Salgının belirsizliği huzursuzluğu artırdı

Sosyolog Prof. Dr. Veysel Bozkurt, Covid -19 salgını sonrasındaki gelişmeleri ortaya çıkarmak amacıyla internet üzerinden 5 bin 300 kişinin katılımıyla gerçekleşen geniş kapsamlı bir araştırma yaptı. Anketi cevaplayanların geleceğe yönelik umutları olsa da salgının bitiş süreciyle ilgili belirsizlikten tedirgin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bozkurt, “Büyük ölçüde huzursuzluğun ve varoluşsal kaygıların arttığı görüldü” dedi.

Haberin Devamı

Salgının belirsizliği huzursuzluğu artırdı

Prof. Dr. Veysel Bozkurt

Araştırmanın detaylı sonuçlarını ilk kez Hürriyet Bursa’ya özel olarak paylaşan Prof. Dr. Bozkurt salgının sonuçlarının her toplumsal tabaka üzerinde farklı bir etki yapacağına da dikkat çekti.
Genel olarak salgının toplum üzerindeki etkisi hakkında ilk ne söyleyebilirsiniz?
Bir yıl önce dünyada bugün yaşananların olacağını söyleseler inanır mıydınız? Muhtemelen inanmazdık. Nitekim bir süre önce birileri olası salgınlara karşı uyarmış; ancak kimse inanmamış olmalı ki dünya Covid-19 salgınına hazırlıksız yakalandı. Üzerimizde bunun şaşkınlık ve tedirginliği var. Salgın, toplum üzerinde homojen bir etkiye sahip değil. Her toplumsal tabaka ya da grup bunun etkisini farklı hissetmektedir. Örneğin hazırlıksız yakalanan, borçlu ya da işsiz birinin salgından etkilenme şekli ile geçim derdi olmayanın etkilenme şekli oldukça farklı.
İnternet üzerinden yaptığınız araştırmanın genel özellikleri nelerdir?
Araştırma 5 bin 300 kişiyi kapsıyor. Katılanlar çoğunluk itibariyle üniversite ve üzeri eğitime sahip (öğrenciler dâhil). Örneklem ağırlıklı olarak şehirli orta ve üst orta sınıfı temsil ediyor.

AİLE BAĞI GÜÇLENENLER

Verilere göre aile ilişkilerimiz karantina döneminde nasıl etkilendi?
Araştırmaya katılanların çoğunluğu (yüzde 54) “aile bağlarım güçlendi” derken, yüzde 17’si “aile içi iletişim sorunlarım arttı” diyor. Örneğin ev kadınları (yüzde 66), kendi işini yapanlar (yüzde 58) çoğunluk itibarıyla aile bağlarının güçlendiğini iddia ediyor. Bu oran işsizler ve öğrencilerde yüzde 50’nin altına iniyor.
Yaş dağılımına baktığımızda iletişim anlamında nasıl bir fark var?
Bilindiği gibi 35-44 arası insanların işe odaklandığı dönemdir. Karantina döneminde en çok bu yaş grubundakiler, aile bağlarının güçlendiği cevabını vermişlerdir. Buna karşılık 24 yaş ve altı gençlerde aile içi iletişim sorunlarının zirve yaptığını görüyoruz. Hane kalabalıklaştıkça ve gelir düştükçe iletişim sorunları da artıyor. Kişinin insanlara genel güven düzeyi yüksekse, aile içi sorunları da o kadar gerilemektedir. İnsanların telefonda ya da internette konuşabileceği arkadaş sayısının (yani sosyal sermayesinin) fazlalığı ölçüsünde, aile içi bağları o derece güçlenmekte, aile içi iletişim sorunları da gerilemektedir.

DEPRESİF RUH HALİ YAYGIN

Araştırmada aile içi şiddetin artışına yönelik göstergeler var mı?
Her türlü engellenmişlik duygusu, insanda öfke ve şiddet yaratabilir. İnsanın evi, insanın kalesi de olsa, birçok kişi varlığını tehdit eden bir virüs tarafından dışarı çıkma ve dolaşma özgürlüğünün engellendiğini düşünüyor. Anketi cevaplayanların yüzde 52’si kendini hapsedilmiş gibi hissettiğini; yüzde 32’si ise daha sinirli ve çabuk öfkelenir hale geldiğini söylüyor. Özellikle gençler bunu daha yoğun olarak hissediyor. Yüzde 39’luk kitle, önümüzdeki iki ay içinde temel ihtiyaçlarımı karşılamak konusunda ‘endişe yaşıyorum’ diyor. Geçim sıkıntısı çekenler ile işsizler arasında da diğerlerine göre aile içi iletişim sorunlarının artışına tanık oluyoruz.
Toplumun ruh halinde nasıl bir manzara görülüyor?
İnsanlar alıştıkları rutinlerinin dışına çıktı. Onları rahatlatan birçok şeyi yapamaz hale geldiler. Çoğunluğun geleceğe yönelik umutları olsa da, kimse salgının ne zaman biteceğini bilmiyor. Anketi cevaplayanların yüzde 65’i “huzursuzluğum arttı” diyor. Yüzde 52’si uyku kalitesinin bozulduğunu söylüyor. Yaklaşık üçte biri “hayatım üzerinde kontrol duygumu kaybettim” diyor. Yüzde 42’si günlük işlerini yapmakta zorlandığını yüzde 41’i sürekli yorgunluk/bitkinlik, yüzde 41’i virüs kapma korkusu, yüzde 30’u kendini çaresiz hissettiğini ve yüzde 27’si yalnızlık duygusunun arttığını belirtiyor. İnsanlar hem kendilerinin hem sevdiklerinin hayatlarını kaybetmelerinden korkuyor. Gençler arasında daha yaygın depresif bir ruhu hali gözleniyor. Araştırmada insanların varoluşsal kaygıları inanılmaz boyutlarda artmış görünüyor.

KOMPLO TEORİLERİNE İNANÇ

Varoluşsal kaygıları en çok neler etkiliyor?
İnsanların güçlü toplumsal bağları olmasının onların korku ve kaygılarını azaltan bir tarafı var. Bu araştırmada da güçlü toplumsal bağlarımız, kriz dönemlerinde psiko-sosyal problemlerle başa çıkmamızı kolaylaştırdığını doğruluyor. Güven, güven yaratıyor. Yalnızlık, insanın zihninin derinliklerinde ölüme eşdeğer bir kavramdır. Bu dönemde online da olsa ilişkilerimizin devam etmesinin, bizim iç dünyamızı güçlendiren bir tarafı var. Geçim derdi (ekonomik koşullar) mevcut kaygıların düzeyini en çok etkileyen faktör arasında. Bu kişilerde çaresizlik, sağlığında bozulma, sürekli yorgunluk, değersizlik hissi, hayatı üzerinde kontrol duygusunu kaybetme endişesi çok daha artmış durumda.
Varoluşsal kaygı ile komplo teorilerine inanç arasında nasıl bir ilişki var?
Kriz durumlarında hayata dair varoluşsal kaygıların artışı insanların serinkanlı/analitik düşünme becerilerini zayıflatır. İnsanlar en çok belirsizlikten korkar. Çözemediğimiz karmaşık sorunlarla karşılaştığımızda, içine düştüğümüz belirsizliği ortadan kaldıracak basitleştirilmiş çözümler ararız. Komplo teorileri aradığımız bu basitliği sağlar. Data da özgüven sorunu olan, hayatın zorluklarıyla yüzleşmekten çekinen insanlar arasında komplo teorilerinin daha çok kabul gördüğünü ortaya koyuyor. Yaşadığımız salgın sonrası belki çok şey değişecek ancak komplo teorilerine ilginin ve inancın zayıflama ihtimali çok yüksek değil.

Salgının belirsizliği huzursuzluğu artırdı

KADINLARIN İŞ YÜKÜ ARTTI

Evden/online çalışma kadınları nasıl etkiledi?
Kadınların iş yükleri olağanüstü arttı. Salgınla birlikte evden/online çalışan kadınlar, çocuk bakımı ve temizlik işlerinde yardımcılarını kaybetti. Dışarıdan yemek sipariş imkânları büyük ölçüde ortadan kalktı. Kadınların ruh hallerinin erkeklere göre çok daha olumsuz etkilendiğini, çok daha stresli hale geldiklerini görüyoruz. Kadınların işlerinde de verimliliklerinin erkeklerden daha fazla gerilediğine tanık oluyoruz.

DİJİTALLEŞME CAN SUYU OLDU

Bu salgın çalışma kültürümüzü değiştirecek mi?
Bu salgının en önemli etkilerinden birisi, çalışma kültüründe ya da alışkanlıklardaki değişme oldu. Dijital çalışma son 30 yıldır, enformasyon toplumuna geçiş tartışmalarının bir parçası olarak konuşulur. Türkiye’deki e-devlet ve bazı şirketlerdeki evden çalışma ya da üniversitelerin online eğitim programları bu çerçevede. Dijitalleşme süreci, salgınla birlikte birçok kurum için can suyu oldu. Örneğin bütün taraflar için uyum sorunları ve verimlilikte düşüş olsa da bir şekilde eğitimde sürekliliği sağladı. Muhtemelen salgın sürecinde bu yeni uygulamaların birçoğuna alışacağız ve önümüzdeki dönemde dijital çalışma çok daha yaygınlaşacak.

VERİMLİLİK AZALDI

Online/dijital çalışanların verimlilik konusunu biraz açabilir misiniz?
Salgın sonrasında evden/online çalışanların yüzde 56’sı verimliliklerinin düştüğünü; yüzde 14’ü ise verimliliklerinin arttığını söylüyor. Evden/online çalışma, iç-denetimi yüksek insanlar arasında verimliliği artırırken, diğerlerinde verimlilik düşüşüne yol açabilmekte. Verimlilik düşüşü hem kadınlar hem erkekler için geçerli. Ancak işin yanında, yemek, çocuk bakımı ve temizlik gibi işlerin de çoğunluğunu üstlenen kadınlar arasında verimlilik erkeklere göre çok daha fazla gerilemekte. Online çalışanların verimliliklerini etkileyen bir başka faktör de hanenin büyüklüğü. Hanede yaşayanların sayısı arttıkça, online çalışanların verimlilikleri düşmekte. İlginç bir sonuç da insanların iş yeri aidiyetleri zayıfladıkça online çalışmaya daha çok destek vermeleri.

GÜVEN DUYGUSU HEP DÜŞÜKTÜ

Toplumda salgın sonrasında bir sosyal sermaye unsuru olan güven hangi yönde değişti?
Güven arttıkça işlem maliyeti düşer; iki elin sesi daha çok duyulur, işbirliği güçlenir ve toplumsal bütünleşme güç kazanır. Kültürümüzde güven hep düşük oldu. Bu araştırmada da sonuç değişmedi ve insanları genelde güvenilir bulanların oranı yüzde 20’nin altında kaldı. Son 30 yıldaki araştırmaların büyük bölümünde güven konusunda alınan cevaplar yaklaşık bu seviyede. 1989’den itibaren Türkiye’de de yapılan Dünya Değerler Araştırması’na göre Türkiye dünyada güven duygusunun en düşük olduğu ülkelerden biri. Çok düşük güvenli bir kültürün kutuplaşması da çok kolay.
Güven artışı olan kurum ya da meslekler var mı?
Bu salgının kahramanları bütün dünyada olduğu gibi bizde de hayatlarını tehlikeye atarak sağlık hizmeti veren doktorlar oldu. Biraz da bunun neticesinde en yüksek güven artışının (yüzde 76) doktorlara olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde bu virüsün aşısı ya da ilacı bulunacaksa, bunu yapacak olanlar şu anda laboratuvarlarında çalışan bilim insanları olacaktır. Bu durum bilim insanlarına güveni (yüzde 61) artırmıştır. Geçmişteki salgınlardan sonra, dine bağlılığın zayıfladığı ve bizde de zayıflayabileceği dile getirilse de, bu araştırmaya katılanların çoğunluğu dine bağlılığının arttığını da ifade etmiştir.

POPÜLİST TREND GÜÇLENEBİLİR!

Krizin bitiş süreci ve geleceğe dair beklentiler ne yönde?
İnsanların yüzde 52’si bu salgından kaynaklanan krizin 6 ay içinde aşılacağına inanıyor. Yüzde 24’ü ise çok daha uzayacağını düşünüyor. Geriye kalanlar da kararsız. Diğer taraftan yüzde 41’i salgın sonrasında olumlu değişmeler beklerken, yüzde 37’si olumsuz beklenti içinde. Yüzde 22 de fazla bir şey değişmeyeceğini düşünüyor. Dindar, politik yelpazenin sağında olanlar çoğunluk itibariyle “olumlu yönde değişme bekliyorum” derken, solda olanlar ya da dini aidiyetini kuşkucu/inanmıyorum olarak ifade edenler çoğunluk itibarıyla olumsuz yönde değişme bekliyor.
Siz geleceğe yönelik nasıl bir dönüşüm bekliyorsunuz?
Bu krizin bizi nasıl etkileyeceği konusunda beklentim, salgının süresi ile yakından ilişkili. Her ne kadar araştırmaya katılanların yarısından biraz fazlası 6 ay içinde bitecek deseler de ileride hayal kırıklığı yaşamamak için temkinli olmayı tercih edenlerdenim. Geleceği tahmin riskli bir iş. Diğer taraftan dünyada küreselleşmeden hazzetmeyen, göçmen karşıtı, popülist bir trend var. Bu trend özellikle ekonomik küçülmenin getirdiği kaynak daralmasının etkisiyle çok daha güç kazanabilir. Diğer taraftan da aynı arabanın tersine işleyen tekerlekleri gibi bilim ve teknoloji gelişmeye ve dünyayı küçültmeye devam edecek. Bekleyelim, görelim.


Yazarın Tüm Yazıları