Evsel atık sularda ‘ileri biyolojik arıtma’ için kat edilecek yol var

ÇEVRE BAKANI KURUM’LA ATIK SU YÖNETİMİ DOSYASI (1)

Haberin Devamı

MARMARA Denizi’nde geçen ay şiddetlenen deniz salyası (müsilaj) felaketi, çevre sorunlarının ülkemizde yarattığı tehlikenin boyutları konusunda toplumda sarsıcı bir etkiye yol açtı. Bu felaketin başat nedeni olarak -diğer faktörlerin yanı sıra- atık suların arıtılması meselesini görebiliriz.

Yani, A) Evsel atık sular ve B) Sanayi atıklarının bilimsel ölçütlere uygun gerekli ve yeterli arıtmadan geçmeden denize bırakılması ya da akarsulara, derelere bırakılıp bu yoldan denize ulaşması, bu gibi çevresel sorunların patlak vermesinde çok temel bir faktör.

Felaketin ulaştığı nokta, beni Türkiye’deki atık suların doğaya bırakılmadan önce ne ölçüde arıtmadan geçtiği sorusuna yanıt aramaya yöneltti. Benzer bir saikle, bundan 16 yıl kadar önce Hürriyet Ankara Temsilciği görevim sırasında, dönemin Çevre Bakanı Osman Pepe ile aynı konuda bir mülakat yapmıştım.

Haberin Devamı

Gazetemizde 2 ve 9 Ocak 2005 tarihlerinde yayımlanan bu mülakatlarda (*), Türkiye’deki nüfusun yüzde 45’inin (32.4 milyon) evsel atıklar açısından arıtma sistemi olan belediyelerde yaşadığı, kalan yüzde 55’in (39.6 milyon) yaşadığı yerleşimlerde ise kanalizasyonun herhangi bir arıtmadan geçmeden doğaya, yani denizlere, göllere, nehirlere, derelere bırakıldığı gerçeği ortaya çıkmıştı.

Peki geçen 16 yıl içinde Türkiye atık yönetiminde nereye geldi? Aslında Marmara Denizi’nde geçen ay karşımızda beliren korkutucu tablo başlı başına fikir verici. Deniz salyasıyla ilgili tartışmaların gündemi kapladığı günlerde yalnızca Marmara değil, ülke çapındaki fotoğrafın bütününü görebilmek amacıyla bu dosyadan sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a bir dizi soru yönelttim. Bakanın bu sorularıma yanıtları dün elime ulaştı. Bugün ve yarın, yer yer yorumlayarak, kendisinin yanıtlarını aktarmaya çalışacağım.

Evsel atık sularda ‘ileri biyolojik arıtma’ için kat edilecek yol var

BELEDİYELERDE YAŞAYAN NÜFUSUN YÜZDE 89’UNA ARITMA HİZMETİ

 Yasaya göre, Türkiye’de evsel atık suların yönetiminden ağırlıklı olarak belediyeler sorumlu. Türkiye Belediyeler Birliği’ne göre, Türkiye’de büyükşehir ölçeğinden beldelere kadar inen toplam 1.397 belediye var. Bakan Kurum’a ilk sorum, bu toplam içinde belediyelerin ne kadarında arıtma sistemi bulunduğunu konu aldı. Kendisine özellikle 30 büyükşehir ile 51 il belediyesi arasında arıtma tesisi olanların sayısını sordum. Bu arada, 2005 yılında Osman Pepe ile yaptığım mülakata dayanarak, o tarihte Karadeniz’de hiçbir il ve ilçede arıtma tesisi bulunmadığını hatırlatmak isterim.

Haberin Devamı

Bakan Kurum, bu soruma genel rakamlar üzerinden Türkiye’de “Toplam 707 belediyede 1.170 adet arıtma tesisi ile toplam belediye nüfusunun yüzde 89’una arıtma hizmeti verildiğini” belirtti. Bu oran 2002 yılında belediye nüfusunun yüzde 35’i düzeyindeymiş. Bakana göre, bugünkü oran (yüzde 89) ülkenin toplam nüfusunun yüzde 83.8’ine tekabül ediyor.

Çevre Bakanı, atık su arıtma tesisi olmayan belediyelerde bu hizmetin verilmesi amacıyla 93 belediyede inşaat, 239 belediyede ise proje sürecinin devam ettiğini söyledi.

Bakanın verdiği dikkat çekici bir bilgi, bugün itibarıyla 13 il merkezinde atık su arıtma tesisinin bulunmuyor olması. Kurum, 5 ilde inşaat, 8 ilde ise proje süreçlerinin devam ettiğini bildirdi. Bütün bu tesislerin tamamlanmasıyla birlikte, toplam belediye nüfusunun yüzde 96’sına atık su arıtma hizmeti verilmiş olacak.

Haberin Devamı

Kurum, bakanlığın stratejik hedefleri çerçevesinde, 2023 yılına kadar belediye nüfusunun tamamına arıtma tesisi sisteminin planlandığını da kaydetti.

ÇEVREYE TAHRİBAT ARITMANIN KATEGORİSİNE GÖRE DEĞİŞİYOR

 Gelgelelim, bir arıtma tesisinin kurulması çevreye dönük olumsuz etkiler açısından sorunun tümüyle çözüme kavuştuğu anlamına gelmiyor. Çünkü arıtmanın da muhtelif kademeleri var; ileri biyolojik arıtma, biyolojik arıtma, kimyasal arıtma, fiziksel arıtma, ön (fiziksel) arıtma sonrası derin deşarj gibi... Bu kademelerin her birinde arıtmanın niteliği farklı. Dolayısıyla, her bir kademenin sağladığı korumanın derecesi de değişiyor.

Örneğin, “ileri biyolojik arıtma” tesisi, atık suda içinde bulunan ve müsilaj şeklindeki mikrobiyolojik oluşumlara yol açan azot ve fosfor gibi besleyici nitelikteki maddeleri ve karbonu ciddi derecede temizliyor. Dolayısıyla bu arıtma işleminden geçen atık suyun müsilaja neden olma ihtimali çok düşük.

Haberin Devamı

Buna karşılık “biyolojik arıtma”da yalnızca karbon giderimi yapıldığından, azot ve fosfor maddeleri yine denize, doğaya bırakılıyor. Bu yöntem müsilaj sorununa bir çözüm getirmiyor.

Kimyasal arıtma”da kimyasal maddeler aracılığıyla arıtma yapılırken, “fiziksel arıtma”da daha çok atık suyun katı maddelerden, örneğin plastik maddelerden arındırılması esas alınıyor. Bu da sağladığı koruma düzeyi bakımından ileri biyolojik arıtmanın çok gerisinde kalan klasik bir arıtma yöntemi.

1.170 TESİSTEN YALNIZCA 281’İ İLERİ BİYOLOJİK ARITMA YAPIYOR

 Kurum’a “Evsel atık sulara dönük mevcut arıtma tesislerinin ne kadarında ileri kademe arıtmaya geçildi? Ağırlıklı olarak klasik arıtma mı yapılıyor?” sorusunu da yönelttim.

Haberin Devamı

Bakanın açıklamasına göre, yurt genelinde 707 belediyede 1.170 arıtma tesisi ile atık su hizmeti veriliyor. Şimdi bunların kategorilerine geçelim.

Kurum’un verdiği bilgiye göre, toplam 1.170 tesisten 287’si ileri biyolojik atık su arıtma tesisi kategorisinde. (Belediye yerleşimlerinde yaşayan nüfusun yüzde 54.8’i.)

Arıtma tesislerinden 829’u biyolojik atık su arıtma tesisi. (Belediye nüfusunun yüzde 28.5’i.)

Kalan tesislerden 50’si fiziksel arıtma yapıyor. (Belediye nüfusunun yüzde 16.7’si.)

Ayrıca 4 tesis kimyasal arıtma işlevi görüyor. (Nüfusun yüzde 0.1’i.)

İşin püf noktası burada beliriyor. Çünkü bu rakamlar arıtma tesisleri içinde sayıca çoğunluğun klasik biyolojik arıtma yaptığını, ancak nüfusun yüzde 55’inin -büyükşehir belediyelerindeki kapasite nedeniyle- ileri biyolojik arıtmadan yararlandığını gösteriyor.

DÖRT DENİZ HAVZASINDA DURUM KARŞILAŞTIRMASI

 Şimdi konunun en kritik bölümüne geçebiliriz. Bakan Kurum’a arıtma tesislerinin Marmara, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’e kıyısı bulunan belediyelerdeki dağılımını da sordum. Özellikle de Marmara’nın durumunu gündeme getirdim.

Bakanın yanıtlarını aynen aktarıyorum:

Marmara Denizi Havzasında: Havzadaki 246 atık su arıtma tesisinin 189 adedi biyolojik arıtma, 48 adedi ileri biyolojik arıtma ve 9 adedi de ön (fiziksel) arıtma sonrası derin deniz deşarjıdır. Şu anda nüfusun yüzde 51’ine ileri biyolojik arıtma hizmeti verilmektedir.

Akdeniz Deniz Havzasında: Havzadaki 158 atık su arıtma tesisinin 75’i ileri biyolojik, 82’si biyolojik, 1’i fiziksel arıtmadır. Şu anda nüfusun yüzde 53’üne ileri biyolojik arıtma hizmeti verilmektedir.

Ege Deniz Havzasında: Havzadaki 227 atık su arıtma tesisinin 63’ü ileri biyolojik, 162’si biyolojik, 1’i kimyasal ve 1’i ön arıtma sonrası derin deniz deşarjıdır. Şu anda nüfusun yüzde 41.5’ine ileri biyolojik arıtma hizmeti verilmektedir.

Karadeniz Deniz Havzasında: Havzadaki 315 atık su arıtma tesisinin 60’ı ileri biyolojik, 216’sı biyolojik, 1’i kimyasal ve 38’i de ön arıtma sonrası derin deniz deşarjıdır. Şu anda nüfusun yüzde 41’ine ileri biyolojik arıtma hizmeti verilmektedir.

MARMARA’DA MÜSİLAJIN GERİSİNDEKİ FAKTÖR

 Bu yanıtlardan görüleceği gibi, ileri biyolojik arıtma, nüfus faktörü hesaba katıldığında Marmara ve Akdeniz havzalarında yüzde 50’nin biraz üstündedir. Buna karşılık, ileri biyolojik arıtma kapasitesi, yine nüfus faktörü esas alındığında Ege ve Karadeniz’deki belediyelerde yüzde 40’lar gibi bir orana düşüyor.

Marmara’nın bir iç deniz olduğu hesaba katıldığında, bu denize bırakılan evsel atık suların yüzde 49’unun ileri biyolojik arıtmadan geçmemiş olması, bugün yaşanan müsilaj sorununun gerisindeki en önemli faktörlerden biri olarak görülebilir.

TESİSLER VERİMLİ İŞLETİLEMİYOR

 Altı çizilmesi gereken bir nokta daha var. Bir belediyenin arıtma tesisinin bulunması o tesisin işlevini yerine getirdiği anlamına gelmiyor. Çevre Bakanı’na bu tesislerin ne ölçüde etkin çalıştırıldığını da sordum. Kurum, bakanlık olarak yaptıkları teknik ve maddi desteklerle arıtma hizmeti alan belediye nüfusunda çok ciddi artışlar sağlandığını belirttikten sonra şunları ekledi:

Ancak teknik personel ve yetişmiş personel eksikliği nedeniyle bu tesisler verimli işletilememekte, hatta atıl duruma dahi düşülebilmektedir.”

Kurum, bu sorunun aşılması için 2019 yılında yayımlanan bir tebliğ ile 5 bin 473 kişiye eğitim verildiğini, yapılan sınava göre 977 kişiye de “tesis sorumlusu sertifikası” verildiğini söyledi.

Bugünkü yazıda evsel atıkların yönetimini değerlendirdik. Yarın yine Çevre Bakanı Kurum’un yanıtları üzerinden sorunun diğer boyutunu oluşturan sanayi ve tarımsal atıkların durumuna bakacağız.

(*) 2 Ocak 2005 tarihli yazım: https://www.hurriyet.com.tr/diski-icinde-yasamak-285723

9 Ocak 2005 tarihli yazım: https://www.hurriyet.com.tr/cevre-bakani-maalesef-kral-ciplak-38683337

Yazarın Tüm Yazıları