Ekonomik notlar

CUMHURBAŞKANI geçtiğimiz günlerde “faizi indirdik, enflasyon tek haneye indi” dedikten sonra Merkez Bankası’nın faiz indirimine devam etmesi gerektiğini söyledi.

Haberin Devamı

Ekim ayından itibaren baz etkisi bitecek ve enflasyon yine çift haneye gidecek. Enflasyon oranı (+) CDS, faizin indirebileceği alt limittir. Şayet indirimler devam ederse, döviz fiatları yukarıya doğru hareketlenecektir. Bu sebeple ekim PPK’sı önemli. TCMB politika faizi 16.50, CDS ise 3.50 ile 4.00 arasında gidip geliyor. Yıl sonu YEP enflasyon hedefi 12’dir. Yani indirim marjı (15.50 – 16.00) pek yoktur. Tabii, negatif faiz bir politik tercihe dönüşmüyorsa.
Tüm ekonomistlerin üzerinde mutabık olduğu “imkânsız üçlü” diye isimlendirilen bir kural vardır. Buna göre bir ekonomi yönetimi “kambiyo serbestisi uygularken, hem faiz hem de döviz kuru eş anlı kontrol edilemez.”
Oysa özellikle son dönemlerde Merkez Bankası politika faizini adeta talimatla aşağıya çekerken, devlet kuruluşları tüm imkânlarını seferber ederek döviz kurunu baskılamaya çalışıyor, üstelik herhangi bir kambiyo kısıtı getirilmeksizin bu süreç yaşanıyor.
Diyeceksiniz ki, teori çöktü mü?
Bu soruya doğru yanıt verebilmek için bu halin “sürdürülebilirliği”nin daha bir müddet test ediliyor olması gerekiyor.
Umarız bahse konu üçlüden biri “berhava” olmaz.
Bozulan kamu finansman dengesini düzeltmek için kamu zamları mecburen devreye girmeye başladı.
Enerjiden ulaşım ücretlerine, gelen zamlar hem iş dünyası hem de hane halkı nezdinde zor tolere edilecek gibi duruyor.
Zira ekonomik durgunluğun aşıldığına dair henüz ikna edici bir gelişme söz konusu değil.
Bu durumda, yükselen fiyatların olumsuz etkilerinden korunmak için tüketim ve üretim kalıpları biraz daha aşağıya çekilecek demektir.
Diyeceğimiz, bu zamlar elzem ama “talep kuruluğuna” hizmet ettiği de gözden uzak tutulmamalı.
Geçen hafta medyada Maliye Bakanlığı’nın vergi borcu olanların banka hesaplarına E – haciz gönderdiği haberleri yer aldı.
Daha sonra Bakanlık bu haberi yalanladı.
Açık söyleyelim, böylesi bir uygulama pek çok işletmeyi zora sokabilir.
Piyasaların beklentisi mevcut borçlarla ilgili yeni bir yapılandırmadır.
Bu arada, “matrah artırımı, stok affı, cari hesabın az bir vergiyle sıfırlanması” türünden bir düzenlemeyi hiç kimsenin savunamıyor olması gerekir, diye düşünüyoruz.
Bu neviden bir “af” daha çıkartılırsa sistemi sorgulanır hale getirir.
Ama beyan edilmiş ve kriz nedeniyle ödenememiş tüm amme borçlarının (SGK ve vergi) yapılandırılmasında yarar vardır.

-----

Çok bilinmeyenli denklem

Haberin Devamı

SURİYE ile tarihi bir süreç yaşıyoruz.
Oyuncular çok.
Sırayla belirtirsek; ABD, İsrail, İran, Rusya, PYD – PKK, ÖSD, IŞİD, Merkezi Suriye Hükümeti, diğer değişle Esad yönetimi, ülke içi muhalefet (CHP – HDP ve diğerleri), Irak ve Barzani yönetimi, Suriyeli Sünni Müslümanlar (Türkiye’de olanlar), Avrupa Birliği vb...
İnce ayarlara girerseniz bileşenleri çok daha artırmak mümkün.
Bahse konu bileşenlerin her birinin pozisyonu nedir, kim kimin yanındadır, genel çerçevede değerlendirmemiz şöyle...
ABD ve İsrail bağımsız veya özerk bir Kürdistan’dan yanadır, dertleri IŞİD’i Türkiye’ye havale etmektir, fazlasına müsaade etmezler.
Türkiye’nin milliyetçi ve ulusalcı kanadı “bölünme sendromu” nedeniyle, ülke içine sıçrayacak bir Kürt oluşumu istemez.
AK Parti kanadı, operasyon neticesi sınırımıza bitişik bir Sünni oluşum oluşturulursa, böylesi bir “Peyk” yapıdan çok memnun olur.
CHP, bu işe hiç bulaşmak istemez ve Esad’la uzlaşmayı savunur.
İran, Şii kimliği ile Esad’a yakındır, onlar da Kürt oluşumlarını kendileri için tehdit görürler, ayrıca anti ABD’dirler.
Aynı İran, Türkiye’nin Kürtlere yönelik operasyonundan hoşnut olsa da günün sonunda sünni özerk bir yapının filizlenmesi işlerine gelmez, Suriye Merkezi Hükümeti’nin otoritesinin bölünmemesini ve Şii hegoman yapının devamını isterler.
Rusya final tahlilde anti ABD’dir.
Bu nedenle, Esad’a yakın durur, Türkiye’nin operasyon yapmasına tavırlanırlar ve tıpkı ABD gibi çok sınırlı bir çerçeveye sıkıştırmak isterler.
PYD tarihin çarklarının kendi lehlerine işlediğinden emindir.
Bedel ödeyerek mesafe alınabileceğini düşünürler.
ABD ve İsrail ile ilişkileri derindir, operasyonun mağduriyet görünümü doğuracağını ve bunun da kazanıma dönüşeceğinin bilincindedirler.
Barzani ve Irak tüm bölge Kürtlerinin operasyon sebebiyle oluşabilecek muhtemel koalisyonun liderliğini kollar görünümde, sırasını bekleyen bir stratejist izlenimindedir.
IŞİD, ÖSD ve Suriyeli göçmenlerin her an birbirleriyle bütünleşebilir bir imajları vardır.
Türkiye muhafazakârlarının, IŞİD hariç, bu kesimlere duygusal yaklaştığı dikkatlerden kaçmamaktadır.
Avrupa Birliği “yüreği ağzında” balkon oyuncusudur.
Dertleri “kırmızı pabuç”tur.
Suriyeli göçmen sorununu üzerlerine sıçratmaktan kurtaracak her formülü içten içe desteklerler.
Özetle; Suriye operasyonunun memnun olanını bulmak zordur.

Yazarın Tüm Yazıları