza çıkıyor.
Bu hayalin gerçek olmasını, İletişim Başkanlığı’nın tarihi ve kültürel zenginliklerimizi tanıtmak amacıyla hayata geçirdiği proje sağladı.
Proje kapsamında son olarak Türk minyatür sanatının en önemli eserlerinden Nakkaş Osman’ın “Surnâme-i Hümayun Dijital Sergisi” yolcularla buluştu.
Hologram ve özel projeksiyon teknolojisiyle hazırlanan sergi, Marmaray Yenikapı İstasyonu’nda görülebilir.
Marmaray yolcusuysanız, bu fırsatı kaçırmayın derim ben.
Dubai’de büyük rekabet
İki Türk markası, Dubai’de kıyasıya bir rekabet yaşıyor.
◊ 2020 senin açından nasıldı?
- İş yönünden herkes gibi biraz eksik... Ama sosyal medya yönünden bereketli...
◊ “Sosyal medya bereketi” mi? İlk kez duyuyorum...
- Sosyal medya bereketinden kastım şu; evde daha fazla içerik ürettim, daha fazla insana bunları sunabildim. Tek sorun şu; bazıları diyor ki “Koca adam oldun, niye böyle videolar çekiyorsun?”... Yaşlı gösteriyorum galiba...
◊ Kaç yaşındasın ki sen?
- 25...
Bu durum geçmişte başlı başına bir keyifken, salgın sonrası panik atağa dönüştü. Her uçuşta aynı korku, takip eden birkaç gün içinde akıldan çıkmayan “Acaba bana virüs bulaştı mı?” sorusu...
Hem kendimi hem de sevdiklerimi korumak adına tüm önlemlere uymaya çalışsam da yaşadığım korkunun üstesinden gelemiyordum.
Ta ki yolculara PCR testi zorunluluğu getirilene kadar...
Sadece Türkiye değil, birçok ülke uçuştan en geç 72 saat önce PCR test yaptırılmasını zorunlu tutuyor artık. Türkiye de yurtdışından gelecek yolcular için 1 Mart’a kadar test zorunluluğu getirdi.
Planladığım Amerika seyahati de tesadüfen o kararın sonrasına denk geldi. Neredeyse bir yıldır ne havalimanında ne de uçakta kendimi bu kadar rahat hissetmiştim.
Uçakta bulunan herkesin test yaptırdığını ve sonuçlarının negatif olduğunu bilmek ne büyük huzur, ne büyük konformuş meğer.
Saatlerce uçmama rağmen tedirginlik duymadan gidip döndüm. Diğer yolcularda da aynı rahatlığı gözlemledim.
Test zorunluluğu, herkes için güvenli uçuş demek.
Öncelikle şunu sormak istiyorum; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın görevleri, sorumlulukları tam olarak nelerdir?
- İletişim Başkanlığı, misyonu ve fonksiyonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte ihdas edilen en kritik kurumlardan biri. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle bu yeni ve dinamik kurumun ilk başkanı olma bahtiyarlığını yaşadım. Tabii bu aynı zamanda milletimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir sorumluluk... Cumhurbaşkanımızın belirlediği politika ve stratejilere uygun şekilde, ulusal ve küresel çapta iletişim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Ayrıca milletimiz ile devletimiz arasındaki iletişim akışını yönetiyoruz. Etkin ve nitelikli bir medya alanının inşasına katkı vermeye, basın mensuplarımıza destek olmaya çalışıyoruz. Stratejik iletişim, kriz yönetimi ve kamu diplomasisine ilişkin politikaların belirlenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması da Başkanlığımızın sorumluluğunda. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan ülkemiz aleyhine algı operasyonlarına karşı tüm mecralarda etkin bir mücadele yürütüyoruz.
KRİTİK BİR ZAMANDAYIZGenel olarak bir gününüz nasıl geçiyor? Mesai süresince en çok hangi konular zamanınızı alıyor?
- Doğrusu, benim günümün nasıl geçtiği Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisinin ve ülkemizin gündemine paralel olarak şekilleniyor. Çünkü ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünya açısından önemli olayların, sıcak gelişmelerin yaşandığı kritik bir zamandayız.
Böyle bir dönemde iletişim tali değil asli bir alan olarak öne çıkıyor. Bütün bu çalışma süreci, bizim için zaman mefhumunu ortadan kaldırıyor.
CUMHURBAŞKANIMIZIN ENERJİSİNE YETİŞMEK ZOR
Sizi bu görevde en çok zorlayan konular neler?
Pandemi dönemi içinde daha önce de Miami’ye uçmuştum ama bu kez prosedürler farklıydı. İpler iyice sıkı tutulmaya başlanmış. Tüm çaba üçüncü dalgaya geçit vermemek için elbette...
Değişiklik ne derseniz, artık ister geliş ister gidiş olsun, Amerika-Türkiye seyahatlerinden en fazla 72 saat önce PCR testi yaptırmak zorunlu. Negatif olduğunu belgeleyemezsen uçman mümkün değil. Bunu öğrenince soluğu arkadaşım Seycan Tanfer’in sahibi olduğu Tanfer Hastanesi’nde aldım.
Salgının ilk döneminde yaşanan test ücreti kaosunun sona erdiğini zaten biliyordum.
Nitekim bu konuda bir sürpriz yaşamadım.
Açıklandığı üzere test ücreti olarak 250 lira talep edildi.
Bu arada, yola çıkmaya hazırlananlar için de hemen bir not düşeyim, sonuçlar en geç ertesi gün elinizde oluyor, planlarınızı ona göre yapın.
Geleyim sadede; nurtopu gibi bir negatif belgem oldu, yolculuğun önündeki tek engel de kalktı. Biletler alınsın, valiz yapılsın...
Bu ne kalabalık
◊ Markasını İngiltere’de kurmuş bir modacısınız ama bildiğim kadarıyla bu maceranın öncesi de var. Sektörde kaç yıl geride kaldı?
- Aslında eşimin 2004 yılında İngiltere’den aldığı iş teklifi Zeynep Kartal markasının doğmasına ve köklenmesine olanak sağladı. Türkiye’den başlayıp İngiltere’ye uzanan moda yolculuğumda bu yıl 30 seneyi geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçmişe baktığımda, kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesinde işime olan tutkumla beraber ailemin ve sevdiklerimin manevi desteğinin payı çok büyük...
◊ Uzun yıllardır yurtdışındasınız. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş ya hani... Zaman içinde Türkiye’den koptunuz mu? Gönül bağları zayıfladı mı?
- Hayır, bu süreç boyunca hiçbir zaman anavatanımdan kopmadım. İngiltere’de yaşadım ama ülkeme duyduğum özlem ve hayata geçirdiğim her proje, “Bir sonrakinde daha iyisini nasıl yapabilirim” düşüncesini güçlendirdi. Bu düşüncenin de daha azimli bir şekilde çalışmamın önünü açtığına inanıyorum.
KOCA BİR OKYANUSTA TEK BAŞIMAYDIM
◊ Şu an orada kabul görmüş, sevilen bir modacısınız ama merak ediyorum, başlarda İngiliz moda sektörünün bir Türk tasarımcıya yaklaşımı nasıldı?
- Yurtdışında yaşamaya başlamanın ve burada bir markayı hayata geçirmenin zorluklarını tabii ki yaşadım. Yeni bir ülkede iş kurmak, koca bir okyanus içinde tek başına kalmaktı benim için...
Emine Erdoğan’ın gençlik yıllarından beri israf konusunda çok hassas olduğunu da biliyorum.
Ancak gördüğüm kadarıyla ne kadar konuşulursa konuşulsun, yazılırsa yazılsın, “sıfır atık” konusunda yeterli mesafe alınamıyor.
Sebebi de biziz.
Vatandaş olarak üzerimize düşeni gereğince yapmıyoruz.
Eğer evlerde böyle bir hareket başlamazsa, hassasiyetin genele yayılmasını ve sonuç alınmasını beklemek hayal olur.
Nasıl mı?
Bir Almanya örneğiyle açıklayayım. Almanya’da elinizdeki çöpü mutfaktaki yanlış çöp torbasına atarsanız kıyamet kopar. Çünkü atıklar türlerine göre ayrılır ve onlara göre belirlenen renkteki torbalara konur.
◊ Çok yönlülüğünüz herkesçe malum. Öğrendiğim kadarıyla yaptığınız işlere yeni başlıklar eklenmek üzereymiş. Bu kadar bölünmek normal mi?
- Bu bana pek garip gelmiyor da çevremde garip bir his uyandırıyor... Bir oyuncu, bir yönetmen ya da bir fotoğrafçı sonuçta kendi sanat kariyeriyle ilgilidir. Yani aynı zamanda bu işlerin sergileneceği yerlerin sahibi değildir. Ben hem oyuncuyum, hem tiyatrom var hem de tiyatro işlerinin yapıldığı kabareyi idare etmek zorundayım.
◊ Televizyonu atlamayalım.
- Evet, “bir şov programı varsa o programın moderatörü de benim” gibi bir komikliği yaşıyorum. Bir yandan medyayla mütevazı bir ilişkim var. Bu sezon TV100 kanalında bir programım var. Ayrıca bu işi hibrit olarak sürdürmek için adım attım, dijital platforma da iş yapmaya başlıyorum.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
“Kutlayalım yeni zamanını” dedi.
Bu paylaşım sonrası kimi veryansın etti, “ayıp” diye hop oturup hop kalktı, kimi de “sünnet davulla zurnayla kutlanıyorsa bu niye ayıp olsun” diyerek Düvenci’ye destek verdi.
Ben ayıplamıyorum da alkışlamıyorum da...
Öncelikle ne mutlu bu güzel aileye diyorum...
İki pırlanta gibi çocukla hayatlarını paylaşıyor, onların büyümelerine tanıklık ediyorlar.
Ve çok mutlular...
Sağlıkları da mutlulukları da daim olsun.
◊ 2020 zor geçti ama astrologlar 2021 için de iyi konuşmuyor. “2020 fragmandı, asıl film şimdi başlıyor” benzeri açıklamalar var. Şimdi oturup felaketin ikinci perdesini mi bekleyeceğiz yani?
- Aslına bakarsanız 2021 kumar yılı olacak.
◊ Nasıl yani?
- Yani doğru adımlar atıp akıllıca risk alan, yeniliğe açık olup kendini adapte edenler bu yıl kazanacak. Kapalı, değişime açık olmayanlarsa bu yılın kaybedenleri olacaktır.
◊ Gerçekten bu yıl öngörüldüğü kadar zor mu geçecek?
- Evet, zorlu bir süreç bizi bekliyor.◊ İyi ama hangi açılardan?
- Bu yıl kıtlık, kuraklık, isyanlar ve özgürlük savaşlarına tanıklık edeceğiz mesela... Özellikle Londra, Paris ve Washington’da büyük gösteriler olacak. Ayrıca Kanada ve Almanya’daki hareketlenmeler de bizi şaşırtacak diyebilirim. Amerika’da İkiz Kuleler benzeri bir olay yaşanabilir. Ayrıca yıl içinde dünyayı etkileyecek bir nükleer tehdit görüyorum.
Hatta 3. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyacağız. Batı ve doğu arasındaki denge bozukluğu, ülkelerdeki adaletsizlikler, terör olayları ve ayaklanmaları tetikleyecek.
Birkaç gün önce de o karelerin devamı geldi. Bedenine tepeden tırnağa “boş konuşma” anlamına gelen “bla bla bla” yazdırarak çıplak pozlar vermiş.
Ve bu kez altında İngilizce olarak şöyle yazıyordu: “Özgürlüğün doğuşu...”
İtiraf edeyim, bu çıplak fotoğrafın verdiği mesajı ben anlamadım.
“Çıplaklık özgürlük” mü diyor, “Boş konuşmalara kulak tıkadığında özgürsün” mü, yoksa “Siz konuşun, ben istediğimi yapar, istediğimi yaşarım” mesajı mı veriyor?
Bilemedim. Çözemedim. Bu pozlar bana pandemi döneminde unutulmamak için yapılmış PR çalışması gibi geldi.
Kim bilir belki de gelecek paylaşımlarla sır çözülür, mesaj açığa çıkar diye beklemedeyim ama yine de zannetmiyorum.
2021 nostaljisi
Nostalji severim. Hele nostaljik şarkıları daha da çok... O yüzden “best of” çalışmaları oldum olası yakından takip ederim.
◊ Serencim, geçmiş olsun. Geçirdiğin bir operasyon nedeniyle sürekli kilo kaybı yaşadığını açıkladın. Şimdi nasılsın, biraz toparlayabildin mi kendini?
- Teşekkür ederim. Aslında ilk kez 6 yıl önce mide ameliyatı geçirdim. O dönem gayet rahat ve sağlıklı şekilde kilo vermiştim.
◊ Evet, çok da formda görünüyordun. İkinci kez operasyon geçirme fikri nereden çıktı o halde?
- Çocuk yapmak istedim. Bunun için bir seneye yakın süre hormon aldım. Hormon tedavisi yüzünden de verdiğim kiloların 15 kilo kadarı geri geldi. Ama maalesef ani stres sonucu düşük yaptım. O süreçte evden dışarı çıkmadım. Sabahtan akşama kadar çikolata yiyor, kola içiyordum. İkinci operasyon fikri de düşükten sonra gelişti. Bir an önce kilo vermek, işime konsantre olmak için bu kararı aldım.
8 YAŞIMDAN BERİ SUDAN İĞRENİYORUM
◊ Seni stres, kola ve çikolata yoldan çıkardı yani...
- Alkol ve sigara zaten kullanmıyorum. Ama benim de bir kötü huyum var, su içememek... 8 yaşındayken musluktan gelen paslı suyu gördüm, o gün bugündür su içmiyorum, iğreniyorum. Tabii su içmemek de kolay kilo alma sebebi...
◊
Ne büyük yanılgı...
Geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı bir tweet’le açıldı gözlerim.
“2020’de uyuşturucu ile mücadele çatır çutur devam etti” diye söze girmiş Sayın Soylu...
Okuduğum an bu önemli mücadelede Türkiye’nin ne kadar yol kat ettiğini fark ettim.
Daha birkaç yıl öncesine kadar kriz geçiren çocuklar, hayatlarını kaybeden gencecik bedenler haber bültenlerinden eksik olmuyordu.
Ve şimdi... Elbet kökü tamamen kurumuş değil ama mücadele son sürat devam ediyor, gözünü para bürümüş bu vicdansız uyuşturucu satıcılarına aman verilmiyor.
Sayın Bakan, mücadelenin çarpıcı raporuna da yer vermiş tweet’inin devamında:
1
◊ Yeni “Best of” albümünüz hayırlı olsun. Öncelikle tanıtım için yaptığınız 72 saatlik kayıt maratonunda beni de unutmadığınız için teşekkür ederim.
- Rica ederim, ne demek...
◊ Orgun başına geçmiş, tavernada yaptığınız gibi binlerce sanatçıyı ve medya mensubunu tek tek adlarıyla dansa davet etmişsiniz. Gerçekten sabır işi... Kimin fikriydi bu?
- Polat Yağcı’nın... Sevgili prodüktörüm. 100 yıl düşünsem böyle bir şey benim aklıma gelmezdi zaten.
◊ Projesinden size bahsettiğinde “Hadi canım, nasıl çıkılır o işin içinden?” demediniz mi?
- Demez olur muyum? Aradı beni, “Arif abi, sana çok önemli bir şeyden bahsedeceğim, telefonda anlatamam ama bir zahmete şirkete gel” dedi. Allah’tan ben de o zaman İstanbul’dayım, buradan gelip gitmek zor oluyor çünkü. “Peki” dedim, gittim.
Olan olmayana, varlıklı darlıktakine el uzattı.
Bu sayede pandemiyi mümkün olduğunca az hasarla atlatma yolunda önemli mesafe kat ettik.
Belediyeler “küçük esnafa destek” çağrısı yapıyor, bu çağrılar büyük ölçüde yanıt buluyor.
Büyük işletmelerin imdadına ise genellikle mal sahipleri yetişiyor.
Kısıtlamalar çerçevesinde günlük ciroları ciddi ölçüde azalan mağazalara kimi AVM’lerden yılbaşı hediyesi tadında müjde geldi.
Zaten temmuz ayından beri kiracılarına yüzde 50 indirim sağlayan Capitol de “Gün birlik olma günü” diyenlerden...
2021 Nisan sonuna kadar yüzde 50 indirimli kira uygulamasına devam edecek olan AVM, aralık ayında başlayan hafta sonları sokağa çıkma yasağı nedeniyle ek destek kararı aldı.
◊ Mustafa Bey, öncelikle çok geçmiş olsun. Geçen ay bir kalp krizi geçirdiniz. Nasılsınız şimdi?
- İyiyim, çok iyiyim hamdolsun. Biz her şeye “hamdolsun” demesini bilmiyoruz. Şimdi korona denilen bir hastalık yaşanıyor değil mi? Bir virüs... İnsanlar kızıyorlar, çekingenler, tereddütlüler.
◊ Tedirgin olmamız normal değil mi?
- Ama her şeye “hamdolsun” diyeceksin. Niye? Çünkü kötünün kötüsü var. Allah beterinden korusun. Her şerde bir hayır vardır. Şerre değil hayra yormak lazım. Biz şerre yoruyoruz hep. Herkeste bir panik, stres... Ya bir durun, rahat olun kardeşim. Allah’tan gelen her şeyde bir hayır vardır.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Benim anladığım o...
Sadede geliyorum...
Beklenen karar alındı, 31 Aralık akşamından 4 Ocak sabahına kadar sokağa çıkma kısıtlaması geldi.
Dört gün insanlar evinde ailesiyle inzivaya çekilecek. Durum bu...
Ama sonra gözüm reklamlara takılıyor, belli bir grup için her şey güllük gülistanlık...
Sanırsın pandemi bitti, virüs alt edildi.
Oteller “en güzel yılbaşı paketi bizde, koş vatandaş” çığırtkanlığı yapıyor, tur şirketleri 4 günlük yılbaşı paketi satma, oteller müşteri kapma telaşı yaşıyor.
Aşıya ne hacet, 4 günlük yılbaşı tatili satın alırsan Covid korumalısın yani!
Atatürk anneannemle tanışmak istemiş
Atatürk’e bile karışım hazırlamış bir lokman hatunun torunu olunur da başka yoldan gidilir mi? O da gitmemiş, bitkiler dünyasına dalmış, anneannesinden öğrendiklerinin üstüne kattıkça katmış. Bugün kendi adını taşıyan doğal içerikli bir markanın patroniçesi... Suna Dumankaya, durup dinlenmeden araştırmalarına devam ediyor. Bu hafta “Doğada keşfedilecek çok şey var” diyen Dumankaya ile bir araya geldim. Hem macerasını dinledim hem de pandemiye özel kişisel bakım tüyoları aldım.
◊ Doğal güzellik ve şifa kaynaklarının kullanımını, okuduğum kadarıyla anneannenizden öğrenmişsiniz. Ondan biraz bahseder misiniz?
- Anneannem Türkiye’nin ilk lokman hatunlarından Fatma Öktem... Eski zamanlarda hastaneler bu kadar yaygın, teknoloji de bu kadar ileri değilken, doğadan bulduğu bitkilerle tedavi yapardı. Bu tedavileri zaman içinde geliştirerek birçok konuda alternatif doğal reçeteler hazırladı.
Ben de o süreçte hem çok meraklı hem de konuyla çok ilgiliydim. Ondan gördüklerimi zamanla geliştirdim, bunları gerek ekranlarda gerekse kitaplarımla aktarma yoluna gittim.
◊ Sizi yönlendiren anneanneniz miydi yoksa kendiliğinden gelişen bir ilgi mi bu?
- Bitki ve doğal içerik konusunda anneannem sayesinde ilerledim. Ama bu bilgileri güzellik alanına taşımak, geliştirip üretmek için çok ciddi araştırmalar yaptım. Bu beni önce bitki bilimine sonra da güzellik uzmanlığına yönlendirdi. Ardından kitaplar geldi. Ve en sonunda da yerli marka yaratma süreci başladı.
◊ Anneanneniz Atatürk’le de tanışmış...
- Bizim için çok özel bir anı bu... Eskiden ilaç ve hastane konusunda çok eksiklik yaşandığından, anneannem herkese doğal yöntemlerle şifa olmaya başlamış. Gerek kendisinin bulunduğu Siirt’ten gerekse çevre illerden birçok kişi ona gidermiş. Mustafa Kemal Atatürk de cumhuriyetin ilanından sonra Anadolu’yu şehir şehir gezerken Siirt ziyaretinde onunla tanışmak istemiş.
◊ Herhalde ona da en azından şifalı bir çay sunmuştur...
- Daha fazlası... Anneannem Atatürk için de hem bağışıklığını güçlendirecek hem de öksürüğe iyi gelen bir karışım hazırlamış.
DÜNYA MARKALARI
KAN KAYBEDİYOR
◊ Benim anladığım, bu merak ve bilgi birikimi nesilden nesle geçiyor. O zaman siz kime el vereceksiniz?
- Kızım Handan Karael’e... Tüm bilgi birikim ve deneyimlerimi ona aktarıyorum. İnşallah bir sonraki nefer o olacak.
◊ Geçmişte doğal kozmetik ürünlerine pek itimat edilmiyordu. Ama son yıllarda doğala ve doğaya dönüş başladı. Bu değişim doğal kozmetiklere de talebi artırdı mı?
- Tabii... Son yıllarda insanlar çok büyük paralar ödeyip de karşılığını alamadıkları birçok dünya markasını kullanmayı bıraktı. Bu süreçte doğaya ve doğala dönüş de başladı.
Ben zaten yıllardır gerek görsel gerekse yazılı basında birçok tarif veriyordum.
Sonunda da “Neden doğal ve yerli kozmetik ürünler olmasın?” düşüncesiyle harekete geçtim.
◊ Tam olarak ne zamandı bu?
- 2007 senesinde markamızı kurup üretime başladık. Türkiye’de bu işi üniversite ortamında yapan ve doğal içerik kullanan tek firma olduğumuzdan, kısa sürede geri dönüşüm açısından ciddi bir başarı yakaladık.
DOĞA GİZEMİNİ KORUYOR, DAHA KEŞFEDİLECEK ÇOK ŞEY VAR
◊ Yeni bir doğal ürün ne kadar zamanda kullanıma hazır hale geliyor?
- Bir ürünün hazırlanması en az 3-6 ay sürüyor. Her şeyden önce kullanım amacı belirleniyor. Devamında da o başlıkla alakalı başarılı gördüğümüz doğal içerikler... Daha sonra gerekli stabilite ve testler yapılarak son haline karar veriliyor.
◊ Bunca yılın ardından hâlâ farklı karışımlar, farklı etkiler keşfettiğiniz oluyor mu?
- Ben her güne öğrenme ve keşfetme heyecanı ile başlıyorum. Bunun yaşı olmuyor. “Bu kadar öğrendim” diye bir şey yok.
Teknoloji çağındayız, artık her bilgiye daha kolay ulaşım sağlanıyor. Ama doğa hâlâ gizemini koruyor. Evet, bence hâlâ keşfedilecek çok şey var.
◊ Hiç sizi sonradan yanıltan ya da sürpriz yaşatan bir formülle karşılaştınız mı peki?
- Tabii ki süreç birçok şeyi keşfetmenizi sağlıyor. Ama özellikle birçok formülümde kullandığım, ortak başarı sağlayan ve vazgeçemediğim içerikler var.
◊ Nedir o olmazsa olmazlar?
- Üzüm çekirdeği yağı, bal, avokado mesela..
◊ Yeni formülleri önce kendinizde mi test ediyorsunuz?
- Doğal tariflerimi tabii ki önce ben ve kızım deniyoruz. Ürünleri denemeye ise Yeditepe Üniversitesi’ndeki ekibimizle başlıyoruz. Fayda gördükçe, çevremizdekiler de bu sürece dahil olabiliyor. Tabii belli bir aşamadan sonra...
◊ Öte yandan şöyle bir handikap var; doğala ilgi artınca internette doğal reçeteden geçilmez oldu. Bunları sorgusuz sualsiz hazırlayıp kullanmak riskli olmuyor mu?
- Tabii ki her tarif herkese olmaz. İnsanlar rastgele bir tarif ya da krem kullanmadan önce cilt altında yatan sebebi bulup ona göre çareler aramalı. Özellikle hassas cilt tipine sahip kişiler, sadece kendi ciltlerine özel ürün ve tarifleri uygulamalılar.
◊ Biz nasıl güzel yaş alacağız, bunun da doğal formülü var mı?
- Bir kere önemli olan önleyici bakım yapmak. Birçok kişi cildi formunu kaybettikten ya da hasar oluştuktan sonra müdahale etmeye çalışıyor. Bu yanlış.
◊ Doğrusu ne o halde?
- Doğrusunu şu şekilde sıralayabilirim;
TEKTİP GÜZELLİK ALGISINDA SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ BÜYÜK
◊ Son yıllarda hakim olan “tektip güzellik algısı” hakkında ne düşünüyorsunuz? Aynı burun, aynı dolgun dudaklar, aynı kaş şekilleri...
- Bunda sosyal medyanın büyük etkisi var diye düşünüyorum. Ben her zaman söylerim, her kadın güzeldir. Ama tabii ki kendine bakması gerekir. Belli oranda yapılan her işleme saygı duyuyorum ama kişi öncelikle kendini keşfetmeli...
Bir başkasına benzemektense kendine yakışanı tercih etmeli. O yüzden doğal efektli uygulamalar haricindeki işlemlere açıkçası saygı duysam da pek sıcak bakmıyorum.
TIBBİ MASKE KAYNAKLI 2 SORUNA 2 AYRI REÇETE
Pandemi döneminde maske kullanımı kaynaklı kozmetik sıkıntıları da baş gösterdi. Saatlerce maske takmaktan kaynaklanan, özellikle de yüzün alt bölgesinde görülen yağlanma ve sivilce şikayetleri arttı. Bu soruna özel reçeteleriniz var mıdır?
* Tabii... Maskeden dolayı ciltteki yağlanmayı engellemek için:
Tüm malzemeleri karıştırarak spreyli bir şişeye koyun. Cildinize sıkın. O şekilde kurumasını bekleyebilir ya da fazlasını bir makyaj pamuğu yardımıyla alabilirsiniz. Bunu sabah-akşam kullanabilirsiniz.
◊ Ya sivilce sorunu...
* Bu da son dönemde en sık karşılaştığım soruların başında geliyor. Özellikle uzun süre maske kullanımının yol açtığı sivilcelenmeye karşı şu formül denenebilir:
Tüm malzemeleri karıştırıp sorunlu bölgeye sürün. 20 dakika beklettikten sonra ılık suyla yıkayın. 4 akşam üst üste uygulanabilir.
KİŞİSEL BAKIM İHMALE GELMEZ
Evde kendi kendimize hazırlayabileceğimiz kişisel bakım tavsiyeleriniz de var mı?
* Tabii ki... İlk önce derinlemesine temizlik için bir peeling tarifi verebilirim.
Tüm malzemeleri karıştırıp dairesel hareketlerle yüzünüze uygulayın. Daha sonra bol su ile yıkayın. Bunu haftada bir ya da iki kez yapabilirsiniz.
* Bir de cilt sıkılaştırıcı doğal maske tarifim var.
Tüm malzemeleri karıştırıp cildinize sürün. 20 dakika kadar bekletip ardından bol su ile yıkayın. Bu da haftada bir ya da iki kez uygulanabilir bir maske...
◊ Özel ilgi bekleyen göz çevresi ile noktayı koyalım oldu olacak...
Tüm malzemeleri karıştırıp dairesel hareketlerle göz çevrenize sürün. 20 dakika bekledikten sonra yıkayabilir ya da uygulamayı gece yapıp sabaha kadar bırakabilirsiniz.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE DOĞAL DOPİNG
Korona döneminde bağışıklığı güçlendirmek için avuç avuç vitamin yutar hale geldik. Bir lokman hatun torunu olarak, bağışıklık güçlendirici bir doğal tarif de alabilir miyim sizden?
Meyve ve sebzeleri rendeledikten sonra üzerine diğer malzemeleri ekleyip karıştırın.
Buzdolabında muhafaza edip aynı gün içinde tüketin.