Artık ağzı olan susuyor!

REKLAM filminde oynayıp şöhret olan bir “filozof kamyoncu” vardı hani.

Haberin Devamı

O ünlü kamyoncu tipini oynayan Burhan’ı, Yeşilçam’ın gururu, Türk sinemasının süruru Kadir İnanır’ın korumalığını yaptığı günlerden tanımıştık.

Malum reklam filmi ekrana geldiğinde, işi gücü bırakır ona kilitlenirdik. Burhan da “Ağzı olan konuşuyor” diye ahalimize ders verirdi.
Önceki gün idrak ettiğimiz 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de öyle bir şey oldu. Elinde yazacak kalemi, karşısında konuşacak kamerası olan herkes kadınlara dair bir şey söyledi. Ağzı olan konuştu.

 

* * *

 

Kendimi bildim bileli 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldiğinde bir kenarda pısar, söylenenleri dinlerim. Niye pıstığımı da tam olarak bilmem.
Galiba eskilerin “taht-el şuur” dediği bilinçaltımda, dünyaya “erkek olarak” gelmekten dolayı bastırılmış bir suçluluk duygusu var.
Üç-dört yaşlarındayken “Göster oğlum amcalara” talimatı ile girdiğin şov dünyasında topladığın takdirler, yetişkinlikten itibaren burun kıvırmaya dönüyor ya!
Sanırım erkek milletinin bünyesinde gizliden taşıdığı “suçluluk duygusuna” bu sebep oluyor.

 

Haberin Devamı


DOĞUŞTAN SUÇLU

 


Tabii bu söylediklerimin hükmü, okumuşsan, biraz bir şeylerden haberin varsa! Bu şartlara sahip “mutsuz azınlıktan” biri değilsen, kadınlar konusunda bilip bileceğin her şey teferruattır.
Önceki gün 8 Mart’ı bahane edip herkes diyeceğini dedi. Kimin eteğinde taş, barhanasında yük varsa boşalttı. Erkekliğin o güzel günlerinden, o mutlu günlerinden tek satır sızamadı araya.
Oysa erkek milleti; lafın kullanıldığı, yazının icat edildiği günden beri kadınlar hakkında bir şeyler söylüyor. İğneleyici, överken aşağılayıcı, kategorize edildiği şeylerin benim aklımda kalan ilki Sokrat’a aittir.
“Evlenin” diyor Yunan 2 bin 400 sene önce, “Karınız iyi çıkarsa mutlu, çıkmazsa filozof olursunuz.”
Hayatta başarıyı yakalamış, özellikle düşünce hayatında sözü dinlenen kim varsa bu koca zaman dilimi içinde kadınlığa dair bir şeyler söylemiştir.
Birkaç ay önce karısı ile birlikte geçirdiği trafik kazasında ölen Nobel ödüllü matematikçi John Forbes Nash gibi.
Kendisine Nobel getiren “Oyun Teorisi”ni bulduktan birkaç yıl sonra, daha yirmili yaşlarındayken şizofren olan ve hayatı boyunca karısının şefkati ile yaşayıp 86 yaşına iyileşmiş olarak gelen John Forbes Nash bile kadınlara laf sokmuştu.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Siz anılarını topladığı “A Beatiful Mind” kitabından yapılan Hollywood filmindeki ‘Nash’a bakmayın. Orada perdeye yansıyan Russell Crowe’un cazibesi.
Gerçek Nash kitaptaydı. Ağzından salyaları akan, kendi başına kahvaltı bile yapamayan bir adam olarak erkeklere “evlilik akılları” vermişliği vardır. İyi evliliğin iki temel şartı var, diyordu Nash.
“Karınla tartıştığında hatalıysan hemen itiraf edip özür dileyeceksin. Eğer haklıysan susacaksın.”

 


ESKİ ZAMANLAR

 


Kadına direkt saldıran erkekten korkulmaz. Kadınlığın güçlü lobisi onları defterden koparılmış bir sayfa gibi buruşturup atar. Asıl tehlikeli olan erkek türü mizahtan güç alanlar.
Misal, aktör Patrick Murray “İki evlilik yaptım” diye anlatmaya başlıyor. İkisi de kötü gitmiş. Birincisi onu terk etmiş, ikinci karısı ise terk etmemiş.
Ünlü keman virtüözü Henry Youngmen evlilik üzerine çok çene yormuş bir erkek. Uzun evliliği ile her fırsatta dalga geçmiş, bunun sırrını soranlara şöyle cevap verirmiş:
“Karımla haftada iki kez restorana gideriz. Biraz mum ışığı, akşam yemeği, hafif müzik ve dans... O salı günleri gider, ben cuma.”
Milton Berle Amerika’nın Cem Yılmaz’ı sayılırdı. Komedinin daha doğrusu stand-up tarzının kralıydı. Yıllar boyunca, kendisini ağzı açık dinleyenlere evlilik müessesesi üzerinden kadınları anlattı.
Erkeklik tarihine geçen sözü “İyi bir kadın, hatalı olduğu her durumda kocasını affeder” olarak hatırlanır. Böyle binlerce örnek var.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Erkek milletinin düşüncesinde bir değişiklik var mı? Bence yok. Erkeklerin eski zamanlarda olduğu gibi uluorta konuşamaması aradaki farkı yaratıyor.
Kimse aklından geçeni dillendiremiyor. En hasbi niyetlisi bu konunun şakasını bile yapamıyor. Çünkü bilinen bütün iletişim araçlarından daha baskın bir “sosyal medya” faktörü var.
Ağzı olup da konuşabilen herkes susuyor. Ne yazık ki bu hesaplı suskunluk çoğu kadının yaşadığı trajediyi değiştirmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları