Paylaş
Şimdilerde anketlerde öne geçince Başkanlık sistemine yönelik eleştirileri çok azaldı.
Kazanacağını hesap edenler yönünden Başkanlık yetkileri doğal olarak cazip geliyor.
Bu noktada, prensip duruşların zafiyeti ortaya çıkıyor, savunulan ilkeler bir kenarda bekletiliyor.
Pek tabii aynı mantıktan hareketle AK Parti'nin de Parlamenter düzeni geri istemesi de şaşırtıcı olmaz.
Zira Türkiye'nin temel gerçekliği, sağ partilerin toplam oylarının her zaman üçte ikiye yakın ağırlık taşıması ve sağ partiler koalisyonuna imkân sağlamasıdır.
2028 yılına kadar çok zaman var.
AK Parti bu süreçte “Parlamenter sisteme dönelim.” önerisi ile gelir ve muhalefetten kabul görürse, hakikaten siyasi pragmatizmin şahane bir örneği yaşanır.
Bu arada AK Parti'nin seçmen nezdinde eski oy oranına kavuşması için ekonomiyi toparlaması şart.
Aksi halde oylarının erimesi sürer.
Bu yüzden İktidar tarafından Mehmet Şimşek ve ekibinin politikalarına destek tek seçenek haline gelmiştir.
Programa göre tünelin ucundaki ışık 2026 yılından önce gözükmeyecek.
Acı reçete hem toplumu hem de AK Parti'yi en az 1,5 yıl daha yıpratacaktır.
Bağlı olarak, bu süreçte anketler AK Parti için iç açıcı çıkmayacak.
Onlar, “sabrın sonu selamettir” stratejisine bel bağlamak durumundalar.
Ekonomistlerin bu gerçeklik üzerinden tahmin yürütmeleri daha makul duruyor.
Özetle; dövizin az kıpırtılı, faizin yüksek, enflasyonun giderek yavaşladığı bir 2025 bizleri bekliyor.
Disiplin elden bırakılmaz ve “beklentiler” düzelmeye başlarsa,2028 için biriken kaynakları halka verme imkanına kavuşmuş bir Ak Parti’den söz edebiliriz.
Cumhurbaşkanı’nın oyun planı ve ona bağlı yol haritası kısaca böyle.
CHP'nin iç dengelerine gelince, Özgür Özel Genel Başkan seçildiği Kurultay’da Ekrem İmamoğlu'nun arkasında, “ikinci adam” izlenimi veriyordu.
Ancak 31 Mart seçim başarısını kendine mal etti ve sonrasında bu fırsatçı tutumunu daha da benimsedi.
Partisinin Cumhurbaşkanlığı adayını ancak kendisinin belirleyeceğini ilan etti.
Bu tavır Ekrem İmamoğlu nezdinde muhtemelen bu denli erken beklenmiyordu.
Özgür Özel partinin diğer bir güçlü adayı Mansur Yavaş’ı yok saymama gerekçesine yaslanarak, Ekrem İmamoğlu için net açıklamada bulunmaması, kimseye ikna edici gelmedi.
Esasında Özgür Özel’in Genel Başkan konumunda iken Cumhurbaşkanlığına dair iddiasının olmadığını ifade etmesi, bir müddet sonra siyaseten tasfiye olacağını kabul etmesi manasına gelir.
Hiçbir siyasi, hele Genel Başkan’sa kendini bu darboğaza sokmaz.
Nitekim; Özgür Özel’in İktidarla, sıcak ilişkiler kurmaya, erkene çektiği tüzük kurultayı ile konumunun güçlendirmeye, “Cumhurbaşkanı adayı değilim” diyerek, almayı planladığı mesafeleri karartmaya çalışması, onun samimiyetine yönelik kuşkuları artırdı.
Ekrem İmamoğlu bu durumun farkındalığına rağmen, partinin bir yükseliş trendi yakaladığı bir ortamda Özgür Özel’e yönelik bir pozisyon almayı, zamanlama olarak uygun görmedi.
Bu sebeple Kurultay sürecinde Kılıçdaroğlu ile ittifak ilişkisine giremedi ve statükonun devamına razı oldu.
Sorun şimdilik buzdolabına kaldırıldı.
Günün sonunda
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu kapışması mukadder gözüküyor. Bu kapışmada Kemal Kılıçdaroğlu anahtar rol oynayacaktır.
Tüm bu denklem içinde Mansur Yavaş çok özel bir başlık.
O da Cumhurbaşkanlığı adaylık beklentisini deklare etti.
Verdiği mesaj Cumhuriyet Halk Partisi’nden ziyade, merkez sağ partilere yönelik değerlendirilmeli.
Zira CHP ülkücü gelenekten gelen birisini zor aday yapar.
Konuşulanların tamamında yine bir kilit isim hemen hissediliyor.
Devlet Bahçeli’nin Türkiye’ye dair nasıl bir tasavvuru olduğunu şu anda kimse tam kestiremiyor.
O da oyuna aktif bir şekilde dahil olursa tüm senaryolar yeni baştan yazılacaktır.
Paylaş