Paylaş
Ama bir seçeneğiniz daha var. İsterseniz açık bir AVM bulup koridorlarında istediğiniz gibi turlayıp, vitrinlere bakarak klima sisteminden içeri basılan havayı ciğerlerinize çekebilirsiniz. O yasak değil.
Vatandaşların önemli bir bölümü karşılarında duran çelişkiyi izah etmekte ciddi bir güçlük içindedir bugünlerde. Üstelik buna benzer daha pek çok çelişkili duruma işaret edebilmek mümkün.
*
Buradaki çelişkinin temelinde, koronavirüs COVID-19 salgınıyla mücadele çerçevesinde bir taraftan belli alanlardaki önlemler katı bir şekilde sürdürülürken, bir taraftan da bu disiplinden ayrılan bir esnekliğe kapının aralanmış olması yatıyor.
Örneğin, AVM’lerin açılmasının ardından da hafta sonları sokağa çıkma uygulaması devam edecektir. Hatta bu uygulama önümüzdeki hafta sonu ‘19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ ile birleştirilerek 4 güne çıkartılmıştır.
Böylelikle, virüsün kuvvetli bir şekilde baskılanması hedefleniyor. Bu anlaşılabilir bir önlemdir. Ama bu illerde hafta sonu ve onu izleyen bayram dönemi geçtiğinde AVM’lere gitmek yeniden serbest olacaktır.
*
Normalleşmeye geçişin Türkiye’nin gündeme girmesiyle birlikte bu gibi tartışmaların işgal ettiği alan da genişliyor. Bu tartışmaların son günlerde odaklandığı başlıklardan biri de koronavirüs ile mücadele etmek üzere Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan Bilim Kurulu’nun işlevidir.
Kurul, başından itibaren COVID-19’a karşı stratejinin çizilmesi ve bu çerçevede yürütülen savaşta kritik kararların alınmasında belirleyici, yol gösterici bir rol oynamıştır. Virüsle mücadelenin bugün geldiğimiz noktada -belli ölçülerde- kontrol altına alınabilmesinde Bilim Kurulu’nun hayati bir rol oynadığı inkâr edilemez.
Bilim Kurulu’nun rolünün önemli bir boyutu, yarattığı güven duygusuyla alınan kararların toplum tarafından benimsenmesi ve uygulanmasının önünü açmış olmasıdır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu mücadelede kamuoyuyla etkili bir iletişim kurabilmesinde, başkanlığını yaptığı Bilim Kurulu’nun arkasında olmasından büyük güç almıştır.
*
Bununla birlikte, son günlerdeki tartışmalarda normalleşmeye geçiş aşamasına girilirken Bilim Kurulu’nun zemin kaybetmeye başladığı görüşünün sıkça kayda geçirildiğini söylemek mümkün.
Son haftalarda Bilim Kurulu’nun yetki alanının karar vericilere ‘tavsiyede bulunmak’la sınırlı olduğu vurgusunu başlangıç dönemine kıyasla daha sık duymamız da belki bu çerçevede değerlendirilebilir.
Bu arada, AVM’ler başta olmak üzere son dönemde atılmakta olan bir dizi adımın ardından birçok kurul üyesinin kamuoyu karşısında bu kararlarla aralarına mesafe koyma ihtiyacını duyması da dikkat çekicidir.
Ayrıca, bir dizi kritik konu gündeme geldiğinde bu başlıkların kurulun yetki alanının dışında olduğu yolunda bir içtihadın yerleşmeye başladığı da göze çarpıyor. Örneğin, Sağlık Bakanı Koca’nın geçen hafta yaptığı açıklamada, AVM’lerin açılması tartışmasında aldığı tutuma benzer şekilde, Futbol Federasyonu’nun ligi seyircisiz başlatmasına ilişkin tartışmalarda da sorumluluğu federasyona atfederek aradan çekilmesi bu kanaati pekiştiriyor.
*
Karşımıza çıkan tablo aslında normalleşmeye geçiş döneminin yönetiminin COVID-19’la ilk mücadele dönemi kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Buradaki başlıca sorunlardan biri, karar vericilerin vatandaşa ısrarla ‘Gevşemeyin’, ‘Özveride bulunmaktan vazgeçmeyin’ mesajlarını verirken, bir taraftan da kamuoyunda bu mesajla farklı doğrultuda algılanan adımlar atabilmelerinde yaşanıyor.
Şöyle bir ikilem de var. Normalleşme adımları kaçınılmaz olarak toplumun önemli bir kesiminde bir rahatlama duygusunu da beraberinde getiriyor. Ancak salgın tehdidi sıfırlanmadığı sürece, virüsün en ufak bir gevşemede yüzünü yeniden kuvvetli bir şekilde göstereceği gerçeği, son olarak Güney Kore’de olduğu gibi somut örneklerle tecrübe ediliyor. Rahatlama duygusuyla birlikte ihtiyatın elden bırakılmasının -vakaların tırmanması şeklindeki- olası maliyetini kestirebilmek güç değildir.
Türkiye’nin önündeki temel soru, normalleşmeye geçiş ile virüsle mücadelede disiplini koruma ihtiyacı arasındaki dengenin nasıl tesis edileceği, bu sürecin ayarlarının nasıl tutturulacağı meselesinde yatıyor. Bilim Kurulu’nun her şeye rağmen karar alma mekanizması içindeki ağırlığını güçlü bir şekilde koruyabilmesi, bu dengenin sağlanması ve geçiş döneminin en az zararla atlatılabilmesi açısından elzemdir.
Paylaş