Ölümsüzlük böyle bir şey

HAFTA sonunda edebiyatımızın devi Yaşar Kemal için Adana’daydık.

Haberin Devamı

Türk Tabipleri Birliği her yıl çeşitli illerde edebiyat matineleri düzenliyor. Bu yılın konu başlığı “Ölümsüzlüğünün Birinci Yılında Yaşar Kemal” olunca mekân olarak Adana’dan başkası akla gelemezdi.

Ev sahibi adına çağrıyı Dr. Ayşegül Tezören yaptı. Arif Keskiner (Çiçek Arif) ile birlikte çağrıya uyup, buralara geldik.

 

* * *

 

Adımızı konuşmacı olarak duyurmuşlar, halı saha büyüklüğünde bir bez afiş yaptırmışlar. O devasa afişe isimlerimizi yazıp, onun da üzerine tasvirlerimizi basmışlar.
Ortada Arif Ağabey, sağında yazar Hasan Özkılıç, solunda da özüm. Adana’nın rüzgârı tembel tembel estikçe sıfatlarımızın basılı olduğu devasa bez afiş Seyhan Belediyesi’nin yaptırıp hizmete soktuğu Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nin duvarı üzerinde inip inip kalkıyor.

 

Haberin Devamı

ÇOK DEĞİŞİK BİR NÂZIM

 

Otelden topluca çıktık, Seyhan Kültür Merkezi’ne geldik.
“Topluca” derken, bizden ve Yaşar Kemal’in sevgili eşi Ayşe Semiha Baban’dan başka, çeşitli illerden kalkıp gelen doktorları, profesörleri kastediyorum.
Yaşar Kemal’in adının verildiği binanın tam karşısında, tek katlı başka bir bina var. Onun da yola bakan yüzü defter yaprağı gibi dümdüz. İşte o düzlüğe bir Nâzım Hikmet resmi çizmişler ki benzeri yok.

 

Ölümsüzlük böyle bir şey

 


“Sarışın, mavi gözlü dev” diye tarif edilen Nâzım Hikmet, o duvarın üzerinde başka türlü bir şey olmuş. Taban halısı ebadındaki portresinin şairle alakası kalmamış.
Hani bostana korkuluk koyup, kuşları uzak tutmasını umarlar ya! Nâzım’ın oradaki portresi de iki bina arasında kalan caddeye park etmeye kalkışacak sürücüleri korkutmak amacıyla konulmuş gibi.
Portreye bakıyorsun, ayakların gayriihtiyari geriye gidiyor.
Güzel Allah’ım! Yaşarken Nâzım Hikmet’e bu portrede görüldüğü gibi bir sıfat vermeliydi. Şairin peşinden ayrılmayan birinci şube elemanlarını ben o zaman görürdüm.
O sıfatla nasıl bir mahkemeye çıkarılırsa çıkarılsın kimse ağır cezalar vermeye cesaret edemezdi. “Bu Nâzım başka Nâzım, neme lazım” deyip küçük bir hapis cezası yazarlar, onu da paraya çevirip taksite bağlarlardı.

 

Haberin Devamı

HEPİMİZ ‘KARA MURAT’IZ

 

Seyhan Belediye Başkan Yardımcısı Türkân Eşli Hanımefendi’ye ressamın adını söylemesi için çok ısrar ettim, öldür Allah söylemedi.
Olay fotoğraf olsa, çekene kusur yakıştıracağım lakin resim işi değişik. Bir ressama “Onu niye öyle çizdin” baskısı yapamazsın.
Günaydın gazetesinde Kara Murat’ı çizen bir ressam abimiz vardı. Polisin elinde o yıllar “robot resim” çizecek iyi ressam olmadığından, ihtiyaç halinde gazete ressamlarından yardım isterlerdi.
Ahmet Vardar ile iyi ilişkilerinden dolayı da en çok Günaydın’ın kapısını çalarlardı. Ressam abimiz tarifi dikkatle dinler, notlar alır, çizmeye başlardı. Kimi çizerse çizsin ortaya çıkan portre Kara Murat’ın portresinin bir çeşidi olurdu.
Polis o “robot resimlere” bakıp Kara Murat’ın peşine düşmediyse, bizimkinin gerçek değil sanal bir kahraman olması yüzündendir.
Nâzım Hikmet yorumuna hayran kaldığım o ressamı bulup ismini sizlerle muhakkak paylaşacağım.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Yaşar Kemal üzerine çok güzel konuşmalar yapıldı. Bizden başka, onunla anıları olanlar da çok güzel şeyler söylediler.
Bir kere daha gördük ki Yaşar Kemal ismi, bizim ortak paydalarımızdan biriymiş. Onun yaşarken yüreğinde çoğalttığı sevgi herkesi sarabiliyormuş.
Sarı Defter kitabından aklımda kalan bir beyti var. Toprağın koynunda yatan sevgili için şöyle demiş:
Ak göğsün üzerinde çakırdikeni
Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Adana’da ona gösterilen ilgiden anladık ki ne Yaşar Kemal’in göğsünde çakırdikeni biter, ne de bu gönüller “Koca Yazardan” ayrılır. 

Yazarın Tüm Yazıları