YSK ve seçimin düzen içinde yönetimi meselesi

GERİDE bıraktığımız günlerde kaleme aldığım bir dizi yazıda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 6 Mayıs tarihinde İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimini iptal kararı ve ardından 22 Mayıs’ta açıkladığı karar gerekçesinin muhtelif yönlerini tartışmaya çalıştım. Bugünkü yazımda nihai bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Haberin Devamı

YSK’nın iptal kararının ana gerekçesi İstanbul’da 31 Mart yerel seçiminde görev yapan sandık kurulu başkanlarının ‘kamu görevlisi’ olmaları gerektiği halde bazı sandıklarda bu unvana sahip olmayan kişilerin başkanlığı üstlenmiş olmasıdır.

*

Kanımca burada yaşanan hukuki tartışmanın kaynağında 298 sayılı Seçim Kanunu’nda 2018 yılı mart ayında yapılan değişikliğin içerdiği belirsizlik yatıyor. Şöyle ki, yasa her seçim sandığında biri ‘başkan’ diğeri ‘üye’ olmak üzere toplam iki ‘kamu görevlisi’nin görev yapmasını öngörüyor. Diğer beş üyelik siyasi parti temsilcilerine gidiyor.

‘Sandık kurulu başkanı’ın durumunu yasanın 22’nci maddesi düzenliyor. Bu madde, ‘başkan’ın ilçe kaymakamlığının göndereceği ‘kamu görevlileri listesi’ üzerinden -ilçe seçim kurulu başkanı tarafından- kurayla seçileceğini belirtiyor. 22’nci madde, kaymakamlığın gönderdiği kamu görevlisi listesinin o ilçedeki ‘sandık kurulu başkanları’ sayısını karşılamada yetersiz kalması halinde ne yapılması gerektiği konusunda bir düzenleme getirmiyor.

Haberin Devamı

Bununla birlikte, bu madde sadece seçim günü ‘başkan’ sandığa gelmezse, görevini o sandıktaki diğer ‘kamu görevlisi üye’nin üstleneceğini, o da yoksa sandıktaki ‘en yaşlı’ siyasi parti temsilcisi üyenin başkan olacağını belirtiyor. Yani yasa, seçim günü yaşanabilecek bir en kötü durum senaryosunda pekâlâ kamu görevlisi olmayan bir siyasi parti temsilcisinin başkanlığına onay veriyor.

*

Yasanın kuruldaki ‘kamu görevlisi üye’nin atanmasını düzenleyen bir sonraki 23’üncü maddesinde ise farklı bir düzenleme var. Bu madde, ilçe seçim kurulu sandık kurullarını oluştururken bu üyelere ayrılan kontenjanların kaymakamlığın gönderdiği listeden doldurulması mümkün olmazsa, alternatif bir çözüm yolu gösteriyor. 23’üncü maddenin altıncı fıkrasının son bendi, bu takdirde “eksiklerin ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulmasını” öngörüyor.

Bir başka anlatımla kamu görevlisi zorunluluğunu kaldırıyor.

*

Haberin Devamı

Görüleceği gibi kaymakamlığın listeleri yetersiz kalırsa ne yapılacağı konusunda 22’nci maddede boşluk, 23’üncü maddede ise esneklik içeren açık bir düzenleme var.

İşte ilçe seçim kurullarının büyük bir bölümü de kendilerine gönderilen listeler sandık kurulu başkanı seçimi için yetersiz kalınca ve 22’nci maddede bir açıklık bulunmayınca 23’üncü maddede kamu görevlisi ‘üyeler’ için getirilmiş olan bu hükümden yola çıkmıştır.

Sonuçta bu konuda ilçe seçim kurullarında büyük ölçüde bir ‘uygulama birliği’nin yerleştiğini söyleyebiliriz. Ayrıca, bu uygulamanın aslında ilk kez 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde başladığını ve bu şekilde yerleştiğini düşünmek için yeterli neden vardır.

*

Haberin Devamı

İlginçtir ki, yasa değişikliğinin ilk kez uygulandığı 24 Haziran 2018 seçiminde 23’üncü maddenin bu şekilde yorumlanması konusunda hiçbir tartışma yaşanmamıştır. 31 Mart 2019 yerel seçiminde de İstanbul istisna tutulursa kalan 80 ilde de bu konuda herhangi bir tartışma patlak vermemiştir. Bu mesele, AK Parti’nin seçimi kaybetmesinden sonra seçimin iptali için muhtelif gerekçelerin aranması sürecinde Türkiye’nin gündemine girmiştir.

Bu noktada dikkat çekmemiz gereken durum şudur: 31 Mart seçimi öncesinde YSK yaptığı toplantılarda sandık kurulu başkanlıkları için yeteri kadar kamu görevlisi bulunamazsa nasıl hareket edilmesi gerektiğine ilişkin bir konuyu ele almamıştır. YSK, 31 Mart seçimine kadar olan sürede ilçe seçim kurullarının bu konuda nasıl bir hareket tarzı izlemeleri hususunda yol gösteren bir genelge de yayımlamamıştır.

Haberin Devamı

Anlaşıldığı kadarıyla ilçe seçim kurulları da özellikle zaman baskısı altında sandık kurullarını oluştururken YSK’dan görüş sorma ihtiyacını duymamıştır. Çoğunluk, 23. maddeyi yorumlayarak sorunu çözüme kavuşturma yoluna gitmiştir.

Ancak, bir sorun olarak görülmeyen bir konu sonuçta İstanbul seçiminin iptal gerekçesine dönüşmüştür.

*

 Bu noktaya gelinmesinde YSK’nın sorumluluğu nedir? Anayasa’nın 79’uncu maddesi “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ... görevi Yüksek Seçim Kurulunundur” diyor.

Haberin Devamı

Anayasa kendisine ‘seçimin düzen içinde yönetimini’ sağlama görevini verdiğine göre, YSK’nın da ‘önleyici’ bir tutumla bu kritik meseleye 31 Mart’tan önce açıklık kazandırmış olması gerekirdi.

YSK’nın yaşanan bütün türbülansın ertesinde 10 Mayıs 2019 tarihinde İstanbul seçiminde uygulanacak esaslara ilişkin yayımladığı 4379 sayılı kararın 9’uncu maddesinde dikkat çeken bir hüküm var. Bu maddede “... sandık kurulu başkanlarının, 298 sayılı kanunun 22. maddesine göre kamu görevlilerinden belirlenmesi zorunlu olduğundan ... mutlaka mülki amirce gönderilen listedeki kamu görevlileri arasından belirlenmesi gerektiğine...” deniliyor.

Buradaki “mutlaka” ifadesi 31 Mart’tan önce hatırlatılsaydı bugün farklı bir noktada olurduk herhalde.

*

DÜZELTME: Dünkü yazımda üçüncü paragraftaki “başka mani hali olanlar” ifadesi sehven “başka mani olanlar” şeklinde çıkmıştır.

*

NOT: Şeker Bayramı nedeniyle yazılarıma kısa bir süre için ara vereceğim. S.E.

Yazarın Tüm Yazıları