Kahinler ve peygamberler

Sözlüklerde aynı kavramı karşılayan sözcükler bunlar. İyi ama nasıl olur?

Haberin Devamı

 

Kahinler ve peygamberlerGeçen yazılarımızda, Haçlılarla ve seferleriyle ilgilenirken, kaçınılmaz olarak Hristiyanlığın kutsal yerlerinden de söz etmiştik. Bazen akla takılır: “Hz. İsa Kudüs’te ve civarında yaşamış, Kudüs’te çarmıha gerilmiş ama Hristiyanlığın merkezi Roma’daki Vatikan! Hz. İsa’nın rüyasında bile görmediği İtalya’da Hristiyanlığın ne işi var?” Çok yerinde bir soru bu. Ama benden size garanti, işin yanıt faslında epey şaşırtıcı ve keyifli şeyler var. 

Efendim, biliyorsunuz Hristiyanlık bir din olarak ortaya çıkmadı. İsa’nın kendisi Yahudi doğdu, Yahudi öldü (ya da göğe yükseldi, inanca göre). Ardından havarileri, öğrencileri İsa’nın isteği üzerine dağılarak onun mesajını insanlara ilettiler. Bu iş, Hz. İsa’nın zaten bir avuç olan öğrencilerine veya takipçilerine verdiği görevdi. Göreve misyon denir, yani hepsi misyonerdi. İlk dönemde misyonerlerin İsa’nın mesajını ilettiği kitlenin tamamı da Yahudilerden oluşuyordu. Bu nedenle bu misyonerler, onların varlığından ve anlattıklarından hoşnut olmayan Yahudilerin hışmına uğradılar. İtilip kakıldılar, yargılandılar, soruşturuldular. Sonra da zaten, bütün bunların bünyesinde gerçekleştiği devlet olan Roma İmparatorluğu devraldı bu zulmü, birkaç asır böyle devam etti. Her neyse, konumuz Hristiyanlık tarihi değil, çok başka yerlere gideceğiz.

Haberin Devamı

SAUL, PAUL, ROMA ...

İlk büyük misyoner, aslında Yahudiler adına İsa’nın takipçilerine zulüm edenlerden biri olup İsa ona görününce dönen Pavlus (ilk adı Saul olan Paul) idi. Pavlus da pek çok takibata uğradı, hapisler yattı vs. Son yargılanmasında, kendisi de bir Roma vatandaşı olduğu ve Roma hukukuna göre öyle bir yasal hakkı olduğu için, davasının, imparator tarafından görülmesini talep etti. Bunun üzerine, başka bir yazıda ele alabileceğimiz çok maceralı bir deniz yolculuğuyla Roma’ya götürüldü, orada birkaç yıl kaldı, epey İsa taraftarı topladı ki o sırada onlara hem Hristiyan (bunun tam Türkçesi ile Mesihçiler) hem de Nasranî Tarikatı deniyordu ve Roma’da bolca Mesihçi oluşmasını sağladı. Sonra da bir şekilde yargılanmış olsa gerek ki boynu vurularak idam edildi. Tüm mezheplerden bağımsız “Hristiyan Kilisesi”nin Pavlus (ve Petrus) tarafından kurulduğu kabul edilir. Eh, kilisenin kurucusunun öldüğü yer de herhalde doğru bir yerdir. Zira Tanrı’nın oğlu kabul ettikleri İsa öldüğünde (ya da göğe yükseldiğinde) ortada yeni bir din yoktu ama Pavlus öldüğünde artık o yeni bir dindi. Dolayısıyla Hristiyanlığın kurucusu da Pavlus olarak kabul edilir kimilerince. (Bir de Aziz Peter/Petrus var ama o kadar detaya gerek yok şu an.)
Şimdi... Bu kadar lafı ne diye ettik, oraya gelelim.
Günümüz dünyasının Hristiyanlık merkezi ve Roma kentinin bir mahallesi olmasına rağmen bir devlet olan Vatikan’ın altını, gizli tünellerini, saklı odalarını falan bilemem ama adının içinde nelerin gizli olduğu konusunda birkaç kelime sarf edebilirim. Ama bunun için önce hem birkaç bin yıl önceye hem de Vatikan’dan kuş uçuşu 3 bin kilometre kadar doğuya gitmemiz gerekiyor.
Tabii ki Mezopotamya’ya.

Haberin Devamı

IŞIK HIZINA ÇIKIYORUZ, TUTUNUN LÜTFEN

Kahinler ve peygamberlerDaha önce birkaç kez yaptığımız gibi, on binlerce yılı ışık hızıyla bir iki satırda yaşayıp bitirelim ki büyük resim görülsün. Çünkü tarihin çok yavaş kaydettiği gelişmeleri/değişmeleri, binlerce yıl boyunca insanlar fark etmeden yaşadılar ve değişim olup olmadığını bile yaşarken bilmiyorlardı. Fakat bütün olup bitenleri ne zaman ki aynı resmin içinde görmeye muktedir olduk, bu da tamamen bilgiyle olan bir şeydi, işte o zaman farkına vardık durumun. Bu nedenle büyük hızla döndüreceğiz şimdi dünyayı bir kez daha.
Hiçbir şey bilmeyen insan, doğanın, karşı konulamaz ve hayran olunası güçlerine tapınmaya başladığında başka çaresi yoktu. Her güç ayrı bir tanrı olarak algılandı zamanla. MÖ 10 bin dolaylarında tarım keşfedilip düzenli ve yerleşik hayata adım atıldığında, bu güçler için tapınaklar inşa edildi. Tanrılar en büyük güçler olduklarına göre, en güzel binalar da onlara ait olmalıydı. İnsan uygarlığının beşiği, Mezopotamya’dır.
Fırat ve Dicle nehirlerinin arasından Basra Körfezi’ne kadar inen o bereketli topraklar. Her şey orada başladı. Başka yerde daha başlamış olsa bile, bunu geleceğe, yani bize iletmeyi becerememiş olsalar gerek ki kendilerinden haberimiz yok! Bir sürü tanrısı oldu insanın, sonra yorucu hale gelen bu durumda tanrıların sayısı azalmaya, farklı güçler belirli tanrıların elinde toparlanmaya başladı. Her şehrin, ki şehir devletleri ayrı birer güçtü o zaman, bir baştanrısı vardı. En güzel, en görkemli tapınaklar da onun için yapılıyordu. Bu yüzdendir ki antik çağdan ve hatta öncesinden günümüze ulaşabilmiş binalar sadece tapınaklardır. En değer verilen için yapılmış, en sağlam, en güçlü binalardı onlar. Mitolojiye göre tanrılar, hem görev yerlerinde (gök, yeraltı, denizler vs.) yaşarlardı hem de evlerinde yani kendileri için yapılan tapınaklarda. İnsanlar, tanrılarından bir şeyler istediler, onunla konuştular ama tanrılarının ne söylediğini duyamıyorlardı. İşte bu noktada devreye “tanrı adına konuşan, onun emriyle bir şeyler söyleyen” bir özel insan grubu belirdi: Kâhinler.

Haberin Devamı

YILDIZLAR YILDIZLAR

Yıldızlara bakıp gelecekte olanlara yönelik konuşmaya da kâhinlik denmesinin nedeni aynıdır, çünkü tanrıların gökyüzünde, yıldızların arasında yaşadığına inandı insan binlerce yıl. Yıldızların hareketi, aslında tanrıların hareketiydi çünkü. Çok sonraki dönemlerde her yerde gördük bunları. Antik Yunan kültürü içinde özel yeri oldu kâhinlerin. Delphoi kâhinlerini duymayan kalmamış olabilir. Ayrıca, bizim dilimizde var olan, Arapça kökenli “müneccim” ne ola ki? Müneccim, necm köküne sahip “yıldız”dan gelir. İlm-i nücûm derdi eskiler, yani yıldız ilmi. Yıldızlara bakıp haber veren, onların hareketini yorumlayana denir müneccim de. Yani: Kâhin!

Haberin Devamı

Kahinler ve peygamberlerSözlüğü açıp bakalım, “kâhin” sözcüğünün İngilizcesi “prophet”tir. Prophet, pek çok sözcük gibi batı dillerine Yunancadan girmiştir. Pro + phanai sözcüklerinin birleşmesinden oluşur. Pro, “önde, önünde” anlamındayken, “phanai” kökü, konuşmaktır sadece. Yani, “tanrıların önünde, onlar adına konuşan” gibi bir anlamı oluyor kısaca.
Prophet, sadece “kâhin”in değil, “peygamber”in de İngilizcesidir aynı zamanda. (Batı dillerinde genel olarak aynı sözcüktür. İsyanyolcası da profeta mesela.)
Akla bir anda, “Nasıl olur kardeşim? Nasıl olur da kâhinle peygamberi aynı kefeye koyarlar?” diye tepkisel bir düşünce geliyor olabilir. Burada sözcüğün ortaya çıkışını ve kökenini değerlendiriyoruz, okuyunca göreceğiz. Şöyle ki...
Kâhinin İbranicesi “nabj”. Biliyorsunuz (daha önce konuşmuştuk bu sayfada) İbranice, Mezopotamya’nın, Sümerce’den sonra gelen ve çoğu ortak kökten olan semitik dillerdendir, yani Samilere ait bil dildir. Arapça ile kardeştir yani. Nabj ise Arapçada “al-nabiy”dir. Yani bizim kulağımız alışık olduğu haliyle “nebî”. Peki “peygamber” sözcüğü nereden? Farsça’dan efendim. Farsça, Hint-Avrupa dil ailesindendir, Hintçeyle çok yakındır. Farsça “paygâm”, haber ve mesaj anlamlarına geliyor. “Bâr” ise “ileten, taşıyan, nakleden, saçan” anlamına gelen bir son ek. (Örneğin ateşbâr)

Haberin Devamı

ELÇİLER, HABERCİLER

Başka deyişle, bu sözcüklerin hepsi, kâhin de dâhil hepsi, (ki kâhin sözcüğünün kendisi de Aramca kökenlidir, ortalık iyice karışmasın diye onu kenarda bırakıyorum) ama hepsi “tanrı adına konuşan kişi” anlamına geliyor. Bugün kullandığımız peygamber sözcüğü, elbette milyarlarca insan için yüce bir anlam taşıyor. Tıpkı “elçi veya haberci” anlamına gelen Arapça “resul” gibi. Ama inanın binlerce yıl önceki insanlar için de öyleydi. Tapınakların kâhinleri el üstünde tutulur, askerlerce korunurdu. Sözcüğün ortaya çıkışı böyle bir şey işte. Fakat, boş bıraktığımız başa dönelim şimdi.

ROMA’YA ÇIKAN YOL

Hani dedik ya prophet kelimesi pro+phanai idi. İşte oradaki phanai, phatai haline dönüşüp bir kök oluşturdu zaman içinde, phates oldu. O da Latinceye “vates” olarak girdi. Vates, Latince doğrudan “kehanet” anlamını taşıyan “vaticinatio” sözcüğünü ortaya çıkardı. Ve böyle doğdu “kehanet tepesi” anlamına gelen Vatikan sözcüğü.
Kalın sağlıcakla.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ:

ISINIYORUZ, İYİ ISINIYORUZ.

ÇOK uçlarda havalar yaşadık doğrusu. Sosyal medyada görmüş ve çok gülmüştüm, “Donla yatıp montla uyandık” diyenler vardı. Yaz tam geliyorum derken bir anda neredeyse kombileri yeniden yaktıracak kadar düştü sıcaklıklar. Ama bu sefer iyi ısınıyoruz gibi görünüyor. Bugünden pazar gününe kadar neredeyse 40 dereceye kadar yükselecek sıcaklıklar bekleniyor. Yelken açmayı düşünenler için ise hafif ve değişken rüzgârlar söz konusu, ciddi bir hava beklentisi yok. Neşeniz daim olsun.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları