Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İsmail Kuş, rekabet gücü yüksek şehirlerin dünya ekonomilerine yön verdiği bir dönemin yaşandığını vurguladı. Dünyada artık ülkelerden çok şehir ekonomilerinin yarış içinde olduğuna dikkat çeken Kuş, “Bizler de Bursa iş dünyası olarak kentimizi dünya ile rekabette avantajlı bir konuma taşımak istiyoruz. Bu noktada otomotiv, tekstil, gıda ve kimya gibi sektörlerle birlikte köklü bir üretim geleneğine sahip olduğumuz bebe-çocuk sektöründe de firmalarımızın mevcut potansiyelini geliştirmek büyük önem taşıyor” dedi.
YÜZDE 80’İ BURSA’DAN
Türkiye’de bebe-çocuk konfeksiyonu sektöründe toplam üretimin yüzde 80’ini tek başına Bursa tarafından karşılandığını dile getiren Kuş, “Ticaret Bakanlığımızın destekleri ve BEKSİAD ile işbirliğinde yaklaşık 5 yıl önce başlattığımız çalışmalarla firmalarımızın ihracat odaklı dönüşümüne liderlik ederken, sektördeki işletmelerimizi de uluslararası rekabete hazırlıyoruz. Bu kapsamda 100’e yakın firmamızın kümelendiği 3 Uluslararası Rekabeti Geliştirme Projesi (UR-GE) geliştirdik. Firmalarımız için UR-GE faaliyetleri ile başta Rusya, ABD, Polonya, İran, Fas, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi farklı coğrafyalardaki ülkeler olmak üzere dünyanın dört bir yanında yurt dışı pazarlama etkinlikleri gerçekleştirdik. Bursa’da düzenlediğimiz ikili iş görüşmeleri (B2B) organizasyonlarıyla da firmalarımız, yüzlerce ülkeden iş insanını üretim tesislerinde ağırlama ve ticaretini geliştirme fırsatı buldu” diye konuştu.
İHRECET HER YIL ARTIYOR
Sektörde moda ve trendleri belirleyen Junioshow Fuarları’nın da firmaların büyüme hedeflerinde önemli bir rol üstlendiğini vurgulayan Kuş, tüm bunların sonucunda da sektörtün, her sene ihracat rakamlarını kademeli olarak artırdığına dikkat çekti. Daha önce sadece iç pazar odaklı üretim yapan firmaların, kavuştukları yeni vizyonlarıyla artık uluslararası pazarların en önemli aktörleri arasında yer almayı hedeflediğinin altını çizen Kuş, “Bebe, çocuk konfeksiyonu firmalarımızın örnek başarıları, sektörümüzün kümelendiği Vişne Caddesi’nin çehresini de değiştiriyor. İşletmelerimizin artan ticaret potansiyeli, üretim alanlarının modernizasyonundan vitrin düzenlemeleri ve showroom alanlarına kadar her alanda güçlü bir şekilde hissediliyor” dedi.
BURSA BÜYÜRSE TÜRKİYE BÜYÜR
MÜŞTERİ PAHALILIKTAN ŞİKAYETÇİ
Kids Gold Mağaza Sorumlusu Süleyman Caneri:
Dış piyasaya çalışıyoruz. Ağırlık Orta Doğu olmak üzere dünyanın 40 farklı ülkesine ihracat yapıyoruz. Bebe elbisesi, tek tişört, elbise, pantolon, ikili penye takımı üretiyoruz. Yaklaşık 10 senedir de bu bölgedeyiz. Üretimimiz de var. Müşterilerimiz fiyat pahalılığından şikâyetçi. Doların düşmesi gerekiyor. Pandeminin de kalkması lazım.
IŞIKLANDIRMA OLMALI
Caddeye ışıklandırma yapılmalı. Burada milyon dolarlar dönüyor. Tabelalarda yabancı isimler yazılması gerekiyor. Burada bir adet otel bulunuyor. Onun kapasitesi de belli. Onun için yeterli olmuyor.
CADDEYİ ARAPLAR GÖTÜRÜYOR
Cadde Junior Kids Baby Mağaza Müdürü Kemal Kahraman:
Bebe Çocuk Konfeksiyon Sektörü Sanayici ve İşadamları Derneği (BEKSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yıldız, kuruluş aşamasında 30 kişi ile yola çıktıklarını hatırlatarak, bugün 250 üyeye ulaştıklarını kaydetti. Bölgede 3 binin üzerinde firmanın bulunduğunu ifade eden Yıldız, “Bu da 80 bin istihdama tekabül ediyor. Türkiye’de çocuk konfeksiyon üretiminin yüzde 70 – 80’ini Bursa üretiyor. Bunun yüzde 60’ını da yurtdışına satıyoruz. Dünyanın 5 kıtasına ihracatımız var. Pergeli Türkiye’nin ortasına koyduğumuzda, komşularımızın tamamına yoğun ihracatımız bulunuyor. 60 ülkeden de bölgeye alım için insanlar geliyor” dedi.
Bölgenin gelişmesi için BTSO ile ortak çalışmalarının olduğunu ve bunun büyük katkısını gördüklerini dile getiren Yıldız, “URGE çalışmaları firmalarımızın dünyaya açılması ve bölgemizin dünyaya tanıtımında çok büyük rol üstlendi. Bizim 2 URGE’miz var. Aynı sektörde URGE yapan tek sektörüz. Şu anda toplam 100 firmamız URGE desteklerinden istifade etti. Teşvik ile fuarlarımızı başlattık. Son iki fuar pandemi ile gerçekleşmese de yılda iki defa fuar düzenliyoruz” diye konuştu.
Zaman içinde bir takım değişiklikler yaşadıklarını belirten Yıldız, Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz ile de bölgenin daha güzel olması için fikir alışverişinde bulunduklarını kaydetti.
HURDALIKLARLA İLGİLİ DÜZENLEME YAPILMALI
Yaşadıkları problemlere de değinen Yıldız, “Birçok problemimiz var. En büyüğü hurdalıklar. Onlar da birer esnaf ama bir çözüm bulunmalı. Ya yer gösterilsin, ya da çeki düzen verilsin. 10 yıldır talebimiz var. Her belediye başkanı, valiye söylüyoruz. Dosyaları tutuyorlarsa birikmiştir. Öncelikli sorunumuz hurdalıklar. Kaldıramıyorsak, bunların önüne setler yapıp, reklam tabelası konabilir. Görüntü kirliliği yok edilebilir” diye konuştu.
AÇILMAYAN YOLLAR VE ÇÖP KONTEYNIRLARI
DÜNDEN BUGÜNE
VİŞNE CADDESİ
Vişne Caddesi sahip olduğu potansiyeli ile kente önemli oranda katma değer sağlıyor. Ancak bunun karşılığında hak ettiği ilgi ve değeri görüyor mu? Hürriyet Bursa olarak bölgeyi mercek altına aldık. Bölgenin durumu nasıl? Ne yapılıyor? Nasıl bir değer ortaya konuyor? Eksiklikleri neler? gibi soruların yanıtları için birçok kesimin görüşlerine yer verdik. Değerlendirmeyi okurlarımızın yorumuna bıraktık. İşte Vişne Caddesi’nin durumu…
Vişne Caddesi’nde e yaklaşık 20 yıl öncesine kadar kara tezgah olarak bilinen makinelerle tekstil ürünleri üretiliyordu. İmalat, yurtiçi ve yurtdışına satılıyordu. İşletmelerdeki makineler büyük olduğu için faaliyet gösterilen üretim alanları da geniş ve sağlamdı. Bunun yanı sıra bulundukları cadde de büyüktü. Lokasyon olarak kent merkezine yakın olması avantajdı. Büyüyen ve gelişen kentin istediğiniz bölgesine ulaşım rahattı. Bu nedenle tercih edilen bir bölgeydi.
GÜNDEME BAĞLI DEĞİŞİMLER
Ekonomide ve dünyadaki gelişmelere bağlı olarak burada da değişiklikler oldu. Faaliyet gösteren işletmelerden bazıları büyüyüp, organize sanayi bölgelerine taşındı. Bazıları ise dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayarak, kapısına kilit vurdu. Sonrasında da bazı işletmeler boş kaldı ve değişim başladı.
Fatih Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Müdiresi Ayşe Korkmaz, okulda cerrahi maske ürettiklerini açıkladı. Üretimin Moda Tasarım Teknolojileri Alanı bünyesinde gerçekleştirildiğini belirten Korkmaz, üretimde öğretmen, öğrenci ve personellerin gönüllü görev aldığını dile getirdi. Okulun döner sermaye işletmesi bulunduğunu da belirten Korkmaz, “Yasal sınırlama gelene kadar bu çerçevede satışlar yaptık. Ağırlıklı olarak işletmelerden talepler geldi” diye konuştu.
Üretime 18 Mart 2020 tarihinde başladıklarını anımsatan Korkmaz, “Tüm dünyada ve ülkemizde salgın ile ilgili gelişmeleri gördükçe öncelikle; ‘Biz neler yapabiliriz?’ düşüncemiz oluştu. Basında Mesleki Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı diğer meslek liselerinde dezenfektan üretimi gibi örnek çalışmalar yapıldığını gördük. İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz vasıtası ile de maske ve tulum konusunda da yoğun ihtiyaç olduğu haberini aldık. Kendi imkanlarımızı gözden geçirerek, maske üretimini başarabileceğimize karar verdik. Bu anlamda Bursa, Eskişehir, Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA) desteğinin ne kadar yerinde ve zamanında oluştuğuna sevindik. İl Milli Eğitim Müdürlüğü önderliğinde, ilimizdeki diğer meslek liseleri ile koordineli olarak malzeme araştırmalarını yaptık ve üretimleri planladık. Ülkemizin bu süreci en az hasarla atlatabilmesi adına hafta sonları dahil özverili bir çalışma temposuyla üretimlerimizi sürdürmekteyiz. Atölyelerimizde üretilen maskeler; sağlık çalışanlarımızın kullanımına sunuluyor” dedi.
ZORLUKLAR AŞILDI
Başlangıçta hammadde temin etme konusunda zorluklar yaşandıklarını belirten Korkmaz, yaşanan zorlukları İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve okulların dayanışma içindeki çalışması ile aşıldığını ve tüm malzemelerin temin edildiğini kaydetti. Yarı mamul maskelerin temininden sonra, lastik ve telleri dikerek ürünü oluşturduklarını ifade eden Korkmaz, düzenli olarak günde 400 adet maske üretecek şekilde ekibi organize ettiklerini açıkladı.
HİBE VE DESTEK ALDIK
Üretim sürecinin BEBKA ile bağlantılı olduğunun altını çizen Korkmaz, “BEBKA’nın 2019 Yılı Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi Mali Destek Programı kapsamında hibe alınan, projelendirilmiş bir bütçe ile donanımlarımızı sağladık. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile BEBKA’nın teknolojik, güncel üretimler yapabilmemiz için sunduğu bu fırsatı değerlendirdik. Dikiş makinelerimizi, ütülerimizi ve çalışma ortamlarımızı teknolojik olarak yeniledik. Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB), Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve kurumsal ortaklarımızla bağlantılarımız da oldu. Bursa tekstil sektörünün önde gelen firmaları da proje iştirakçilerimiz olarak Covid 19 ile mücadele amaçlı üretimlerimizde sürekli arayarak, ihtiyaçlarımızı sormuş ve destek amaçlı iyi niyetlerini belirttiler” diye konuştu.
ÖĞRENCİLERİMİZ PROJE HAZIRLAMANIN ÖNEMİNİ ANLADI
Ürün tamamlandıktan sonra bunları, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Sağlık İl Müdürlüğü ve Vefa Sosyal Destek Grubu’na gönderdiklerini açıklayan Korkmaz, “Alanlarıyla ilgili çalışmalara katkı sağlamaktan ve maske dikimini öğrenmiş olmalarından dolayı öğrencilerimiz çok mutlu oldular. Ayrıca BEBKA kapsamında yürüttüğümüz projemizin böyle anlamlı bir üretimde katkısını görünce, proje hazırlamanın anlamını ve önemini daha iyi anlayarak, motive oldular” dedi.
Sıfırda da ikinci elde de rekor satışın yaşanacağı bir yıl olacağını açıklayan 0 araç bayii yöneticileri, yeterli sıfır araç oranı ile piyasada dengenin sağlanabileceğini savundu. Sertepe Otomotiv, İnşaat, Tekstil, Sanayi, Ticaret A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Serkan Güler, ikinci el otomobilde en belirleyici noktanın araç bulunurluğu olduğunu belirterek, pandeminin etkisi ile çoğu markada sıkıntılar meydana geldiğini söyledi.
Araçlarda ÖTV ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldığını hatırlatan Güler, satış matrahı 130 bin liranın altında kalan araçların yüzde 50, 130 bin TL’nin üzerindeki araçların yüzde 80’lik dilimde yer aldığını kaydetti. Modellerin yüzde 80’e çıkınca fiyatların da otomatik olarak arttığına işaret eden Güler, “O artış insanları ikinci ele yönlendirdi. İkinci ele bu kadar talep olunca fiyatları kısa zamanda yukarı çekmiş oldu. İnsanlar sattığı aynı aracı tekrar geri alamamaktan şikayetçi aslında. Kullanıcılardan da ‘Fiyatlar arttı, bu fırsat’ diye satan oldu ama ne yazık ki sattıkları fiyatta yeni araç alamadılar veya benzer bir otomobil alamadılar. Çok hızlı şekilde yükseliş gözlendi” diye konuştu.
TOPLU TAŞIMADAN BİREYSEL KULLANIMA
Pandeminin de sektörü etkilediğini savunan Güler, fabrikaların üretim hacimlerinin azaldığını veya bazı markalarda tamamen durdurduğunu kaydetti. Sıfır ve ikinci el araç piyasasında satışların yüksek sonuçlanacağını söyleyen Güler, “Sıfır otomobil satışında pazarın bu yıl 800 binlere dayanacağı planlanıyor. Son 3 ayda oldukça fazla araç geliyor. Pandemi başlangıcında itibaren yaklaşık 4 ay boyunca azalan sıfır araç arzı talebi karşılamayınca otomatikman talep ikinci ele kaymış oldu. İnsanların bireysel araç kullanma ihtiyacı da yükseldi. Pandemi döneminde toplu taşımadan bireysel araç alımına yöneldiler” şeklinde konuştu.
ARAÇ SAKLAMAK KİMSENİN İŞİNE YARAMAZ
İkinci el araç alacaklara tavsiyede de bulunan Güler, alacakları modelin sıfırını inceleyip, onun fiyatı ve olup olmadığına bakarak hareket etmeleri önerisinde bulundu. Bayilerin ve distribütörlerin araçları tuttuğu yönündeki iddiaları da kabul etmeyen Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
Hürriyet Bursa ikinci el otomobil fiyatlarındaki tırmanışı araştırdı. İkinci el ve 0 km araç satıcılarıyyla görüşen Hürriyet Bursa, bu konuda rahatsızlıkları ve talepleri ilk ağızdan öğrendi.
Geçen yılın ikinci yarısından itibaren başlayan ikinci el otomobil fiyatlarındaki artış, ivmesini artırarak sürdürüyor. Yaşanan durumdan alım yapanlar kadar satış yapanlar da şikayet ediyor. Bazı modellerde yüzde 100 oranında artış gözleniyor. Kimi araçlarda ise ikinci el ile sıfır araç fiyatı aynı seviyede seyrediyor. Konuyla ilgili yaşananları sektör temsilcileri ile konuştuk. Bu durumun neden kaynaklandığını, piyasada dengenin nasıl sağlanabileceğini, fiyatlardaki çıkış trendinin devam edip etmeyeceğini, önümüzdeki yıl beklentilerini sorduk. İkinci el otomobil piyasasının nabzını tuttuk.
FİYATI YÜZDE 100 ARTAN VAR
Oto Galericiler Odası Başkanı Hakan Yanık, araç fiyatlarındaki artışın piyasayı ele geçirmek isteyen kartellerden kaynaklandığını ileri sürdü. Vatandaşın da farkında olmadan bu duruma destek verdiğini ifade eden Yanık, özellikle yılbaşından Ekim ayına kadarki süreçte çok ciddi artışlar yaşandığını kaydetti. Her araçta farklı oranda artış olduğunu belirten Yanık, bunun yüzde 100 oranında yansımalarının da görüldüğünü ekledi.
DEVLET SAHAYA İNMELİ
Türkiye’de sıfır araç girişi olmadığı için araç fiyatlarının yükseldiği yönünde bahaneler sunulduğunu anlatan Yanık, “Eğer Türkiye’ye sıfır araç girişi yok ise talep de yoksa ki bunlar, ‘Araç satamıyoruz’ diye ÖTV indirimi talebinde bulundular. Şu anda nasıl sıra veriyorlar? Devlet masa başında denetim yapmayı bırakacak. Sahayı bilen insanlarla sahaya inip, gümrükleri denetleyecekler. Sıfır bayilerin otoparklarını denetleyecekler. Arabaların Türkiye’ye girip, girmediğini kontrol edip; ciddi matematiksel hesap yapıp, neden bu kadar artış olduğuna bakacaklar. Bunun araştırılması lazım” diye konuştu.
İNTERNET SİTELERİ KONTROL ALTINA ALINMALI
Şule VURAL ALKAN
1’İNCİ SINIFTA ÖĞRETMEN İLE KURULACAK BAĞ ÖNEMLİ
Kızım bu yıl 1’inci sınıfa başladı. Sadece iki gün ve onun da yarısında eğitim görüyorlar. Henüz öğretmeni ile birbirlerini yakından tanıma şansını elde edemedi. 1’inci sınıfta öğretmen ile kurulacak bağın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Henüz bu bağ oluşmadan online eğitimin ne kadar faydası olur bunu yaşayarak göreceğiz. Bu nedenle bu yıl en büyük mağduriyeti 1’inci sınıfların yaşayacağını düşünüyorum. Çünkü örgün eğitim uzaktan öğretimle asla karşılaştırılamaz. Hatta henüz okuma yazma bilmeyen bir çocuk söz konusuysa maalesef durum biraz daha kritik. İlk okuma yazma ve alfabe öğretimi, öğretmen rehberliğinde gerçekleşmesi gereken bir süreç.
EKRANDA DİSİPLİNİ SAĞLAMAK ZOR
Özellikle uzaktan eğitimde biz velilere büyük görev düşüyor. Çocukları ekran karşısına geçirmek ve disiplini sağlamak zor. Yaşadığımız sürecin açıklarını kapatmak için elimizden gelen her türlü gayreti göstermeye çalışıyoruz.
OKUL MEVCUDU ARTTI
Mart ayından beri devam eden pandemi döneminde, 21 Eylül’de başlayan yüz yüze eğitimin ikinci aşamasına 12 Ekim tarihinde geçildi. İlkokul 2, 3 ve 4’üncü sınıflar, ortaokul 8’inci sınıflar, lise hazırlık ve 12’inci sınıflar, köy okulları ve özel eğitim öğrencileri ilk derslerine girdi. İkinci dönemin başlamasının üzerinden bir hafta geçti. Bursa ve çevresindeki durumu yetkililere sorduk. Genel durum ile ilgili değerlendirmelerde bulunan sendikası temsilcileri, gözlemlerini aktardılar.
GENEL BİR STANDART YOK
Eğitim İş Bursa Şubesi Başkanı Özkan Rona, okullarda önlemlerin standart şeklinde alınmadığını söyledi. Önlemler konusunda bütün sorumluluğun okul idarelerine bırakıldığını belirten Rona, “Mevcut kaynağı olan, elden bağış alabilen, para toplayabilen okullar bu önlemleri daha fazla alabildi. Dezenfektan, yedek maske temin etti. Kimi okullar ateş ölçer alabildi. Yönlendirme tabelaları koyabildi. Mesafe uyarıları yapılabildi. Kıt ekonomik kaynakları olan okullar da bütçeleri kadar önlem alabildiler. Dolayısıyla okullarda alınan önlemlerle ilgili genel bir standart yok. Sağlık Bakanlığı’nın koyduğu standartların yakalanamadığı okullar var” dedi.
YETERLİ PERSONEL YOK
Bakanlık tarafından ‘Her teneffüsten sonra temas edilebilecek yüzeylerinin tamamı dezenfekte edilecek’ açıklaması olduğunu hatırlatan Rona, tırabzan, kapı kolu, musluk gibi öğrenci ve öğretmenlerin temas ettiği her yerin bu düzenlemenin içine girdiğini söyledi. Okullarda yeterli yardımcı hizmetlinin olmadığını söyleyen Rona, bu nedenle eksiklik yaşandığını ekledi.
ÖNLEMLER CİDDİYETLE ALINMALI
Okullarda seyreltilmiş şekilde gruplar halinde eğitim yapıldığını belirten Rona, “Özellikle merkezde zaten ikili eğitim yapılıyordu. Şimdi seyreltilmiş ikili eğitim yapılıyor. Sabahki ve öğlenci öğrenciler arasında yer değişiminde genel bir dezenfeksiyon işlemi yapılması gerekirken, bu işlem de yapılamıyor. Okulların hem yeterli miktarda hijyen maddesi alabilecek imkanı yok, hem de bunu sürekli yapabilecek personeli yok. O nedenle önlemler yeteri kadar alınmadı. Belli noktalara dezenfektan monte etmekle, öğrencilerin okula maskeyle gelip oturmalarını sağlamakla bu iş olmuyor. Önlemler ciddiyetle alınmadı” diye konuştu.
Bu yılın Temmuz ayında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısının, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 85,9 oranında bir düştüğüne dikkat çeken Güney Marmara Turizm Otelciler Birliği (GÜMTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Yazıcı, buna göre 932 bin 927 kişinin geldiğini söyledi. 2020 yılı Temmuz ayında Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeleri açıklayan Yazıcı, bunların sırasıyla Almanya, Ukrayna, İngiltere, Hollanda ve Fransa olduğunu kaydetti. Aynı dönemde en fazla ziyaret yapılan iller ile ilgili bilgi veren Yazıcı, ilk 5 sırada İstanbul, Antalya, Edirne, İzmir ve Muğla’nın yer aldığını aktardı.
Turizm geliri ve ortalama harcama rakamları açısından da bilgi veren Yazıcı, “2019 yılında yabancı ziyaretçilerin ortalama harcaması 642 ABD Doları olarak gerçekleşmişti. 2019 yılının aylık genel ortalama harcaması 666 ABD Doları olarak kayıtlara geçti. 2020 yılında ise; yabancı ziyaretçilerin üç aylık ortalama harcaması 710 ABD Doları olarak gerçekleşmişti. 2020 yılının aylık genel ortalama harcaması ise 727 ABD Doları olarak kayda geçti” dedi.
DOLULUK ANCAK YÜZDE 25
Bursa otellerinin ortalamalarına bakıp, değerlendirmede bulunan Yazıcı, “Mart sonu itibariyle pek çok otel faaliyetlerine ara vermişti. Nisan ve Mayıs ayı dolulukları yüzde 10-12 seviyelerindeyken, bu oran Haziran ve Temmuz ayı doluluklarına yüzde 20-25 oranına ancak çıkabildi” diye konuştu.
POTANSİYELİ DÜŞTÜ
Bursa otellerinin yüzde 80’inin, yüzde 50 kapasite ile faaliyete başladığını açıklayan Yazıcı, şu andaki doluluk oranlarının yüzde 25-30 seviyelerinde olduğuna dikkat çekti. Açık olan otellerin hepsinin sertifikalı olarak hizmet verdiklerini vurgulayan Yazıcı, “Şehir otellerinde konaklama hizmeti kadar yiyecek ve içecek operasyonları da çok önemli. Son kısıtlamalardan sonra yiyecek ve içecek potansiyeli de düştü. Pandemi sebebiyle her gün farklı bir durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz. O yüzden de kış sezonunu yaşayıp, göreceğiz ama önlemlerimizi alıyoruz” şeklinde konuştu.
TALEP ALIYORUZ ANCAK...
Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs pandemisi nedeniyle turizm sektörünün çok fazla etkilendiğini söyleyen Karinna Hotel Ön Büro Müdürü Harbi Türk, Türkiye’nin turizm ülkesi olduğunu belirterek, bunun da ekonomiye yansıması olduğunu ekledi. Özellikle yaz döneminde Bursa’ya gelen Arap misafirlerin bu yıl neredeyse hiç gelmediğini aktaran Türk, “Yaz döneminde Uludağ’da otelimizi açamadık. Ama dağ evlerimiz bu süreçte yerli misafirlerimizin tatil ihtiyacını giderdi. Bursa ve Uludağ için yatırım hedefleri seneye ertelendi diyebilirim” dedi.
SORU İŞARETLERİ VAR
Bu yıl Uludağ’a doğalgazın geldiğini hatırlatan Türk, en büyük yeniliğin bu olduğunu anlattı. İşletmelerin Ekim, Kasım ayında pandemi sürecinin seyrine göre Güvenli Turizm Sertifikası alacaklarını söyleyen Türk, işletmecilerin ‘Tesisimi yüzde 60 kapasite ile açabilir miyiz?’ kaygısı yaşadıklarını kaydetti. Bunun yanında birçok soru işaretinin de bulunduğunu anlatan Türk, “Her yıl büyük bir pazar olan kış festivali olur mu? Yılbaşı, sömestrde durum nereye evrilir? Ekim ve Kasım aylarında net bir durumda adım atmak istiyoruz” diye konuştu.
VAKALARIN ARTMAMASI TEMENNİMİZ
Tesis olarak Güvenli Turizm Belgesi’ni aldıklarını açıklayan Türk, “Odalarımızda ve aktivite alanlarında her türlü hijyen ve mesafeli alan oluşturduk. Aynısını orman evlerinde de yaptık. Orası hizmet veriyor. Sonbahar için hazırlıklarımızı yaptık ancak Mart ayındaki gibi vaka sayılarının artmaması temennisindeyiz” dedi.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Turizm Konseyi Başkanı Sibel Cura Ölçüoğlu, geçen süreçte şehirlerarası seyahat kısıtlamaları ile hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle yurtiçi seyahatlerin azaldığını söyledi. Bursa’ya yurtdışından çok yurtiçi seyahate hareketlilik kazandırmanın önemine değinen Ölçüoğlu, “Yurtiçi turizmi canlandırmak için çalışmalıyız. Benim hep söylediğim o zaten. Arap turistlerden ayrı Bursa’ya yerli turistin gelmesi gerekiyor. İzmir, İstanbul, Ankara, Eskişehir’de yaşayan insanların yeni yollar ile kente kolay erişim imkanı bulunuyor” diye konuştu.
KARANTİNADAN DOLAYI SEYAHATE ÇIKMAM DİYORLAR
Gelecek konusunda pozitif olmaya çalıştıklarını anlatan Ölçüoğlu, tatil ve fuar organizasyonları için şu değerlendirmeleri yaptı:
“Turistler gelseler bile Türkiye’den kendi ülkelerine döndüklerinde karantinaya girecekler. Bu, birçok kişi için büyük bir handikap. Bu durumda ‘Hiç seyahate çıkmam’ veya ‘Kendi ülkemde kalırım’ diyor. Bunu özellikle Avrupalılar söylüyor. Dönüşte 10-15 gün karantina... Birçoğu için imkansız bir durum. Bursa’da fuarlar olacak deniyor. Onlara da yurtdışından gelenler oluyor. Onların da ellerini, kollarını bağlayan kendi ülkelerine döndüklerinde uygulanan karantina koşulları olacaktır. İki günlük fuara gelecek sonra 14 gün evde oturmak zorunda kalacak. Kimse gelmez öyle bir fuara.”
HERKES KENDİ ÜLKESİNDE TATİL YAPTI
Bursa’ya gelecek olanların da karantina uygulamalarından dolayı vazgeçtiklerini söyleyen Ölçüoğlu, dünyadaki turizmin bu kadar düşme nedeninin de bu olduğunu savundu. Her yerde iç turizme odaklanıldığını anlatan Ölçüoğlu, “Kendi otellerimizde de Güney’de de görüyoruz. Hep yerli turist var. Bu Almanya’da da Hollanda da öyle. Herkes kendi ülkesinde tatil yaptı ki dönüşte karantinaya girilmesin diye” dedi.
FUARLARA KATILDIK
Geçen sene Dubai ve Sofya’da BTSO ve TÜRSAB olarak turizm fuarlarına katıldıklarını anlatan Ölçüoğlu, iyi bir dönem yaşadıklarını açıkladı. Mart ayı itibariyle koronavirüsün çıkmasıyla bu yaz döneminin Bursa için çok kötü geçtiğini söyleyen Ölçüoğlu, sene sonuna kadar da parlak görmediğini aktardı.
TÜRKİYE Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Eker, dünya genelinde bir sorun yaşandığını hatırlatarak, Bursa’nın da bu süreçten etkilendiğini söyledi. Bursa için Körfez Ülkeleri ve Arap pazarının önemli olduğunu ifade eden Eker, o bölgelerde de tedbirler neticesinde giriş-çıkış yasaklarının sürdüğünü kaydetti.
Ülkelerin kendi vatandaşları, çalışma izni ve oturma izni olanlar ile iş nedeni ile seyahat edenlerin yolculuk yapabildiğini söyleyen Eker, “Turizm seyahati sadece Antalya Bölgesi’ne var. Onun dışındaki şehirlerde turizm sezonu açılmadı. Maalesef bu hedeflerimizi etkileyen bir durum. Zaten bu sene yeterli potansiyel olmadığı için otellerin yarısından çoğu da açmadı. Pandemi bitmediği sürece açılmaz. Artık beklentimiz gelecek yaz ayında” diye konuştu.
DİKKAT ETMEMİZ GEREKİYOR
Turizmden gelecek yaz dönemine kadar çok fazla beklentilerinin olmadığını yineleyen Eker, “Aslında beklememek doğru. Belki daha sıkı tedbirler alınsa, gelecek yılı kurtarabilecektik. Şimdi gelecek yıl da tehlikeye giriyor. Halk olarak dikkat etmemiz gerekiyor. Turizm olarak 3-5 ay belki iş yapamayacağız ama önümüzdeki yıl yapabiliriz. Dünya Hava Yolları Birliği tarafından yapılan bir açıklamada turizmin 2023 yılından önce eski duruma dönmeyeceği ve eski doluluklara ulaşmayacağı öngörülüyor. Bursa da tüm dünyanın etkilendiği gibi bu durumdan etkileniyor” dedi.
İÇ PAZAR ULUDAĞ’I DOLDURABİLİR
Sağlıkçılarla yaptıkları görüşmelerde aşı veya ilaç bulunmadığı sürece bu işin önümüzdeki yaza kadar devam edeceği öngörüsü bulunduğunu ifade eden Eker, kış turizminde de bu durumun yaşanabileceğini kaydetti. Ağırlıklı olarak iç pazara yönelik olduğu için Uludağ’ın belli bir doluluk oranını yakalayabileceğine değinen Eker, “Mesela Antalya’da Temmuz ve Ağustos ayında bir doluluk oldu. İç turizmin de etkisi oldu. Uludağ’da otel sayısı az olduğu için dolabilir. Uludağ, daha çok iç pazar ile doluyor. Belki bir avantaj olabilir” diye konuştu.
BAZI OTELLER SINIFTA KALDI
Pandemi öncesinde hem Turizm ve Tanıtma Şube Müdürlüğü, hem de başkanı olduğu Bursa Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği üzerinden 2018 ve 2019’da çok önemli faaliyetler gerçekleştirdiklerini hatırlatan Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, dünyanın her yerinde Bursa’nın tanıtımını yaptıklarını kaydetti. Birçok ülkede turizm profesyonelleri ile ortak çalışmalar gerçekleştirdiklerini belirten Aktaş, gerek acentelerin, gerek otellerin Güney Kore, Almanya, Dubai, Hollanda, Bulgaristan, Japonya, Umman, Bahreyn, Katar gibi birçok ülkede acentelerle anlaşmalar gerçekleştirip, rezervasyonlar aldıklarını dile getirdi.
İYİ SİNYALLER ALINDI
Bu senenin Ocak ve Şubat aylarında alınan konaklama istatistiklerinin 2020’nin turizm açısından son derece iyi geçeceğinin sinyallerini verdiğini söyleyen Aktaş, “Çünkü önceki yıllara göre Ocak ve Şubat aylarında turist sayılarımızda belirgin bir artış trendi oluşmaya başlamıştı. Fakat Mart ayında tüm dünyada olduğu gibi turizm adeta Bursa’da da durma noktasına geldi. Haziran ayından sonra rakamlarda bir miktar iyileşme olmuş olsa da istenilen sayılara ulaşmak mümkün olmadı” diye konuştu.
Covid-19 süreci nedeniyle herkesin ‘Maske, Mesafe, Temizlik’ kuralları ile sağlığına dikkat ettiğini söyleyen Aktaş, aşı ve tedavi konusunda dünya genelinde çalışmaların devam ettiğini belirterek, bunun da bir gün geçeceğini kaydetti. Turizm sektörünün beklentisinin tüm bunları geride bırakıp, turizmin tekrar ivmelenerek istenen seviyelere gelmesi olarak özetleyen Aktaş, “Biz de buna inanıyoruz, bugüne kadar yaptığımız tüm çalışmaların meyvesini belki bu sene toplayamadık fakat Covid-19’u geride bıraktığımızda turizmde çok daha iyi yerlerde olacağız” dedi.
ORTADOĞU, UZAKDOĞU VE AVRUPA
Bursa’da turizm sektöründe tüm paydaşların birlik halinde olduğunun altını çizen Aktaş, bu durumdan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Ortak hedefler oluşturup, bu hedeflere birlikte yürüdüklerini söyleyen Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:
Çok fazla yatırım gerektirmeden yüzde 20-40 arası gelişme gösterebilecek sektörler bunlar. Konjonktüre bağlı olarak biyoteknoloji ve moleküler biyoloji, genetik gibi konular geleceği olan sektörler olarak öne çıkmakta” dedi.
Pandemi süresince, ekonomide sürecin nasıl ilerleyeceğinin tartışıldığını anımsatan Bursa Sanayici ve İşinsanları Derneği (BUSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ergun Hadi Türkay, dönüşün U şeklinde mi, V şeklinde mi olacağının değerlendirildiğini kaydetti.
Gelen ihracat rakamlarının, bu geri dönüşün U şeklinde olacağına işaret ettiğini belirten Türkay, kesin bir şey söylemek için çok erken olduğunu dile getirdi.
Toparlanmada en hızlı olan sektörün tarıma dayalı ürünlerde görüldüğünü ifade eden Türkay, bunun özellikle yaş meyve ve sebzede yaşandığını aktardı. Yaz ayları içinde olduğumuzu hatırlatan Türkay, koşullar göz önünde bulundurulduğunda da bunun normal bir gelişme olduğunu dile getirdi.
KONJONKTÜR BELİRLEYECEK
Önümüzdeki süreçte üzerinde durulması gereken sektörlerle ilgili değerlendirmede de bulunan Türkay, “Türkiye özelinde, senelerdir tarım ve turizm sektörlerini söylüyoruz. Her iki sektörde de hem insan kaynakları anlamında, hem yatırım anlamında ciddi birikimlerimiz var. Çok fazla yatırım gerektirmeden yüzde 20-40 arası gelişme gösterebilecek sektörler bunlar. Konjonktüre bağlı olarak biyoteknoloji ve moleküler biyoloji, genetik gibi konular geleceği olan sektörler olarak öne çıkmakta. Pandemi sorunlarını daha çok yaşayacağımız günler var önümüzde” dedi.
İNSANLAR TASARRUFA YÖNELDİ
Sanayi malları üretiminde ciddi daralma yaşandığını söyleyen Türkay, bunun eksi yüzde 8 civarında olduğuna değindi. Otomotiv ve çeliğin sanayide en yüksek düşüş yaşayan sektörler olduğunu belirten Türkay, “İnsanların alım alışkanlıklarına geri dönüş yavaş olacak. İnsanlar tasarrufa yöneldi. Gelecekle ilgili net bir görüşleri yok. Dolayısıyla harcamalarını ertelemeyi doğru buluyorlar. Tüketime dayalı ve bu sektörlerle doğrudan ilişkili sektörler en çok etkilenenler oluyor” diye konuştu.
Bursa Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (BOSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Rasim Çağan, koronavirüs salgınının hammaddeye ulaşımda yaşanan aksaklıkların yanı sıra lojistik sıkıntıları, seyahat kısıtlamaları, nakit akışı ve tedarik zincirinde yaşanan bozulmalarla birlikte küresel ekonomi dengesini alt üst ettiğini söyledi. Türkiye’de özellikle Nisan ve Mayıs aylarında ekonomik kayıplarla, ihracatta dip seviyelerin görüldüğünü hatırlatan Çağan, Haziran ayında kredilerdeki artış ve likidite desteğiyle birçok sektörün hareketlenmeye başladığını kaydetti.
Pandeminin etkilerinin en fazla hissedildiği Nisan ayında ihracat oranının sipariş iptalleri ya da ertelemeler ile birlikte yüzde 41 düşüşle 8 milyar 990 milyon dolara kadar gerilediğini anımsatan Çağan, “Mayıs’ta da 9 milyar 967 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Fakat Haziran, piyasalardaki toparlanmanın kendini gösterdiği bir ay oldu. Haziran’da yüzde 15,8 yükselişle 13 milyar 369 milyon dolara ulaşan ihracat, Temmuz ayında ise geçen senenin aynı ayına göre yüzde 8,4 artış kaydetti. Bu dönemde yükselen döviz kurları ise Türkiye’nin fiyat rekabeti gücünü bir nebze artırarak, ihracata olumlu bir katkı sağlayacaktır” diye konuştu.
Bursa açısından da değerlendirmede bulunan Çağan, yılın ilk çeyreğinde 1,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen aylık ihracatın, pandemi etkisiyle üretime ara verilmesi ya da sınırlı devamlarla birlikte Nisan’da 436 milyon dolara, Mayıs’ta da 574 milyon dolara kadar gerilediğini hatırlattı. Mayıs ayının son haftası ve Haziran ayı ile birlikte yüzde 40’lara kadar düşen kapasite kullanım oranlarının yeniden yükselişe geçtiğini belirten Çağan, “Haziran ayında 930 milyon dolara ulaşan Bursa ihracatı, Temmuz ayında ise 1 milyar 155 milyon dolarla, yılın başındaki seviyeyi yeniden yakaladı” dedi.
DIŞ TALEBİ TETİKLEYECEK
Ertelenen taleplerin güçlü bir iç pazar yaratacağını savunan Çağan, “2018 krizi sonrası içeride ertelenen talep, zayıf geçen 2019 satışları ve pandemi nedeniyle 2020 yılı ilk yarısının da çok düşük performans ile devam etmesi sonucu ertelenen talep, ikinci yarıda güçlü bir iç pazar yaratacaktır. Satışımızın büyük bölümünü gerçekleştirdiğimiz Avrupa pazarı da pandemi sonrası yakın coğrafyadan ürünleri temin ederek, kendini daha emniyette hissedecektir. Ayrıca, rekabetçi döviz kuru da dış talebi tetikleyecek ve çarkları yüzde 100 kapasite ile çalıştıracağına inanıyorum” diye konuştu.
TÜRKİYE’YE YÜKLÜ SİPARİŞLER GELMEYE BAŞLADI
Türkiye’nin Haziran ayında ihracatta bir önceki aya göre yüzde 35’lik artış yakalayarak birçok ülkeye göre pozitif bir yükseliş gösterdiğini belirten Bursa İş Kadınları Yöneticileri Derneği (BUİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eroğlu, Temmuz ayının Haziran’a göre yüzde 11,5’lik artışla bu başarısını sürdürdüğünü hatırlattı. Dünyanın, içinde bulunduğu bu zorlu süreçte Türkiye’nin güvenilir tedarikteki gücünü en iyi şekilde gösterdiğini vurgulayan Eroğlu, “Ticaret pazarlarında her geçen gün Türk malı algısının geliştiğini ve Türkiye’ye olan güvenin arttığını görüyoruz. Pandemi sürecinde Türkiye doğru strateji ile güvenilir liman olduğunu ispatladı ki bu bırakın geçtiğimiz ayları geçen seneki Temmuz rakamları ile karşılaştırıldığında daha da aşikar” diye konuştu.
SALGININ SEYRİ BELİRLEYECEK
Covid-19 krizinin çok şiddetli olması nedeniyle salgın etkisinin yüksek olduğu dönemdeki üretim kaybını telafi etmek için daha fazla çaba gösterilmesinin önemine işaret eden Eroğlu, “Bu nedenle büyümenin önümüzdeki aylarda daha da güçlenmesi çok önemli. İhracatçılarımız seri reflekslerle Mart ortasından Mayıs sonuna kadarki süreçte yaşadığı kayıpları telafi etmeye başladı. Elbette bu kaybın tamamen telafisi dünya ticaretindeki koşullara da bağlı, salgının önümüzdeki aylardaki seyri bunu belirleyecek” diye konuştu.
STABİL VE ÖNGÖRÜLEBİLİR BİR SÜREÇ
Mevcut kur artışının ihracata etkisinin orta uzun vadede olumlu olacağını dile getiren Eroğlu, “Ancak bu da sanayi için iyi değil. İç pazarda da ihracatta da stabil ve öngörülebilir bir süreç arzularız. Bunun kesintiye uğradığı her dönem, sisteme olumsuz etki yapar” dedi.
SIFIR ARAÇ TALEBİNDE DARALMA OLABİLİR
Temmuz ayında otomotiv pazarının 87 bin 400 adetle rekor kırdığını söyleyen Eroğlu, kurdaki artış ile satışların Ağustos’tan itibaren düşeceği öngörüsünü paylaştı. Kurun son 1 ayda yüzde 10 arttığına işaret eden Eroğlu, “İthal markalar Ağustos başında yüzde 5-7 bandında zam yapmak zorunda kaldı. Yerli üreticiler de kur artışını belli oranda yansıtmak zorunda. Bu fiyat artışları sıfır araç talebinde mutlaka daralmaya yol açacaktır. Halihazırda devletin sağladığı teşvikler nedeniyle iç piyasada bir hareketlilik var. Ayrıca ihracat artışıyla ilgili beklentiler var. Bunlar iç piyasayı dengelediği için döviz artışından kaynaklanan maliyet artışının ürün fiyatlarına yansıması yılın son çeyreğine doğru gerçekleşecektir” şeklinde konuştu.
Dünyayı etkisi altına alan pandemi krizinin beraberinde olumsuzluklar getirdiğini ve şok etkisi yarattığını anımsatan Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Sanayici ve İş İnsanları Derneği (DOSABSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel, ilgili bakanlıklar ve devletin aldığı yerinde ve zamanında kararlarla bu etkinin en alt seviyelere düşürüldüğünü söyledi. İşveren ve çalışanlar için destek paketler hazırlandığını ifade eden Çevikel, “Üretim ve dolayısıyla iş yaşamı korunmaya çalışıldı. Bu şekilde kaçınılmaz problemlerden biri olan işsizlik sorununun önü alınmaya çalışılarak, sağlığımızı tehdit eden pandeminin getirdiği moral bozukluğunun üstüne gelecek kaygılarının yaşanması engellenmeye çalışıldı” diye konuştu.
Pandeminin ilk gününden bu yana yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen devletin yerinde müdahaleleri, işveren, işçi ve halkın sağlam duruşları ile çarkların tamamen durmasının engellendiğini vurgulayan Çevikel, ikinci dönem olarak tanımlanabilecek ‘Yeni serbesti’ sürecinde iş insanları ve çalışanların işlerine tekrar sarıldıklarını belirterek, üretimle ekonominin çarklarının yeniden ivmelenip, dönmeye başladığını kaydetti.
ÖZELLİKLİ ÜRÜN VE HİZMETLER
Yaşanan pandemi sürecinin yeni bir arz talep dengesi oluşturduğunu, üretim ve çalışma şekillerinde de yeni modelleri beraberinde getirdiğine işaret eden Çevikel, koruyucu giysi ve malzemeler ile daha özellikli ürün ve hizmetlerin ön plana çıktığını vurguladı. Yeni serbesti sürecinde sosyalleşme sürecinin yeniden başladığını ve çalışma hayatının hız kazandığını belirten Çevikel, “Bu sürece ayak uydurarak, özellikli ürünler imal eden firmalar ve sektörler ülkemizde, dünyada yerini daha da güçlendirerek koruyacaktır” dedi.
TEKNOLOJİ İŞE ENTEGRE EDİLMELİ
Pandemi dönemi ve sonrasındaki gelişmelerin yeni bir ekonomi ve dünya düzenini beraberinde getirdiğini söyleyen Çevikel, teknolojinin iş hayatına entegre edilmesinin artık kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğinin altını çizdi. İş yaşamında dijitalleşmenin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını dile getiren Çevikel, “Yıllardır dillendirilerek hem devlet, hem de özel sektör tarafından önemli adımlar atılan yerli ve milli üretim metalarına artık iş yaşamını kolaylaştıran yazılımların da eklenmesi elzem oldu. Son yıllarda tüm dünyada çok hızlı gelişen teknolojiye ayak uydurarak ve hatta teknolojiyi kullanan değil, üreten taraf olarak hep arzuladığımız gibi genç iş gücümüz, coğrafi konumumuz, çalışkan, üretken insanlarımız gibi avantajlarımızla birlikte ülke olarak dünyanın önemli güçlerinden biri haline gelebiliriz. Dünyanın gidişatını doğru okuyarak, pandemi krizini gücümüze güç katarak atlatabiliriz” diye konuştu.
KURA KARŞI YERLİ VE MİLLİ ÜRETİM
Bursa Ticaret Borsası (BTB) Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi Özer Matlı, tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgınına karşı Türkiye’nin iyi bir sınav verdiğini kaydetti. Pandemi nedeniyle küresel piyasaların durma noktasına geldiğini anımsatan Matlı, AB ekonomisinin yılın ikinci çeyreğinde yüzde 11,9; ABD ekonomisinin ise yüzde 32 ile tarihi bir küçülme yaşadığını ekledi.
Türkiye’nin farklı bir ülke olduğunu ifade eden Matlı, kendi dinamikleriyle beraber, uluslararası derecelendirme kuruluşlarını her zaman şaşırttığını kaydetti. OECD rakamlarına göre Türkiye için 2020 yılında eksi 4,5 büyüme beklendiğini hatırlatan Matlı, şu anda artı 3’lere çıkmayı hedefleyen bir ülkeden bahsedildiğini aktardı.
Dünya nüfusunun yüzde 40’ına dört saatlik bir uçuşla ulaşabilme imkanının bulunduğunu söyleyen Matlı, Türkiye’nin pandeminin yayıldığı Çin’den kayan taleplerin merkezi olması ve bu süreçte TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu öncülüğünde iş dünyası adına taleplerin hükümet tarafından bir bir hayata geçirilerek, hızla devreye alınmasıyla, reel sektörün bu süreci en az hasarla atlattığını savundu.
EN BÜYÜK DERS: KENDİ KENDİNE YETEBİLMEK
Globalde yaşanan sorunların Türkiye’ye de yansımalarının olacağını belirten Matlı, “Ancak ülke olarak hızlı davranma ve karar alma becerileri ile bu konuda önemli avantajlar yakaladığımızı ifade etmeliyiz. Bu süreçte tüm dünya için en büyük ders kendi kendine yetebilme yeteneği kazanmaktır. Özellikle ABD ve Avrupa’daki birçok ülkede gıdaya ulaşma endişesi ile marketlerin talan edilmesi sürdürülebilir ve nitelikli tarım uygulamalarının önemini, dağıtım ve stoklama becerisi kazanmanın ne kadar gerekli olduğunu göstermiştir” dedi.
YERLİ ÜRETİM
Tarım sektörünün, nüfusun beslenme ihtiyacını karşılamasındaki önemini hatırlatan Matlı, bunun yanında milli gelire, istihdama, dış ticarete, tarıma dayalı ve tarıma bağlı sanayiye de katkı yaptığını kaydetti. Sosyal ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip olduğunun altını çizen Matlı, “Bundan dolayı içinde bulunduğumuz bu zorlu süreçte tüm dünyada ‘Yerli üretim’ ve ‘Kendi kendine yeten ülke olma’ tartışmaları yeniden gündeme oturmuş ve tarımda yeterlilik, yerli ve milli üretim, gıda güvenliği gibi kavramlar daha da önem kazanmıştır” diye konuştu.
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Taşdelen Engin, tekstil sektörünün toparlanma sürecinde olduğunu söyledi. Temmuz ayı tekstil ihracat rakamlarının geçen yılın aynı ayını neredeyse yakaladığını belirten Engin, “Tekstil sektörü olarak ihracatta Haziran ayına göre yüzde 18,5 artış sağladık. Temmuz ayında Türkiye 656 milyon dolar tekstil ve 1 milyar 812 milyon dolar hazır giyim ihracatı gerçekleştirdi. Bu süreçte eski rakamları yakalamamızda devletimizin destekleri ve sanayicilerimizin dirayetli duruşu oldukça etkili oldu. Diğer yandan yılın ikinci çeyreğindeki AB ekonomisinde yaşanan yüzde 11,9’luk ve ABD ekonomisinde yaşanan yüzde 32,9’luk küçülme göz önüne alındığında Türkiye’nin ihracat değerlerindeki artış yüzdelerinin önemli olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.
KORUYUCU EKİPMAN İHRACATI KORUDU
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin etkileri sürerken, yeniden eski rakamları yakalamalarında birden fazla etkenin söz konusu olduğunu ifade eden Engin, Türkiye’nin kişisel koruyucu ekipman ve maske üretiminde dünyanın lider üreticilerinden biri olmasının bu süreçte sektörün toparlanmasında önemli rol oynadığını kaydetti. Yaşanan süreçte maske ve kişisel koruyucu malzemelerin günlük yaşantının vazgeçilmez bir parçası haline geldiğini hatırlatan Engin, “Toplum sağlığının korunmasında önemli bir rol üstlenen maske konusunda; cerrahi maskelerin ardından fonksiyonel tekstillerden üretilen çok kullanımlı maskeler de gündeme geldi” dedi.
PAZAR 4 MİLYAR DOLARIN ÜZERİNDE
Analistler tarafından yapılan değerlendirmeleri paylaşan Engin, küresel yıkanabilir ve tekrar kullanılabilir maske pazarının, yüzde 8’lik istikrarlı bir yıllık bileşik büyüme oranı ile 2020 - 2030 döneminde 4 milyar doların üzerinde bir toplam pazar değerine ulaşmasının öngörüldüğünü aktardı. Standartları belirlenmiş çoklu kullanıma uygun yıkanabilir tekstil maske ihracatının serbest olmasıyla sektörün ayrı bir ihracat hamlesi içine girdiğini vurgulayan Engin, “Günümüzün yeni gereksinimlerine göre Ar-Ge çalışmalarımız da hızla devreye girdi. Firmalarımız bilinen bakteri, mantar ve virüslere karşı etkili, üstün yıkama dayanımına sahip antimikrobiyal ve antiviral iplik, kumaş ve koruyucu ekipman üretimi gerçekleştiriyor. Firmalarımız bu süreçte Ar-Ge merkezlerinde çalışmalarını hızlandırdı ve önceliği virüsten korunma ve halk sağlığı konusundaki tekstil çözümlerine ayırdı. Aynı zamanda özellikle ABD’nin ve Avrupa’nın Çin ile yaşadığı sorunlar neticesinde daha güvenilir tedarikçi olarak bizlere yönelmeleri zaten bizler için önemli olan bu pazarlarda artış trendini meydana getirdi” diye konuştu.
TEKNİK TEKSTİL ORANI ARTACAK
UTİB olarak geleneksel tekstil üretimini geliştirmenin yanı sıra teknik tekstil konusuna büyük önem verdiklerini açıklayan Engin, üretim sürecinde yaratılan katma değer ve ihracat gelirleri içindeki yüksek payı nedeniyle ekonomik kalkınma sürecinde önemli rol üstlenen ve dünya ekonomisinde geleceği olan bir sektör olduğunu vurguladı. Yakın gelecekte teknik tekstilin öneminin, kullanım alanları ve üretim miktarlarının çok daha fazla artacağına dikkat çeken Engin, “Ülkemizin bir yıllık teknik tekstil ihracatı, toplam tekstil ihracatımızın yaklaşık olarak yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu oran yıllar itibariyle artacaktır. Diğer yandan tekstil sektörümüz pek çok alt ürün grubunda dünyada bölgesel ya da küresel üstünlüklere ve avantajlı pozisyonlara sahip. Herhangi bir alt sektöre öncelik vererek, diğer alanları ihmal etmek gibi bir strateji izlemeyeceğiz. Hali hazırda çok güçlü olduğumuz mekan tekstillerinde, giyimlik tekstillerde ve ayrıca başarı potansiyelimizin yüksek olduğu teknik tekstillerde mevcut pozisyonlarımızı çok daha iyiye taşımak doğrultusunda çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz” şeklinde konuştu.
Marmara’nın incisi zeytinin başkenti
Seçim döneminde Gemlik’i ‘Marmara’nın İncisi, Zeytinin Başkenti Yapacağız’ sözü verdiklerini anımsatan Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan, bunu gerçekleştirmek için sahil, zeytincilik ve kent genelinde hayata geçirmeyi planladıkları projelerinin bulunduğunu söyledi. Yerli otomobilin Gemlik için prestij olduğunu dile getiren Sertaslan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ından randevu talep edeceklerini belirterek, “3 numaralı arabayı bize verin diyeceğiz. Gemlik’i seçtiği için teşekkür edeceğiz” dedi.
Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan, göreve geldiklerinde personeli en efektif şekilde kullanma çalışmaları yaptıklarını kaydetti. Daha sonra stratejik plan hazırladıklarını belirten Sertaslan, seçim döneminde konuştukları ‘Marmara’nın İncisi, Zeytinin Başkenti’ iddiasını ortaya koyacak bir takım projelerinin olduğunu hatırlattı. O dönemde 62 kalem iş anlattıklarını anımsatan Sertaslan, “Gemlik’e barış ve huzuru getireceğiz dedik. Bu, parayla yapılacak bir iş değil. Herkese eşit mesafede; kimseyi inancından, dini, dili, rengi, mezhep ve meşrebinden ayırmayan, her canlıya hizmet etme inancı vardı. Masanın üstü o kadar boştu ki ne yaparsanız, insanların hoşuna gitti” diye konuştu.
Stratejik plan çalışmalarını yaparken, kamuoyu araştırmaları yaptıklarını söyleyen Sertaslan, “Engelsiz taksiyi hayata geçirsek memnun olur musun? Huzurevi yaparsak mutlu olur musun? Kreş seni memnun eder mi? Halk market seni mutlu eder mi? Kenti doğu-batı aksında yürüten 2 bin 800 metre uzunluğunda dere hattında merkez ile hastaneyi bir araya getiren bir hafif raylıyı beğenir misin? diye yurttaşlara sorduk. Ortaya çıkan memnuniyet derecesine göre sıraya koyduk. Birbirine yakın oranlar olsa da ilk sırada engelsiz taksi projesi geldi” dedi.
Projelerinde ikinci sırada kreş binasının olduğunu ve Nisan ayına kadar açacaklarını açıklayan Sertaslan, 110 çocuk kapasiteli olacağını kaydetti. Burada belirleyicinin anne olacağını ifade eden Sertaslan, “Kreşimizi, asgari ücret seviyesinde çalışan kadınların çocuklarına bakmak adına açıyoruz. Çocuğunu bin 200 liraya tam gün kreşe göndermek yerine ev kadını olmaya mecbur bırakılan kadınları hedefe koyduk. Onların çocuklarına bakacağız. İlk 5 yılı bitirmeden başka mahallelerde de yapmak istiyoruz” diye konuştu.
BİR ELİN VERDİĞİNİ DİĞERİ GÖRMEYECEK
Üçüncü sırada halk marketin yer aldığını açıklayan Sertaslan, burada para kullanılmadan alışveriş yapıldığını kaydetti. Sosyal hizmetler marifetiyle ihtiyaç sahibi insanların belirlendiğini söyleyen Sertaslan, her hanenin büyüğü olan kadına kredi kartı benzeri plastik kart çıkardıklarını belirterek, “O kartla her ay ihtiyacı nispetinde belirlenmiş, kredi miktarı kadar istediği alışverişini yapabilecek. Giyim, yiyecek, temizlik, et orada her şey olacak. Yerini belirledik, projelerini hazırladık. Bir sponsora yaptırıyoruz. Raflar başka, soğutma ünitesi başka bir sponsor ile yapılıyor. Bir elin verdiğini, diğer el görmeyecek” şeklinde konuştu.
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE ÇÖZÜM ÜRETECEĞİZ
Kentsel dönüşüm ile ilgili müdürlüğün faaliyete geçtiğini belirten Sertaslan, eski Gemlik diye tabir edilen Yeni Mahalle, Orhaniye, Halitpaşa ve Balık Pazarı Mahalleleri’nin kentsel dönüşüme altlık olacağını açıkladı. Veri çalışmasını bir yükleniciye yaptırdıklarını söyleyen Sertaslan, “Satın alması tamamlandı. Sorunlu alana ben de gittim. Yurttaşlara meseleyi anlattım. 3 ay plan çalışması sürecek. Sonra orada kentsel dönüşüm gerçekleştirebilir miyiz? Kaç ev var? Kaç metrekare? Kaç dükkan var? Kaçı kiracı? Kaçı ev sahibi? Kaçı kentsel dönüşümü destekliyor? Metrekare kaybına, daire azalmasına ya da para vermeye hazır mı? İstekli mi? Bütün bunları ölçüyoruz. Onun üzerinde çözüm üretip, üretemeyeceğimize bakacağız” dedi.
YENİMAHALLE ÖRNEĞİNİ İNCELEDİK
Seçimlerden önce Ankara Yenimahalle’ye gidip incelemelerde bulunduğunu hatırlatan Sertaslan, burada 5 büyük kentsel dönüşüm projesini incelediğini kaydetti. Burada bin 900’den fazla mülkiyet bulunduğunu ifade eden Sertaslan, “Bir tane mahkeme taşınmış konu yoktu. Belediye bu çalışmayı gerçekleştirirken, vaziyet planında blokların oturacağı yere kadar karar verip, sonra vatandaşla toplantılarını tamamlayıp, müteahhiti buluyordu. İkisini bir araya getiriyordu. Onu örnek aldık” diye konuştu.
ALSANCAK GİBİ OLABİLİR
Marmara’nın İncisi iddiasını hayata geçirmek için 35 bin 700 metrelik sahil şeridinde yapacakları işlerin önemli olduğunun altını çizen Sertaslan, insanların gelmesi için bir takım sebepler yaratmaları gerektiğini vurguladı. Bunun için yetki karmaşası bulunduğunu ifade eden Sertaslan, “Sahiller hükümetin tasarrufu altında, kullanım hakları büyükşehir belediyelerinde gibi bir durum var. Yetki alman, sonra hazineden ilgili kiralama veya satın almayı yapman gerekiyor. Uzun soluklu işler ama ilk adımları atıyoruz. Balık Çarşısı’nı planlıyoruz. İnsanların denize ulaşabileceği, yanında balık ekmek tezgahı olacak şekilde bir mekan; en azından bir cazibe merkezi haline getirmek istiyoruz. O bölge Alsancak gibi olabilir” diye konuştu.
ZEYTİN ÜRETİM AYAĞI
Zeytin ile ilgili ciddi iddialarının bulunduğunu açıklayan Sertaslan, 5 yılsonunda zeytin üretim ayağında bulunan bir belediye tarif ettiklerini hatırlattı. 2 milyon 469 bin zeytin ağacı varlıkları bulunduğunu belirten Sertaslan, “Bunun en az 3’te 1’ine bakılmadığını tespit ettik. Bu ağaçların aşağı yukarı 10 ile 15 kilogram arasında üretim yeteneği var. 800 bin ağaç, 12 milyon kilogram zeytin üretme ihtimali ile bir yerlerde boş duruyor” dedi.
HERKES ‘GEMLİK ZEYTİNİ BUYMUŞ’ DİYEBİLECEK
Üretimin önemli ayaklardan birisi olan depolama çalışması da yapacaklarını söyleyen Sertaslan, Ticaret Borsası ile birlikte proje yapacaklarını açıkladı. Borsaya yer vereceklerini belirten Sertaslan, “Protokol detaylarını belirleyeceğiz. Hızlıca bir yılı tamamlamadan Ticaret Borsamız ile lisanslı depomuzu yapıyoruz. Devletin çok ciddi destekleri var. Her yıl aynı standartta zeytini sunacağız. Herkes, ‘Gemlik Zeytini buymuş’ diyebilecek. Bu projemiz ile birlikte ‘Marmara’nın İncisi ve Zeytinin Başkenti’ olma iddiasını taşıyacak diye umuyorum” dedi.
GEMLİK İÇİN PRESTİJLİ BİR PROJE
Türkiye’nin yerli otomobilinin üretildiği ilçe ve onun belediye başkanı olmanın memnuniyet verici olduğunu söyleyen Sertaslan, bunun Gemlik için prestijli bir iş olduğunu kaydetti. Yapılacak yatırıma hazır olmaları gerektiğini vurgulayan Sertaslan, “Bende 81 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi televizyondan öğrendim. Orada 4 bin 350 kişinin çalışacağı, altlık olacak yan sanayi yatırımlarının toplamda 20 bin kişiye istihdam olanağı bulunacağı açıklandı. Bu, ‘Ne zaman olur? Nasıl olur? Yan sanayi burada mı, başka bir yerde mi olur?’, insanlar buna bakmaz. Türkiye’nin her yerinde işe ihtiyacı olanların bir gözü Gemlik’te artık” diye konuştu.
GÖÇ BASKISI OLUŞTURABİLİR
Bu durumun Gemlik’te bir göç baskısı oluşturabileceğini söyleyen Sertaslan, önce şehrin planlanması gerektiğinin altını çizdi. İki yılın kısa bir süre olduğunu vurgulayan Sertaslan, “Gemlik gibi tarımsal alanları için özel yasası bulunan, zeytinle donatılmış bir şehrin kendi kendine yapabilmesi çok kolay değil. Bizim Kuzey Planı çalışmamız var. 5 binliği 2007’de yapılmış. Biz, hala inşaata açamamışız. Cumhurbaşkanı’nın ağzından yerli otomobilin Gemlik’te kurulacak sözü çıkar çıkmaz, imar müdürlüğünü çevirdim. ‘İlgili arkadaşları al getir buraya’ dedim. Özel kalem müdürü ile 5’inci dakikada toplantı halindeydik. ‘5 binlik sınırlar içinde bulunan bütün alanların listesini getirin, ne problemler yaşıyoruz? Bu alanlarda kaç kişiyi yaşatabiliriz? Yeni imar alanı açmadan mevcut alanları inşaata açabildiğimiz anda ne büyüklükte insan kaynağını yaşatabileceğimiz yerimiz var çalışın’ dedim. Mevcut yerlerde hiç kat değişikliği olmadan, mahkemelerle önü tıkanmış alanların sorunun çözülmesi halinde 85 bin ile 100 bin arasında yurttaşı barındırabileceğini gördük. Bu bizi rahatlattı” dedi.
CUMHURBAŞKANI’NA TEŞEKKÜR EDECEĞİZ
3 NUMARALI ARABAYA İSTEYECEĞİZ
Gemlik’teki insan kaynağı verilerini de çıkardıklarını belirten Sertaslan, buradaki insan kaynağının değerlendirilmesi talebini aktaracaklarını kaydetti. Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ından randevu talep edeceklerini ifade eden Sertaslan, “3 numaralı arabayı bize verin diyeceğiz. İmar planlarının sorunlarının temizlenmesi ve yürüyebilmesi noktasında bir kararname gerekirse çıkarması için sunum yapacağız. Gemlik’i seçtiği için teşekkür edeceğiz” dedi.