Esad rejimi ile normalleşmede kritik bir eşik geçildi

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, sözü Suriye’de PKK/YPG ile mücadeleye getirerek şöyle diyor:

Haberin Devamı

“Bu konuda rejimin yapacağı çalışmaya da biz her türlü desteği veririz...”

Tabii “Her türlü destek” ifadesi oldukça geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Zaten bu cümlenin hemen ardından rejime verilebilecek desteğin niteliğini netleştirme, bunu daraltma ihtiyacını duyuyor Dışişleri Bakanı, “Yani siyasi desteği veririz...” diye bir vurgu yaparak.

Çavuşoğlu, daha sonra şöyle devam ediyor:

“Rejimin de kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır. PKK terör örgütünü. Ama rejimin de ‘Bu bak bizim hakkımız’ diye de ılımlı muhalefeti terörist gibi görmesi de doğru değil.”

ABD HİMAYESİNDEKİ YPG’YE KARŞI REJİM İLE AYNI ÇİZGİDE

Son günlerde Suriye ile ilişkiler konusunda yaptığı açıklamalarla kamuoyundaki tartışmalarda ön plana çıkan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun geçen 27 Temmuz’da TV100 kanalında Erdoğan Aktaş’a sarf ettiği bu sözlerin üzerinde yeteri ölçüde durulmamıştı.

Haberin Devamı

Ankara’dan üst düzey bir hükümet temsilcisinin, Şam’daki rejimin, PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’yi hedef alacak “çalışması”na Türkiye’nin siyasi düzeyde destek verebileceğini açıkça duyurmuş olması, her bakımdan büyük önem taşıyor.

YPG’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) organizasyonunun ana omurgasını oluşturduğunu dikkate aldığımızda, burada Ankara tarafından Esad rejimine gönderilen destek mesajının hedefini SDG olarak tanımlamakta da hiçbir mahzur yoktur.

Ayrıca, SDG’nin de ABD yönetiminin bir projesi olduğunu, ABD Merkez Komutanlığı’nın (Central Command) himayesi altında, onun desteğiyle Suriye’de faaliyet gösterdiğini hesaba kattığımızda, Türkiye bu durumda ABD/SDG-YPG ittifakı karşısında kendisini Esad rejimi ile aynı hatta hizalamış olmaktadır.

‘VERİLECEK MÜCADELEYİ HER ZAMAN DESTEKLERİZ’

Aslında bu sözlerin gerisinde, PKK/YPG’nin oluşturduğu terör tehdidiyle birlikte, aynı zamanda ABD’nin SDG üzerinden Suriye’de Fırat’ın doğusundaki geniş coğrafyada oluşturduğu özerk yönetim yapılanmasının bu ülkeyi bölmekte olduğu yolunda Ankara’da yarattığı derin rahatsızlık da yatıyor.

Çavuşoğlu’nun geçen perşembe günü Ankara’da düzenlenen Büyükelçiler Konferansı’nın bitiminde yaptığı ve büyük gürültü koparan açıklamalarında da bu iki tema birlikte karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü herkesten çok desteklediğini vurgulayan Çavuşoğlu, “Yanı başımızda olan bir ülkenin sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü ve barışı bizi doğrudan etkiliyor, olumlu anlamda. Tersine gelişmeler bizi ne kadar etkiledi, görüyoruz. Sonuçta bölücü terör örgütlerine karşı verilecek mücadeleyi de biz her zaman destekleriz. Sonuçta bizim Suriye topraklarında gözümüz yok” diye konuşuyor.

Haberin Devamı

PKK/YPG’nin tek amacının Suriye’yi bölmek olduğunu belirterek şunları ekliyor Çavuşoğlu: “Suriye’nin bölünmesini engellemek için Suriye’de güçlü bir yönetimin olması lazım. Topraklarının her köşesine hâkim olabilecek bir irade ancak birlik ve beraberlikle olur.”

Görüleceği gibi, buradan da nihai mesaj olarak yine Esad rejimine “ılımlı muhalefet” ile uzlaşması çağrısı çıkıyor.

İLİŞKİLER DAHA ÖNCE RUSYA ÜZERİNDEN SÜRDÜRÜLÜYORDU

Çavuşoğlu aynı konuşmada, geçen ekim ayında Belgrad’da düzenlenen Bağlantısızlar Konferansı’nda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ile görüştüğünü ilk kez açıklarken, muhatabına verdiği mesajların da bu yönde olduğunu anlatıyor.

Haberin Devamı

Kuşkusuz, Çavuşoğlu’nun Mikdat ile görüşmüş olması Türkiye-Suriye ilişkileri açısından önemli bir eşiğin geçildiğine işaret ediyor.

Şöyle ki geriye baktığımızda, 2018-2019 yılları içinde hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Suriye ile dolaylı diplomatik kanallardan ya da istihbarat birimleri üzerinden doğrudan yürütülen görüşmelere ilişkin bir dizi açıklamasını bulmak mümkündür.

Bunlar arasında en çok hatırlanan, Erdoğan’ın 2019 yılında TRT’deki “Öyle ya da böyle, düşmanınız dahi olsa ipi tamamen kopartmayacaksınız. O ip size bir zaman lazım olabilir” şeklindeki sözleridir. Cumhurbaşkanı, bu ifadeye iki ülkenin istihbarat örgütleri arasında yürütüldüğünü duyurduğu temasları gerekçelendirmek üzere başvurmuştu.

Haberin Devamı

Erdoğan, yine 2019 yılında bir başka açıklamasında da “Suriye’de rejim ile ilişkilerin Rusya üzerinden sürdürüldüğünü” söylemişti.

Keza Çavuşoğlu da 2018 sonunda Esad rejimi ile bir iletişim olup olmadığı yolundaki bir soruyu yanıtlarken “Genelde mesajlar İran ya da Rusya üzerinden gidiyor, geliyor, bir şey olduğu zaman” diye konuşmuştu. Bir başka deyişle, İran’ı da bir kanal olarak saymıştı.

ANKARA İLE ŞAM ARASINDAKİ BARİYER KALKTI

Bu beyanların da gösterdiği üzere, Türkiye ile Rusya arasında geçmişte, hem istihbarat örgütleri düzeyinde hem de Rusya ve İran aracılığıyla dolaylı kanallar üzerinden sınırlı bir diyalog yürümekteydi. Buna karşılık Ankara, Şam’daki rejimle siyasi düzeyde ikili temastan kaçınmaktaydı.

Haberin Devamı

Bu açıdan bakıldığında Çavuşoğlu’nun ayaküstü kısa bir sohbet formatında da olsa Suriyeli Bakan ile yüz yüze görüşmüş olması, geçmişteki bu sınırlı diyalog çerçevesinden farklı bir zemine çıkan kayda değer bir adımın atıldığını gösteriyor.

Kabul edelim ki ilişkilerde geçmişin dinamikleri hâlâ geçerli olsaydı, Suriyeli mevkidaşını gördüğünde Türk Dışişleri Bakanı’nın yüzünü başka bir yöne çevirmesi şaşırtıcı olmazdı. Kaldı ki Belgrad görüşmesinin, önceden çoklu diplomatik kanallardan oluşturulmuş bir altyapısının olduğu tahmin edilebilir.

Her halükârda bu temasın gerçekleşmiş olması bile tek başına Ankara ile Esad rejimi arasında çok önemli bir psikolojik ve siyasi bariyerin kalkmış olduğunu ortaya koyuyor. Görülüyor ki rejimin meşru bir muhatap olarak kabul edilmesinde bir sıkıntı söz konusu değildir. Hatta rejimin PKK/YPG’ye karşı vereceği mücadeleye siyasi destek de taahhüt edilmektedir.

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Lideri Vladimir Putin’in 6 Ağustos’taki Soçi Zirvesi’nde kendisine terör konularında “Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur” yaklaşımını getirdiğini açıklamış olmasını da not etmeliyiz. Bu yaklaşım, Putin’in başından beri savunduğu Türkiye ile Suriye’nin terörle mücadele alanında “Adana Mutabakatı” üzerinden ortak hareket etmeleri yolundaki önerileriyle uyumludur.

YENİ BİR DURUM VAR AMA SÜREÇ SANCILI GEÇECEK

Suriye’deki Esad rejimi ile ilişkilerin normalleşmesi gereği aslında çok uzun bir zamandır Türkiye’de kamuoyunun azımsanmayacak bir kesimi tarafından dile getirilen, ancak iktidar kanadının uzak durduğu bir talepti. Bu bağlamda geride bıraktığımız günlerin getirdiği, açığa çıkardığı önemli bir yenilik, resmi düzeydeki değişiklik işaretleri ve siyaset cephesindeki son güncel açıklamalarla birlikte normalleşme tartışmasının olağanlaşmaya başlamasıdır.

Yine de bu tartışmadan yola çıkarak Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerde kısa zamanda dramatik değişiklikler beklemek gerçekçi olmayacaktır. Geçen 11 yılı aşkın süre zarfında yaşananların yol açtığı ağır miras ve bugün sahadaki fiili durum ışığında Esad rejimi ile Türkiye arasındaki diyaloğun bundan sonraki seyrinin çok sancılı ve zor bir süreçten geçeceği aşikârdır.

Ancak böyle de olsa ilişkilerde yeni bir durumun ortaya çıktığı yadsınamaz. Bu yeni durumun nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek. 

Yazarın Tüm Yazıları