Vergiyi bile sevimli yaptı

İSTANBUL’dan tatil için Çeşme’ye geldiğim 2002 yılının bir yaz sabahında cep telefonum çaldı.

Haberin Devamı

 

Karşımda sevgili dostum Şükrü Kızılot vardı. Her zamanki nezaketiyle “Selim bey beni bu yola siz sokmuştunuz, ilk önce sizin bilmenizi istedim. Gelecek aydan itibaren Hürriyet’te yazmaya başlıyorum. Bana göre Hürriyet gazetesi bir yazarın Türk basınında gelebileceği en üst nokta. Her şey için teşekkürler” dedi.
Hocanın sözlerini duyunca yıllar öncesine Ankara’da ilk tanıştığımız günlere gittim. O zaman Genel Yayın Müdürlüğü’nü yaptığım Ekonomik Bülten gazetesinde açacağımız vergi sayfası için yazmayı seven uzman bir isim arıyordum. Şükrü Hoca’nın adı önerilince Yayın Koordinatörümüz Ruhi Sanyer’le birlikte tanışmaya gitmiştik. Olağanüstü bilgili ve bir o kadar da mütevazi haliyle Prof. Şükrü Kızılot’u hemen sevdik.
Hoca, yeni çıkan vergi yasalarının yorumlanması, muktezalar, yargı kararları derken kısa sürede vergi dünyasının içini dışını gözler önüne sermeye başlamıştı. Gazetede okudukları bir satırdan durumun farkına varıp, o zamanki parayla milyonlarca liralık vergi cezasından kurtulan sanayiciler, işadamları oluyordu.

Haberin Devamı

Vergiyi bile sevimli yaptı


GAZETECİLİK DİLİNİ HEMEN KAPTI
Ancak bir sorun vardı. Ekonomi gazetesi de olsak konuları sadece iktisat eğitimi olanların değil herkesin anlayabileceği bir dille verme prensibimiz vardı. Şükrü Hoca ise doğal olarak akademik bir dille yazıyordu. Zaten sevimsiz bir konu olan vergi, kullanılan terimler ve üslupla iyice sevimsiz hale geliyordu, ancak işin uzmanları sayfayı okuyordu. Hoca ise sık sık beni arıyor o hafta yazdığı konunun sadece işadamlarını değil milyonlarca kişinin cebini nasıl etkilediğini anlatıyordu. Sonunda ben hocanın konuları bana günlük dille anlattığı şekliyle haber haline getirip birinci sayfaya taşımaya başladım. Gerçekten de haberler büyük ilgi gördü. Şükrü Kızılot ise olayı hemen anlayıp “Ben de gazete yazılarımda akademik dilden kurtulmaya çalışacağım” dedi ve çok kısa sürede gazetecilik dilini kaptı. Artık kanun maddeleri, fıkraları, (a) bendi, (b) bendi gibi bulmacalar vergiyle hiç ilgisi olmayanların bile anlayabileceği bir hale gelmişti. Kanunlardaki boşlukları yakalayıp, vatandaşı gereksiz vergi ödememesi için uyarıyor, hatalı yasaların değiştirilmesini sağlıyordu. Yazıların arasına serpiştirdiği anı ve fıkralar, çizdirdiği karikatürlerle vergiyi bile sevimli hale getirmişti. Hoca sayesinde bizim de yepyeni bir okuyucu kitlemiz olmuştu.

Haberin Devamı


İZMİR’İ SEVERDİ
Takvimler 1989 yılını gösterirken başlayan mesleki beraberlik altı yıl sürdü. Sonra Tansu Çiller’in 1994 bunalımı gibi ekonomik krizler oldu. Küçük gazeteler büyüklerin içinde eridi. Bizden sonra yüksek tirajlı gazeteler, TV kanalları Şükrü Hoca’yı paylaşamaz oldu. Bizim dostluğumuz ise ilk günkü sıcaklığıyla her zaman devam etti. Nitekim ben İstanbul’dan İzmir’e döndükten sonra, onca yoğunluğuna rağmen tüm konferans davetlerim için zaman yarattı, bilgilerini İzmirlilerle paylaştı. Zaten İzmir’e özel bir sevgisi de vardı.
Prof. Şükrü Kızılot’un Hürriyet’teki yazılarının ne kadar çok insanın yaşamını etkilediğini ölümünden sonra arkasından yazılanlardan anlıyoruz. Türkiye 59 yıllık ömrüne mizah kitapları hariç 58 cilt kitap sığdırabilen bir değeri yitirdi. Ben ise çok özel bir dostumu. Tek tesellimiz unutulmayacak izler bırakarak aramızdan ayrılması.

Yazarın Tüm Yazıları