Paylaş
Bundan iki hafta önce Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal’ın gerçekleştirdiği Mısır ziyaretine odaklanmıştık. Geçen hafta başında da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suudi Arabistan’a ziyareti bu yöndeki arayışların son adımı oldu.
Kudüs’teki krizle üst üste gelen bu ziyaret sırasında, Çavuşoğlu 11 Mayıs’ta Riyad’da yaptığı açıklamada görüşmelerin gündemini aktarırken, “İkili ilişkilerimizde neler yapabiliriz, bugüne kadar ilişkilerimizde sorunlu alanlar var ve bundan sonra bunları nasıl çözebiliriz” konusunu ele aldıklarını anlatıyor.
Çavuşoğlu, Suudi mevkidaşı Faysal bin Ferhan ile “İki ülke arasındaki işbirliğini geliştirirken, bölgesel konularda da yine işbirliğini nasıl geliştirebileceklerini samimi, açık bir şekilde görüştüklerini” anlatıyor. Bu açıklamaya göre, bakanlar diyaloğu devam ettirme kararı almıştır.
İLİŞKİLERDEKİ SORUNLU ALANLAR
Dışişleri Bakanı’nın açıklamasının özellikle dikkat çekici kısmı “İlişkilerimizde sorunlu alanlar” ifadesidir.
Nelerdir bu sorunlu alanlar?
Bu meselelerin envanterini çıkartmaya başladığımızda, 2013 yılında Mısır’daki darbeye, iki ülkenin bölgede hasım ittifaklarda yer almalarına ve ardından Suudi Arabistan’ın 2018 yılında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürmek için İstanbul’daki başkonsolosluğunu bir cinayet mekânı olarak seçmesi hadisesine gidebiliriz. Türkiye’nin bu cinayete gösterdiği kuvvetli tepki de Suudi Arabistan’ın misillemesiyle karşılaşmış ve ilişkiler sert bir türbülansın içine girmiştir.
Özellikle ilişkilerde kötüye gidiş sürecinin ne kadar ciddiyet kazandığını gösterebilmek için bazı rakamlara yakından bakmalıyız.
TÜRK MÜTEAHHİTLERİNE KAPILAR KAPANDI
Önce Türk Müteahhitler Birliği’nin (TMB) rakamlarından yola çıkarak 2016 sonrası duruma bakalım. Türk müteahhitlerinin Suudi Arabistan’da üstlendikleri projelerin toplamı dolar değeri üzerinden yıllara göre şöyle seyrediyor:
2016: 1 milyar 408 milyon, 2017: 2 milyar 98 milyon, 2018: 3 milyar 43 milyon, 2019: 559.3 milyon, 2020: 21 milyon 202 bin dolar...
Görüleceği gibi, 2018 yılında 3 milyar doların üzerine çıkan yeni proje hacmi, aynı yılın ekim ayında patlak veren Kaşıkçı krizinin sonrasındaki 2019 yılında birden yüzde 80’i de aşan bir daralmayla 559.3 milyon dolara düşüyor. Bu rakam geçen yıl 21.2 milyon dolara inmiş. Bir önceki yılın ancak yüzde 4’üne yaklaşıyor bu miktar...
Ayrıca, daha önceden tahakkuk etmiş alacakların tahsilinde ve bu ülkedeki yerleşik Türk müteahhitlerinin iş yapmalarında da güçlüklerle karşılaşıldığı yolunda yaygın haberler var.
İHRACAT DA ÇAKILDI
Ticaret rakamları da bir bu kadar düşündürücü. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) rakamlarına göre, Türkiye’nin bu ülkeye 2019 yılında 3 milyar 292 milyon dolar olan ihracatı 2020 yılında yaklaşık 2.5 milyar dolara gerilemiş. Bu gerileme özellikle 2020’nin son çeyreğindeki kuvvetli düşüşün sonucu ortaya çıkmış.
Ama asıl vahim gelişme, içinde bulunduğumuz 2021’in ilk çeyreğindeki rakamlarda göze çarpıyor. 2020 yılının ocak-mart döneminde 852.2 milyon dolar olan ihracat, bu yılın ocak-mart döneminde 74.8 milyon dolara gerilemiş. Yani yüzde 91.2 oranında bir azalma söz konusu.
Önce müteahhitlik hizmetleri ardından ihracat rakamlarındaki sert düşüşler Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı siyasi nedenlerle uyguladığı ambargonun sonuçlarıdır. Nasıl Rusya 2015 yılında bir savaş uçaklarının Türk hava sahasında düşürülmesine tepki olarak Türkiye’ye turizmden ihracata kadar yayılan bir ambargo uyguladıysa, Suudi Arabistan’ın da benzer bir şekilde elindeki ekonomik kartları bir baskı aracı olarak devreye soktuğunu söyleyebiliriz.
Misilleme hamleleri bu adımlarla da sınırlı kalmıyor. AA’nın 28 Nisan tarihli bir haberine göre, Suudi Arabistan bu ülkede faaliyet gösteren Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı sekiz okulu bu öğretim döneminin sonunda kapatma kararı almıştır.
STRATEJİK HASIMLAR
Suudi Arabistan’ın bu önlemleri zamanlama olarak önemli ölçüde Kaşıkçı cinayetinin tetiklediği krizin bir uzantısı şeklinde ortaya çıkıyor. Bununla birlikte, özellikle 2013’te Mısır’daki darbe sonrasında iki ülkenin bölgede hemen hemen her konuda karşı karşıya geldiklerini de ikili ilişkilerin değerlendirildiği bir analizde muhakkak hesaba katmalıyız.
Mısır’da Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah es-Sisi’nin Müslüman Kardeşler Örgütü liderlerinden Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi bir darbeyle devirmesinden sonra ilişkiler sürekli yokuş aşağı gitmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mursi ile dayanışma içinde dururken, Müslüman Kardeşler’i kendisine tehdit olarak gören Suudi Arabistan es-Sisi’ye tam bir destek vermiştir. Sonrasındaki süreçte olayların akışı içinde iki ülke birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Örneğin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği Körfez ülkeleri Katar’a abluka uygularken, Türkiye Katar’ın yanında durmuştur.
Türkiye, Libya’da BM’nin tanıdığı Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni desteklerken, Suudi Arabistan Halife Hafter’i destekleyen BAE’nin yanında yer almıştır. Keza Yemen’in de dahil olduğu başka bölgesel krizlerde de aynı kalıp tekrarlanmıştır. Ayrıca, Suudi Arabistan yakın zamanda Girit Adası’na savaş uçaklarını göndererek, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la ortak manevralara da katılmıştır.
RİYAD VE İSTANBUL’DA İKİ AYRI DAVA
Ve bütün bu süreç içinde “Kaşıkçı davası” ilişkilerdeki bir başka basınç alanıdır. Türkiye, cinayet sonrasında yürüttüğü etkili kampanya ile uluslararası alanda Suudi Arabistan’ı ciddi bir şekilde köşeye sıkıştırmıştır. Bu baskı sonucu Suudi Arabistan suçu kabullenmiş, cinayeti işleyen Suudi görevlileri yargılamıştır. Ancak olayın azmettiricisi olduğu yolundaki bütün kuvvetli işaretlere rağmen Veliaht Prens Muhammed bin Selman yargı sürecinin dışında tutulmuştur.
Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sonradan birleştirilen iki iddianame ile toplam 26 Suudi vatandaşı hakkında gıyaplarında dava açmıştır. Bunlardan 22’si hakkında öldürmeye azmettirme ya da kasten öldürme suçlarından müebbet hapis cezaları, 4’ü hakkında ise suç delillerini ortadan kaldırma suçundan beşer yıla kadar hapis talep ediliyor.
Suudi Arabistan ise 2019 Aralık ayında 5 zanlıyı önce idam cezasına çarptırıp sonradan bu hükümleri 20 yıl hapis cezasına çevirmiştir. Üç zanlı ise 7 ile 10 yıla kadar hapis cezalarına çarptırılmıştır. Buna karşılık, İstanbul’daki 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vereceği karar da bu süreçte önem taşıyacaktır. Bu arada, 24 Kasım 2020 tarihinde görülen ikinci duruşmadan sonra bir açıklama yapan AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, “Kaşıkçı’nın katledilmesiyle ilgili en adil kararı Türk mahkemelerinin vereceğini” söylemişti.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise geçen 26 Nisan’da Reuters ajansına Suudi Arabistan’daki mahkeme süreci hakkında “Kaşıkçı ile ilgili davalar görüldü, bir karar alındı ve bu karara saygı duyuyoruz” açıklamasını yapmıştı.
Kalın, aynı mülakatında “Suudi Arabistan ile daha olumlu bir gündem ile ilişkiyi düzeltmek için yollar arayacağız” diyerek, “Suudi Arabistan’ın Türk ürünlerine uyguladığı boykotun kaldırılmasını umduğunu” da belirtmişti.
VELİAHT PRENS FAKTÖRÜ
Türkiye’nin politikası, bu hadisenin meydana gelmesinden sonraki dönemde bu cinayetin talimatını veren kişi olduğu konusunda uluslararası camiada büyük ölçüde konsensüs bulunan Veliaht Prens Muhammed Selman ile babası Kral Selman bin Abdulaziz el-Suud arasında bir ayrım gözetmek olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kral Selman ile kanalları açık tutmaya çalışmıştır. Erdoğan, Suudi Kralı’nı en son 4 Mayıs tarihinde de aramıştır.
İlerleyen yaşıyla ciddi sağlık sorunları bulunan Kral Selman’a karşılık, Veliaht Prens Selman bugün Suudi Arabistan’da önemli ölçüde ipleri elinde tutan kişidir. Veliaht Prens faktörü, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin nasıl normalleşeceği sorusu üzerinde de asılı duruyor.
Başkonsoloslukta katledilen Cemal Kaşıkçı’nın cesedinin ne olduğu sorusunun da bu ilişkilerin üzerinde asılı durmaya devam ettiği gibi...
Paylaş