Paylaş
Elinde süt bardağı, gözleri boşlukta. Birden fısıldıyor; “Anne… bugün okula gitmesem? Karnım ağrıyor.” Annesi endişeyle doktora götürüyor; testler, tahliller, ultrasonlar... Her şey normal. Ama o “karnım ağrıyor” cümlesi bir türlü bitmiyor. Oysa kimse fark etmiyor; çocuk aslında konuşuyor. Sadece bedeniyle. Bu bir örnek... İşte bu örnek üzerinden bu hafta çocuklarda görülmeyen kaygı bozukluklarını Psikolojik Danışman Esma Tekin ile konuştuk...Tıpta “psikosomatik” olarak adlandırılan durumlar, ruhsal gerginliğin bedende fiziksel belirtilerle ifade bulduğu hallerdir. Yani beden, söylenemeyen duygunun diline dönüşür. Yani bir duygunun bedensel tercümesi diyebiliriz.

Esma Tekin
GÖRÜNMEYEN TRAVMA
Çocuklar da bazen kelimelerle değil, semptomlarla konuşur. Karın ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı... Doktor “sağlıklı” der; biz “gitmek istemediği için bahane buluyor” sanırız. Oysa bazen bunlar kaygının bedene tercümesidir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, çocuklarda kaygı bozukluğu oranlarının dikkat çekici şekilde arttığını gösteriyor. Türkiye’de yapılan çalışmalarda çocukların yaklaşık yüzde 16-17’sinde klinik düzeyde kaygı semptomları görülüyor. Yani her 5 çocuktan biri, sessizce kaygı çekiyor.

KAYGI NE ZAMAN BAŞLAR?
Kaygı, okul öncesi dönemde bile başlayabilir. Yeni ortama alışamama, ayrılık korkusu, performans baskısı, aile içi stres... Bazen anlayamayız. Çünkü çocuk gürültüyle değil, sessizlikle sinyal verir. Okula gitmek istemez, sabahları mide bulantısı yaşar, sık sık hasta olduğunu söyler. Kimi ağlar, kimi sessizleşir, kimi ise “aşırı uyumlu” olur. Evet, aşırı uyumlu çocuklar da kaygılı olabilir. Çünkü onlar, sevilmek için mükemmel olmaya çalışırlar.

SESSİZ TRAVMANIN İŞARETLERİ
Psikolojik danışmanlık sürecimde bu çocuklar genellikle “örnek öğrenci” olarak karşıma geldi. Ama dikkatle baktığınızda küçük ipuçları yakalarsınız:
- Ders ve görüşme esnasında kalemiyle veya bir nesneyle sürekli oynar.
- Sorulara mükemmel cevaplar verir ama göz teması kurmaz.
- Ufak bir hata yaptığında elleri titrer.
- “Ya öğretmenim kızarsa?” cümlesi, iç dünyasının özeti gibidir. Beden ve davranış, bazen en dürüst aynadır.

NE YAPMALI?
Öncelikle hemen çözmeye çalışmadan dinlemekle başlayın. “Bugün seni biraz yoran bir şey mi var?” gibi bir cümle, “Neden okula gitmek istemiyorsun”dan çok daha fazla kapı aralar... Çocuğunuzun duygusuna alan açın, onu savunmaya değil, anlatmaya davet edin. Sabah evden çıkarken küçük bir ritüel oluşturun. İki dakikalık sarılma, birlikte alınan derin bir nefes, ya da sadece göz teması bile güven hissini pekiştirir. Bu küçük anlar, çocuğun duygusal termostatını dengeler. Okulla iletişimi asla ihmal etmeyin. Öğretmeniyle kısa ama düzenli bir paylaşım, okulda kaygıyı artıran etmenleri fark etmenizi sağlar. Ve son olarak... Profesyonel destek almaktan çekinmeyin. Çocuklara uyarlanmış psikolojik danışmanlık süreçleri, kaygının kökünü erken dönemde fark edip sağlıklı baş etme becerileri kazandırır. Unutmayın, erken fark edilen kaygı büyümeden iyileşir...
Paylaş